Yasemin İnceoğlu, Nebahat Çomak – Metin Çözümlemeleri

Metin Çözümlemeleri adlı kitabımızı yayımlamak uzun zamandır duyulan bir gereksinimi karşılama fikrinden doğdu. Şimdiye kadar ülkemizde kuram tanımlarına, kuramcıların yaşamlarına ve eserlerine ilişkin kitaplar yayımlandı; ancak film, reklam, gazete haber başlıkları vs üzerinden bu kuramların uygulama örneklerine nasıl uyarlanacağına dair lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine kılavuzluk edecek bir kitap adeta zorunlu bir gereksinim haline dönüşmüştü. İşte bu nedenle, böylesine bir çalışma yapmanın bu alandaki önemli bir boşluğu dolduracağına karar verdik. Bir başka önemli nokta da, kitapta yer alacak olan akademisyenleri seçme aşamasında tek bir önemli ölçütü göz önünde bulundurmamız oldu: O ölçüt de, her birinin ele aldığı bölümlerle ilgili bilgi birikimine sahip, deneyimli ve kuram çalışmaları konusunda uzman kişiler olmasıydı. Kitapta yer alan kuramcılar ve okullar kullandıkları yön- . temlerle tüm dünyada önemli bir bilimsel işlev üstlenmişler ve bu alandaki akademik etkinliklerin temelini oluşturmuşlardır. Bu kitapta dokuz bölüm yer almaktadır. Birinci bölümün yazarları olarak bizler metnin ne olduğu üzerinde durarak, metnin kendi içinde hiçbir şey ifade etmediğini, metin ve dünya bilgisi ile kurulan bağlantı sonucu bir anlam taşıdığını vurgulamaktayız. Van Dijk’in önemle altını çizdiği şey; Eleştirel Söylem Çözüınlemesi’nin “sosyal ve politik bir tutum” sergilemesi nedeniyle bir araştırma yöntemi değil, bir disiplin olduğudur. Van Dijk’in, genelde “Söylem Çalışmaları”, özelde “Eleştirel Söylem Çalışmaları” adını verdiğ·i bu akademik etkinliğin kullandığı kendine özgü bir yöntem yoktur; söylem çözümlemesi, dilbilimi, psikoloji ve sosyal bilimlerde kullanılan -farklı yöntemleri kullanır. Sos11 yal sorunlar karşısında eleştirel bir tutum sergileyebilme, sosyal eşitsizlik ve adaletsizlik konularına hassasiyet gösterme nasıl ki öğretilecek şeyler değilse, Eleştirel Söylem Çözümlemesi de öğrenilecek ya da öğretilecek bir şey değildir. Eleştirel Söylem Çözümlemesi, dilin rolü, dilin kullanımı ve eşitsizliğin yeniden üretimindeki iletişimse! olaylar ya da söylem hesaba katıldığında, eleştirel sosyal ve politik çözümlemelere belirli bir katkıda bulunabilir. Egemenler “ötekilerin” iletişimse! haklarını, iletişimse! olaylar, söylem türleri, katılımcılar, konu, stil, konuşma eylemlerine özgürce ulaşmalarını önleyebilir ya da kendi çıkarları doğrultusunda onların kamu söylemine erişimlerini denetleyebilirler. “Eleştirel Söylem Çözümlemesi”nin kullanılma amacı, “Medya metinlerindeki seçilmiş sözcük ve sözcük öbeklerinin, bireylerin yaşamı algılamalarında, düşüncelerinde ve değerlendirmelerinde söyleme yansıyan toplumsal ideolojilerini belirlemektir. Bu yöntemle açık dilsel yapılardan örtük ideolojik yapılara ulaşmaktır.


Çalışmamızda, önerdiğimiz yaklaşımımıza ya da yöntemimize “Eleştirel Söylem Çözümlemesinde Devingen Anlambilim Düzlemleri” adını verdik. Geliştirdiğimiz yöntem ya da yaklaşımda amaç, dilin karmaşık yapısını, içeriğini, eşsüremli ve artsüremli açılardan incelemektir. Buradan yola çıkarak “söylem”in zorunlu olarak kişi, süre ve uzam katmanlarından oluştuğunu, bu yüzden de söylemsel anlamlamanın nasıl gerçekleştiğini ortaya koymaya çalıştık. İkinci bölümün yazarı İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Nurdoğan Rigel, 1942 yılında çekilen, 1943’te New York’ta gösterime giren ve “Tüm Zamanların En İyi 10 Filmi” sıralamasında her zaman yer alan Casablanca’yı bir metin olarak, Umberto Eco’nun “Yankı Fazlası” kavramı üzerinden oluşturduğu ikili analiz yöntemiyle okumuştur. Yazar, birinci analiz metodunda, Açık Yapıt’taki iletişim stratejisine uygun olarak, iletişim sürecinde kurulan “boşluk” ve “belirsizlik” yapılarını, ikinci analiz yönteminde de Casablanca’yı, “zamana direnen bir metin” olarak, Derrida’nın deyişiyle “Tektonik Anlam Tabakaları”na ayırmış ve metnin “oynak” ve “dirençli” zeminlerini ele almıştır. Eco’yu, yöntemci/analizci özelliğiyle de tanıtan Prof. Dr. Nurdoğan Rigel’in, “Her metin, ideal okurunu bulduğunda sınırsız anlam üretir” şeklindeki değerlendirmesi de Ecoideal okur ilişkisine yeni bir -boyut kazandırmaktadır. 12 Üçüncü bölümde, yazarımız İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Emine Yavaşgel, toplumsal ilişkilerle ilgili kapsamlı kuramlar arasında Jürgen Habermas’ın “İletişimse! Eylem Kuramı”nda göreceli özerk alt-alanların özgüllüğünü kabul ederken, aynı zamanda toplum çözümlemelerini yeniden birbirleriyle nasıl bağlantılandırmaya çalıştığını irdelemiştir. Doç. Dr.

Yavaşgel, “Jürgen Habermas, birbirinden giderek uzaklaşan söylem evrenlerinin çoğul bir nitelik kazanmasını özgül olarak çağcıl deneyimin getirdiği bir şey olarak yorumlar. Ve birbirinden farklı iki tür çoğulculuğu bir araya getirir. Biri, iş bölümünden gerçeklik, yargı ve beğeniyle ilgili söylemlerin karşılıklı olarak ayrılmasından kaynaklanan, Haberrnas’ın kendi başına çağcıllığın en önemli özelliği olarak değerlendirdiği ve felsefecilerle top· lumbilimcilerin en azından birkaç yüzyıldır birlikte yaşamakta oldukları çoğulculuk; öteki ise, çağcıllığın yadsıdığı ve uygulamada alt etmek için büyük bir çaba gösterdiği gerçeklik, yargı ve beğeninin yerleştirilmesini yeniden istemle· yen gelenek bağlamlı söylemlerin çoğulluğu” demektedir Dördüncü bölüm yazarımız, Galatasaray Üniversitesi İle· tişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Nilgün Tutal Cheviron, “Haber-Yorumdan Seyir ve Gösteriye” bakarken, Guy Debord’un sözlerine şöyle yer veriyor: “Gösteri bir imajlar toplamı değil, kişiler arasında varolan ve imajların dolayımından geçen toplumsal bir ilişkidir. Gerek enformasyon ya da propaganda gerek reklam ya da doğrudan eğlence tüketimi biçiminde olsun, bütün özel biçimleriyle gösteri toplumsal olarak hakim olan yaşamın mevcut modelini oluşturmaktadır.” Yazarımız, içinde yaşadığımız çağa kültürel niteliğini görsel kültürün kazandırdığını ve bu kültürün can damarını ise, “imgelerin dolayımından geçe geçe ticari değerini artıran ürünlerin ve insanların oluşturduğunu” ifade etmektedir. İmgelerle donanmış toplumda yaşıyoruz ve her şeyin seyir· lik olduğu medya evreninde, egemen yapı artık iletişim araçlarının klasik bilgilendirme işlevini günden güne geri plana iten bir dönüşüme uğramaktadır. Beşinci bölüm yazarımız, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Nilüfer Pembecioğlu, Şikago Okulu’nu mercek altına almaktadır. Onun gibi, Şikago Okulu’nu inceleyen entelektüellerin tamamı, “okulun sosyolojik araş· tırmalarla, sosyoloji biliminin -geliştirilmesi ve iletişimin 13 araştırma alanına sosyal olguların kazandırılarak perspektifinin genişletilmesi konusunda önemli bir başlangıç yaptıklarını kabul etmektedir” . Yazarımız, tarihin derinliklerinden bugüne, iletişimin sistematik bilimsel inceleme alanı olarak ele alınmasını, yirminci yüzyılın başında, 1 910’larda Amerika Birleşik Devletleri’nde deneysel temellere dayanan bir toplumsal bilimin kurulmasını sağlayan Şikago Okulu araştırmacılarına borçlu olduğumuzu vurgulamaktadır. Ayrıca, günümüzde bir ekol olarak tanımlanan Şikago Okulu’nun, iletişim araştırmalarında ampirik yöntemin kullanılmasında ve iletişim alanında “pozitivist-ampirik” uygulamalarıyla “sistematik” bilimsel araştırmada örnek teşkil edecek derecede önemli çalışmalarını irdelemektedir. Altıncı bölüm yazarımız, Galatasaray Üniversitesi’nden Yard.

Doç. Dr. Halime Yücel, çalışmasında, 1967’den itibaren, Belçika’da Liege Üniversitesi’nde “göstergebilim”, “retorik”, “dilbilim” ve “görsel iletişim” kuramları üzerine çalışmalar gerçekleştiren Groupe µ(mü)’ye yer vermiştir. Francis Edeline, Jean-Marie Klinkenberg, Jacques Dubois, Hadelin Trinon, Philippe Minguet, Francis Pire’den oluşan grubun çalışmaları, özellikle de, “görsel dilbilgisini” ortaya koyma amacı önemlidir. Görsel dili, sözel ve yazılı dilden tümüyle bağımsızlaştıran grup görsel göstergebilimin algılama temellerini belirler. Plastik göstergeye büyük bir önem veren grup, görsel söylem çözümlemesini geliştirerek, plastik yapı, biçim, renk, doku olmak üzere üç anahtar öğeyi ön plana çıkarmıştır. Dr. Yücel’in ele aldığı D&G reklamının önemli bir dinsel imgeyi çağrıştırması, yaratıcılarının Katolik Kilise’ne karşı tutumları açısından ilginçtir. Domenico Dolce ve Stefano Gabbana, Katolik Kilise’yi eşcinsellik karşıtı söylemi nedeniyle eleştirir. İroninin Hıristiyanlığın önemli bir simgesi üzerinde uygulandığı bu reklamda, plastik ve ikonik göstergeler açısından kimi çelişkiler eskiyle yeniyi birleştirmektedir. Yedinci bölüm yazarlarımız, Yeditepe Üniversitesi Ticari Bilimler Fakültesi’nden Yard. Doç. Dr. Altan Kar ve Boğaziçi Üniversitesi’nden Dr. Sevgi Kesim Güven, günümüz cesur yeni dünyasının, medya, teknoloji, şiddet ve haz sarmalı çerçevesinde nasıl biçimlendiğini anlamak amacıyla yapılan çalışmalarında, hayatı doğumundan itibaren gözetim altına alınarak televizyondan yayımlanan; fakat kendisinin bunun farkında olmadığı bir kahramanı/kurbanı � konu alan Truman 14 Show ve gerçek kişilerin acımasızca hazırlanmış düzeneklerle öldürülmesini naklen yayımlayan bir internet sitesinin konu edildiği öldür.

canı (Untraceable ya da killwithme.com) filmlerini analiz etmektedirler. Yazarlarımız, “Cesur yeni dünya düzeninde bireyin, kitle iletişim teknolojileri, dolayısıyla medya aracılığıyla, düşünme yetisi dumura uğramakta, acı, şiddet, kan, savaş ve en uçta ölüm bile seyirlik bir eğlence malzemesine dönüşmektedir” sözleriyle, İletişim ve Medya işbirliğinin insanı yeni bir düşünme ve eyleme düzlemine mi yoksa düşünen insanın yok oluşuna mı götürdüğü sorunsallarını irdeleyerek, bunu zamanın göstereceğine dair bir açık kapı bırakmaktadırlar. Sekizinci bölüm yazarlarımız, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Seda Çakar Mengü ve Dr. Murat Mengü ise, İngiliz Kültürel Çalışmaları’yla tanınan Birmingham Okulu’nu incelemektedir. Yazarlarımız kültürel çalışmalara ilişkin, “toplumsal olguları analiz etme amacına yönelik olarak, psikoloji, sosyoloji, kültürel antropoloji, iletişim, politik ekonomi, film araştırmaları, sanat tarihi ve eleştirisinin yanı sıra, edebiyat, toplum ve medya kuramlarını da içeren disiplinler-arası bir çalışma alanıdır” tanımlamasını yapmakta, dil, ırk, sınıf, cinsiyet, etnik köken, milliyet ve ideolojinin, yapılan çalışmalarda ve araştırmalarda başlıca ölçütleri oluşturduğunu vurgulamaktadırlar. Yazarlarımız, Birmingham Okulu’nun bünyesinde yer alan “İngiliz Kültürel Çalışmaları”nın akademik etkinliklerinin temelini belirtirken, zorlamayla olduğu kadar ikna yoluyla da egemenlik sağlanması anlamına gelen, ideoloji ya da söylem yoluyla uygulanan hegemonyanın, kültürel çalışmaların bir disiplin olarak belirginleşmesini sağlayan bir olgu işlevi de gördüğünü söylemektedirler. Kitabımıza katkıda bulunan yazarlarımıza sonsuz teşekkür ediyor ve bu yapıtın, “İletişim” ve “Medya” çalışmalarının öncüleri ve onları takip edenlerin yanında yer almasını umuyoruz. Bizlere bu imkanı yaratan ve gönülden destek veren Ayrıntı Yayınları çalışanlarına da şükranlarımızı sunarız.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir