Alexandre Dumas – Üç Silahşör

1625 yılı Nisan ayının ilk pazartesi günü, Roman de la Rose’un yazarının doğduğu Meung kenti Huguenot’lar sanki ikinci bir Rochelle vakası için geri gelmişlercesine, yeniden bir devrimci kalkışmaya sahne oluyor gibiydi. Kadınların Grande-Rue’ye doğru kaçtığını, çocukların kapı önlerinde bağrıştıklarını gören birçok kentli, zırhlarını aceleyle üzerlerine geçirip, bir işe yarayıp yaramayacağı belli olmayan alaybozan tüfeklerini ve […]

Samuel Beckett – Mercier ile Camier

Mercier ve Camier’in yolculuğunu anlatabilirim size, dilersem, onlarla hep birlikteydim çünkü. Ne aşılacak denizler var ne de sınırlar vardı, yer yer çölümsü ama az engebeli arazilerde hayli kolay bir yolculuk oldu. Evlerinde kaldılar, Mercier ve Camier; böyle paha biçilmez bir şansları oldu. Önce çocukluk, sonra gençlik, sonra da yetişkinlik yıllarının onları alıştırdıklarıyla pek az benzerlik […]

Samuel Beckett – Godot’yu Beklerken

Aptalca bu, evet aptalca. Kafamda biraz olsun tutarlı, ne tutarlısı, hiç değilse derli toplu bir düşünce akışı bile oluşturamıyorken, gözüm durmadan şu kocaman, kirli beyaz odamın eşyalarına, dağınık örtülere, örümcek ağlarına, tozlu kırık sandalyelere, bir karış külle çevrili sobaya takılırken, karşımda Dante, Swift, Joyce, Proust, Sterne, Descartes, Vico, Berkeley ciltlerinin arasına serpiştirilmiş eksik Beckett külliyatına, […]

Samuel Beckett – Dünya ve Pantolon

MÜŞTERİ: Tanrı dünyayı altı günde yarattı, ama siz, altı ayda bana bir pantolon dikmeyi beceremediniz. TERZİ: Ama, bayım, bir şu dünyanın haline bakın, bir de pantolonunuza. Başlamak için, başka bir şeyden bahsedelim, unutuluşa sürüklenmiş ya da başyapıtlar, sıradan yapıtlar ve övgüye değer yapıtlar olarak adlandırılan şeylere kulak asmayan yeğlemeler tarafından yok edilmiş eski şüphelerden bahsedelim. […]

Sâmipaşazade Sezâi – Sergüzeşt

Yazınımızda Gerçekçi anlatının ilk örnekleri Ahmed Mithat Efendi’nin Henüz On Yedi Yaşında (1881) ve Felâtun Bey ile Râkım Efendi (1875) romanlarıyla verilmiştir. Ancak bu romanlarında yazar, Gerçekçiliğin en önemli özelliği olan dil ve anlatım güzelduyusu yaratmaya yönelmeden (bu romanlarda, Mithat Efendi’nin o kendisine özgü meddah anlatımı egemendir) daha çok gözleme dayanmıştır. Gerçekçi romanın ve öykünün […]

Samed Behrengi – Bir Şeftali Bin Şeftali

Fakir ve susuz köyün bitişiğinde çok büyük bir bağ vardı, güzel mi güzel, içinden suyu akan, meyva ağaçlarıyla dolu bir bağ. Bağ o kadar büyük ve ağaçlıktı ki bir ucundan dürbünle baksan, öbür ucunu göremezdin. Köy ağası birkaç yıl önce araziyi parselleyip köylülere satmış, ama bağı kendine ayırmıştı. Tabii köylülerin arazisi düz ve ağaçlık değildi. […]

Samed Behrengi – Küçük Kara Balık

Denizin derinliklerinde yaşlı balık oniki bin çocuğu ve torununu başına toplamış onlara masal anlatıyordu: Bir zamanlar annesiyle ırmakta yaşayan küçük bir karabalık vardı. Bu ırmak dağdaki bir kayadan doğuyor ve vadinin tabanında akıyordu. Küçük balık ile annesinin evi siyah bir taşın arkasıydı; yosunlar da evin çatısını oluşturuyordu. Geceleri yosunların altında uyuyorlardı. Bir defacık olsun evlerinden […]

Samantha Grace – Aşka Karşı Koyma

Leydi Vivian Worth, mektubu katladı ve iç geçirdi. Ağabeyi Ash’in dramatik senaryolar yazma konusunda üstüne yoktu. Ortada tehlike yokken felaketi sezerdi. Bir asilin Brighthurst Malikânesi’ni ziyaretini dert etmek için de bir nedeni olmamalıydı. Hem Vivi bir leydi nasıl davranır çok iyi biliyordu. Sonuçta on dokuz yıllık tecrübesi vardı. Yine de, etrafta etkileyecek seyirci yoksa kurallara […]

Sam Shepard – Aç sınıfın laneti

Sahnenin gerisine doğru, ortada, üstü kırmızı muşamba ile örtülü çok basit bir yemek masası. Masanın dört yanında, birbirine benzemeyen dört metal sandalye. Sahnenin sağ ve sol yanında, havaya asılmış, kırmızı kareli, kırmalı, biraz solmuş mutfak perdeleri. Önde, sol köşede, çalışır durumda bir buzdolabı ve hemen yanında küçük bir havagazı fırını; sağ köşede ise bir yığın […]

Alexandre Dumas – Monte Kristo Kontu

1 MARSİLYA – VARIŞ 24 Şubat 1815 günü Notre-Dame de la Garde’ın gözcüsü Smyma{1}, Trieste ve Napoli’den gelen üç direkli yelkenli bir gemi olan Firavun’un göründüğünü haber verdi. Her zaman olduğu gibi kıyıdaki kılavuz gemi hemen limandan ayrıldı, if Şatosu’nun{2} çok yakınından geçti ve Morgion Burnu ile Riori Adası arasında gemiye yanaştı. Yine her zaman […]

Alexandre Dumas – Monte Cristo Kontu (epsilon)

1815 yılının 24 şubat günü, Notre-Dame de la Garde’ın gözetleme kulesinden, İzmir, Trieste, Napoli limanlarına uğrayan Firavun adlı geminin döndüğü haberi geldi. Meraklı izleyiciler, her zaman olduğu gibi, hiç vakit yitirmeden Saint-Jean Kalesi’nin rıhtımına doluştular; çünkü Marsilya’da bir geminin dönüşü insanlar için her zaman büyük bir olay olmuştur, özellikle de geminin sahibi kendi kasabalarındansa. Bu […]

Alexandre Dumas – Binbir Hayalet

Alexandre Dumas Binbir Hayalet’i 1849 yılında yazmış. Romanın girişinde Fransa’da 1830’lardan başlayan yeni politik çalkantı dönemini ve sosyal olayları yer yer bir önceki yüzyıla göndermeler yaparak anıyor. Politik tavrı edebi ustalığının arkasında duran Alexandre Dumas, tarihi olayları da, bu olaylara dair görüş ve yorumları da kahramanlarının ağzından aktarıyor. Kendi ifadesiyle romanında “ilgi duyduğu bir konuya […]

Sam Horn – Tongue Fu – Sözlü Dövüş Sanatı

“ZENGİNLİĞİ suçladığında bayağı sözlerle yanıt vermenin bir yararı olmaz. Seminere başladığımızda daha ilk derste doğru yolda olduğumuzu gördüm. Kahve molasında katılımcılardan biri yerinden kalkmamıştı. Sandalyesinde oturmuş başını sallıyor ve uzaklara bakıyordu. Yanına yaklaşıp ne düşündüğünü sordum. “Sam” dedi, “ben emlakçıyım. Bazı müşterilerim çok ken dini beğenmiş ve aşırı talepkârdır. Bana istedikleri gibi davranabileceklerini dü şünürler. […]

Salman Rushdie – Utanç

Havadan bakıldığında her şeyden ziyade kötü oranƨlı bir hal teri andıran ücra sınır kasabası K.da bir zamanlar üç sevimli, sevgi dolu kız kardeş yaşardı. İsimleri… ama gerçek isimleri asla kullanılmazdı, ƨpkı evdeki en iyi porselenler gibi; üçünün de yaşadığı o trajedi gecesinden sonra porselenler zamanla yeri unutulan bir dolaba kilitlenmiş, böylece Çarlık Rusyası’nda Gardner Seramik […]

Salman Rushdie – Öfke

Yakın geçmişteki elli beşinci doğum gününden beri kendi (çok eleştirilen) tercihiyle kadınlardan kaçan ve yalnız olan, emekli idealar tarihçisi, huysuz bebek imalatçısı Profesör Malik Solanka, hayatının gümüş yıllarını bir altın çağda geçirdiğini fark etti. Penceresinin diğer tarafında uzun, nemli bir yaz, üçüncü milenyumun ilk sıcak mevsimi ortalığı kavuruyor, ter döktürüyordu. Şehir para içinde yüzüyordu. Kiralar […]

Salman Rushdie – Geceyarısı Çocukları

BEN BOMBAY’DA DOĞDUM… evvel zaman içinde. Yok, bu yetmez, tarihi söylemeden olmaz; 15 Ağustos 1947’de Doktor Narlikar’ın Doğumevinde dünyaya geldim. Ya saati? Saat de önemli. İyi öyleyse: geceleyin. Yok yok, biraz daha ayrıntılı… Aslına bakılırsa saat tam geceyarısını vurduğunda. Ben dünyaya gelirken akreple yelkovan saygıyla tokalaştılar. Söyleyiver gitsin, söyle hadi; tam Hindistan’ın bağımsızlığına kavuştuğu anda […]