Herman Melville – Moby Dick (Cem)

Hermán Melville’in gençlik yılları, Moby Dick’in nasıl meydana geldiğini anlamak bakımından bir hayli ilginçtir. 1819‘da New-York’da doğan Melville, hali vakti yerinde, İyi bir ailenin oğluydu. Kültürlü bir adam olan babası, çok para sıkıntısı çektikten, tamamiyle iflâs ettikten sonra delirerek öldü. Metville’in annesi, yedi sekiz çocukla ve bir yığın borçla dımdızlak kalmıştı ortada. Babasını yitirdiği sırada, Melville on iki yaşındaydı. Ancak on beş yaşına kadar okula gidebildi. (Edebiyat alanında yaratıcı olmak için, gerçek anlamda bilgi gerektiği halde, akademik eğitimin hiç de şart olmadığını gösteren bir örnek daha bu). Ailesinin para durumu yüzünden, on beş yaşında ekmeğini kazanmak zorunda kalan Melville çeşitli işlerle uğraştı: Bir bankada, ağabeyinin kürkçü dükkânında, bir çiftlikte çalıştı. Bir ara öğretmenlik yaptı. Sonra, 1837’de, on sekiz yaşındayken, Liverpool’a giden bir gemide iş buldu. Bu ilk yolculuğunu, Redburn (1849) adlı romanında anlatmıştır. Amerika’ya döndükten sonra, gene bir süre New-York’da öğretmenlik yaptı. Ne var ki, deniz özlemine kapılmıştı artık. Hermán Melville’in içi içine sığmıyordu. Güney denizlerine giden Acushnet adlı bir balina gemisinde tayfa oldu.


Bu gemide bir buçuk yıl çalıştıktan sonra, Hermán Melville bir arkadaşı ile birlikte, gemiden ayrılıp, Marquesa adalarının birinde kaldı. Orada geçirdiği günleri, ilk yayımlanan kitabı Typee’de (1846) anlatmıştır. Ama, bu güzelim adada pek hoş kızlar olduğu gibi yamyamlar da vardı. Orada bir çeşit tutsak olarak bir ay kaldıktan sonra, Melville, Avustralya’dan gelen bir ticaret gemisine binerek kaçtı. Bu gemide de uzun süre kalmadı. Pasifik Okyanusu adalarının büyüsüne iyice tutulduğu için, Tahiti’ye gelince, gemiye dönmedi. Tahiti’deki yaşantısını, ikinci çıkan romanı Omoo’da (1847) anlatır. Gene bir balina gemisinde tayfa olarak oradan ayrıldı, Hawai adasına, Honololu’ya gitti. Oradan Amerikan donanmasının bir gemisine tayfa girdi; on ay kadar da bu gemide çalıştı. Deniz erlerinin bir hayli çetin yaşamını WhiteJacket’de (1850) ele alır. 1844 yılının sonlarına doğru, Hermán Melville denizden vazgeçti. Çeşitli serüvenlerle geçen bu yolculuklarında çok görmüş, çok öğrenmişti. Daha sonraları Moby Dick’de dediği gibi, eğitimini tayfa olarak tamamlamış, bilgi edindiği Yale ya da Harvard üniversiteleri bu gemiler olmuştu. Bu üç dört yıl, özellikle balina gemisinde geçirdiği on sekiz ay, Moby Dick’in temelini kurmuştu. Herman Melville’in gençliği ne denli renkli, serüveni!, hareketli ise; yirmi beş yaşından sonraki yaşamı da, görünüşte o denli durgun, can sıkıcı, hareketsiz geçmiştir.

Ama Melville o heyecanlı denizci yaşantısına bir son vermeseydi, hiç yazamayacaktı belki de. Oysa yazmaya başlamıştı artık. Moby Dick’i sunduğu arkadaşı ünlü yazar Nathaniel Hawthorne’a bir mektubunda, yirmi beş yaşına değin kendinde hiçbir gelişme olmadığını, ancak yirmi beşinden sonra yaşamaya başladığını söylerken bunu belirtmek istiyordu her halde. 1846 ile 1850 arasında, Melville yarı yarıya kendi öz yaşamından kaynaklanan beş kitap yayımladı: Typee, Omoo, Mardi, Redburn ve White-Jacket. Bunlar sayesinde oldukça ün sağladı. Ama ne gariptir ki, 1851’de ilk olarak İngiltere’de yayımlanan gerçekten büyük yapıtı Moby Dick, bu ilk romanları kadar tutulmadı. Moby Dick’den bir yıl sonra çıkan, kusurlarına karşın özgün ve ilgi çekici bir kitap olan Pierre ise, düpedüz bir fiyasko oldu. 1847’de evlenen Melville, Massachussetts’de bîr çiftliğe çekilip, on üç yıl orada sessiz sedasız oturdu. Karısını, dört çocuğunu geçindirebilecek kadar para sağlayamıyor, çok sıkıntı çekiyordu. Gene Hawthorne’a yazdığı bir mektupta, durumundan acı acı yakınır durur: «Dolarların onu lânetlediğini», sırf kazanç için kitap yazamadığım, değerli bir kitabın da insana para getirmediğini, şu sırada Kutsal Kitabı yazsa bile, gene sokaklarda açlıktan Öleceğini anlatır. Melville, bir ara konferanslar vererek para kazanmaya çalıştı. Derken, 1863’de New-York’a taşındı, kendine iş aradı. Üç yıl sonra, kırk yedi yaşındayken, gümrük müfettişi olarak, pek az para getiren küçük bir memuriyet buldu ve on dokuz yıl bu işde kaldı. Yirmi beş yaşına değin dünyanın denizlerinde cirit atan Melville, hayatının son kırk yedi yılında ancak üç kez yolculuk etti: 1849 da Moby Dick İngiltere’de basılırken Avrupa’ya gitti. Londra’ ya ve Paris’e uğradı.

Bir ara, kaptan olan kardeşinin gemisinde Pasifik Okyanusu’nda yolculuğa çıktı. 1856’da, kayınpederinin verdiği parayla, Kudüs’e gitti. Bindiği gemi bu arada dört gün İstanbul’da kaldı. İlk iki gün yoğun sisten ötürü, Melville hiçbir şey görmemiş, ancak sahilde köpeklerin havladığını duymuştu. Sis dağılınca İstanbul’un görünüşüne hayran kaldı. Büyükdere’den bakınca Boğaz’ın ne derdi güzel olduğunu anlatır mektuplarının birinde. Ama her nedense, İstanbul’un ona bir kasvet duygusu, bir bunalım verdiği de anlaşılıyor. Sokaklarda, karanlık, korkunç, trajik bir hava seziyor. Sanki her birinde kendini asan bir adam varmış gibi, çoğu evlerin yıkık, çürük ve korkunç olduğunu söylüyor. «Binbir direkli sarnıç» dediği Yerebatan Sarayı’nda, bir cinayete kurban gitmek korkusuna kapılıyor. Kapalıçarşı’daki insan kalabalığı, yangın yerleri, mezarlıklar, müthiş sarsıyor Melville’!. Mektuplarının birinde, bir cenaze alayının peşine takıldığını, bu arada bir mezarın üstüne kapanmış, ağlayan bir kadın gördüğünü anlatıyor; bu kadının ağlayıp inlemesini bir türlü unutamadığını, yirmi yıl sonra bile düşlerine girdiğini söylüyor.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 Yorum

Yorum Ekle
  1. Bunun pdf ine ihtiyacım var

  2. Reklam yok direk indir