Julia’nın eşsiz güzelliği, tarihî bir şehir olan Renada ve dolaylarında dillere destan olmuştu. Şehrin güzellik kıraliçesi gibiydi Julia; şehrin mimari hazineleri arasında canlı, diri bir anıttı adeta. Civar halkı: ‘Katedrali ve Julia Yanyez’i görmeye Renada’ya gidiyorum,’ derlerdi. Onu görmeye gelenler, güzel kızın gözlerinde yaklaşan bir faciayı önceden hisseden endişeli bakışlar buluyorlardı. İ bir işe yaramayan, kafasını olmayacak hayallerle dolduran o saçmasapan romanları okumaması lâzım.” “Peki, ne yapsın istiyorsun?” “Aklını başına toplasın, sonunu düşünsün, güzelliğinin imkânlarını hesaplasın, bundan lâyıkiyle faydalanmasını bilsin “Ben onun yaşında iken… “ “Yeter Anacleta, saçmalayıp durma. Ağzını ne zaman açsan aptalca bir lâf edersin, işte o kadar… Sen onun yaşında iken… Sen onun yaşındayken… Yani beni tanıdığın sıralarda… “ “Öyle, öyle, ne yazık ki… Ve güzel kızın anası babası, aynı konuşmaya ertesi gün tekrar başlamak üzere birbirlerinden ayrılıyorlardı. Diğer yanda ise zavallı Julia çok acı çekiyordu; babasının plan-larındaki bütün iğrençliği, tehlikeli çirkinliği anlıyordu çünkü, “Beni satmak istiyor.” diyordu. “Sarsılmış bütçesini düzeltmek için, hattâ belki de hapse girmekten kurtulmak için… “ Aslında da böyleydi netekim. Ve Julia, bir nevi isyan içgüdüsüyle karşısına çıkan ilk gönüllüye olur cevabını verdi. “Yavrum, Tanrı aşkına!” dedi annesi. “Olup bitenin farkındayım; delikanlının evin etrafında dolaştığını, sana işaret ettiğini gördüm. Ondan bir mektup aldığını, bu mektuba cevap da verdiğini biliyorum..” ”Peki, ne yapayım anne? Bir cariye, bir esir gibi yaşıya-yım da bir paşanın gelmesini, babamın beni ona satmasını mı bekliyeyim?” “Böyle söyleme yavrum” “Başka kızlar gibi benim de bir sevgilim olmasın mı?” “Evet ama uygun birisi.” “Uygun mu, değil mi önceden nasıl bilirim ben? Ne de olsa bir başlangıç yapmak icabetmez mi? Kendini sevdirmek istedi mi insanın, önce birisiyle tanışması, görüşmesi lâzım.” “Ah ah, aşk! Aşk… “ “Tabii. Bir müşteri mi bekliyeyim yoksa?” “Ne seninle ne de babanla doğru dürüst konuşulmaz ki. Siz Yanyez soyu böylesinizdir zaten. Hay evlenmez olaydım!” “İşte ben de günün birinde böyle demek istemiyorum.” Annesi, sonunda onu kendi haline bıraktı. Julia da göğsünü gere gere, alt katın penceresinden, cumbamsı bir yerden, ilk gönüllüsüne, kendisiyle bir konuşma fırsatı verdi. Diğer yandan da, “Babam bizi bu halde yakalayacak olursa,” diye düşünüyordu. “Beni bir güzel pataklar. Ama böyle bir durum daha iyi olur; herkes onun kurbanı olduğumu, benim güzelliğimle işler çevirmek istediğini anlar!” Julia pencereden sarkıyor, Renada’nın yeni yetişme çapkınlarından Enrique’ye, ailesinde hüküm süren yüz karası ahlâk düşüklüğünü bir bir anlatıyordu, işte derken o çıkagelmişti: O, kurtarıcısı, hâlâskârı Enrique! Kendisini kızın güzelliği-ne kaptırmış olmakla beraber Enrique, cesaretinin sönmeye başladığını hissediyordu. “Bu kızın feci kaprisleri var” diyordu içinden. “Fazla hissî romanlar okuyor.” Ve Enrique işi ilerletip de meşhur ve harika güzelin, kendisine, penceresi altına gelme iznini verdiğini Renada’da duymayan kalmayınca, sözünden caymak için bahane aramaya başladı. Derken böyle bir fırsat da çıktı netekim. Bir sabah Julia ağlamaktan kıpkırmızı olan gözlerle deli gibi merdivenlerden indi, ona şöyle dedi: “Enrique, artık dayanamayacağım. Ne bir baba ocağı, ne de bir aile burası… burası bir cehennem. Babam aramızdaki ilişkiyi öğrenmiş, ateş püskürüyor. Düşün, bu akşam o kadar ileri gitti ki beni dövmeye kalkıştı; neymiş, kendimi haklı çıkarmaya çalışıyormuşum!” “Ne de zalim adam!” “Dur daha gerisi var. Senin de hesabını görecekmiş. Öyle dedi.” ”Benim de mi? Buyursun! Bir bu eksikti!” Fakat içinden şunları ilâve etti Enrique: “Bu işe bir son vermeliyim. En kıymetli elmasının çalınmak üzere olduğunu çakarsa bu haydut adamın elinden bir kaza çıkar mı çıkar. Hem ben onu züğürtlüğünden kurtaramıyacağıma göre… “ “Söylesene Enrique, beni seviyor musun?” “Böyle bir soru da sorulur mu?”” “Yok, cevap ver, beni seviyor musun?” “Bütün kalbimle, bütün ruhumla yavrucuğum!” “Sahi mi?” Benim için her şeyi göze alır mısın?” “Hiç şüphesiz, her şeyi!” “Eh öyleyse, beni buradan al götür, kaçır beni! Uzaklara, çok uzaklara, babamın bizi bulamayacağı yerlere kaçalım.” “Sakin ol yavrum.” “Hayır hayır, seviyorsan kaçır beni. Babamın hazinesini çal götür de satamasın. Ben satılmak istemiyorum; ben senin beni kaçırmanı istiyorum. Kaçır beni!”
Miguel De Unamuno – Çırpınış
PDF Kitap İndir |