Ahmet Ümit – Patasana

“Kentin alanlarını boğazladığım insanların cesetleriyle doldurdum. Kenti ve evleri yaktım yıktım; temelinden çatısına kadar parçaladım. Tuğla ve kerpiçten tapınak kulelerini, tapmakları ve tannlan yerle bir ettim. Fırat’tan kentin ortasına kanallar kazdırıp kente sular akıttım. Gelecekte kentin, tapmakların, tanrıların yerlerini hiç kimsenin bulmaması için suda boğdum…” Asıır Kralı Sanherib’in yazdırdığı bir tabletten. Samuel Noah Kramer, Mesopotamien, s. 77, Rovvohft Verlag. Önce ışığı gördü. Ovaya ansızın çöken karanlığın içinde bir ateşböceği gibi parıldayıp duruyordu. Antik kentin taş duvarına yaslanmış, seçebildiği tek görüntü olan bu ateşböceğini izliyordu. Yorgundu, tek başınaydı ama tuhaftır arkadaşlarının nerede olduğunu merak etmiyordu, ince bir rüzgâr zakkumların baygın kokularını taşıyordu bir yerlerden. Teninde gezinen rüzgârı daha çok hissetmek için gözlerini kapadı. Gözlerini kapayınca esinti ani den kesildi. Uzaktan uzağa bir uğultu duydu, merakla gözlerim açtı. Ateşböceğinin çoğalmaya başladığını gördü; iki, beş, sekiz… Sayılan o kadar hızlı artıyordu ki, sayamaz oldu.


Ateşböceklerinin sayısı arttıkça karanlık daha da koyulaşıyordu. Karanlık koyulaştıkça uğultu da yaklaşıyordu. Sırtını duvardan kopararak, dikkat kesildi. Evet, yanılmamıştı, sesler ateşböceklerinden geliyordu. Gözleri, çoğalarak yaklaşan ışık kalabalığında, kulağı dalga dalga yükselen uğultuda, sabırla bekledi. Sesleri şimdi daha iyi duyabiliyordu. Hâlâ ne söylendiğini anlayamasa da aşina olduğu bir ezgi çalınır gibi oldu kulağına. Çok eski, çok bildik bir naka rat: “Allahüekber, Allahüekber…”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Yorum Ekle
  1. Kitabı okumak istiyorum