Gaston Leroux – Sarı Odanın Esrarı

“20. yüzyılın en iyi klasik polisiye romanı” 2000 yılı içinde yazar, eleştirmen ve okuyucular arasında yapılan bir araştırma sonucu Gaston Leroux’nun 1907’de yazdığı Sarı Odanın Esrarı 20. yüzyılın en iyi klasik polisiye romanı seçildi. Agatha Christie, Mickey Spillane ve Georges Simenon gibi ünlü yazarların eserlerini geride bırakarak yüzyılın romanı seçilen Sarı Odanın Esrarı’nı severek okuyacağınıza inanıyoruz. Bu kitabın başka bir ilginç yanı 94 yıl önce yazılmış olmasıdır. 1907’de tefrika edilen roman, 1908’de kitap halinde yayınlanmıştır. Fransa ve tüm Avrupa’da bomba etkisi yaratan Sarı Odanın Esrarı o yılların en çok satılan ve aranan kitabı olmuştur. Zamanın anlayışına uygun olarak kaleme alınan eserde, aksiyondan çok, mantık ve zekâ oyunlarına yer verildiğini göreceksiniz. Belki romanı ölümsüz kılan ve diğer eserlerden üstün tutulmasına neden olan da bu özelliğidir. Kitabın sonundaki büyük sürpriz ise okurların anılarında daima yaşayacaktır. İşte Gaston Leroux ve Sarı Odanın Esrarı… Polisiyelerin tarihine eğilen her çalışmada hem yazarın hem kitabın adı mutlaka zikredilecektir. Evet, Gaston Leroux’un “Sarı Odanın Esrarı” romanından söz ediyorum. 1868 doğumlu Leroux’un 1909 yılında yayımlanan bu tarihi polisiyesi, kapalı kapılar arkasında işlenen “imkânsız” bir cinayet üzerine kuruludur ve muamması kendisinden sonra gelen pek çok yazar için aşılması gereken bir karmaşıklığa sahiptir. Avukatlığın yanı sıra gazetecilik mesleğini de sürdüren Leroux, politika alanında da aktif roller üstlenen bir yazardı. O dönemde Fransa’yı çalkalayan Dreyfüs davasında Emile Zola’nın yanında saf tutmuştu.


Yazarlık kariyerinde yükselmesini yarattığı detektif tiplemesi Rouletabille’ye ve onun ilk macerası “Sarı Odanın Esrarı”na borçludur. Kitap önce dönemin popüler dergisi L’Illustration’da tefrika olarak yayımlanmıştı. “Sarı Odanın Esrarı”, Edgar Alan Poe ve Canon Doyle’nun açtığı yolu izleyen ama onlar kadar analitik yöntemler kullanmayan, daha enerjik detektifiyle sokaklarda da dolaşan bir polisiye. Hikâyesini kısaca özetleyelim; Babasıyla birlikte Glandier malikânesinde yaşayan Mathilde Strangerson evlerinin –adı üzerinde- sarı odasında öldürülmüş olarak bulunur. Odanın kapı ve pencereleri içeriden kilitlidir. Olayın kamuoyunda yarattığı heyecan üzerine Rouletabille adlı genç bir gazeteci cinayet mahalline gelir, mesleğinin getirdiği avantajlardan yararlanarak soruşturmaya başlar. Soruşturmayı yürüten polis şefi Frideric Larson’la çatışmaları ve aralarında bir rekabet başlaması kaçınılmazdır. Yöntemleri farklıdır elbette; Larson, geleneksel polis yöntemlerini izleyerek suçu bir şüphelinin üzerine yıkmaya çalışırken Rouletabille, hem eldeki kanıtları tümdengelimci bir yöntemle değerlendirir hem de içgüdülerinin sesini dinler. Hikâyenin başlangıcındaki Poe ve Doyle etkileri ilerleyen sayfalarda azalırken Fransız melodramlarının rüzgârları esmeye başlayacaktır: Aslında Mathilde ölmeyip ağır yaralanmıştır. Sonunda iyileşir ama bu kez de kendisini vuranın kimliğini açıklamaya yanaşmaz. Ortada gizlenen sırlar, ucu Rouletabille’yi de etkileyecek trajik bir gönül ilişkisi vardır. Bu noktadan sonra sarı odanın gizemi falan kalmaz. Yazar okuyucuyu şaşırtacak entrika ve rastlantılar uğruna polisiye kurguyu feda etmiştir. Ancak bunun o dönemin beğenisine uygun bir tercih olduğunu, Fransız polisiyelerinin –mesela Rokambol ya da Arsene Lupin maceralarının- İngiliz polisiyelerinden farklı bir seyir izlediğini dikkate almak gerekir.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir