Mario Mazzanti – Şah Mat

Gazete bayisinin içindeki genç adam, kendisine doğru gelmekte olan Adriana Maggesi’ye göz ucuyla baktı. Her akşam olduğu gibi bu farklı yürüyüşü daha uzaktayken tanımıştı: Neredeyse edepli denebilecek, hatta ona çekici gelen temkinli ve sakin adımlar. O akşam da her sefer olduğu gibi genç adama gözlerinin rengini gösterecek ve parfümünü hissettirecek kadar yakından geçecekti… Bir an için, bu bir göz yanılsaması bile olsa, kızın kendisine doğru baktığı izlenimine kapıldı. Birkaç saniye sonra kız, gazetecinin önünden geçmişti bile ve gence onu yaşadığı binanın büyük kapısına anahtarı sokarken izlemekten başka bir şey kalmadı. Genç adam, Adriana’yı izleyen başka gözler de olduğunu bilemezdi. Bunun kızı canlı olarak son görüşü olduğunu da… Claps her akşam olduğu gibi şehrin sinir bozucu trafiğini ardında bırakmış yaşlı Mercedes’i ile taşrada neredeyse asillere yaraşır bir edayla sakince yol alıyordu. Eve dönerken tercih ettiği gidiş şekli buydu: Sürüşe dikkatini farkında olmayacak kadar az vereceği bir hızda, sanki varacağı yere araba onu zekâsıyla kendi başına götürüyormuş gibi. Yolu neredeyse hiç görmüyordu, berrak Nisan akşamının aydınlık havası yanından geçip gitmekte olan tarlaların yarı karanlığıyla çelişiyordu. Her yeni günün bitimi Adamın elleri, sanki havada asılı kalmış gibi uzun süre öylece titreyerek durdu. Aynada, tıraş köpüğüyle kaplı yüzünü ve iki yanında sallanmakta olan ellerinin yansımasını görüyordu, sağ elinde bir ustura vardı. Ateşli gözlerine baktı, çok vakit yoktu ne de olsa. Farklı bir heyecan ya da onu ayıltacak bir enerji hissetmek zorunda mıydı? Ya da biraz korku mu duyuyor olmalıydı? Bu heyecan dalgası arasına dikkatle gizlenmiş ama şiddetli bir yumruk darbesine benzeyen bir korku. Oysa hiçbir şey yoktu, bunlardan hiçbirini hissetmiyordu. Kendini, sürekli planını tekrar kontrol ederken buluyordu. İçinde anlamını yitiren bir ayin gibi ritmik ve sürekli bir tekrar hâlini almıştı ve bunun duygularını bastırdığını hissediyordu, gerçek hayatı belirsiz kılan bir perde gibi.


Birinci hamle, ikinci hamle ve üçüncü hamle… Ve sonra tekrar birinci hamle, ikinci hamle, üçüncü hamle… Tıpkı bir satranç maçı gibi. Tıraşı bırakıp yüzünü bol suyla duruladı, bu işi neden böyle alışılmadık bir saatte yaptığını hiç bilemiyordu. Evin duvarları arasında bir gölge gibi dolaştı. Pencereden yeni çökmüş gecenin ışıklarına baktı. Sonunda kendini bir koltuğa bıraktı ve karanlık ortamda yavaş yavaş rahatladı. Bileğindeki saati yavaşça çıkarıp dikkatle koltuğun koluna koydu. Çok az vakit kalmıştı. Birinci hamle, ikinci hamle, üçüncü hamle… Şah mat! İşte hepsi bundan ibaretti: Bir kombinasyon, rakibe savunma için hiçbir alternatif bırakmayan ve engellenemeyen bir zaferle sonuçlanan hamleler bütünü, şah ve mat! Şah mat… Şah mat… Şah mat… O gece böyle olacaktı. Şah ve mat! Claps, uzun Mercedes’ini konağın önündeki araba yoluna zorlukla soktu. Her gün, büyük şehrin arkasında boylu boyunca sıralanan bu küçük kasabaları geçerek işinden evine kadar yaptığı yol çok da uzun değildi, toplasan yarım saati geçmezdi. Taşınalı neredeyse üç sene olmuştu ve her gün yaptığı bu kısa yolculuk, sakinleştiricilerin yarattığı ağır uyku hâliyle birleşip üstüne çöken gerçekle arasında bir ateşkes sağlıyordu. İlk zamanlarda bu kısa araba yolculuğunu keyifli bile buluyordu; insanlıktan yoksun, karmakarışık ve sıkıcı şehrin alışıldık büyük labirent yollarındansa bu daha iyiydi: Sarkmış ve yorgun suratlar, üzgün ve sinirli gülümsemeler, arada belki de tehlikeli birileri. Oysa bu kısa yolculuk her ateşkes gibi, yapay bir kayıtsızlık yaratmak için gerekli olan zamanı sağlıyordu. Claps elindeki uzaktan kumandaya bastı ve kapalı garajın kapısı açıldı, arabasını içeri soktu. İki araçlık bir garajdı, onun gereksinimleri için çok büyüktü tıpkı Mercedes ve bu ev gibi.

Bu evi aldığında büyüklüğü en azından bir anlam taşıyordu, bir karısı vardı. Şimdi ise sadece uyumak için kullanacak başka bir yer de bulabilirdi. Garajın kapısını kapattı, alarmını çalıştırdı, evin giriş kapısına kadar üç beş adım yürüdü, şifreyi girerek hırsız alarmını kapattı, anahtarlarını kilide soktu ve kapıyı açtı. Titizlikle her günkü hareketlerini tekrarlayarak girdiği evde karşısına çıkanlar hoşuna gitmedi. Duvarlar çok beyazdı ve sonra yeninin o soğuk kokusu: Çok yeninin, hiç kullanılmamışın kokusu. Elbette yeniydi… Sadece üç yıldır orada yaşıyordu. Nihayetinde her şey bir yankıdan, ayak ve hareketlerinden çıkan seslerden, mobilyaların soğukça sergilenmesinden başka bir şey değildi; işte içinde bulunduğu yer ona böyle geliyordu. Claps yalnızdı hem de çok yalnız. Ama bu yalnızlığı çok sürmeyecekti, ertesi güne randevu almak için bir telefon görüşmesi yapacaktı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir