Ahmet Haldun Terzioğlu – Alp Er Tunga – Saka Türklerinin Büyük Hakanı

Dışarıda kara kış bütün hızıyla sürüyor… Rüzgar ve kar birbirlerinin gücünü artırma çabasında esme ve yağma görevlerini yerine getirmek için yarışırken; o, yumuşak, sıcak yatağına gömülmüş uyuyordu. Her zamanki derin, mutlu uykularından birinde; özlediği düşlerinin eline teslim olmaya hazırdı. İş yapmadığı daha doğrusu görev verilmediği için yorulmadan geçirdiği bir günün sonunda sığındığı, mutlu olduğu tek yerde, evindeydi. Diğerleri gibi; makam ve koltuk peşinde koşmadığı, siyasi erke boyun eğmediği ve çizgisinden sapmadığı için gayet huzurlu uykular uyuyabiliyordu. Genelde kötü, karamsar düşler görmezdi. Sadece; “Abdala malum olur” özdeyişini hatırlatırcasına, görev yaptığı il’den bir başka yere sürüleceği ve bir de çok yakın bir gelecekte gürültülü bir kavganın öğesi olacağı zaman sıkıntılı düşlere abone olurdu. Kavgacı bir adamdı. Sürgün öncesi, uyanana dek ev eşyalarını toplayıp denk etmeye başlar, kavga öncesi ise gözlerini açana dek ceketini çıkartıp, çıkartıp yeniden giyerdi. Böyle huzursuz düşlerinden uyandığında aile fertlerine müjdeyi!! verir, “Yakında yine yolculuk var, hazırlanın…” veya “Yine bir kavgaya bulaşacağım. Karakoldan ararlarsa meraklanmayın” diyerek yorumlardı düşünü. Kanıksanmış olaylardı bunlar. Artık ailesini etkilemiyordu. Sadece biraz üzülerek gerçekleşmesini beklerlerdi. Dediği hep çıkmıştı o güne dek. Doğrucu Davutluğu yüzündendi başına gelenler.


Çok kez zorlamıştı kendini değişmek ve sıradan biri olmak için. Becerememişti. Kolay değil, uyumsuzluğu ile hiçbir iktidara uygun bir memur olamamış, yirmi dört yılda tam on yedi kez yer değiştirmişti. Kavgacılığı ise neredeyse adı ile birlikte anılıyordu. Çünkü haksızlığa, ikiyüzlülüğe ve kalleşliğe dayanamıyordu. Eşinin ve yakın dostlarının uyarılarına “Genlerimde kavgacılık var benim. Ne yapayım?” diye karşılık veriyordu. İdealizm dünyasını terk etmemesi için aslında hiçbir neden yoktu. Sadece paranın ve makamın işe yaradığını ve paralı olanlar ile makam sahiplerinin; o da sadece bu özelliklerini muhafaza ettikleri sürece; adam yerine konduğunu görüyordu. Hiç zor değildi para kazanmak veya nemalı bir koltuğa yerleşmek. Biraz karakterinden taviz vermesi, inandığı değerleri terk etmesi yeterliydi. Hesapsız, haksız kazanılan paranın kaynağı belliydi: Ya birilerini, bir derneği veya vakfı sömüreceksin ya da devleti soyacaksın… Hepsinde de kul hakkı yemeyi ve birilerine kazık atmayı gerektiren bir ahlak değişimi içine girmek zorundaydınız. Öyle yapanlar köşeyi dönüyorlar ve bugün maalesef “Adam” sınıfından sayılıyorlardı. Bunlara meyletmek aklının ucundan bile geçmemişti. O hep, olduğu gibi bir adam olmayı tercih etmişti.

Şikâyetçi değildi bundan. Huzurlu uykularını buna borçluydu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir