Alejo Carpentier – Bu Dünyanın Krallığı

Normandiyalı bir hayvan yetiştiricisiyle karanlık işler çeviren bir kaptanın Fransız Cap’ına getirdiği damızlık yirmi aygır arasından hiç duraksamadan geniş karınlı, bacakları alacak birini beğenmişti “Ti Noel”. Her doğumda daha küçük taylar doğuran kısraklarla çiftleşmeye uygun bir aygır. Kölesinin atlar konusundaki bilgisine güvenen Bay Lenormand de Mezy de öyle ince eleyip sık dokumadan, çil çil altınları sayıvermişti. “Ti Noel” ata ipten bir dizgin yapmış, bu alaca benekli, dayanıklı hayvanın geniş sırtına keyfince kurulmuştu. Atın sağrılarından akan vıcık vıcık ter, at azmanının kalın kıllarında hemen asit köpüğüne dönüşüyordu. Sabahın erken saatlerinde pazardan dönen zenci hizmetçi kadınların parlak renkli kareli atkılarıyla renk cümbüşüne dönen büyük sokağa girmeden önce, daha çevik al bir ata binmiş efendinin ardında, dükkânları salamura kokan, yelkenleri nemden katılaşmış, peksimetleri yumrukla kırılacak kadar sert liman mahallesinden geçmişti. Genel Vali’nin her yanı midye kabuklarıyla süslü saltanat arabasından, Bay Lenormand de Mezy’ye tok bir sesle selâm verildi. Sonra köleyle efendisi, atlarını, hatırlı müşterilerini çekmek için vitrininde Gazette de Leyde bulunduran berber dükkânının önüne bağladılar. Efendisi sakal tıraşı olurken, girişteki vitrini süsleyen dört kafayı rahatça seyretti “Ti Noel”. Daha önce donmuş yüzleri çerçeveleyen peruk saçları kırmızı halının üzerine lüle lüle yayılıyordu. Bu kafalar (gözlerindeki kımıltısız ölü bakışlara karşın) birkaç yıl önce gezgin bir şarlatanın Cap’a getirip diş ve romatizma ağrılarına iyi geldiğini ileri sürdüğü bir iksiri satmak için kullandığı konuşan kafa kadar canlı görünüyordu. Garip bir rastlantıyla, yandaki işkembecinin vitrininde, dillerine bir tutam maydanoz konmuş, derileri yüzülmüş mum renkli dana kelleleri sergileniyordu. Kelleler, kırmızı kuyruklar, jelatinli paçalar ve Caen usulü işkembeyle dolu güveçlerin ortasında, sanki uyukluyormuş gibiydiler. İki vitrini tek bir tahta perde ayırıyordu. “Ti Noel”, aynı masada, renksiz dana kellelerinin yanında beyaz efendilerin kellelerinin de sunuluşunu düşleyerek eğleniyordu.


Bir şölende konuklara sunmak için kümes hayvanlarının kendi tüyleriyle özenle süslenişi gibi, usta ve acımasız bir aşçı bunların kellelerini de kendilerine en yakışan peruklarıyla donatmış olmalıydı. Masanın kenarını süslemek için, geriye kala kala marul yaprağı ya da zambak çiçeği biçiminde dizilmiş turp kalıyordu. Öte yandan, arapzamkı kavanozlarının, lavanta suyu şişelerinin ve pirinç unu kutularının, işkembe güveçleri ve koç yumurtası dolu tepsilerle şaşırtıcı komşuluğu iğrenç bir şölen görünümünü çağrıştırıyordu. Bol kelle vardı o sabah, çünkü işkembecinin yanındaki kitapçı da Paris’ten gelen son gravürleri çamaşır mandallarıyla bir tele asmıştı. Bunlardan en az dördünde, Fransa kralının, çevresi güneş, kılıç ve defne dallarıyla süslenmiş yüzü görülüyordu. Ama daha başka peruklu kelleler vardı, belki de saray ileri gelenleriydi bunlar. Saldırıya geçmiş savaşçılar, çatık kaşlı yargıçlar, altlarında bazı dizeler yazılı, gülümseyen kültürlü kişiler görülüyordu. Köleler okuma bilmediğinden, “Ti Noel” için hiçbir anlamı yoktu bu dizelerin. Daha basit yapılmış başka renkli gravürler de vardı. Bunlarda,. bir kentin ele geçirilişini kutlamak için atılan şenlik fişekleri; kocaman şırıngalı hekimlerle dansçılar; bir parkta körebe oyunu; ellerini bir hizmetçinin eteğinin altına daldıran çapkın gençler ya da salıncakta safça, sere serpe salman bir hanımın cömertliğini çimene uzanmış hayran hayran seyreden bir çapkının düzenbazlığı göze çarpıyordu. Bu sırada, bakır üzerine işlenmiş bir gravür “Ti Noel”in ilgisini çekti. Dizinin sonuncusuydu bu. Konusu kadar yorumu yönünden de ötekilerden farklıydı. Bir zenci tarafından kabul edilen amirale benzer birini ya da Fransa elçisini temsil ediyordu.

Çevresi kuştüyünden yelpazelerle donatılmış zenci, maymun ve kertenkele resimleriyle süslenmiş bir tahta oturtmuştu. “Ti Noel”, dükkânının eşiğinde topraktan yapılmış uzun bir pipoyu yakmaya çalışan kitapçıya, “Bu kim?” diye sorma yürekliliğini gösterdi. “Bir kral, senin ülkenin kralı.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir