Ebubekir Eroğlu – Modern Türk Şiirinin Doğası

Bir şairin ya da bir yazarın klasiklere ilgi duyması ile gelenekçi bir tutum izlemesi her zaman örtüşmez. Klasik eserlerin gelenek içinde tuttuğu yere göre, nadiren aynı duygunun iticiliğinde yola çıkıp aynı kapılara varılabilir. Klasiklerle ilgilenmek orijin’e ulaşma isteğinin sonucudur; geleneğe duyulan ilgi ise bir süreçle sınırlı kalabilir. Bir an için, zihnimizde uyandırdığı negatif izlenimi bir yana koyarsak; “gelenek” kavramı, onunla ilk karşılaştığımız zaman tek katmanda görülebilen bir sürecin adıymış gibi çağrışım yapar. O süreç ise bugünkü şiirin, bugünkü söyleyişin, bugünkü ritmin bir çırpıda görülebilen geçmişidir. Bu anlamda, geleneğe bakmak bugünkü ritmin geçtiği yollara yönelmek demektir. Geleneğin sahası bir bilim adamı ve bir şair için farklı anlamlar ifade eder. Bir bilim adamı, ayrıntılara inerek bir saha araştırması yapar ve ortaya sonuçlar çıkarırken, bir şair benzeri bir araştırma sırasında ruh akrabalarını bulur. Bugünkü ritm’den ne anlayacağız? Müziğin yardımı yoksa ve günlük hayatın akışı şiirle “geçimli” bir tempoyu yansıtmıyorsa, cevabı kolay olmayan bir soru. Eski kültürlerde şiirle müzik atbaşı gidiyor, ritm ise şiirin ve müziğin müşterek olarak algılanabildiği bir alanda var oluyordu. Şiirin müzikle ilişkisinin krize girmiş olması, çok yeni ve aslında çağımıza özgü bir olgudur. Zira, modern şiirin uç örneklerde kazandığı ritm senfonik müzikten kopuk değildir. Bizim eski şiirimizin ritmi ise zaten eski musikimizden bağımsız düşünülemez. (Yalnızca harekete ihtiyaç duymakla kalmayıp görüntünün de yardımıyla varolabilen, televizyonun yaygınlaştırdığı, çoğunlukla Amerikan kaynaklı ve Amerikan çağrışımlı müziğin şiiri var mı?) Başka dillerde olduğu gibi Türkçede de şiir uzunca bir süreden beri ya bir merkezden yoksundur, ya da merkezin belli olmadığı dalgalanmalara sahne olmaktadır. Böylece, “bugünkü şiir” ya da “bugünkü ritm”den anlaşılanın farklılığı bazen öylesine derinleşmektedir ki; birbiriyle ilgisi nerdeyse bulunamayacak, biri diğerini açıklamada yol gösterici olmayan ölçülere varabilmektedir, Gelenekçi tutumlar da klasiklerden uzak kaldığı ölçüde, ancak kısa ve dar bir yola bakabilir olmaktan nasibini almıştır.


Aslında, geleneği bugünkü ve ilk ağızda yüzyüze geldiğimiz ritmin doğrudan bağlantılı olduğu, sınırları belli bir süreçte aramanın gerçekçi bir tarafı vardır. Zira, bugünkü şiirin yazılım sürecinde temsilini bulmayan gelenek derinliği, olsa olsa kültür tarihinin ya da edebiyat tarihinin konusu olabilecektir. Bunu, “yetkinlik”leri ve “son sınırlar”ı sadece bugünkü şiirde, yani sadece hemen ulaşabileceğimiz yerde aramak ve hep eskiyi, ulaşamadıklarımızı dışlayarak aramak gerektiği gibi bir anlamda söylemiyorum. Aksine, bugüne yansıyanları bizzat şiir üzerinde gösterebilmek, bugünkü şiirin massedebileceği sahayı belirleyebilmek için, bugünün herkesçe bilinen verilerine takılıp kalmamak gerektiğini de belirtmek istiyorum. Elbette, geçmişin değerleri “bugün” karşısında sınavdan geçtiği gibi, “bugün” de geçmiş karşısında sınava girebilir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Yorum Ekle