Bu denemenin konusu şiirin başlangıcı ve evrimidir. Bir toplumbilim, ruhbilim, dilbilim sorunudur bu; burada da öyle ele alınacak. Şiirden yalnız şiir olarak tat almakla yetinenlere pek çekici gelmeyebilir bu yol; ama bildiğim kadar, şiir bilimsel olarak incelendiğinde daha az değil, daha çok tat verir. Şiirin tadına tam varabilmemiz için, onun ne olduğunu anlamamız gerekir; ne olduğunu anlamamız için de, nasıl ortaya çıkıp geliştiğini araştırmamız. Ayrıca, ilkel şiiri incelememizin kendi şiirimizin geleceği konusunda da bize yararlı şeyler öğreteceğine inanıyorum. İleri sürdüğüm bu düşüncelerin ne kadar yerinde olduğunu okurun yargısına bırakıyorum. Ben, şimdilik, beni bu tutuma iten nedenleri açıklayıp asıl konuya geçeceğim. En iyi bildiğim şiir İngiliz, Yunan ve İrlanda şiiridir. Rasgele bir birleşme bu. Ne var ki, Yunan ve İngiliz şiiri eski Ve yeni uygar şiirin belki de en yetkin örnekleri. İrlanda şiiri ise, Yunan şiiri kadar eski olmasa bile, birçok bakımlardan ondan daha da ilkel. İşte bu üç ayrı şiir geleneği oldukça gerilere uzanan bir tarih çerçevesi sağladı bana. Yunan şiiri ile İngiliz şiiri arasındaki en belirgin ayrımlardan biri eski Yunan uygarlığında şiirle müziğin birbirine sıkı sıkıya bağlı olmasıdır. Eski Yunan’da salt çalgısal bir müzik, sözsüz bir müzik, yoktu. Yazılan en güzel şiirlerin pek çoğu müzik eşliğinde okunmak için yazılırdı. İrlanda’da da yakın bir bağ var şiirle müzik arasında. Üstelik, çıkarsama yoluyla vardığımız bir sonuç değil, bugün bile yaşayan bir gerçek bu. Hanidir kitaplardan bildiğim birtakım İrlanda şiirlerini geleneksel üslupla okuyan usta bir köy türkücüsünden dinlediğim ilk günü hiç unutamayacağım. Yepyeni bir yaşantıydı bu benim için. Ne şiir olarak, ne de müzik olarak buna benzer bir şey duymuştum daha önce. Benim için yeni olan ve beni çok etkileyen bir bpşka özelliği daha var İrlanda şiirinin. Birçok İngiliz için rafa kaldırılmış bir kitaptır İngiliz şiiri. Kimsenin ne bildiği vardır, ne de ilgilendiği. , İlgilenen az sayıda insanın arasında bile, şiirin günlük yaşayışlarına kanştığı kimseler pek çok değildir. İrlanda köylüleri arasında ise, bu hiç de öyle değil. Onlar için kitaplarla hiçbir ilintisi yoktur şiirin. Pek çoğu okuryazar bile değildir. Şiir, dillerinde yaşar onların. Herkesin ortak malıdır. Herkes bilir, herkes sever şiiri. Durmadan günlük konuşmaya karışır. Üstelik bugün bile yaşayan bir güçtür. Ne zaman önemli bir şey olsa, onü kutlamak için bir türkü bestelenir. Bestelenir demek pek doğru değil aslında. Bu türküler bizim anladığımız anlamda bestelenmez. Uydurulur. Birçok İrlanda köyünde, daha son zamanlara kadar, bir esinlenme anında, bugünkü İngilizcede olduğundan çok daha işlenmiş koşuk biçimlerinde şiir uydurabilecek yetenekte geleneksel bir ozan bulunurdu. Benim en iyi bildiğim köyde de, kırk yıl önce ölmüş çok ünlü bir ozan varmış. Şiirlerinin hemen hemen hepsi belli zamanlarda, belli olaylarla ilgili olarak uydurulmuş. Ailesinin bana anlattığına göre ölüm döşeğinde bile başını dirseğine dayayarak durmadan şiir okumuş. Bütün bunları öğrendikten sonra Yjman şiirine dönünce, acaba Yunan ozanları da – örneğin Aiskhyİos yâ da Pindaros – bizim gibi ellerine kâğıt kalem alıp durup düşünerek mi, yoksa o okuma yazma bilmeyen Irlandalı ozan gibi mi yazdılar şiirlerini, diye kendime sormadan edemedim. Elbette üstün yetenekli biriydi bu ozan. Sanatım bir önceki kuşaktan gelme bir ozandan öğrenmiş, meslekten bir ozandı. Ama kısa zamanda gördüm ki, meslekten ozanla öbür insanlar arasında kesin bir sınır yok. Bütün iş ustalığın derecesinde. Bir yere kadar hepsi şairdi bu insanların. Kontışmalan hep şiirleşme eğiliminde. Nasıl şiir geleneklerini bizim toplumumuzda olduğundan çok daha iyi biliyorlarsa, sokaktaki insan da bir çeşit şairdi. Sayısız örneklerden birini anlatayım size. Atlas Okyanusu’na bakan bir tepe üzerinde, tünemiş gibi duran bu köyde bir akşam dolaşırken, köyün kuyusuna geldim. Orada tanıdığım yaşh bir köylü kadına rastladım.
George Thompson – Marksizm ve Şiir
PDF Kitap İndir |