Seamus Heaney – Beowulf – Seamus Heaney’in Modern İngilizcesinden

Beowulf adlı şiir birinci milenyumda, yedinci yüzyılın ortasıyla onuncu yüzyılın sonu arasında, bugün Anglo-Saksonca ya da Eski İngilizce dediğimiz bir dille yazılmıştır. Şiire adını veren İskandinav prensinin zaferlerini konu alan, uzunluğu üç bin dizeyi aşan destan İngiliz şiirinin temel metinleri arasında yer alır. Fakat İngiliz dilinin son bin yıl içinde geçirdiği müthiş değişim nedeniyle artık yalnızca çevirilerinden ve çoğunlukla okullarda, üniversitelerde İngiliz edebiyatı derslerinde okunuyor. Bu durum onun (Osip Mandelstam’ın İlahi Komedya için dediği gibi) “resmi evrak” olarak yazıldığı izleniminin doğmasına yol açtı ki bu bir talihsizlik, çünkü elimizdeki yapıt had safhada canlı bir hayal gücünün ürünü, gerek hikâyesinin kurgusu, gerek dilinin dokusu incelikle işlenmiş bir başyapıt. Anlattığı olaylar bir önceki döneme ait olsa da, o bir sanat yapıtı olarak, bizim mevcut zamandaki gerçeklik bilgimize denk kendi süreğen şimdisinde yaşıyor. Şiir İngiltere’de yazılmış ama tasvir ettiği olaylar İskandinavya’da geçiyor, kısmen tarihi bir “evvel zaman, kalbur saman” içinde. Şiirin kahramanı Beowulf bugünkü Güney İsveç topraklarında yaşayan Gotların en yüce savaşçısıdır ve destanın başlarında Danimarkalıları insan yiyen Grendel adlı bir canavardan kurtarmak için denizi geçip onların yurduna gelir. Onu ikinci bir karşılaşmaya -bu kez Grendel’in annesiyle- sokacak olan bu seferden zaferle döner ve tahta geçerek ülkesini elli yıl boyunca yönetir. Derken, kırsal kesimde peydahlanan bir ejderha etrafa dehşet saçmaya başlar, Beowulf onunla savaşmak zorunda kalır. Şiirin doruk noktası olan son bir karşılaşmada ejderhayı öldürmeyi başarır fakat kendisi de hayatını kaybeder ve meşhur bir savaşçı olarak halkının dilindeki efsanelerde yerini alır. Şiirden neredeyse tesadüfen haberimiz oldu, çünkü sadece bir nüshası bulunuyor. Şimdi British Library’deki bu tek nüsha on sekizinci yüzyılda çıkan yangından kıl payı kurtuldu, sonra kopyalandı, tekrar kopyalandı, tamir edildi, gözden geçirilip tercüme edildi, uyarlanıp yorumlandı, derslerde öğretildi ve nihayet bir klasik olarak kabul gördü. Onlarca yıl tüm dünyada üniversite seviyesindeki İngiliz edebiyatı ders programlarında demirbaş kitap olarak yer aldı. Birçok İngiliz edebiyatı bölümünün onu orijinalinden okutmak istemesi itirazlar uyandırmaya devam ediyor, özellikle de şiirin bir bölümünün zorunlu unsur olarak derse dahil edilmesinin yarar ve zararlarının son yıllarda devamlı şekilde tartışıldığı Oxford Üniversitesi’nde. Kuşaklar boyunca lisans öğrencileri için şiiri çalışmak; anlamını kavramak, Anglo-Sakson grameri ve kelime dağarı hakkında fikir edinmek, sınavlarda önlerine konan rastgele pasajları tanıyıp tercüme etmek ve yorumlamak demekti.


Yine kuşaklar boyu akademisyenlerin ilgisi de metinsel ve filolojik düzeyde devam etti; derken benzer hikâyeler ve kaynaklar ortaya çıkarılmaya başlandı, Kuzey halklarının kültüründe Beowulf’taki bölümlerle paralellik gösteren ya da bunlara işaret eden hikâyeler ve bölümler aranır oldu. Akademisyenler ayrıca şiirin oluşturulduğu yeri ve zamanı tam olarak tespit etmeye çabalıyor, bunun için üslup ve el yazısıyla ilgili detaylara dikkatle eğiliyorlardı. Daha genel düzeyde, şairin sürekli değindiği İsveç, Got ve Dan hanedanlarının tarih ve soy kütüğünü oluşturmaya çalışıyor; kendilerini şiirin yaslandığı dünya görüşünü anlamaya adıyor, bu maksatla şairin düşünsel yapısını biçimlendirmede büyük rolü olan yeni kurulmuş Hıristiyanlık dininin, onu anlattığı ve kendi evi olan dünyadan (eğer böyle bir şey söz konusuysa) ne denli uzaklaştırdığını merak ediyorlardı. Öyle ya, bahis konusu olan kahramanlık yasalarıyla yönetilen pagan Germenlerin dünyasıydı ve burada yaşayanlar arasında cesur bir savaşçı olarak ünlenmek öldükten sonra ruha ne olacağı kaygısından çok daha ağır basıyordu. Fakat iş Beowolf’u edebi bir yapıt olarak ele almaya gelince tek bir yayın öne çıkar. 1936’da Oxford’lu akademisyen ve hoca J.R.R. Tolkien çığır açan bir makale yayımladı: “Beowulf: Canavarlar ve Eleştirmenler”. Makale şiirin bütünlüğünü ve bir sanat yapıtı olarak ayrıcalığını teslim ediyor ve bu iddiaların dayanaklarını açıklıyordu. Tolkien’e göre şair miras aldığı malzemenin -masalsı öğeler ve kahramanlıklarla dolu bir geçmişin konu edildiği geleneksel anlatılar- içinde yolunu hisleriyle bularak ilerlemiş ve yaratıcı sezgiyle bilinçli kurguyu harmanlayıp bir etki bütünlüğü ve dengeli bir sistem oluşturmuştu. Başka bir deyişle, Tolkien Beowulf şairinin on dokuzuncu yüzyıl folklor ve filolojisinden hareketle icat edilmiş biri değil, yaratıcılığı güçlü gerçek bir yazar olduğunu düşünüyordu. Tolkien’in bu enfes edebi yaklaşımı şiirin değerlendiriliş biçimini değiştirerek yeni bir takdir dönemi -ve terimleri- doğmasına neden oldu. Bu engin yorum ve açıklama külliyatına başvurmadan Beowulf’u tam olarak anlayıp değerlendirmek mümkün değildir. Ne var ki, şiirle ilk defa karşılaşanlar isimlerin yabansılığı ve bir bakışta tanıyacakları referansların bulunmayışı yüzünden muhtemelen hatırı sayılır bir şaşkınlık yaşayacaklardır.

İngilizce bilen ve Ilyada, Odysseia ya da Aeneid’le henüz tanışan biri Truva, Helen, Penelope ve Kikloplar, Dido ya da Altın Dal’ı bir yerlerden duymuş olabilir. Bu destanlar Yunanca ya da Latince söylenmiş olsalar dahi, bu klasik miras İngilizce kültürel hafızaya öyle derinden nüfuz etmiştir ki, barındırdıkları kelimeler kendisinden yüzyıllar sonra yazılmış olan ilk yerli destanınkilerden daha tanıdık gelir. Scyld Scefing’i değil de Akhilleus’u gözümüz ısırır, Heodot yerine Ithaka’yı duyunca aklımız bir tarafa yönelir. Cumae Kâhini bazı çağrışımlar yapar ama kötü kalpli Kraliçe Modthryth yapmaz. Beowulf’u ilk defa okuyanlar “Karanlık Çağlar” teriminin anlamını çabucak yeniden keşfedeceklerdir, mutlaka yaşayacakları şaşkınlığı kısmen de olsa dağıtmak umuduyla takip eden sayfalardaki kenar notlarını 1 ekledim. Yine de, geçit vermez referansların ördüğü “kalkan-duvarı” ile eski ve tuhaf “sözcük definesi” arasında sıkıştıklarını hissetseler dahi böyle okurlar “yeninin şoku”nu da kesinlikle yaşayacaklardır. Bunun nedeni şiirin mitik bir tesirinin olmasıdır. Şiir Shield Sheafson gibi (Scyld Scefing’in çevirideki adı) tecrübemizin bildik sınırlarının ötesinde bir yerden geldi ve görevini yerine getirdikten sonra (yine Shield gibi) tekrar ötelere gidecek. Aradaki zamanda, şair Shield’in ufuğa sürüklenen cenaze teknesi kadar uzak, Kral Hrothgar’ın salonunun boynuzlarla süslü duvarları kadar görkemli, en sonda yakılan Beowulf’un cenaze ateşi kadar somut ve baş döndürücü bir yapıt kurgular. Bu açılış ve kapanış sahneleri zihne musallat bir etki yaratır; aslında kalıp bölümler olmalarına rağmen bazı rüyaların hayati önem taşıyan gücü vardır onlarda. Onlar, aralarından gerçek sanatın bilge rüyalarının geçtiğini hâlâ söyleyebileceğimiz boynuzlu kapının sütunlarına benzerler. 2

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Yorum Ekle
  1. mobile den girdim. masaüstü sitesine cevirmeden önce indirmeye çalıştım ama indiremedim. aynı sorunu yaşayanlar masaüstü sitesine cevirip deneyebilir. okduktan sonra unutmazsam ya da usenmezsem kitap hakkındaki izlenim ve düşünceleri yazarım. herkese keyifli okumalar.