Nihat Genc – Modern Cagin Canileri

25 Aralık’ta Enver PaĢa, tüm ordulara emrini vermiĢti, düĢman SarıkamıĢ’ta yok edilecekti. Anadolu’nun içlerinden, Samsun’dan yola çıkmıĢ ordular 10-12 gündür durmaksızın yürüyordu. Galip PaĢa son iki gündür yiyecek yetiĢtirin telgrafları gönderiyordu. Bütün eli silah tutanlar cephede olduğundan yaĢları 12-17 arasında değiĢen 80’i lise öğrencisi 120 çocuk seçildi. Yatak çarĢaflarından, perdelerden kesilerek yapılan torbalara mermiler konuldu, çocukların sırtlarına bağlandı. Kafile soğuk havada vola çıktı. Çuh Dağı’nı aĢarken tipi ve fırtınaya yakalanan katileden haber alınamadı. 82 çocuk 10 jandarma donarak ölmüĢtü. 38 çocuk 8 jandarma can çekiĢirken bulundu, Ģiddetli soğuk algınlığının yol açtığı zatür-reden öldüler. Arazi, SarıkamıĢ yönünde güneye ve doğuya doğru yükseliyor. Orduların önünde üstü karla kaplı Akmezar ve Çilhoroz Dağları korkunç bir vahĢilikte görünüyordu. Kar yağmıyordu. Ama her taraf dizboyunu aĢan karlarla kaplıydı. Tümene destek olsun diye öncüye katılan dağ topçu taburu, emre uygun olarak Bardız Yaylası-Malkan komları (hayvan yaylımları demek) yolunda ilerlemeye baĢladı. Biraz yürüdükten sonra dik yokuĢlarla karĢılaĢıldı.


Kar yüksekliği giderek artıyordu. Sa11 vaĢçılar karları yarmakta güçlük çekiyor, dağ toplarının parçalarını taĢıyan hayvanlar karlara gömülüp kalıyordu. Albay Arif kılavuzunu çağırdı, kılavuz, “SarıkamıĢ’a Kızılki-lise üzerinden dolanıp gidilse iyi olur. ĠniĢi çıkıĢı boldur, ama kısadır,” dedi… Kılavuzun az kar tuttuğunu söylediği yolda bile karın yüksekliği kalçalara yaklaĢıyordu. SavaĢçılar bata çıka yürüyorlardı. YumuĢak kar ilk sıralardakileri yoruyor, savaĢçılar ikiĢerli sıralar biçiminde ağır ağır ilerliyorlardı. YürüyüĢ hızı git gide azalıyordu. Alman subayları yeni bir akıl verdi! (SavaĢa Almanya yüzünden girdiğimiz için ordularımızın baĢında Alman subayları vardı.) En önde yürüyen bölükler dörderli yürürlerse, karı çiğneyerek geridekilere yol açarlar. Bu akıl da pek iĢe yaramadı. Kar, çiğnemekle ezilemeyecek kadar çoktu. Askerler adım atarken ayaklarını kar yüksekliğince kaldırmak zorunda kalıyorlar, her adımda karın üstünden atlıyorlardı sanki. Kısa zamanda yoruluyorlar, kalçalarını dayanılmaz ağrılar sarıyordu… Kızılkilise küçük bir köydü. Hıristiyan olan halkı köyü olduğu gibi bırakıp kaçmıĢtı. BoĢ evlere girerek azıcık dinlenmeleri, ısınmaları, birĢeyler yemeleri askerlere güç kazandıracaktı… Biraz sonra Enver PaĢa ve yanındaki Alman subayları Kızıl-kilise’ye girdiler.

Enver PaĢa Albay Arife öfkeyle bağırdı. “Niçin durdunuz? Ne bekliyorsunuz?” Bağırarak emretti: “Hemen yola çıkın.” Köyün evlerine dağılarak, sekilere, ocak baĢlarına, hasırlar üstüne serilip biraz dinlenmeyi birkaç lokma birĢeyler yemeyi umanlar henüz girdikleri evlerden çıkarıldılar. Askerler Kızılkilise köyünü boynu bükük gerilerde bırakırlarken Enver PaĢa ve Alman subayları, köyün bacası tüten en büyük evine yerleĢmiĢlerdi. Ev sahibinin kaçarken ocakta bıraktığı tencerede et haĢlanıyordu. Almanlar iĢtah kabartan yemek kokusunun çekiciliğine kapılmıĢlardı. Ġhsan PaĢa son geliĢmeleri sunmak amacıyla eve girmek üzereyken kapı açıldı. Enver PaĢa çıktı: “Siz burada mısınız, ne bekliyorsunuz, ileriye, yürüyüĢ kolunun baĢına geçin…” 29. Tümen yine kalçalara varan yumuĢak karla boğuĢmaya baĢlamıĢtı. En önde yürüyenlerin iĢi iyice zorlaĢmıĢtı. Önlerinde insan ayağı değmemiĢ, uçsuz bucaksız bir kar denizi uzanıyordu. Göz kararı, yolun geçtiğini sandıkları hafif düzlükleri izliyorlar, hendekler, çukurlar kar savruntularıyla örtülmüĢ olduğundan bazen adım atıyoruz derken bir yamaçtan aĢağı yuvarlanıyorlar, ya da boğazlarına dek kara gömülüyorlardı… Zaman ilerleyip kısa kıĢ gününün akĢamı yaklaĢınca güneĢ görünürlerden uzaklaĢmıĢ, yerini ayaza bırakmıĢtı. ErimiĢ kardan sırılsıklam olan çarıklar birden dona çekmiĢ, askerlerin ayaklarında kaskatı kesilmiĢ ve buzdan mengenelere dönüĢmüĢtü. Sıfırın altına inen ısı daha aĢağılara hızla inmeye baĢlayınca yürüyüĢ kolundaki sesler, ĢakalaĢmalar kesilmiĢ, ayaklar altında ezilen karların hıĢırtılarından baĢka ses duyulmaz olmuĢtu. Isınacak bir ateĢ baĢı, bir iki kaĢık sıcak yemek bulmaktan nasıl umutlarını kesmiĢlerse, konuĢma isteklerini de öylece yitirmiĢlerdi… BuzlaĢan çarıkların parmak uçlarında baĢlattığı karıncalanmaların dona çevrilmemesi için, kimi savaĢçı yürüyüĢ biçimini değiĢtirmiĢti.

Ayak parmaklarını oynatabilmek ve canlılıklarını korumak amacıyla zıplar gibi adım atıyorlar, ayaklarını hızla yere vuruyorlar. Parmaklarda baĢlayan donma hızla ayak bileklerine ulaĢıyordu. Bilekler bükülemez olunca, birkaç küt adımdan sonra yere yıkılmak kaçınılmaz oluyordu. YürüyüĢlerini sürdürenler, yıkılıp kalanların kısa sürede donarak öleceklerini düĢünüyorlar, korkuya kapılarak can havliyle zıplamalarını arttırıyorlardı. Çoruh ve AraĢ ırmaklarını dağıtan Sıçankale – Top Yolu -Akmezar Dağı doğrultusunda uzanan doruk çizgisine varılmıĢtı. SarıkamıĢ’a giden yolun geçtiği boyun noktasının iki yanında, Ruslar’m mevzilendikleri görülüyordu. Artık düĢmanla cephe iliĢkisi kurulmuĢ, herkes önemli olayların baĢlamakta gecikmeyeceğini sezmiĢti… Tümen komutanı Albay Arif, atını Ġhsan PaĢa’nın atının yanma sürerek: “PaĢam, tümen birlikleri sabahtan beri güç ve 12 13 ağır yürüyüĢlerde çok yorgun düĢtüler. Geceyi burada geçirelim, erleri dinlendirelim…” Enver PaĢa sorumlu kolordu komutanının görüĢünü beklemeden, saldırı hazırlıklarına baĢlamıĢtı… Dağ topçu taburu yeni gelmiĢti. Sabahtan beri sırtlarındaki top parçalarıyla, cephane sandıklarıyla karları yararak yol alan hayvanlar yorgunluktan bitkindi… Enver PaĢa ve Alman subayları bir saldırı planı kurdular. En önde bulunan 86. Alay sessizce Rus mevzilerine yaklaĢacak, aniden süngü hücumuna kalkarak düĢmanı tepeleyecek. Ne Ġhsan PaĢa’ya ne de Albay Arife haber vermeye gerek görmeden saldırıyı baĢlattılar. Alaylar yürüyüĢe baĢladığında karanlık bastırmıĢ, insanı iliklerine kadar titreten dondurucu bir ayaz baĢgöstermiĢti. Göz gözü görmüyor, savaĢçılar yarı bellerine kadar gömüldükleri karları yarmaya çalıĢarak uzakta kaba hatlarını seçebildikleri sırta ve ormana doğru ilerliyorlardı. Enver PaĢa’mn sabırsızlığı git gide artıyor: “Sırta çıkan olmadı mı?” Sırta çıkmak, Rusları süngüleyip hemen ardındaki SarıkamıĢ’a girmek demekti… Enver PaĢa’mn morali bozulmuĢ gibiydi.

Bir ara 9. Kolordu Kurmay BaĢkanı Yarbay ġerife döndü: “Bizim askerin gece hücumu yapabileceğini sanmıyorum” dedi… Yarbay ġerif: “Öyleyse gece yarısı askeri bu bilinmeyen dağlara, ormanlara niye sürüyorsun, kumar mı oynuyorsun” dememek için kendini zor tuttu… 86. Alay’m savaĢçıları gece yarısına doğru sırta çıkarak süngü hücumuna geçtikleri sırada, kuzey kanattan ilerleyen 87. Alay da mevzilere yaklaĢmayı baĢarmıĢtı. Rus mevzilerinde kanlı bir süngüleĢme baĢlamıĢ, savaĢçılardan “Allah, Allah” sesleri. Rusça verilen komutlar birbirine karıĢmıĢtı. Karanlıkta kimin Türk, kimin Rus olduğu zor seçiliyordu. Tek ölçü kafa biçimleriydi. Ruslar uzun kürk baĢlıklar giydiklerinden kafa siluetleri daha uzundu. Mevzilere ilk giren alaym ikinci taburu Rusları kovalamaya koyuldu. Kanlı boğuĢmayı yarasız beresiz atlatan savaĢçılar ise sırta tırmanırken, can pazarında dövüĢürken terlere bula14 Ģan iç çamaĢırlarının kaskatı kesilmesinden, donuĢu kolaylaĢtıracak buz zerreciklerinin bedenlerini sarmasından korkuyorlardı. Enver PaĢa amacına ulaĢmıĢ, sırt alınmıĢ, sıra, sırtın hemen gerisindeki SarıkamıĢ’a girmeye kalmıĢtı. SarıkamıĢ yoktu görünürlerde. Sağa bakıldı, sola bakıldı, dürbünlerle her yan tarandı, mutlu haberler getirecek atlılar gönderildi, boĢunaydı… Sonunda facia anlaĢıldı. SarıkamıĢ sekiz kilometre uzaktaydı.

Bu yanılgıya eldeki 1/200.000 ölçekli haritanın Oltu paftası neden olmuĢtu. Paftanın bu bölümünde “SarıkamıĢ’a gider” anlamında SarıkamıĢ yazıyordu. Haritacılık tekniğinde yolların uzantısında nereye gidildiğini belirtmek için. BaĢta Enver PaĢa olmak üzere, uydurma haritalarla Kafkasya’nın fethine çıkan herkes yanılmıĢtı… SarıkamıĢ’ta bulunan Rus Kafkas Ordusu komutan vekili General Myshlayevski’nin bu sabah aldığı raporlar, Türkler’in SarıkamıĢ yönünde ilerlediğini doğruluyordu. General, Albay Bukretov’a emir verdi, “Yeni erlerden bölük kurun Türkler’in ilerlemesini durdurun…” Albay Hafız Hakkı’nm komutasındaki 10. Kolordu birlikleri gece yarısı verilen kısa moladan sonra yeniden yürüyüĢe baĢladı. Ondört saattir yürüyen savaĢçılar yorgunluktan, uykusuzluktan ve dondurucu soğuktan iyice bitkinleĢmiĢti. Donma korkusu, çamların arasından kalbine çevrilmiĢ tüfekler kuruntusu, yerini umursamazlığa bırakmıĢtı. Sabaha doğru, yürüyüĢün baĢlamasından onsekiz saat sonra 91. Alay’a aniden ateĢ açıldı. Ağır aksak, bilinçsiz adımlarla yürümeye çalıĢan savaĢçılar pusuya düĢmüĢlerdi. Bir iki saniye içinde kimseler kalmadı ayakta. Doktor DerviĢ sıhhiyeci erlerini alarak bir kuytuda sargı yeri kurdu… Kaim eldivenlerle aletleri tutması, yaralar üzerinde çalıĢması imkânsızdı. Eldivenleri çıkardı, ellerini bol alkolle yıkayarak sterilize etti.

Alkol uçarken ellerindeki ısıyı da alıp götürmüĢ, soğuğun etkisi daha artmıĢtı. Buz gibi çelik forsep, neĢter, makas eline yapıĢıyor, parmaklarının derisini kaldırıyordu. Zaman zaman ellerini ateĢe tutuyor, parmaklarını ısıtmaya, donmalarını önlemeye çalıĢıyordu. 15 Doktor DerviĢ, Hudut Taburu Komutanı BinbaĢı Hilmi’yi tanıyamadı. Bir kurĢun ağzını parçalamıĢ, tükürükle karıĢan kan çenesinde ve yanaklarında donmuĢ, kirli kırmızı buz kristalleri yüzünü kaplamıĢtı. Yırtılan dudaklarından sızan kanların bulaĢtığı bıyıkları topak topak buz tutmuĢtu. Gemici fenerinin ıĢığıyla, parçalanan ağzı estetiği bozmayacak biçimde dikmek, imkânsızdı. Ağzında, küçük lokmalar girebilecek ölçüde boĢluk bırakarak yarayı sardı. Korkunç görünüĢ bir parça giderilebilirdi, bundan böyle binbaĢının sakal bırakması iyi olacaktı. SavaĢçılar onsekiz saat yürüdükten, geceyi uykusuz geçirdikten sonra iki saate yakın çarpıĢmıĢ, birazcık kestirmeden, beden ve sinir yorgunluğunu üstlerinden atamadan yola düĢtüler. Derken tipiye çevirdi hava. YürüyüĢ hızı emeklemeye dönüĢtü. Bu koĢullar altında 91. Alay, Penek ile Kosor arasındaki sekiz kilometrelik yolu tam yirmibir saatte aĢabildi. Yani askerler saatte 385 metrelik bir hız yapabilmiĢti.

Tümenler hedeflerinin 25-30 kilometre gerisindeki yerlere ancak varabilmiĢler, Allahüekber Dağları eteklerine yaklaĢabil-miĢlerdi. SarıkamıĢ kuĢ ucumu 35-40 kilometre uzaklıktaydı, arada aĢılması zor Allahüekber Dağları vardı… Sıfırın altında yirmibeĢ dereceyi bulan soğukta, geceyi ormanda geçirmeye çalıĢmak, çılgınlık olacaktı. Enver PaĢa biraz gerideki Kızılkilise köyünde gecelenmesine izin vermemiĢ, çarpıĢmadan sonra da köye dönülmesini önlemiĢti. Genç subaylar öfkelerinden burunlarından soluyor, askerlerini “2. Bölük buraya, 3. Bölük buraya” diye toplamaya çalıĢıyor, bu çağrılar iĢe yaramıyor, çünkü askerlerin birçoğu ölmüĢ, birçoğu da dondurucu rüzgârdan korunmak için ormana ve Çamurlu-dağ eteklerindeki yamaçlara sığınmıĢlardı. AĢırı yorgunluk olanca ağırlığıyla savaĢçıların üstüne çökmüĢ, çarpıĢırken farkına varamadıkları boĢ mideleri kemirmeye baĢlamıĢtı. Ormana dalanlar, yaprakları karlara belenmiĢ çam ağaçlarına saldırmıĢlardı. Ellerinde kazma, kürek, süngü, kılıç ne varsa onlarla dallan kırıyor, bir araya topluyorlardı. Son bir metreye yükselen kan küreklerle atıp bir yer açıyorlar. Çam dalları tazeydi, tutuĢmuyordu. Kibritleri bitene dek didiniyorlar, baĢaramaymca umutsuzluk içinde sağa sola koĢuyor, sığınacak kuytu yer arıyorlardı. Talihi yaver gidenler yakılmıĢ bir ateĢ görüyor, yaklaĢıyordu. Bu kez birazcık ısınabilmek büyük sorun oluyordu. Çevresinde toplanan otuz, kırk kiĢi ateĢe sokulabilmek için itiĢip kakıĢıyordu.

Cılız alevlerle isli dumanlar çıkararak yanan ateĢ sönmeye yüz tutunca yeni dallar kırıp getirmek kimsenin iĢine gelmiyordu. Oradan ayrılmak, bir daha ateĢe sokulamamak demekti. Subaylar, çavuĢlar ortalıkta dolaĢıyor, bağırıyordu: “Uyumayın ha, uyumayın, kıpırdanın…”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir