Metin Yeğin – Topraksızlar – Brezilya’da Topraksız Köylü Hareketi: MST

Metin’in Brezilya Topraksız Kır İşçileri Hareketi-MST üzerine gerçekleştirdiği çalışma, Türkiyeli aktivistler, militanlar ve toplumsal hareketlerin öğrencileri açısından büyük bir önem taşıyor. Her iki ülke arasında tarihsel ve kültürel farklılıklar bulunmakla birlikte, her iki ülke de benzer sosyoekonomik ve politik koşulu ve yapıyı paylaşıyorlar. Örneğin her iki ülke de “devletçi” popülist ekonomik modellerden, IMF tarafından tasarlanan ve yönetilen neo-liberal bir rejime geçmiş bulunuyorlar ve bunun sonucu olarak da milyonlarca yoksul köylü ve topraksız işçi topraklarından devlet zoruyla ve sermayenin yoğunlaşması/merkezîleşmesi sonucunda “atıldılar”. Her iki ülkede de nüfusun en zengin yüzde 10’luk kesimiyle, en yoksul yüzde 50’lik kesimi arasındaki büyük eşitsizlikler, dünyadaki gelir dağılımı tablosu içindeki en kötü iki örneği temsil ediyor. Her iki ülke de IMF’nin “yapısal uyum politikaları”nın hedefi durumunda; ve bu politika “serbest piyasa”, gümrük duvarlarının indirilmesi; teşviklerin durdurulması ve stratejik sanayilerin özelleştirilmesi gibi öğeleri içeriyor. Ancak Brezilya’da MST, Üçüncü Dünya’nın emperyalizmi ve neo-liberalizmi sorgulayan ve toprakların yeniden dağıtımı, kredi, barınma, okul, klinik ve teknik yardım gibi öğelerden oluşan bütünlüklü bir tarım reformu talep eden en başarılı kitle hareketlerinden birisi olarak ortaya çıktı. MST geçmiş 20 yıllık mücadele sürecinde, 400 binden fazla aileyi (2 milyondan fazla insanı), çoğunluğu kolektif üretim kooperatiflerinde olmak üzere, verimli topraklara yerleştirmeyi başardı. Bu başarılı mücadelelerin maliyeti çok ağırdı: 1500’den fazla kır akti-visti ordu, polis ve toprak sahiplerinin silahlı çeteleri tarafından öldürüldüler. Metin’in kitabı, MST’nin başarılı bir mücadelenin üç aşamasını tarif eden “İşgal et, Diren, Üret” sloganı ile özetlenen yöntemleri konusunda önseziler sağlıyor. MST Topraksızları, üzerinde üretim yapılmayan ya da yarı yarıya üretim yapılan ve geçmişte de büyük toprak baronları tarafından kendilerinden çalınan geniş toprakları işgal etmek üzere örgütlüyor. Toprak bir kez işgal edilince, plastik çadırlarda yaşayan aileler toprak sahiplerine bağlı paramiliter güçlerin vahşi saldırılarına karşı direnmek üzere örgütleniyorlar. MST devletin toprakları kamulaştırmasını talep ediyor; ve sonra da hem tüketim için, hem de ulusal ve uluslararası pazarı da kapsayan bir biçimde, pazar için üretmeye başlıyorlar. MST sadece ekonomik ve toplumsal ilişkileri dönüştürme misyonuna sahip bir hareket değil, aynı zamanda yeni bir insan; ve yeni insani ilişkiler yaratma misyonunu da üstleniyor. Hareket içinde sürekli olarak kadınların, etnik azınlıkların (Yerliler ve siyahlar) eşitliği ve insan haysiyeti için mücadele veriliyor. Bugün ulusal önderlerinin yüzde ellisi kadınlardan oluşuyor.


MST’nin, Türkiyeli aktivistler açısından en çarpıcı yönlerinden bir tanesi, üyelerinin, kadrolarının ve militanlarının poli-tik- toplumsal eğitimine verdiği büyük önemdir. Hareket bütçesinin yüzde elliden fazlası kendi militanlarının eğitimine ayrılıyor: İki ay süren okulları, haftalık seminerleri ve ilerici üniversitelerle ortak programları var. MST’nin başarısının ikinci anahtarı örgütlülük; yani yerel önderlerin toplantılar ve toplulukların örgütlenmesi işinde binler tarafından eğitilmesidir. Her 40 ailelik grubun yerel bir önderi var ve her kooperatif kitlesel meclislere dayanıyor. Bütün yürüyüşler yerel olarak örgütleniyor ve her türlü dayanışma eylemi maddi katkılara dayanıyor. Hiçbir şey “kendiliğinden” olmuyor; bütün bunlar meclislere, tartışmalara ve hareketlerin rızasına dayanan örgütlü eylemlerdir. MST’nin başarısının üçüncü temel öğesi kendisine devlet baskısı karşısında destek sunan ve maddi yardım sağlayan Katolik Kilisesi’nin ilerici kesimleriyle, insan hakları örgütleriyle, bazı solcu milletvekilleriyle ve sendikalarla koalisyonlar oluşturma yeteneğidir. Hareketin dördüncü temel özelliği ise kolektif eylemi yöneten önderlerle özgürce tartışan ve kararlar alan demokratik meclislere dayalı iç yapısıdır. Bu yapı içerik olarak demokratik ve biçimsel olarak da merkezî bir özellik taşıyor. MST, geleneksel sandık partilerinden de, “öncü” seçkin oluşumlardan da daha üstün olan toplumsal ve politik bir hareket olarak yeni bir örgütsel mücadele biçimini temsil ediyor. Kitlesel örgütlenmeyi, kadro eğitimini ve doğrudan eylemi birbiriyle bütünleştiriyor. Bugün MST’nin, çoğunluğunu topraksız işçilerin, kooperatif çiftçilerinin ve yoksul köylülerin oluşturduğu yaklaşık 3 milyon kişilik bir hareketi yönlendiren 100 bin tane militan akti-visti var. Önderlerinin yüzde 75’den fazlası, topraksız işçilerin, köylülerin oğulları ve kızlarıdır. İzledikleri strateji “aşağıdan değişim” stratejisi; yani kitleleri örgütlemek, kentsel hareketlerle birleşmek ve gelecekteki bir sosyalist dönüşüme hazırlanırken acil reformlar için baskı yapmaktır. MST’nin nihai hedefi demokrasi, ulusal egemenlik ve eşitliğe dayalı bir sosyalist toplumdur.

Hareket Marx, Mao, Gramsci, Özgürlük Teoloji-si’nin fikirlerinden, ekoloji ve feminist düşünce akımlarından, Brezilyalı pedagog Paulo Freire’den, ulusalcılık ve enternasyonalizmden etkileniyor. Kendi ulusal marşı var ve bu marş gösterilerle derslerin başında söyleniyor. Üzerinde köylülerin sembolik biçimde temsil edildiği bir bayrağı ve hareketin mistik değerleri ile, toprak reformu davasına olan güçlü inançları ile, mücadele yöntemleri ile ve kolektif dayanışma ile bağlantılı bir dizi ritüelleri var. Metin’in kitabı ilerici Türkiye halkı ve hareketleri ile Brezilyalı MST arasındaki uluslararası dayanışma için bir temel sunuyor.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir