Merdan Yanardag – Kadro Hareketi

Uzun bir aradan (yaklaşık 20 yıl) sonra Türk Siyasal Yaşamında Kardo hareketi isimli/başlıklı kitabımın yeni baskısı yapıldı. Bu kitabın benim için özel bir anlamı var. Öncelikle yayımlanan ilk kitabımdı. Henüz çok genç denilebilecek bir yaşta (26) ve kimi eleştirmelerin ifadesiyle “iddialı” bir işe kalkışmıştım. Benim için büyük bir heyecandı. Baskıdan gelen kitabı elime aldığımda tarifsiz bir mutluluk yaşadığımı hatırlıyorum. Elinizdeki kitabın temelini, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisans (master) eğitimi yaparken hazırladığım aynı başlıklı tez oluşturuyor. Master tezimi 1985-86 öğretim yılında verdim, tezim bir tartışma sürecinin ardından jüri tarafından kabul edildi ve mezun oldum. Ardından dostlarımın önerisi ve teşvikiyle üzerinde yeniden çalışarak yeni bölümler ekledim ve tez hayli genişledi. Böylece kitap haline getirdim. Burada, kitabın birinci baskısına önsöz yazan ve yayımlanmasına katkıda bulunan Rasih Nuri İleri’ye; o tarihlerde henüz adı duyulmamış bir yazarın kitabını yayımlama cesaretini gösteren Yalçın Yayınları yöneticilerine bir kez daha teşekkür ediyorum. Kitap 1988 yılında Yalçın Yayınları tarafından basıldıktan sonra beni de şaşırtan geniş bir ilgi gördü. Gazeteciliğe başlayalı henüz 3 yıl olmuştu, ülkede 12 Eylül rejimi, belli kırılmalara uğrasada bir iklim olarak devam ediyordu. Darbeciler tarafından 12 Eylül’de tutuklanmış, çeşitli davalarda yargılanmış ve hapis yatmıştım. Öfkeliydim… Yapacağım iş ve seçeceğim meslek konusunda bir arayış içindeydim; gazetecilik ve akademisyenlik arasında gidip geliyordum.


Hayatın akışı gazetecilik mesleğinde kalmamı sağladı, iyi de oldu. Ancak bu ilk kitap, benim akademik alana olan ilgimin sürekli canlı kalmasını da sağladı. Böyle kişisel bir önemi de vardı. Kitabın gördüğü ilgi, içeriğinin yanı sıra, yayımlandığı tarihte bu konuda ilk ve tek çalışma olmasından da kaynaklanıyordu. O güne kadar Kardo hareketi’ni inceleyen bazı makaleler bulunmasına karşın, bu konuya ilişkin bir kitap yayımlanmamıştı. Kitap çıktıktan sonra, herhangi bir reklam/tanıtım çalışması yapılmadığı halde, hakkında çok sayıda haber, değerlendirme, tanıtım ve eleştiri yazısı yayımlandı, röportajlar yapıldı. Birçok akademik yayının kaynakçasında referans olarak yer aldı. * * * Kitapta sadece Kadro dergisini değil, Kardo hareketi dolayımıyla Türkiye sosyalist hareketinin oluşum dönemini, Türkiye Komünist Partisi’ni (TKP) yaratan dinamikleri, Sovyet Devrimi’nin önde gelen isimlerinden Türkçü/Doğucu sosyalist lider ve fikir adamı Sultan Galiyev ve Galiyevizmi, 1960’lı yıllara damgasını vuran ve etkileri günümüze kadar devam eden, siyaset ve düşünce dünyamızın en önemli yayınlarından Yön dergisini ve Yön Hareketi’ni de incelemeye çalıştım. Kuşkusuz kitabın eksenini ve ana temasını Kadro dergisi ve Kadrocular oluşturdu. Ancak, kitabın yayımlandığı tarihte yukarıda saydığım ve her biri ayrı bölüm oluşturan konular (Kadro, Yön ve Sultan Galiyev vb.) ilk kez farklı bir bağlamda Türkiye’nin siyasal ve entelektüel yaşamında tartışma ortamına giriyordu. Elinizdeki çalışma, Kadro dergisi ve Kardo hareketi konusundaki ilk kitap olmasının yanı sıra, Sultan Galiyev ve Yön Hareketi hakkında da yapılan ilk özgün araştırmalardan biriydi. * * * Kitap hakkında İlhami Soysal, Şahin Alpay, Prof. Dr. Mete Tunçay, Mehmet Yalçın gibi akademisyen ve gazeteciler yazılar yazdı.

Elinizdeki kitap, olumlu eleştiri ve övgülerin yanı sıra, gerek bazı makale ve kitaplarda, gerekse aynı konuda daha sonra yapılan bazı çalışmalarda doğal olarak eleştiriler de aldı. Bu eleştirilerden bazılarına, elinizdeki yeni baskıda yanıt vermeyi düşündüm. Çünkü haklı ve doğru eleştiriler olduğu gibi -ki yeni baskı için kitabımı gözden geçirirken bu eleştirilerden yararlandım- yanlış değerlendirmeler ve hatalı yorumlar da vardı. Ancak aşağıdaki kısa birkaç değinme dışında bu eleştirilere yanıt vermekten vazgeçtim. Çünkü bunu yaptığım takdirde, kitaba yeni tartışma sayfaları eklemek gerekecekti ki, bu da çalışmanın akışını bozabilirdi. Ayrıca, bu kitapta ileri sürdüğüm tezler, geliştirdiğim görüşler ve yaptığım değerlendirmeler ana hatlarıyla yerinde duruyor ve geçerliliğini koruyordu. Kardo hareketi hakkında, benim çalışmamın ardından (birincisi 3, ikincisi 11 yıl sonra) iki kitap daha yayımlandı. Bunlardan ilki, bugün Gazi Üniversitesi öğretim üyesi olan Prof. Dr. Naci Bostancı’nın Kadrocular adıyla 1990 yılında Kültür Bakanlığı Yayınları’ndan çıktı. İkinci kitap ise ODTÜ öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mustafa Türkeş’e ait. Mustafa Türkeş’in kitabı, Ulusçu Sol Bir Akım alt başlığıyla ve Kardo hareketi ismiyle 1999’da yayımlandı. İkinci kitap, benim çalışmamla aynı ismi taşıyordu.

Mustafa Türkeş kitabında, özellikle Sultan Galiyev ve Kardo hareketi arasında kurduğum ilişkiye, Galiyevizm hakkında yaptığım değerlendirmelere bazı eleştiriler yöneltiyor. Türkeş kitabında, benim Sultan Galiyev ile Kadrocular arasında organik bir bağ olduğunu “ima ettiğimi” ileri sürüyor ve bu görüşe itiraz ediyor. En önemli eleştirisini de bu itiraz oluşturuyor ve böyle bir bağın neden kurulamayacağını kanıtlamaya çalışıyor (bkz. Mustafa Türkeş, Kardo hareketi / Ulusçu Sol Bir Akım, İmge Kitabevi, Aralık 1999 Ankara, Say: 52, 57-59, 106). Ancak Mustafa Türkeş, benim böyle bir tezi kesin bir dille ileri sürdüğümü değil, sadece “ima” ettiğimi söylüyor, ardından da bu “ima”yı çürütmeye çalışıyor. Böylece hem yanlış anlamış hem de boşuna uğraşmış oluyor. Çünkü ben, ileri sürüldüğü gibi Galiyev ile Kadrocular arasında doğrudan “organik bağ” bulunduğunu değil, iki akım arasında bir fikir akrabalığının olduğu görüşünü savundum. Eğer iki akım/hareket arasında organik bir ilişki varsa bile, bunun dolaylı olabileceğini belirttim. Kitapta ileri sürdüğüm orijinal tezlerden birini de bu yaklaşım oluşturuyordu. Zaten Mustafa Türkeş de, önemsediğim bu kitabında, belki farkında olmadan ortaya koyduğu kanıtlarla beni doğruluyor. Benzer bir eleştiriyi Prof. Dr. Mete Tunçay da yaptı. Tunçay, 1989 yılında merkezi Hollanda’da bulunan Sosyal Tarih Enstitüsü’nde sunduğu bir tebliğde (bu tebliğ İktisat Dergisi’nde de yayımlandı) benim kitapta işaret ettiğim TKP’nin kurucu liderlerinden Mustafa Suphi ve Sultan Galiyev arasındaki ilişkinin gerçek olmadığını belirtiyor. Galiyevci hareket ile Kadrocular arasında kurduğum bağlantıyı ise “ilginç” bulduğunu kaydeden Tunçay, kitabın bu bölümünün kaynakçasını zenginleştirmek gerektiğine işaret ediyor.

Tunçay’ın bu eleştirilerini dikkate aldığımı belirtmek isterim. * * * Kitabın yeni baskısı için kapsamlı bir gözden geçirmeyi planlıyordum, ancak bunu yaptığım takdirde çalışma hayli genişleyecekti. Bunun yerine zorunlu bazı düzeltmeleri yapmayı, yanlış anlamalara yol açabilecek bölümleri elden geçirmeyi tercih ettim. Sultan Galiyev bölümünün ise bir bütün olarak üzerinde yeniden çalıştım. Kitabın yeni baskısı, ilk baskısından hayli farklı ulusal ve uluslararası koşullarda yayımlanıyor. Başka bir deyişle bugün çok farklı bir dünya ve Türkiye ile yüz yüzeyiz. Kardo hareketi kitabının yayımlanmasından yaklaşık üç yıl sonra, Sovyetler Birliği ve Sosyalist Blok dağılmış, Soğuk Savaş sona ermiş, dünya “küreselleşme” denilen yeni emperyalizm dönemine girmiş, neoliberalizmin ve siyasal gericiliğin egemen olduğu yeni ve kahredici bir dönem açılmıştı. Dünya sanki 20. yüzyılın başlarına iade edilmiş gibiydi. Sonuç olarak elinizdeki kitabın yeni baskısını hazırlarken, konunun yeniden güncellik kazandığını, günümüzde devam eden siyaset, siyaset tarihi ve siyaset felsefesi tartışmalarına yeni girdiler yapabileceğini, dahası farklı tartışmaların kapısını açabileceğini düşünüyor ve umuyorum. Merdan Yanardağ / Mayıs 2008, İstanbul I. BASKIYA ÖNSÖZ Merdan Yanardağ Kadro dergisini incelerken (Ocak 1932-Ocak 1935) çok önemli iki sonuca varmaktadır. Kardo hareketi’nde haklı olarak sosyalizm ile kapitalizm arasında bir üçüncü yol bulma gayretkeşliğinin nüvelerini bulmaktadır. Buna bir zamanın modası “kapitalist olmayan kalkınma yolu” da diyebiliriz. Kardo hareketi ile Yön Hareketi arasında bir bağlantı kurmaktadır.

Gerçekten de Kadrocular o günün İsmet Paşa hükümetinin devletçilik eğilimine teorik bir dayanak oluşturma gayreti içindeydiler. Yani ilerici bir istikrara dayalı, sınıfsal dayanağı olmayan, yukarıdan aşağıya uygulanacak reformlar öngörüyorlardı, ancak arada bir Türk kapitalizmi filizlendiğinden, onun belini idari reformlarla kırma ütopik gündemi ile hareket ediyorlardı (Yön, Aralık 1961- Haziran 1967, Devrim, Ekim 1969- Nisan 1971). “Kadro” macerası, sahibi Yakup Bey’in zoraki büyükelçiliği ile son bulduğu halde, “YönDevrim” macerası 12 Mart 1971 sıkıyönetim mahkemeleri ile noktalanıyordu. Bu özetlemeyi yaptıktan sonra iki nokta üzerinde durmak gerekiyor. Sosyalizm ile kapitalizm arasında bir üçüncü yol olup olmayışı, ikincisi ise azgelişmiş, hatta sömürge veya yarı sömürge olan ülkeler için kalkınma modelinin ne olabileceği konularıdır. Marx ve Engels, sosyalizmi, gelişmiş kapitalizmin doğal, zorunlu sonucu olarak saptıyor, ona erişmenin aracı olarak da proletarya sınıfının savaşımını öngörüyorlardı. Bununla birlikte, tarihsel gelişme faktörüne ve onun diyalektiğine büyük bir önem vererek Marx şunları söylemiştir: “Nasıl ki 1886 savaşı Prusya ve Fransa arasındaki savaşı kaçınılmaz kıldıysa, şimdiki savaş da Almanya ile Rusya arasındaki bir savaşa yol açmaktadır; bunu Prusyalı eşekler görmüyorlar. Öte yandan böyle bir 2 Numaralı savaş Rusya’daki kaçınılmaz sosyal ihtilalin ebesi olacaktır.” (1 Eylül 1870, Sorge’ye mektubundan.) Yine de Marx ve Engels, 1848 devrimlerinin diyalektiğinden esinlenerek sosyalist devrimin en gelişmiş birkaç kapitalist ülkede, bir ekonomik-sosyal kriz konjonktürün de aynı zamanda oluşacağı kanısında idiler. Lenin’e gelince; kapitalizmin finans-kapitali döneminde eşitsiz gelişme kanununu da hesaba katarak, kapitalist devletler zincirinin en zayıf halkasında Rusya’da kopma olabileceğini, sosyalist devrimin olanağının doğabileceğini saptamıştır. Yine de son ana kadar, bu devrimin ileri kapitalist ülkelere, öncelikle Almanya’ya sıçrayacağına inanıyordu. Gerçekten de, dış askeri güçler tarafından ezilen Macar Sovyet Devrimi, Sosyal-Demokrat sağ kanat liderlerinin militarist sağla güç birliği sonucunda ezilen Almanya İşçi Devrimi vb. bu varsayımı doğrulamıştır. Oysa İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Balkan devletleri, Çin, K.

Kore, Küba, Vietnam gibi azgelişmiş ülkelerde Marksist öğretiden esinlenen sosyalist devrimler yapıldığı halde, gelişmiş kapitalist memleketlerde -Çekoslovakya hariç- 1968 öğrenci hareketleri bir tarafa bırakılırsa, devrimci atılımlar önlenebilmiştir. Bunda, önce savaştan sonra Amerika’daki nükleer silahın tekeli, Amerikan askerlerinin Avrupa’daki varlığı ve sonradan derin sosyal çalkantılara yol açabilecek önemli bir dünya fazla üretim devri krizinin ekonomik yollarla ertelenebilmesi ve krizin azgelişmiş ülkelere ihracı; bu arada silah üretimi ile kışkırtılan yöresel savaşlar birer supap teşkil etmişlerdir. Ayrıca teknolojik devrim ve Sovyetler Birliği’ni yeniden yapılanmaya götüren etkenlerin de bu konudaki etkileri unutulmamalıdır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir