Hesiodes – Hesiod Eseri ve Kaynakları

Bu kitap Bir çeviri olarak düşünülmüştü, oysa bambaşka bir şey oldu. Çağlararası, uluslararası yazın eserlerini dilimize aktarmak, kem bilgi ve görgü dağarcığımıza katkİda bulunmak, bem de düşün ve sanatımıza yeni ufuklar açarak yeni yeni gelişmeler sağlamak için girişilen, girişilmesi gereken bir çaba saydırdı, bundan yirmi otuz yıl öncesine değin. Dünya klâsiklerinin çevirisi bu amaçla gerçekleştirildi; Ama bugün çeviri aşamasını geride bırakmış bulunuyoruz. Hesiodos gibi İlkçağ yazınının başyazarlarından birini aslından ve özenle türkçeleştirmek başlı başına bir erek olmaktan çıkmıştır. Gereksinmemiz başkadır, daha geniş kapsamlı ve çok yönlüdür. Üstünde yaşadığımız Anadolu toprağının bir kültür beşiği, bir uygarlık potası olduğunun bilincine vardık bugün : klâsik denilen eserlerden çoğunun bu topraklarda kökenlendiğini, eski, ölü dediğimiz dillerin hangisi ile yazılmış olursa olsun, bu eserlerin kaynağım Anadolu’da aramak gerektiğini biliyoruz artık. O halde, bir eserin çevirisini yapıp okurlarımıza sunmakla yetinemeyiz bundan böyle. Çevirinin tam anlayışını sağlamak için kaynaklar üstünde yapılması gerekli araştırma, inceleme ve karşılaştırma işlemlerini, olanaklarımızın sınırlarını zorlayarak, sürdürmeli ve toplu bir çalışma çıkarmalıyız ortaya. Yunan, Hitit, Sümer gibi ulamlar, ayırımlar çizmenin yeri yoktur artık, kendi binlerce yıllık kültürümüzü tanımak, özümsemek, benimsemek ve yeni, çağdaş yöntemlerle işlemek çabasına girmiş bulunan bizler için. Gözümüz yarınlara çevriktir, dibinedek uygarlıkla yoğurulmuş bir toprağın üstüne bastığımızı biliyoruz. Yurdun ber köşesinde bir gömü saklıdır. Bunları gün ışığına çıkarmak için yatay ve düşey araştırmalarımızı sonsuzca sürdürmemiz, elde ettiğimiz bulgularla gelecekte nasıl bir yapı kuracağımızı tasarlamamız gerek. Ulusal kültüre bizmet ancak bu yoldan olur. Hititler Türkmüş ya da değilmiş, ne çıkar bundan, hepsi Türkoğlu Türk oluverir eğer güzelim türkçemizle dile getirirsek onları ve hele kendi dilimize aldığımız bu yapıtların gelecekte yaşamasını, filiz üstüne filiz vermesini sağlarsak. Anadolu’da binyıllardır birbirini izleyen uluslar bu süreci kesintisiz olarak sürdürmüşlerdir.


Türkiye halkı sözlü geleneğiyle atalarından kalma değerlerden hiçbir şey yitirmemeyi başarmıştır. Alt yapİda kültür sürekliliği tamdır. Kesinti olmuşsa, alt yapİda değil, üst yapİda olmuştur. Hesiodos buna belirgin bir örnek sayılabilir : Önasya geleneklerinden yararlanarak kendi dili olan İonya yunancası ile özgün bir eser meydana getirmiştir. Zaman bu eserin kökenleriyle bağlantılarını koparır gibi olmuş, aslında yalnız görünen belirtilerini örtmüş saklamıştır. Tıpkı bir taş anıtının zamanla toprak yığınları altında kaldığı gibi: yontunun başı açıktadır görünüyor, ama gövdesi nerelere dek uzanıyor acaba? Kazılar bunu ortaya çıkarır, anıtı bütünüyle göz önüne serer. Yazdı yapıtlar için de öyledir : bir bölümü değil, tümü görülmeli ki tam anlayışına varılsın, gerçek değeri ölçülebilsin. Yazın araştırıcıları tıpkı arkeologlar gibi çalışmalı. Bugün bilim bize öyle çok ve çeşitli olanaklar sağlıyor ki, hepsinden topluca yararlanmamak araştırmayı çağdışı bir düzeyde bırakmak demektir. Yarının bilimi, eskiden kalma verileri yeni araştırma yöntemleriyle çok daha ileriye götürerek değerlendirecektir. Erek, artık belli bir bilim dalının belli bir eserini tek başına incelemek değil, eskide dal budak salmış ve kesintisiz bir gizli yaşamla süregelmiş bir bütünü topluca kavramak ve değerlendirmektir. Bu türden toplu bakışlar eskinin, bir yerde bitmediğini, yaşamım bugüne dek sürdürdüğünü ve yarın da sürdüreceğini kanıtlamaktadır. Ocak yanıyor, sönmüş değildir, ama üstünde kat kat biriken küllerden kozları göremez olmuşuz. Külleri temizlemek gerek. Kitabımız bu amaçla yazılmış bir denemedir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir