Hilmi Yücebaş – Hiciv Edebiyatı Antolojisi

Bu kitap, Türk san’at ve edebiyat kütüphanesinde, şimdiye kadar her nedense edebiyat bilginlerimizce boş bırakılan «Hiciv» sahasını objektif bir görüşle incelemek, Divan, Tanzimat, Edebiyatı Cedide, Fecriati ve son devirler edebiyatının hicivci şairlerini toplu bir halde yeni ve müstakbel nesillere sunmak düşüncesiyle hazırlanmıştır. Bu eserde her hangi bir ilmi metodun takibi yerine ; sadece uzak ve yakın asırlarda yaşamış, her biri kendi aleminde bize çeşitli hicivler bırakmış heccav şairlerimizin hatıraları, nükteleri üzerinde durularak eserlerinden örnekler verilmiştir. Edebiyatımızda oldukça mühim bir yer tutan hiciv ve hezl, meşrutiyetten sonra genişlemiştir. Kıymetli Profesör Fuad Köprülü’nün dediği gibi : «Devri Hamidide, yalnız Şair Eşrefin büyük bir kudretle – Hükumetin tazyikatına rağmen – mal;ıdut bir şekilde yaşattığ·ı bu vadi, matbuatın zincirleri kırılınca, tabii genişleyecekti.» Kitabın ismi bakımından (Hicv) in Türk edebiyatındaki mevkii üzerinde kısaca duralım: Bu kelime Arapçada (llecv) şeklinde ise de Türkçeye (Hiciv) olarak girmiştir. Frenkler de (Satire) derler. Hiciv; (Medh) in zıddıdır. (Medhiye) tabiri altında mütalea olunabilecek kasideler bir zatı, bir binayı, bir yeri, bir vakıayı nasıl hakikatin üstüne çıkarak öğerse, (Hicviye) ler d İkisinin de birleşik mümeyyiz vasfı (mübalağa) dır. Aradaki fark medhiyelerde mübalağanın medhedilenin lehine, hicviyelerde ise (mevsufun) muhatabın aleyhine kullanılmasından ibarettir. Hiciv, her zaman mevzuunu doğrudan doğruya ele almaz. Bazen konusu olan şahıs veya şeyin zatinde mevcut olan güzel sıfatları «Selb ve nefyedip» onları zıddını isnad etmek suretile doğrudan doğruya vaki olmaz da, medheder görünerek zemmeder ki buna eski edebiyat sanatları tabirlerinden (Te’kidüzzemm bima yüşbihülmedih) yani, medhe benzetilerek yermeği pekleştirme denir. Hüseyin Kanıi’nin bir sadrazam hakkındaki hicviyesinden : «Kaplan gibi et eki eder Arslan gibi oynar poker Endişei milletle hem . » Mısralarında görüldüğü gibi.


Medh şeklinde yapılan bir hiciv daha : Fahr-i alemsin ve likin fası yok Gevher-i kansın ve likin rası yok Dilerim Hak’tan bunu her rfiz-u şeb Sana bir merkeb vire kim bası yok Hicivci bazen de doğrudan doğruya mevzuu zemmetmez de onun yüksek sıfatının icap ettirdiği karşılığı, edna bir vasfın karşılığı şeklinde irad etmekle hicvi tahakkuk ettirir. Hoca sınıfından, fakat tam manasiyle fikir hürriyetine sahip olanlardan meşhur şair Hayret efendiye; – …… Efendi Bala olmuş! Haberi verilince merhumun: – Besbeter olsun! . cevabı gibi. O zamanlardaBala rütbesi Vezirlikten evvelki mertebe idi Bu haber karşılığında mutad cevab; «Allah daha ali – 4 – etsin!» demek iken, Hocanın hem rütbeyi, hem de ona erişeni bir çırpıda tepetaklak edip «Besbeter olsun!» demesi de beliğ bir hicivdir. Bazen sorunun cevabı veya hitabın karşılığı onu söyleyeni doğrudan doğruya değil de dolayısile hicveder. Şair İbniirrumi’nin iğneli dilinden bıkan hükumet reisi onu davet eylediği bir ziyafette zehirletiyor. Zeki Şair zehirlendiğini anlayınca meclisi terkederken Emir ile aralarında şu konuşma geçiyor : – Böyle birdenbire kalkıp nereye gidiyorsun? – Gönderdiğin yere . – Bizim pedere selam söyle . – Cehenneme uğrayacak değilim! . Ne ince karşılıklardır. (Ahrete) demiyor da zehirlendiğini anladığını vasıtalı beyan ile (Gönderdiğin yere) diyor. Ondan sonra Emirin (Babam da oradadır. Selam söyleı siparişine karşı (Baban cehennemdedir, ben cennete ulaşıyorum) demeyip de ( Cehenneme uğrayacak değilim) tarzında cevap vermesi hicvin en acı ve en zarif şeklidir. Bunlara bakılarak (Hicvl in konu yaptığı şahıs veya şeyi zemm veya kadh’ı tazammun eylemesini mutlak olarak bir hakikatin açıklanması diye kabul etmemelidir. Hiciv, hicivcinin edebiyat sanatını kullanarak mevzuunu kötülüklerle teşhiridir. Bu gösteriş; hakikatin ifadesi olabileceği gibi, hakikatin zıddı olarak heccavın infialinden doğan yersiz zemler ve hakaretler dahi olabilir. Merhum üstad Tahir Nadi’nin kendisine ait olarak anlattığı şu fıkralar (Hiciv) bahsinde en güzel açıklamadır : Diyarıbakırda muallim bulunuyor ve oradaki medresenin bir odasında oturuyordum.

Bir kış gecesi nar- – 5 — gilemi kurmuş, semaveri ateşlemiş, demlenmiş çayımı içmeğe h azırlanmış iken ansızın Vali Arif Paşanın ağası gelip karşıma dikildi. – Paşa, dedi, seni istiyor!

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir