Leyla Coşan – Tanrım Bizi Türklerden Koru

Avrupa Birliği tartışmalarının hiç gündemden düşmediği bu yıllarda Türk imgesi[1] konusunun irdelenmesi yeniden güncellik kazanmıştır. Bu konuda gerek Almanya, gerek Türkiye’de çok sayıda önemli çalışmalar yayınlanmıştır. Bu çalışmalar tarihî bir süreç içerisinde Avrupalıların Türklere bakışını ortaya koyarak yüzyıllardır aktarılan önyargıları farklı açılardan ele almışlardır. 16 yüzyılda Türk imgesi konusuna gelince çalışmaların sayısının hem Almanya, hem de Türkiye’de hızla arttığı ortaya çıkmaktadır. Türk imgesiyle ilgili araştırmalar yaptığım süre içerisinde, 16. yüzyılda “Türk duaları” olarak adlandırılan bir türün dikkatimi çekmesi sonucunda konu hakkında bilimsel çalışmaların varlığı tarafımca taranmaya başlanmıştır. Kısa bir süre sonra konuyla ilgili kapsamlı bir çalışmanın olmadığı ortaya çıkmıştır. Carl Göllner, Winfried Schulze ve Margret Spohn, “Türk duaları” konusuna kitaplarında, Wilhelm Kühlmann ve Martin Brecht ise makalelerinde değinmişlerdir. Carl Cosack’ın ise “Türk duaları” konusunda makale yazan tek kişi olduğu tespit edilmiştir. Yukarıda adını saydığım isimler dışında, “Türk duaları” konusunda örnek teşkil edecek bilimsel bir çalışmanın bulunmamasından dolayı, literatürün tespit edilmesi ve taranması aşaması, çalışmanın temel güçlüklerinden birini teşkil etmiştir. Dualara ulaşmak için VD 16[2] adlı, her cildin yaklaşık olarak 700-900 sayfa kalınlığında olan, 22 ciltlik katalog taranmıştır. Bu çok önemli kaynakçada 16. yüzyılda yayınlanmış yazınsal ürünlerin neredeyse tümü yer almaktadır. Bunlar arasında dua, vaaz ve ilahi kitapları, kronolojiler, gazete haberleri, el ilanları (Flugblätter), talimatnameler ve benzeri yazılar da bulunmaktadır. Katalog ayrıca, yazının, ne zaman, nerede ve kimin tarafından yazıldığı bilgisini içermektedir. Bunun dışında söz konusu katalog, metinlerin, kitapların vs. Almanya’nın hangi şehrinde ve kütüphanesinde bulunduğu ve bunların genel durumlarına ilişkin bilgilere yer vermektedir. Çalışmanın gidişatı açısından son derece değerli olan bu kataloğun ne yazık ki bazı eksikleri bulunmaktadır. Bu da kitapta yer alan kaynakçaların bulunduğu yerlerle ilgilidir. Örneğin Münih Devlet Kütüphanesi’nde bulunması gereken kitapların bazılarının, kayıp olduğu, söz konusu kütüphanede yer almadığı, ya da VD 16’de belirtilmediği halde orada bulunduğu ortaya çıkmıştır. Ancak bu eksikliklerin giderilmesi için kataloğun sürekli olarak yenilendiğini vurgulamak gerekmektir. Çalışmanın diğer zorluklarından birisi incelenen metinlerin çok eski oluşundan kaynaklanmaktadır. Buna bağlı olarak zaman zaman kitapların dar ciltlenmesi nedeniyle yazılar okunamamakta, incelenen kitabın sayfaları eksik, yırtık, silik, kimi zaman ise dış etkenler sonucu yıpranmış olabilmekte, bu ise incelemeleri zorlaştırmaktadır. Almanya’nın çeşitli kütüphanelerinde bulunan kitaplara ulaşabilmek çalışmanın diğer güçlüklerinden birini teşkil etmiştir. Kitaplar ancak mikrofilm veya mikrofiş halinde gönderilmektedir. Dijital hale getirilmemiş kitapların gönderilmesi söz konusu değilidir. Bu durumda kitapların dijital hale getirilmesi ücretinin okuyucu tarafından karşılanması gerekmektedir. Türk tehdidi denince akla ilk gelen ülke Avusturya’dır. Avusturya’nın kültürel yaşantısını etkileyen tarihî olaylar, o dönemin yazınsal ve kültürel alanlarında olduğu gibi günümüzde de birçok alanda hala izlenebilmektedir. Ancak Türklerden korkan sadece Avusturyalılar olmamıştır. Birçok ülkenin yanı sıra Almanya’da bu korkunun etkisi altında kalmış ve bu da, bugün pek bilinmese de, o dönemin yazınsal ürünlerine fazlasıyla yansımıştır. 16. yüzyılda Türk-Alman ilişkilerinden bahsetmek, öncelikle savaş, savaşın etkileri ve bunların literatüre yansıması demektir. Türk-Alman ilişkilerini belirleyen bu tarihî olaylar, Türk savaşlarının boy gösterdiği, Avrupalıların ve konumuz gereği Almanların Türklerden korktuğu hatta dehşete kapıldığı bir dönemdir. Almanların kendi içlerinde, başta mezhep çatışmalarından dolayı, siyasi ve toplumsal sorunlar yaşaması, kargaşanın boyutlarını arttırmıştır. Mezhep ayrımı ile birlikte teritoryal devlet yapısının oluşmaya ve gelişmeye başladığı bu yüzyılda devlet[3] yönetimi bölgelere ayrılarak zayıflamıştır. Bu güç kaybından kaynaklanan sorunların yanı sıra, “Türk tehdidi”nin de tekrar ortaya çıkması, Almanya’da var olan toplumsal düzenin sorgulanmasına da neden olmuştur. “Türk”, 16. yüzyılda Alman toplumundaki herkesin ilgisini çeken konu haline gelmiştir. Bu bağlamda savaşla ilgili bilgiler Almanların en çok merak ettiği konulardandı: Örneğin Türklerin nereleri feth ettiği, o bölgelerde yaşayanlara neler yapıldığı, savaşlarda Hristiyan birliklerinin yaşadıkları zorlu mücadele, ele geçirilen Türkler gibi. O dönemin en önemli iletişim aracı olan gazeteler vasıtasıyla insanlar “düşman” ve onun yaptıkları hakkındı bilgilendirilirdi. Ancak Türk konusuna duyulan ilgi sadece savaşlarla sınırlı kalmamıştır. Kültürel, dinsel ve toplumsal düzendeki farklılıklar da merak edilmekteydi. Bu ihtiyacı gidermek için “Türk literatürü”[4] kapsamında Türklerle ilgili, onların dinini, askerî ve siyasal düzenini, gelenek ve göreneklerini anlatan çok sayıda Türckenbüchlein (Türk Kitapçığı)[5] basılmıştır. Ancak yoğun ilgi gören[6] ve bundan dolayı çokça basılan söz konusu kitaplar, yabancı olan Türk’ü anlatmaktan çok, düşman kimliğini ön plana çıkarmışlardır[7]. 16. yüzyılda toplumu etkisi altına alan Türk tehdidi, güncel hayatın ve tartışmaların da odak noktasını oluşturmaktaydı. Türklerin Avrupa’ya ilerlemeleri ve savaşların gidişatıyla ilgili haberlerin durmaksızın yayınlandığı bir dönemde, insanlar da düşmana karşı neler yapılabileceği konusunda fikir yürütme ihtiyacı duymuştur. Devlet bünyesindeki tartışmalar genelde topluma açıklanmadığından, konu hakkında basılmış yazılar da sınırlıydı. Devlet kanalıyla topluma sunulan yazılarda ise propaganda faaliyetleri ön planda tutulmuş, siyasi gelişmeler üzerinde etkin olmayan halk yönlendirilmiş ve sakinleştirilmeye çalışılmıştır. Bunun için bir yandan Trostrede (Teselli Konuşması) ya da Trostschrifft (Teselli Yazısı) gibi yazılar [8] yayınlanmış, diğer yandan kiliselerde vaazlar okunmuştur. Bunun dışındaki yayınlarda ise devlete ve ordunun Türk savaşları konusundaki etkinliğine şüpheyle bakıldığı ve eleştirel bir yaklaşımın sergilendiği, satırlar arası ifade edilmiştir[9]. Geniş bir kitleye hitap ederek, Türk imgesinin pekişmesini sağlayan propaganda ağırlıklı çalışmalar bunlarla sınırlı değildi. Hem gazetelerde, hem de bağımsız olarak yayınlanan Mahnungen (Uyarılar) ya da Warnungsschriften (ihtar yazıları)’da dönemin önemli propaganda araçlarındandı. Genelde yazarın politik görüşlerini de içeren bu çalışmalar, esasen Alman toplumunu Türk tehdidine karşı uyarma amacı gütmekteydiler. Bu yazılar bazen Alman toplumun geneline[10], bazen de meclis gibi (Reichstag)[11] spesifik bir kitleyi ikaz etmeye yöneliktiler. Ayrıca boyun eğmek yerine, Türklere karşı savaşılması, ya da tehlikenin ciddiye alınmasıyla ilgili ihtar yazıları da bulunmaktaydı[12]. Zaman zaman eleştiri ve uyarı niteliği taşımalarına rağmen, Türk tehdidini işleyen bu tarz yazıların tümü, sınıflara dayalı toplumsal düzeninin korunması gereğini ortaya koymaktaydılar. Teritoryal yönetimlerin hükümdarları topluma yönelik çeşitli talimatlarla[13], “Türk vergisinin”[14] toplanması ya da Türklere karşı dua edilmesi gibi, etkin olmuşlardır. Ancak Türk tehdidi söz konusu olunca öncelikle kiliselerden bahsetmek gerekmektedir. Kiliselerde Türk tehdidi konusunun yorumlanarak cemaate aktarılması görevi genelde papazlar tarafından üstlenilmekteydi. Bu konudaki duaların, vaazların, uyarı ve ihtar yazıların çoğunluğunun papazlar tarafından yazıldığı göz önünde bulundurulursa, kilisenin tartışılmaz konumu ve etkisi ortaya çıkmaktadır. 16. yüzyılda Türk imgesinin en çok işlendiği ve basıldığı metin türleri dua ve vaazlardır. Bunların geniş halk kitlelerine ulaştığı dikkate alınırsa, olumsuz Türk imgesinin Almanya’da pekişmesini sağlayan temel metinler olarak adlandırılabilirler. Çalışmada incelenecek olan bu metinler, bir yandan Alman toplumunun bu “soruna” yönelik bakışını sunmakta, diğer yandan “Türk savaşlarının” gidişatı ya da toplumun bu konudaki bilgisine yer vermektedirler. Dualar genel içeriklerinin yanı sıra, kimi zaman Kayzer adı belirterek, kimi zaman fethedilen ülke ve insanlarından, kimi zaman ise Hristiyanların ya da Türklerin düzenlemeyi tasarladıkları seferlerden bahsetmektedirler. Tehlike altında olan ve olmayan bölgelerde olmak üzere Almanya’nın her tarafında okunan “Türk duaları” böylece tehdidin boyutlarını ortaya koymakta, ayrıca Alman toplumunun konuyu nasıl algıladığına yönelik bilgiler içermektedirler. Toplumun bu tarz dinî metinlere kayıtsız kalmadığı ve etkilendiği Michael Anisius’un kendi çalışmasının ön sözündeki ifadelerden anlaşılmaktadır. Anisius, Kuzey Bavyera’da bulunan Bamberg şehri halkının, okunan vaaz karşısında “gözlerinin dolduğunu” vurgular[15]. Duaların yayınlandıkları tarihler de bu konuda belirleyicidir. Duaların belirli zamanlarda artması ya da azalması hükümetlerin, kilisenin ve dolayısıyla da toplumun konuya ilgisini yansıtmakta ve Türk tehdidinin o yıllardaki durumunu ortaya koymaktadır. Türkleri hedef alan dualarda, işlenen konular arasında öncelikle Türklerin tahribatından, zulümlerinden, esir Hristiyanların bulundukları içler acısı durumdan bahsedilmektedir. Türklerin tüm bunları yapabilmesinin nedeni ise, Hristiyanların işlemiş olduğu günahlarla açıklanmaktadır. Duaların sonunda ise Türklerden kurtulmanın tek yolunun tövbe ve dua etmek olduğu vurgulanmaktır. Çalışmanın amacı 16. yüzyılda yayınlanmış Türk dualarını, tarihî arka plan dikkate alınarak değerlendirmek ve Türk imgesini ortaya çıkarmaktır[16]. Beş bölümden oluşan çalışmanın birinci bölümünde Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş, genişleme ve çöküş dönemi hakkında, özellikle Batılıların yazmış olduğu kaynaklardan faydalanarak kısaca bilgi verilecektir. Türkiye’de bulunan çok sayıdaki araştırmaların yerine Batılı kaynakların tercih edilmesinin nedeni, farklı değerlendirmeleri, bakış açılarını ortaya koymaktır. Ardından Batı Dünyasının 15. ve 16. yüzyıllarda Türklere bakışı irdelenerek, “Türk korkusu”, “ezelî düşman”[17] gibi kavramlarının bu dönemlerdeki önemine değinilecektir. Martin Luther’in kimliği ve Hristiyan Dünyası içerisindeki önemine işaret ettikten sonra, onun Türkler hakkındaki genel görüşleri açıklanacaktır. Bu başlık altında Luther’in Kur’an’a ilişkin söylemleri, Almanya’da Kur’an çevirileri ve alımlanmaları hakkında bilgi verilecektir. Luther’in, Türklerin yaşam biçimine dair görüşleri aktarılarak, bunların kullanımlarına yönelik nedenler açıklanacaktır. Ayrıca yaşam biçimine ilişkin olumlu ve olumsuz değerlendirmelere, özellikle çokeşlilik, Türklerin kadına bakışına, Türk kadınlarının özelliklerine ve Türklerin bazı konulardaki övgüye değer alışkanlıklarına yer verilecektir. Ardından Türklerin farklı şekillerde algılanmaları ve yorumlanmalarına ilişkin örnekler sunulacaktır. “Tanrı’nın cezası Türkler”, “deccal Türkler” ve son olarak “Yecuç-Mecuç Türkler” kavramlarının kaynağı ve oluşum nedenleri hakkında bilgi aktarıldıktan sonra, 16. yüzyılda kullanımlarına dair değerlendirmeler yapılacaktır. Luther’in Türk savaşları hakkındaki görüşleri iki başlık altında incelenecektir. Bunların ilki, onun Türk savaşlarına karşı çıktığı, ikincisi ise bu savaşları tasvip ettiği dönemler olarak ele alınacaklardır. Savaşları ne zaman, hangi nedenlerden ötürü tasvip ya da red ettiği açıklanarak, onun değişken tutumu anlatılacaktır. Ayrıca onun Türkler hakkındaki görüşlerini açıkladığı üç önemli yazı, içerik ve tarihî arka plan dikkate alınarak, tanıtılacak ve ortaya çıkış nedenleri izah edilecektir. Bunlar sırasıyla Türklere Karşı Savaşa İlişkin, Türklere Karşı Ordu Vaazı ve son olarak Türklere Karşı Duaya Çağrı adlı metinlerdir. Ayrıca Luther’i bütün yaşamı boyunca meşgul eden “Türk sorununa”, hayatının son aşamalarında nasıl baktığı ortaya konulacaktır. Luther’in Türk sorununa bakışını etkileyen ve belirleyen kehanetler bulunmaktaydı. “Apokaliptik İnançlar Doğrultusunda Luther’in Türk Sorununa Bakışı” başlığı altında onun düşünce sisteminde önemli yer tutan bu kehanetlerin kaynağına inerek, bunların Türk tehdidine uyarlanması izah edilecek, ayrıca yaşamının farklı aşamalarında psikolojisine ve yazılarına yansıması irdelenecektir. Birinci bölümün sonunda ise 16. yüzyılda Luther’in çağdaşı olan ve Türk savaşlarına ilişkin görüşlerini yazıya döken, bazı önemli Protestan ve Katolik teologların çalışmalarından bahsedilecektir. Yazıları tanıtılacak olan Protestan teologlar Sebastian Franck, Johannes Brenz, Heinrich Müller, Philipp Melanchthon, Theodor Bibliander, Georg Agricola, Johannes Sturm, Ulrich von Hutten ve Justus Jonas’dır. Çalışmalarına yer verilecek olan Katolik teologlar ise Rotterdam’lı Erasmus, Augustin Neser, Nikolaus Reusner, Johannes Eck ve Avusturya’lı Georg Scherer’dır. Çalışmanın ikinci bölümü ağırlıklı olarak dua ve ilahi konularını içermektedir. Dualar hakkında bilgi verildikten sonra, Reformasyon dönemindeki dualar ele alınarak, Türk duaları açısından önem taşıyacak bilgiler aktarılacaktır. Bundan sonra kilisenin Türklere karşı yürüttüğü propaganda girişimleri ve bunların başlıca türleri hakkında fikir verilecektir. Kilisenin propaganda faaliyetleri arasında, özellikle Türklere karşı çalınan çanlar, okunan vaazlar ve dualar, kısa bir tarihî arka plan ile birlikte tanıtılacaktır. Ardından Türklere karşı yazılan duaların önemine yer verilecek ve bunların 16. yüzyılda oluşumu ve tür olarak benimsenmesi konuları işlenecektir. Bir sonraki aşamada ise “Türklere karşı dua” literatürünün başlıca yazarları tanıtılacaktır. Ayrıca dua metinlerinin tarihî açıdan ortaya çıkış nedenleri irdelenecek ve hangi tarihî olaylar neticesinde duaların sayısında artış olduğu tespit edilecektir. İlahilerin dua içerisindeki önemi dikkate alınarak bu konu kapsamlı olarak işlenecektir. Bu bağlamda ilahi sözcüğünün anlamı açıklanacak ve Luther’in ilahilere yaptığı katkılar ortaya çıkarılacaktır. Ayrıca bazı ilahilerde ele alınan düşman konusunun Türk tehdidine nasıl uyarlandığına yer verilecektir. Türk tehdidine en fazla uyarlanan 74 ve 79. ilahiler tanıtılarak içeriği hakkında fikir verilecektir. Son olarak duaların genelde ilahilerden esinlendiği göz önünde tutarak, ilahilerin dua içerisindeki önemi anlatılacaktır. Üçüncü bölümde ise Türklere karşı yazılan dualar içeriklerine göre sınıflandırılacak ve örnek teşkil eden dualar, Türk imgesi ve tarihî arka plan, esas alınmaya çalışılarak, yorumlanacaktır. Dualar beş farklı başlık altında incelenecektir. Bunlar sırasıyla çocuk ve gençlere yönelik dualar, evde okunacak dualar, kilise duaları, savaş duaları ve özel bir kesime yönelik olmayan Türk dualarıdır. Öncelikle çocuklara ve gençlere yönelik duaların özellikleri anlatılacak, çocuk ve yetişkin duaları arasındaki fark ortaya konacak ve çocuklar için yazılan Türk dualarının önemine yer verilecektir. Ardından farklı yazarlara ait çocuk duaları incelenecektir. Örnek teşkil etmesi nedeniyle önce Luther, sonra Mirus, Musculus ve Egenolff’un dualarına yer verilecek ayrıca gençlere yönelik iki anonim dua incelenecektir. Ev duaları başlığı altında 16. yüyılda “ev” kavramı incelenerek ev dualarının anlamı ve önemi anlatılacaktır. Ardından Martin Luther’in, Moritz von Sandizell’in ve Aşağı Avusturya için yazılmış ev duaları yorumlanacaktır. Kilise dualarının anlamı ve önemine yer verdikten sonra, Württemberg, Hamburg ve Braunschweig şehri kiliselerinin dualarının yanı sıra, Moritz von Sandizell’in kilise duası da yorumlanacaktır. Savaş dualarının anlamı hakkında kısaca yer verdikten sonra bu başlık altında Michael Bapst ve Ludwig Rabus’un duaları incelenecektir. Son olarak “Özel bir Kesime Yönelik Olmayan Türk Duaları”nın özellikleri hakkında bilgi verilecektir. Dört anonim duanın dışında, Caspar Franck ve Martin Mirus’un duaları da ele alınacaktır. Dördüncü bölümde ise 100 dua üzerinden incelemeler yaparak, Almanya’da 16. yüzyılda yayınlanmış olan Türk duaları hakkında liste ve tabelalar oluşturmak suretiyle, genel olarak fikir verilmeye çalışılacaktır. Dualar basım tarihine, mezheplere ve türlere göre incelenecek ve dağılımları ortaya konulacaktır. Ardından dualarda Türklere ilişkin kullanılan sözcükler listelenerek bunların dağılımları gösterilecektir. Türk imgesi açısından önemli bulunan bazı söz, sözcük ve kalıplar ise ayrıca oluşturulan tabelalar içerisinde değerlendirilecektir. Örneğin, düşmanlık, Türklerin kişisel özellikleri, Türklerin kan dökmeleri, Müslümanlık, Türkler tarafından esir alınan Hristiyanlar, Türklerin güçleriyle Almanlara ve Almanya’ya verdikleri ya da vermeyi düşündükleri zararlar gibi. Yapılan incelemelerin ardından, elde edilen sonuca ilişkin değerlendirmeler yer alacaktır. Beşinci bölümünde ise kilisenin başlıca propaganda türü olan dua ve vaazların yakın ilişkisi göz önünde bulundurularak 16. yüzyılda Türklere karşı okunan vaazlar incelenecektir. Bu doğrultuda vaaz kavramı açıklanacak, Türklere karşı yazılan vaazlar hakkında bilgi verilecek ve son olarak örnek teşkil edecek iki protestan ve bir katolik vaaz yorumlanacaktır. Çalışmanın sonunda ise elde edilen bulgular değerlendirilecektir.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir