Mussolini ve Faşizm – Paul Guichonnet

Kişisel güç ve şiddet üstüne kurulu faşist rejim, yaklaşık çeyrek yüzyıl süreyle, İtalya’ya egemen oldu. Rönesans’ın altın çağından bu yana ilk kez, İtalya yarımadası, Avrupa’nın kaderini etkilemekteydi -ama ülkeyi bozguna ve felakete sürükleyecek olumsuz bir yönde. Yeni bir siyasal ve toplumsal düzen kurm a iddiasındaki faşizm, iki dünya savaşı arasında ortaya çıkıp gelişti ve dem okrasilerin karşısına dikilen diktatörlükler, en beterleri olan nazizm dahil, doğrudan doğruya ondan kaynaklandılar. Yani, izleri günümüzde bile bütünüyle ortadan kaldırılamamış olan faşizm, XX. yüzyılın ilk yarısının en büyük olaylarından biridir. Mussolini’nin rejiminin felaketle’çökmesinden bu yana yarım yüzyıl geçti ve olayın eksik, ateşli ya da tartışmacı yakın tanıklıklarının yerini, olguların bilimsel yöntemle çözümlenmesi aldı. Birkaç yıldır İtalya’da ve yabancı ülkelerde, ventennio’m m eleştirili bir tablosunu çizmeye, nedenlerini incelemeye ve gelişm esinin ana hatlarını ortaya çıkarmaya olanak sağlayan belgeler ve incelemeler birbiri ardına yayınlandı. Faşizmin kökenleri ve doğası sorunu, daha diktatörlüğün kuruluş yıllarından başlayarak tartışılan bir konu oluşturdu. XIX. yüzyılın son çeyreğinden başlayarak bütün gelişmiş ülkeleri parlam enter ve liberal cum huriyet yönetim lerine ya da m onarşi yönetim ine yöneltecekmiş gibi görünen evrimden böylesine bir kopuş karşısında, düşünürler ve siyaset adamları, dönem in siya5 sal bilincinin ortaya koymuş olduğu sorulara yanıt bulmayı denediler. Mussolini’nin şakşakçıları, bireysel görünüş üstünde, “ilahi” üstün insanın kişisel ağırlığı üstünde durdular. Genç İtalya krallığının m addi ve m anevi gelişmesini başlatmış olan burjuva liberalizmi içinde yetişmiş İtalyanlarsa, faşizme tarihsel bir anorm allik, beklenm edik bir yoldan sapm a ve evrim çizgisinden rastlantısal bir kopma gözüyle, daha sonra da, “kökleri ulusun geçmişinde bulunmayan bir serüvenciler çetesinin” zaferi gözüyle baktılar. Bu, daha önceki evrimden “kopma” tezini, yüzyılın ilk yarısında İtalya’nın başlıca düşünürü olan ve faşizm deneyimini yaşayacak kuşağı çok büyük ölçüde etkileyecek Benedetto Croce (1866- 1952) savundu. Başlıca temsilcisi İngiliz Deniş Mack Smith olan başka tarihçilerse, Mussolini’nin yükselişini, taban tabana karşıt bir bakış açısından, İtalya’ya özgü bir olgu olarak, ülkenin bütünlüğünün sağlanmasından sonra ulusun sorunlarım çözmeyi ve gerçek bir parlam enter rejim kurmayı başaramamış bir yarım adanın yetersizliklerinin mantığa uygun bir sonucu olarak gördüler. Cavour’un makyavelci baskı rejimi, m odern condottiere’nin Garibaldi tarzı bireysel serüveni, Crispi’nin güç isteği ve ulusçuluk, faşist serüvene elverişli zemini hazırlamışlardı.


Marksçı yorumlamadan yana olanlarsa, ekonomik ve toplumsal etm enleri vurguladılar. O nlara göre faşizm her şeyden önce bir “sınıf olgusu”dur; kapitalist burjuvazinin ve yayılmacı anlatımlarının, savaş sonrası bunalımı ile savaşın kurbanı olmuş emekçi yığınlarının gelişmesi karşısında gösterdiği tepkidir. Faşizmin sosyalizme karşı ve işçi sınıfına karşı savaşımı, Mussolini’de, kişiliği ve kişisel düşünceleri diktatörlüğün başarıya ulaşmasında belirleyici etm en olmamış bir uygulayıcı bulmuştur. Gerçekteyse, ilerdeki sayfalarda kökenlerini çözümle-, yeceğimiz faşizm, bir dizi karmaşık, doğası ve evrimi 6 farklı nedenin sonucudur ve aynı yöne doğru gelişerek birletm eleri sonucunda onu doğurm uş olan güçlerin – yalnızca birine ya da birkaçına indirgenemez. Diktatörlüğün, Birinci Dünya Savaşı’nı izlemiş olan bunalım ortam ı içinde klasik dem okrasilerin güçsüzlüklerinden yararlanmış, Avrupa’ya özgü bir olay olması ve başka baskı rejimlerinin, özellikle de hitlerciliğin, faşizmin gelişmesiyle birçok benzerlik göstermeleri, Mussolini’nin rejiminin bütünüyle İtalya’ya özgü bir kökenden kaynaklandığını söylemeye izin vermez. Bununla birlikte 1918 sonrası Avrupa’sında, ekonomik ve toplumsal etm enlerin birçok ülkede “faşizm öncesi” bir durum yarattıkları doğru da olsa, diktatörlüğün yarımadada, uygulamaları, görüşleri, önderinin psikolojisi, sorunlarına ve çelişkilerine getirilmiş çözüm ’denemeleri açısından bütünüyle İtalya’ya özgü bir vurgu kazanmış olduğu da doğrudur. Hareketli ve geleceği belirsiz başlangıçlardan (1919-1922) sonra, Mussolini iktidarı ele geçirmiş ve onbeş yıl kadar süreyle, egemenliğini pekiştirip, ülkenin her yanına yaymıştır. Ama diktatörlüğün yükselen eğrisi, Etyopya savaşından ve İkinci Dünya Savaşı’m n patlak vereceğinin habercisi olan uluslararası gerilimden başlayarak, tavana vurmuştur. Nazizmin yükselişi ve başarıları karşısında faşizm, o güne kadar üstlenmiş olduğu, öbür diktatörlüklerin izledikleri bir prototip ve Örnek olma işlevini yitirmiştir. Mussolini, adım adım H itler’in düm en suyuna sürüklenmiş ve gün geçtikçe ona bağırrilı bir işleve indirgenmiştir. 1938’den önce iç ve dış siyasette ulaşılan başarıların ardından, savaş yanılsamalara son vermiş ve, önce yanıldığının farkına varan, daha sonra’ da içten içe düşmanca bir tutum takınan İtalya’da, askerî bozgun ile Direnme hareketinin ortak eylemi, Duce ile rejimini devirmiştir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir