Tevfik Çavdar – İttihat ve Terakki

İttihat ve Terakki (bundan böyle ÎT olarak anılacaktır) ülkemizin siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamında doğrudan ya da dolaylı etkileri olan bir kuruluştur. Buna sadece kuruluş demek de doğru olamaz, gerçek anlamda bir akımdır. Türkiye’nin bugün içersinde bulunduğu dar boğazların temelinde bu akımın bulunduğunu söylemek yerinde olacaktır. Dikkat edilirse biz İT nin sadece siyasi değil, diğer alanlardaki etkilerine de değindik. Ne var ki bu yapıtta özellikle siyasal yönü üzerinde duracağız. Fakat diğer konulara da sık sık göndermeler yapacağız. ÎTyi bir siyasal akım olarak ele aldığımız zaman bunun başlangıcını 18601ı yıllara kadar uzatmamız mümkündür. İTnin düşünsel kökenleri “Yeni Osmanlılar’a dayandınlabilir. Daha sonra “Jön Türkler” ve nihayet yurt içersinde çekirdek örgütlerini kuran asker ve sivil aydınlar bu doğrultuda yer alır. İT, günümüzde bile etkilerini gördüğümüz bir çizginin başlangıç noktasıdır. Partinin 1918’de feshedilmesinden sonra İttihatçılık ruhu ve düşünce modeli kaybolmamış, Cumhuriyet döneminde de Kemalizm biçiminde adlandırdığımız resmi ideolojinin genel boyutlarını, belirlemiştir. Derinliğine incelenecek olursa bugün Atatürk Devrim ve İlkeleri diye bildiğimiz, ilkokuldan bu yana öğrenim kurumlanmızda yinelenerek okutulan modelin ana ilkeleri İTnin yapısı, düşünce sistemi ve eylem pratiğinde bulunmaktadır. Devletçilik, halkçılık, milliyetçilik, laiklik ve devrimciliğin özellikle vurgulandığı ünlü altı ilke İTnin oluşumuna kadar uzatılabilir. Halide Edip’in 19101u yılların başında büyük bir heyecanla kaleme aldığı Yeni . Turanı okuduğumuzda 19301u yılların Halk Fırkası’mn ütopik toplum modelinin ilk izlerini görürüz.


Yakup Kadri’nin Ankara romanının son bölümünde anlattığı, ulusal bay7 ramın coşkuyla kutlandığı Cumhuriyet Ankara’sı hayalinin de kaynaklan aynı akımdadır. İTnin siyasal modeli tek parti yaklaşımına dayanmaktadır. Gerçi başlangıçta parlamenter bir yaşamın tercih edildiğini söyleyenler varsa da model, Babıâli baskınından sonra, bilhassa Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesiyle tek parti yönetimi anlayışıyla iyice su yüzüne çıkmıştır. Cumhuriyet’in ilk iki yılındaki çoğulcu siyasal yapımn Takrir-i Sükun Yasası’nın kabul edilişiyle hızla tek parti yönetimine kaydığım bilmekteyiz. Bu tek parti yaklaşımı, devletçi deyiminin tüm boyutlarıyla tanım lanabilir. Devlet ekonomiden kültürel yapılanmaya kadar toplumun bütün sınıflan ve katm anlan üzerinde egemendir, şekillendiricidir. Devletçiliği yalnız ekonomik bir gereksinim olarak kabul etmek yanlış olur. ÎT ile demokrasi arasında ters bir ilişki vardır. Hürriyet sözcüğü cemiyetin ilk kuruluşundan bu yana dokunulmazlığı olan, sihirli bir sözcüktür. Buna karşın hürriyet, bireysel hak ve özgürlükleri güvence altına alacak bir şekilde hiçbir zaman algılanmamıştır. Bu sözcük, programlan, söylevleri süsleyen bir ziynet olmaktan ileriye gitmemiş, yani yaşama geçmemiştir. Bu yaklaşım günümüze kadar süregelmiştir. Halk Fırkası’nın tek başına iktidar olduğu yıllarda özgürlükler kamu görevleri ve yükümlülükleri ile sınırlandınlmıştır. Temel insan haklan, “Hak yok vazife vardır” zihniyetinin ürünü olarak kısıtlanmıştır. Milli Mücadele yıllannda Meclis’e sunulan, ve Birinci Meclis’in son aylannda îkinci Grup’un baskılan sonucu yasalaşan “Masunıyet-i Şahsiye” yani Bireyin Dokunulmazlığı yasası ilk fırsatta rafa kaldınlmış, sonra da değiştirilmiştir.

Oysa çağdaş demokrasinin temelinde bireyin özgürlüğü ve haklan yatmaktadır. Halk Fırkası despotik, birey yerine devleti öne çıkaran eğilimini ÎTden miras almıştır. Ekonomide, sosyal yaşam ın. düzenlenmesinde, kültürde, devlet düzenleyici bir rolü üstlenmiştir. Daha sonralan çok partili yaşama geçildiğinde aynı yaklaşımlann değişik görünümlerde devam ettiğini görmekteyiz. Geçirdiği evrime karşın CHP’- de bu eğilim belirli ölçüde süregitmiştir. Bülent Ecevit’in çabalan bireyi öne çıkaran bir anlayışın partide egemen 8 olmasına yetmemiştir. 1960’dan sonra, her on yılda bir yinelenen askeri müdahaleler de ÎTye ait olan, bu, devleti öne çıkaran yaklaşımı sürdürmüştür. Bugün de SHP içersinde, yani sosyal demokrat olma savında olan bir partide aynı eğilimin izlerini zaman zaman görüyoruz. Özellikle bazı grupların sosyal demokrasiyi Atatürk İlke ve İnkılaplan’na dayandırmaları bunun en güzel örneğidir. Ne var ki yenilerde İTden günümüze yansıyan bu tu ­ tumların irdelenmesi, özellikle Kemalizm’in sorgulanması biçiminde başlamıştır. Bu bireyin haklan ve özgürlükleri açısından um ut verici bir eğilimdir. ÎTyi kökenlerinden başlayarak, kadrolannın tasfiyesine kadar ana çizgileri ile ele alan bu kitapta, özellikle bir önce ileri sürdüğümüz açılardan öne çıkan olaylara ve ilişkilere değineceğiz. Böylece geçmişle günümüz arasında bir köprü kurmayı ve demokratikleşme sürecinde toplumumuzun önündeki engelleri daha iyi anlayacağımızı da umut etmekteyiz.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir