Hal Edward Runkel – Bağırmayan Anne Baba Olmak

Anne babalar anlattıklarını kendileri uygulamadıkça çocuklarına öğretemezler. – ARNOLD H. GLASGOW, PSİKOLOG Çocuklarımı büyütürken aklımı kaybettim ama ruhumu buldum. – LISA T. SHEPHERD, ANNE BÜTÜN ÇOCUKLAR “HAVALI” ANNE BABALARA sahip olmak ister. Bu, çocukların modaya uygun giyinen (zaten bu artık hiç de havalı bulunmuyor) anne babalar istediği anlamına gelmiyor. Ve güncel öğretilerin aksine, havalı anne baba olmak çocuklarınızın ne isterse yapmasına izin vermek anlamına gelmiyor. Her çocuk işler kızıştığında bile sakin kalabilen ebeveyn ister. Hatta özellikle de işler kızıştığında. Çocuklar ebeveynlerinin gerçekte olduklarından daha sakin ve sağduyulu olmalarını beklerler. Çocuklarınız gerçekten aklınızı kaybettiğiniz anlarda bile soğukkanlılığınızı korumanızı ister. Görünüşe bakılırsa bu tam da ihtiyaç duydukları şey. Ebeveynler dünyanın her yerinde yaşamlarının en zorlu mücadelesini veriyor: Karşılıklı saygı ve dayanışmaya dayalı sevgi dolu bir aile ortamı yaratmaya çalışmak. Ve bunu sorumsuzluğu ve rahatına düşkün olmayı öven bir toplumda yapmaya çalışıyorlar. Doğal olarak kendilerini hiç olmadıkları kadar endişeli hissediyorlar.


Çok yoğunlar ve takdir görmüyorlar. Bence yardıma ihtiyaçları var. Ebeveynlerin bütün bunları nasıl değiştirebileceklerine dair ilham verecek birisini aradıklarına inanıyorum. Anne babalar bütün bunları nasıl değiştirebilecekleri hakkında ilham verecek birisini arıyor. Hepimiz mükemmel çocuklar yetiştirmek için düzenlenen, tamamen kusursuz metotlarla dolu o paket programların her türlüsünü duyduk. Önceki iki neslin sayısız başarısızlığını dinlerken, bir yandan da eski güzel günlere acilen dönmemiz gerektiğini duyduk. Ve hepsinden önemlisi çocuklarımızın iyiliği için kendimizi feda etmemiz gerektiğini, tüm dikkatimizi onlara vermemiz gerektiğini ve daima yanlarında olmamız gerektiğini öğrendik. Bunların hepsini ve daha fazlasını defalarca dinledik ve bir faydası yok. Bu kendini feda etme çağrısı oldukça acı verici ve ebeveynlere kendilerini ağır bir yükün altında ezilmiş, öfkeli ve yetersiz hissettiriyor. Peki sorun ne? Ya da bu karmaşadan çıkmak için hangi yöne doğru ilerlemeliyiz? Birkaç yıl önce harika bir aile danışmanı ve haham olan Edwin Friedman önemli bir soru sordu: En son ne zaman çocuklarınıza daha az odaklanmanızı öneren bir ebeveyn kitabı gördünüz? 1 Bu ilki olabilir. Elinizdeki kitap ebeveynlere, hayatlarını çocuklarının uydusu olarak kurmak yerine, kendilerine odaklanmaya yeniden dönmelerini öneren ilk kitap olabilir. Peki sorun, çocuklarımıza fazla odaklanmamız mı? Kesinlikle. Bizi büyütenlerin çocukları görmeme ve duymamaya dayalı yaklaşımına tepki olarak, biz de diğer uca savrularak hayatlarımızı çocuklarımızı merkez alarak kurduk. Çocuklarımızı okula, antrenmana götürmek yetmiyor, bir de arabalarımızın her yerine etiket yapıştırmalarına izin veriyoruz. Peki o etiketlerde kimin ismi var? Parasını ödediğimiz arabanın üzerindeki etiketlerde kimin ismini görüyoruz? Okul takımının yıldız oyuncusu ya da parlak bir öğrenci olsun olmasın, çocuklarımızın adı tüm dünyaya aracın kime ait olduğunu haykırıyor.

Ve tabii hayatlarımızın da. Ve bu onlar için de bizim için de iyi değil. Bağırmayan Anne Baba Olmak sizi bu karmaşadan çıkaracak hem sizi hem de çocuğunuzu evde doğru yerlere konumlandıracak. NEDEN BAĞIRMAYAN ANNE BABA OLMAK? Hepimiz çocuklarımıza bağırmayız. Hepimiz sakin kalmak için uğraşmayız. Ama anne babaların hepsi farklı seviyelerde bu mücadeleyi verir. Çocuklarımıza, seçimlerine çok kızdığımız ve ne yapacağımızı bilemediğimiz olur. Onların nihayetinde nasıl insanlar olacakları konusunda endişeleniriz. Kaçınılmaz olarak da, çocuklarımıza o kadar fazla odaklanırız ki bu endişe bizi ele geçirir ve hareket edemez hale geldiğimizi fark etmeyiz. Bağırmayan Anne Babalar olmanın sırrı, bu kızgınlığa verdiğimiz karşılıkları sakinleştirmekte yatıyor. Bağırmayan diyorum, çünkü bağırmak en sık verdiğimiz tepki oluyor. Tabii kendimizi durumdan soyutlamak gibi başka tepkiler de verebiliyoruz. Fazla tepki verebiliyoruz ya da çocuklarla savaşmaktan pes edip teslim oluyoruz. Bazılarımız pes ediyor ve taviz vermeye devam ediyor. Bu tepkilerin her biri “bağırma”nın farklı türleri.

Hepsi de bizi çocuklarımızla kurmayı hayal ettiğimiz ilişkiden uzaklaştırıyor. Ama umut var. Daha iyi bir yol var. Bu kitapla, çocuğunuzla dinamik ve bir o kadar sağlıklı bağlar kurduğunuz ilişkilere sahip olmak için ufkunuzu genişletmeyi umuyorum. Ve hem sakin hem de yakın kalmanız mümkün. Ebeveynlerin çoğu kendilerini ilişkiden uzaklaştırarak sakin kalmayı başarıyor. Diğerleriyse bağlantılarını sürdürüyor fakat ilişkiyi kaygının ele geçirmesine izin veriyorlar. Bağırmayan Anne Baba Olmak ise öncelikle endişenizi kontrol altında tutmayı ve ardından tamamen yakın ve bağlantıda kalmayı öğretiyor. Bu da çocuklarınızın her biriyle ve ailenizin geri kalanıyla tüm kalıpları yıkan bir ilişki kurmanızı sağlıyor. Bu öyle bir ilişki ki, sizin konumunuzun ilham veren bir etkisi var ve ailedeki bir numaralı lider rolünüz de sakinleştirici bir otorite. Çocuklarınızın yaşlarını unutun ve şimdiye dek yaptığınız yanlışları bir kenara bırakın, kendinizi ailede yeniden bu pozisyona konumlandırabilirsiniz. Ailedeki bir numaralı rolünüz sakinleştirici otoritedir. Kendinize odaklanmayı, sakinleştirmeyi ve büyütmeyi öğrenerek olduğunuz ebeveyni değiştirebilir ve ayrıca aile dinamiklerinizde büyük değişiklikler yapabilirsiniz. Bugünden başlayarak yeni bir bağ ve uzlaşma sağlayacağınız prensipleri uygulayabilirsiniz. Bağırmayan bir ebeveyn olmak zorlu bir yolculuktur, kendinizle ve ilişkilerinizle ilgili gerçeklerle yüzleşmeniz gerekir.

Zor evet, fakat imkânsız değil. Ayrıca zorluktan ibaret değil – sonuçta kendinize şimdiye dek yapabildiğinizden ve yapmanız gerektiğini düşündüğünüzden çok daha iyi davranmayı öğreneceksiniz. Her şey tek bir temel değişimle başlıyor. Göreceksiniz, anne babalık yapmak çocuklarla ilgili değil, ebeveynlerle ilgili. 1 E.H. Friedman, Friedman’s Fables (New York: Guilford Press, 1990). 1 Ebeveynlik Çocuklarla Değil, Ebeveynlerle İlgili Sorun sen değilsin, benim. – GEORGE COSTANZA, SEINFELD ÇOCUKLARINIZ İÇİN YAPABİLECEĞİNİZ en harika şey kendinize odaklanmayı öğrenmektir. Bu ifade şu anda size mantıklı gelmeyebilir. Hatta biraz da saldırgan bulabilirsiniz. Ne yani? Odağımı çocuklarımdan uzaklaştırıp kendime mi çevireceğim? Bu bütün kurallara aykırı değil mi? Hayır değil. Çocuklarınızı listenin en sonuna almanızı önermiyorum. Tam aksine, kendinize odaklanarak ailenizin bütün üyeleriyle daha mutlu ve sağlıklı bir bağ kuracağınızı söylüyorum. Birçoğumuz ilişkilerimizi hatalı bir modelle yürütüyoruz.

Bu ilişkilerimizin hatalı olduğu anlamına gelmiyor fakat ilişki biçimimizin hatalı olduğu anlamına geliyor. Sağlıklı ilişkiler kurmak için diğer insanların ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanmamız, onlara hizmet etmemiz ve mutlu etmemiz gerektiğini söyleyen bir modeli uyguluyoruz. Bunu sorgulamak bile tartışma yaratıyor biliyorum ama beni dinleyin. Kendinize odaklanarak ailenizin bütün üyeleriyle daha mutlu ve sağlıklı bir bağ kurarsınız. Bu kitap, bu modelin özellikle de ebeveyn çocuk ilişkilerinde ne kadar hatalı olduğunu anlatıyor. Şimdilik göz önünde bulundurmamız gereken birkaç basit şey var. Öncelikle dünyada kontrol edebileceğimiz ve kontrol edemeyeceğimiz şeyler var. Şimdi kendinize şu soruyu sorun: Kontrol edemeyeceğiniz ve değiştiremeyeceğiniz bir konuya enerjinizi harcamak ne kadar akıllıca? Cevap: Pek akıllıca sayılmaz. Pekâlâ, sonraki soru: Çocuklarınız hangi kategoriye giriyor? Başka bir deyişle, çocuklarınız kontrol edebileceğiniz şeyler mi, yoksa kontrol edemeyeceklerinizden mi? Ve işte daha zor bir soru: Çocuklarınızı kontrol edebiliyor dahi olsanız, bunu yapmalı mısınız? Ebeveynlik bu mudur? Peki ya kontrolden çıkanlar çocuklar değilse? GERÇEKTEN KONTROLDEN ÇIKAN KİM? Çocuklarım Hannah ve Brandon dört ve iki yaşlarındaydı ve o cumartesi sabahlarından birindeydik. Eşim Jenny ve ben cuma gecesi çok geç yatmıştık ve çocuklarımızın ertesi gün bizi epeyce erken uyandıracağı kesindi. Ve tabii hafta sonu bolca sızlanma, ağlama ve şikâyetle başladı – çocukların da keyfi kaçıktı. Ben de tüm ebeveyn bilgeliğimi kullanarak hep birlikte dışarı çıkmaya karar verdim. Kahvaltı için Waffle House’a gidelim. Evimizin en yakınındaki tıklım tıkış doluydu ama neyse ki Atlanta’da bir sürü Waffle House var. Arabamıza atladık, çocukları araç koltuklarına oturttuk ve şikâyetlerini akçaağaç şurubu sözüyle dindirdikten sonra ikinci Waffle House’a doğru yaklaşık 100 metrelik yola çıktık.

Ve ne yazık ki ikincisinde de ilki kadar uzun bir sırayla karşılaştık. Çocukları tekrar arabaya bindirmenin imkânı yoktu ve biz de beklemeye karar verdik. Neyse ki çalışanlar çocukları düşünmüştü ve çocuklar için boya kalemi ve boş kâğıtlar vardı. Eşimle sohbet etme fırsatımız bile oldu. Tam bir kazan-kazan durumuydu. Bütün bunlara ilaveten bir tabela gördüm. Resim çizen çocuklara bir Waffle House şapkası ve ücretsiz waffle veriliyor. Hayat bazen çok güzel. Çocuklar resim çizdi. Biz karımla sohbet ettik. Zaman akıp gitti ve kendimizi bir masaya oturmuş bulduk. Karım ve kızım bir tarafta, oğlum ve ben diğer taraftaydık. Çocuklar kâğıt şapkaları da getirdi ve şapkayı ben bile denedim. Waffle House’un uyumlu mimarisini görseniz şaşırırsınız. Tüm masalar mutfağın etrafında ve masaları duvar büyüklüğünde pencereler çevreliyor.

Her yer açık ve diğerlerinin ne yaptığını görmeniz oldukça kolay. Şimdi… O dakikaya kadar gayet iyi idare etmiş olsam da çocuklar uyandıklarından beri bir şey yememişti. Tüm işi beklemek olan aç çocuklar biraz… huzursuz olabilir. Dört yaşındaki Hannah birkaç şikâyet dışında da üstesinden geldi. Fakat iki yaşındaki oğlum Brandon tam olarak iki yaşındaydı. Ne demek istediğimi anlıyorsunuzdur. İki yaşındaki çocuklar “içlerindeki sesi dinlemek” ya da “büyük çocuk gibi konuşmak” gibi şeyleri pek göz önünde bulundurmuyorlar. Özellikle de arabadan çıkmaya zorlanıp hiçbir şey yememiş ve boş vaatlerle beklemişlerse. O sırada benimle işbirliği yapmak öncelik listesinde yer almıyordu. Güzel bir aile kahvaltısı pek iyi bir fikir gibi durmuyordu şimdi. Fakat ben Evlilik ve Aile Terapistiyim. İlişki danışmanlığı yapıyorum. Kendimi kontrol etmeyi ve öfkeme yenilmemek için neler yapmam gerektiğini biliyorum. Bağırmak ve şiddet içeren hareketlerle onları bastırmaya çalışmaktan daha iyisini yapmayı biliyorum. Giderek artan bir gerilimle karşı karşıya kaldığımda sakin kalabiliyorum.

Fakat sonra oğlum çatalını yere attı. Direncim yok olmaya başladı. Çatal epeyce ses çıkardı ve etraftaki herkes bana baktı. Bazıları parmağıyla göstererek fısıldaştı. Ya da bana öyle geldi. Masanın karşısındaki mükemmel eşime ve yanındaki mükemmel kızıma baktım. Çok çocuklu ebeveynlerin arasında yazılı olmayan bir anlaşma vardır: Herkes yanında oturan çocuktan sorumlu olur. Haliyle hayatımdaki kadınlar uzlaşma ve yakınlık dolu harika bir ânın tadını çıkarırken biz oğlumla Üçüncü Dünya Savaşı’nın eşiğindeydik. Hiçbir şey onu memnun etmiyordu ve öfke nöbetinin başlarında onu hiçbir şey sakinleştirmiyordu. Nihayet waffle geldi ve ben de çekişmenin kısa sürede biteceğini düşündüm. Waffle’ı kesmeye başladım fakat kesilmesini istemediği ortaya çıktı. Belki de hepsini elleriyle ısırarak yemek istiyordu, bilmiyorum. Kendi sınırıma çok yaklaştığımı biliyorum. Ama ben insan ilişkileri konusunda uzmanım ne de olsa, değil mi? Hatta bağırmayan anne baba olmak üzerine bir kitap yazmayı bile planlıyorum. İki yaşındaki oğlumun düğmelerime basmasına izin verecek miydim? Tabii ki evet.

Çatala öyle bir tepki aldı ki, oğlum bu defa waffle’ın tamamını attığında ne olacağını merak etti. Hem de tabakla birlikte. Olacak şey şuydu: Baba sakinliğini kaybedebilirdi. Ve tam olarak da bu gerçekleşti. Ayaklarına reçel sıçrayan insanlardan hızla özür diledim ve Brandon’ı mama sandalyesinden çıkardım. Ardından oğlumun ayakları, arkamızda oturan adamın kafasına çarptığı için ondan özür diledim. Ve hızla çıkışa yöneldik. Oğlum bağırıp dururken bütün bakışlar üzerimize kilitlenmişti. Kapıyı öyle sert açtım ki cam duvarlar titredi. Tüm lokanta beni kaldırımda yürürken, oğluma bağırırken, büyük laflar ederken, cevapsız sorular sorarken, parmak sallarken ve bir metreden uzun olmayan oğlumun gözünü korkuturken izledi. Nasıl da büyük bir adamdım o an! Nihayetinde o berbat an bir şekilde bitti. Brandon’la aile kahvaltımıza devam etmek üzere masamız döndük. Ve karşımda güzel karım. Sanırım rahatlatıcı ve destekleyici bir şeyler söylemek istedi ama yapmacık olmak istemedi. Bense patlamaya hazır bir bomba gibiydim.

“Ne?” diye bağırdım. “Güzel bir şapka,” dedi. Waffle House şapkasının hâlâ kafamda olduğunu o an fark ettim. Tüm bu olay boyunca kafasında saçma sapan bir şapka olan aptal bir adamdım ve tek isteğim ciddiye alınmaktı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir