Muhyiddin İbn Arabi – Hırka Kitabı

Harfler harflerle, anlamlar anlamlarla buluştuğu sürece Efendimiz Hz. Muhammed’e salat ve selam olsun. Bizim indimiz de hırka, ancak sohbet, terbiye ve güzel ahlaktan ibarettir. Ve buna takva elbisesi denir. Ey insan, sözünde işinde kazancında daima ehl-i takva olmaya çalış. Takva, bu dinin ruhudur. Muhammed ibn.Arab Ey insan! Kötülüğe kötülükle mukabele etme. Fenalık eden kimseye yapacağın fenalığa Cenâb-ı Hak “seyyie” ismini vermiştir. Ey insan! Herkesle geçin. Ahlâkın temeli güzel geçinmekle başlar. İnsan güzel ahlâkından birini terk ederse terk ettiği kadar kötü huylu sayılır. Ey insan! Suyunu kıskanmayan denizler, nehirler gibi ol. Hiç bir zaman darlık, sıkıntı seni infaktan alıkoymasın. Darlıkta, bollukta, musibette, meserrette sana infakı emrederim.


Cenâb-ı Hak sana vaid buyurduğunu sen istemesen, âlem de istemese verir. Hiçbir civanmert helâk olmamıştır. Ey insan! Sana lâzım olan işlerin en mühimi de vaktini boş geçirmemekliğindir. Daima vaktini en hayırlı işlere hasret. Ey insan! Gaflet ölümü ile ölmüş kimselerden uzaklaş. Onlardan yardım bile isteme. Kimseye yük olmamaya çalış. Kendi işini kendin gör. Müslümanlara müslüman olduklarından dolayı aynı muamelede bulun. Yani birisine padişah, birisine köle, birisine zengin, diğerine fakir, birisine çocuk, diğerine ihtiyar deyip ayrı ayrı muamelede bulunma. Hepsine bir gözle bak. Zira bil ki, İslâm şahs-ı vâhiddir. Bütün Müslümanlar O’nun azasıdır. Efrad-ı müslimîn olmazsa, İslâmiyetin vücudu olmaz. Çünkü bir hadiste: “Müslümanların kanları müsavidir.

Kısas ve diyette birdir.” Buyrulmuştur. Ancak âlimin hakkı, kendisine tazim olunmak, cahilin hakkı kendisine nasihat olunmak, gafillerin hakkı kendisini uyandırmak, çocuğun hakkı kendisine şefkat mülâyemettir. Allah Dost’unun dostu olma şerefine eren, üstadların üstadı Allah eri, Evliyaullah’ların piri ; Şeyhu’l Ekber Muhyiddin İbn-i Arabi (k.s.) hazretlerinin hacmı küçük ancak manası yönünden çok kıymetli olan “Nesebu’l Hırka” adlı bu risalesini Türkçemize tercüme ettirerek ve yanı sıra Hazreti Şeyhu’l Ekberin “Hizbu’l Devru’l Ala” adlı özel duasının orjinalini, Türkçe okunuşunu (Latin harfleriyle) ve tercümesini ihtiva eden bu eseri yayınlayarak siz değerli okurlarımıza ulaştırmayı Kitsan Yayınevi olarak bizlere nasip eden Rabbimize sonsuz şükürler olsun. Öncelikle “Allah erlerinden zuhura gelen eserler, müessir-i hakiki olan Hazreti Allah C.C dır” inancıyla ve bu gibi eserlere hizmetinde çok büyük bir lütuf olduğunun bilinciyle eserin, güzel Türkçemize tercüme ettirme sırasında ve baskıya hazırlanması aşamasında beşeri acziyetimizin gereği olarak istemesekte oluşan hatalarımızın af ını öncelikle eserin müellifi olan İbn-i Arabi hazretlerinden ardından siz okurlarımızdan istirham ederiz. Eser, üç bölümden oluşmaktadır: Birinci Bölüm: Eserin sahibi olan Hazreti Şeyh’in hayatı hakkında kısaca verilen bilgiyi ve “Nesebu’l Hırka” adlı bu eserin ismi olan “Hırka”nın ne manaya geldiğini ve eserin orjinalinin nerede bulunduğunu ve tanıtımını ihtiva etmektedir. İkinci Bölüm: Hazreti Şeyh’in bizzat kendisi tarafından yazılmış olan Nesebu’l Hırka “Hırka Kitabı”nı bir diğer ifade ile Tasavvuf Hırkasını ihtiva etmektedir. Üçüncü Bölüm: Hazreti Şeyh’in “Hizbu’l Devru’l Ala” adlı Büyük Yüce Dua’sının Arapça orjinalini, Türkçe okunuşunu ve manasını ihtiva etmektedir. Subhanehu Teala’dan siz okurlarımızın bu eserden, yayınlamış olduğumuz diğer eserlerden ve inşallah bundan sonra da yayınlayacağımız diğer kıymetli eserlerden Hakk’ın amacına uygun faydalanmanızı dileriz. Gönülleriniz Allah Celle Celalehu’nun, Efendiler Efendisi Allah Resulu s.a.v.

efendimizin ve dostlarının muhabbetiyle dolsun. Allah muininiz, ilminiz mübarek olsun. Başarı ancak O’ndandır, O’ndan güzel yardımcı yoktur. O, en güzel vekildir. “Nesebu’l Hırka” adlı bu hacmi küçük fakat içeriği yönünden çok kıymetli eseri telif etmiş olan Cenab-ı Şeyhu’l Ekber (k.s.) hazretlerinin hayatı hakkında kısaca şu bilgileri verebiliriz: Futuhat-ı Mekkiye, Fusus-u Hikem başta olmak üzere birçok (yaklaşık beşyüz) eşsiz eser vermiş on ikinci ve on üçüncü yüzyıllarda Endülüs’de, Mekke, Medine, Fas, Mısır ve bir müddet Anadolu’da (Konya, Malatya) ve Şam’da yaşamış, cömertliğiyle meşhur Tayy kabilesine mensup Adiy bin Hatem’in kardeşi Abdullah bin Hatem’in neslinden gelmesi sebebiyle de “Hatemu’l Veli” diye anılan büyük bir mutasavvıfdır. 1165 (h.560) yılında Endulus’un Mürsiyye kasabasında Ramazan ayının 17 sinde evliyaullah arasında “Nimet Günü” olarak adlandırılan günde doğmuştur. 1240 (h. 638) tarihinde de Şam’da vefat etmiştir. Kabri, Şam şehrinin Salihiyye semtinde Kasiyyun dağının eteklerinde bulunan küçük bir caminin içersindeki türbede bulunmaktadır. Ve sevenleri tarafından ziyaret edilmekte ve ziyaretçilerine tıpkı dün olduğu gibi bugün de gerek camisiyle gerek de camisinin etrafında olan çarşısıyla hem maddi hemde manevi olarak rızık dağılmasına vesile olmaktadır. (Allah kendisinden sonsuz razı olsun.) Muhyiddin-i Arabi hazretleri, kendisi eserlerinde belirttiğine göre yaklaşık sekiz yaşlarında babasıyla beraber doğduğu Mürsiyye’den ayrılarak İşbiyye’ye gitmişdir.

Çok küçük yaşlarda olmasına rağmen önce babasından daha sonra ailesinde bulunan büyüklerinden ilim tahsil etmeye başlamış, birçok ünlü alimin ilim meclislerinde bulunarak onların bazılarından tefsir, hadis, fıkıh, kıraat ilminin yanı sıra diğer ilimleri ve tasavvuf ilimini de tahsil etmiştir. Ve tahsil etmiş olduğu bütün ilimlerde büyük alim olmuştur. Ayrıca yine eserlerinde belirttiğine göre Seyyid Abdulkadir Geylani hazretlerinin ruhaniyetinden feyz almıştır. Ve tasavvufun en önemli sembollerinden birisi olan Gavsu’l A’zam Seyyid Abdulkadir Geylani (k.s.)nin talebesi kendisinin de şeyhi olan Yunus bin Yahya el-Haşimi’ye emanet olarak bırakmış olduğu “Hırka”yı Mekke’de h. 599 senesinde giymiştir. Bu olay İbrahim-i Derubi Bağdadi’nin telif etmiş olduğu “el-bazu’l eşheb” adlı eserinde şöyle rivayet edilmiştir: – Gavsu’l Azam Seyyid Abdulkadir Geylani hazretleri, birgün gözde talebelerinden olan Cemadeddin Yunus b. Yahya efendiyi yanına çağırarak: “Benden sonra benim künyem olan Muhyiddin isminde Endülüs’den Allah’ın velisi, Resulullah’ın sevdiği evladım gelecektir. Bu hırkamı ona teslim edin” diye buyurmuştur. Gerçekten uzun yıllar sonra Mekke’de Yunus bin Yahya el-Haşimi k.s. kendisinin de talebesi olan ’Muhyiddin ibn-i Arabi hazretlerine hocasının vasiyetini yerine getirerek kendisine emanet olunan değerli hırkayı teslim etmiştir. Allah kendisinden ve soyundan gelenlerden razı olsun. Sahih olan rivayete göre daha sonra bu hırkayı hazreti şeyh talebesi ve üvey oğlu olan Konya’da meftun bulunan Sadreddin-i Konevi’ye giydirmiştir.

Cenab-ı Şeyh’in “hırka” giymesi ile verdiği bilgilere göre kendisinin giymiş olduğu hırka sayısı altıdır. Bu hırkaların üç tanesi Hızır aleyhisselam’ın elinden hatta birisini (Divanın da belirttiğine göre) ise Mekke’de Zemzem kuyusu ile Haceru’l Esved arasında giydiğini diğer üçünü de Resulullah s.a.v. efendimizin elinden giydiğini bildirmiştir. İlk hırka’yı h.592 senesinde İşbiliye şehrinde etTevzeri’den, ikinci olarak da h.594 tarihinde Fas’ta adı geçen İbni Kasım’dan almıştır. Hızır Aleyhissamın elinden hırka giymesini ise kendisi Futuhat-ı Mekkiye 1/208 (27-37) de şöyle anlatmaktadır: – “Hızır’la şeyhlerimizden bir adam yani Ali ibn-i Abdullah ibn-i Cami dahi buluşmuştu. Kendisi ali el-Mütevekkil ile Ebu Abdullah Kadib’ül Ban’ın arkadaşlarından idi. Musul haricinde, Mukla’da bir bostanda ikamet ederdi. Hızır ona hırka’yı Kadib’ul-Ban’ın huzurunda giydirmişti. Bana da bu hırkayı Şeyh ibn-i Cami, kendi bostanında,(Musul h.601 senesinde) Hızır’ın ona giydirdiği yerde ve giydirme şekliyle giydirmişti. Ben hırka’yı bundan çok uzak bir yol ile (yani çok daha önceleri) arkadaşımız Abdurrahman ibn-i Meymun ibn-i Ebi’l-Burzi’nin elinden giymiştim.

O da bunu Mısır ülkesinin şeyhlerin şeyhi Sadreddin ibn-i Hammuye’nin elinden giymişti. Onun da ceddi, hırka’yı Hızır’ın elinden giymişti. Ben o zamandan beri hırka giymekliğe kail oldum (inandım). Hızır’ın buna itibar ettiğini gördüğümde, ben de bunu insanlara başkalarına giydirdim. Bundan önce ise, halen malum olan hırka’ya kail değildim. Zira bizim indimiz de hırka, ancak sohbet, terbiye ve güzel ahlaktan ibarettir. Ve buna takva elbisesi denir. “ Ve yine kendi ifadelerinden öğrendiğimize göre “hırka” giydikten sonra çok nimetlere nail olduğunu yüksek makam ve mevki sahibi olduğunu bize şöyle bildirmektedir: – “Allahu Teala bana öyle nimetler ihsan etti, bildirdi. Ki istersem kıyamete kadar gelecek bütün velileri, kutubları, isim ve nesebleriyle bildirebilirim. Fakat bazıları inkar ederler de, manevi kazançlarından kaybederler diye korkuyorum. Her ilmin aslı ilm-i ilahidendir. Çünkü Allah’dan başka her şey, yine Allah’dandır.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir