Thomas Paine – Akıl Çağı

Bu kitabı size emanet ediyorum. Kitap, din üstüne düşüncelerimden oluşmaktadır. Düşüncesi benden ne kadar farklı olursa olsun her insanın kendi düşüncesine sahip çıkma hakkını büyük bir çabayla savunduğumu hatırlamanız adil bir davranış olacaktır. Bu hakka karşı çıkan herkes, şu anda sahip olduğu düşüncenin kölesi olacaktır, çünkü kendisini onu değiştirmekten alıkoymaktadır. Her türlü yanlışa karşı en amansız silah Akıl’dır. Bugüne kadar başka bir silah kullanmadım, bundan sonra da kullanmayacağım.


Son birkaç yıldır din üzerine düşüncelerimi yayınlamak istiyordum; bu konunun taşıdığı güçlüklerin tümüyle farkındayım, bu nedenle açıklamalarımı yaşamımın daha ileri dönemlerine ertelemiştim. Bu ertelemenin amacı, çalışmamı tüm ülkelerdeki dost yurttaşlara sunabileceğim nihai haline ve onu onaylamayacak olanların dahi itiraz edemeyecekleri aşamaya getirebilmekti. Rahiplik kurumunun, zorunlu dini sisteme bağlı her şeyin, zorunlu inanç yapılarının ulusal düzeyde ortadan kaldırılmasının Fransa’da yarattığı durum sadece benim niyetlerimi kamçılamakla kalmamış, aynı zamanda boş inançların, yanlış hükümet sistemlerinin, yanlış teolojinin enkazında ahlakı, insanlığı ve gerçek teolojiyi gözden kaçırmamamız için bu tür bir çalışmanın ortaya konmasını fazlasıyla gerekli kılmıştır. Meslektaşlarımın birkaçının ve Fransa’daki dost vatandaşlarımın gönüllü olarak bireysel düzeydeki inançlarını açıklamaları benim de inançlarımı açıklamam için bir örnek olmuştur; bunu insanın kendi aklıyla yaptığı söyleşideki tüm samimiyete dayanarak yapacağım. Tek Tanrı’ya inanırım, başka bir şeye değil; bu yaşamdan sonra da mutluluk olmasını umut ederim. İnsanların eşitliğine inanırım ve dini görevlerin doğru olanı yapmakla, merhametle ve insanları mutlu etmeye yönelik çabalarla ilgili olduğunu düşünürüm. Bunlara ilaveten başka birçok şeye inandığım da varsayılmalıdır, bu çalışmanın ilerleyen bölümlerinde inanmadığım şeyleri ve bunların nedenlerini de söyleyeceğim. Yahudiliğin, Katolikliğin, Ortodoksluğun, Müslümanlığın, Protestanlığın ve bildiğim tüm din kurumlarının öğretilerine inanmıyorum. Benim din kurumum aklımdır.


Yahudi, Hıristiyan veya Müslüman olsun tüm ulusal din kurumları, insanlığı korkutarak esir eden, gücü ve kazancı tekelleştirme amacı güden insan icatlarından başka bir şey gibi görünmüyor bana. Bunu söyleyerek inananları suçlamak istemiyorum; herkesin en az benim kadar kendi inancına sahip olma hakkı vardır. Fakat mutluluk için insanın zihinsel olarak kendine sadakat göstermesi gereklidir. İmansızlık sadece inanç veya inançsızlıktan ibaret değildir; inanmadığı şeye inanmış gibi görünmeyi de kapsar. Kendi kendini kandırmanın toplumda yarattığı ahlâki bozulmayı hesaplamak mümkün değildir. Bir insan mesleki inancını gerçekte inanmadığı şeylerin hizmetine sunacak kadar ahlakını kaybetmiş ve aklının iffetini satışa çıkarmışsa her türlü suçu işlemeye açık hale gelmiştir. Bir şeylere sahip olmak için bir din adamı rolüne bürünebilir ve bu rolü başarıyla sürdürebilmek için yalan yere yemin etmeye başlar. Ahlakı yıkmaya yönelik daha tehlikeli bir davranış olabilir mi? SAĞDUYU adlı risalemin Amerika’da basımından hemen sonra, yönetim sistemlerindeki devrimleri din alanında yapılacak devrimlerin izleme ihtimalinin giderek arttığını gördüm. Dini kurumlar ve devlet, Yahudi, Hıristiyan veya Müslüman nerede olursa olsun, aralarındaki çok yakın ilişki nedeniyle, var olan dini akidelerin, dinin ilk ilkelerinin tartışılmasını çeşitli baskılar ve cezalar aracılığıyla yasaklamıştır; mevcut hükümet sistemleri değişmedikçe de bu konular açıkça ve adilane biçimde insanlığın önüne getirilemeyecektir; ancak bu yapılabilirse dini sistemde bir devrim gerçekleşebilir. İnsanların eklemeleri ve papazların uydurmaları ancak o zaman açığa çıkabilir ve insanlar ancak o zaman arı, katışıksız ve bozulmamış tek Tanrı inancına geri dönerler.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Yorum Ekle