Turan Dursun – Din ve Cinsellik

Eski bir müftü olan, Kur’an ve semavi dinler üzerine çalışmalar yapan Turan Dursun bu çalışmalarıyla toplumu aydınlatmayı hedefledi. Eserleriyle dine ilişkin gerçekleri gözler önüne sererek bunu büyük ölçüde başardı. Elinizdeki kitap da Turan Dursun’un aydınlatıcı eserlerinden biri. Turan Dursun, bu kitabında dini farklı bir açıdan ele alıyor. Dinlerin kutsal sayılan kitapları ve kaynaklarındaki cinselliğe ilişkin tartışmalı ve merak edilen konuları ortaya koyuyor. Turan Dursun’un kitabının ilk bölümü “Tevrat’ta Seks”. Bölümün adından da anlaşılacağı üzere, Tevrat’ta geçen ve birçoğu Kur’an’a da etkide bulunan cinselliğe ilişkin konuları işlemiş. İlk insanın, Âdem’in ve Havva’nın yaratılışına ilişkin olarak anlatılan ve bizim kanıksadığımız nice öykünün cinsellikle olan bağlantısına dikkat çekmiş. Zina, fuhuş, eşcinsellik konularında dinlerin tavrını ve ne tür yaptırımlar öngördüğünü ortaya koymuş. Tevrat’ın konuyla ilgili anlatımlarından yararlanmış. Kimi zaman Kur’an’m verilerine de başvurmuş. Bazen öyle ifadelere yer vermiş ki “Kutsal diye tanımlanan ve sahiplenilen bir kitapta bu ifadenin işi ne” sorusunu sormaktan kendinizi alamıyorsunuz. Kitabın ikinci ve son bölümü ise Gürbüz Tüfekçi’nin kaleme aldığı “Din ve Seks Konusunda”. Bu bölümde Tüfekçi, kendi ifadesiyle Turan Dursun’la şeriat, Atatürk devrimleri, laiklik ve kadın haklarıyla ilgili sohbetlerinin özetini sunmakta. Turan Dursun’un, eserlerinde gerçekleri yalınlıkla ve cesaretle halkına anlatması din üzerinden toplumu sömürenleri rahatsız etmişti. Oysaki Turan Dursun taşıdığı aydın sorumluluğunun gereğini yapıyordu. Ancak toplumun aydınlanması ve uyanması demek sömürücülerin kaynaklarının kuruması demekti. Ne yazık ki 1990 yılında kalleşçe bir suikastla öldürüldü. Geride ise günümüze ve geleceğimize ışık tutan birçok eser bıraktı.


TEVRAT’TA SEKS İlk Çift “Ve Rab Allah, yerin toprağından adamı yarattı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve adam, yaşayan can oldu.” 1 “Ve Rab Allah dedi: Adamın yalnız olması iyi değildir; kendisine uygun bir yardımcı yapacağım.” 2 “Ve Rab Allah, adamın üzerine derin uyku getirdi ve o uyudu ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı ve yerini etle kapadı ve Rab Allah adamdan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı ve onu adama getirdi. Ve adam dedi: Şimdi bu, benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir, buna Nisâ denecek, çünkü o, insandan alındı. Bunun için insan, anasını ve babasını bırakacak ve karısına yapışacaktır ve bir beden olacaklardır.” 3 Kutsal kitaplarda “İlk Çift” niteliğinde açıklanan “Âdem ve Hawa”nm yaratılışları anlatılıyor bu Tevrat ayetlerinde. Bunu izleyen ayetlerdeyse, “ilk günah” ve “Aden Bahçesi”nden (cennetten) çıkarılışları anlatılır. 4 Âdem-Havva öyküsü, Tevrat’tan Kur’an’a, hadislere ve Kur’an yorumlarına da geçmiştir. Ama asıl kaynak, eski efsanelerdir. Hemen her ulusun mitolojisinde “Âdem ve Hawa”yı andıran “ilk erkek ve ilk kadın”la ilgili anlatımların yer aldığı görülür. Orhan Hançerlioğlu şunları yazar: “Hemen bütün mitolojilerde ilk erkek ve ilk kadın tasarımı vardır, örneğin Hititlerin tanrıçası Hepa, Yunanlılarda Nio-be, Iskandinavların Embla’sı birer çeşit Havva’dırlar.” 5 Azra Erhat da Yunanlıların “Hebe”sini anlatırken şu açıklamada bulunur: “Hebe, Hitit yazıtlarında, Hepa, Hepat ya da Hepatu diye adlandırılan büyük Güneş Tanrıçası Arinna’nm Yunanca-laştırılmış adı olsa gerek. Hitit yazıtlarında bu Tanrıçaya ‘Sedir ağaçlarının ülkesinde’ tapımldığı belirtilir. Sedir ağaçlarının ülkesi Lübnan, Filistin’dir. Hepa-Hebe ise, Tevrat’ta ilk insanın, yani Âdem’in eşi ve bütün insanların anası olarak gösterilen Havva’nın ta kendisidir.” 6 Mısırlı bir Türk tarihçisi olan Ebubekir b. Abdullah b. Aybek ed-Devadari’nin aktardığı ve Türklerin ilk babasının yaratılışına ilişkin bir efsanede Âdem ve Havva’nın anlatıldığına tanık oluyoruz. Bu efsanede Âdem, “Ay-atam”, Havva da “Ava” olarak geçiyor. 7 Türk Ansiklopedisi’nde “Âdem ve Havva” konusu, önce Tevrat’a dayanılarak şöyle anlatılır: “…Tanrı, eş olarak Âdem’in bir kaburga kemiğinden Havva’yı yarattı. Âdem, cennet bahçesine bekçi olarak gönderilmişti. Bu bahçenin ortasında ‘hayat’ ve iyi ile kötüyü tanıma ağaçları vardı. Bu son ağacın meyvesini yemesi Âdem’e yasaklanmıştı. Yılana uyarak önce Havva, sonra da Âdem, bu meyveden yediler. Ve ceza olarak cennetten kovuldular.” 8 Sonra şunlar yazılıdır: “Tevrat’ın başında ele alman bu konu, aslında Asur kaynaklarından gelmekteyse de, oraya, Tektanrıh (monoteist) İsrail dininin karakterine uyacak biçime sokulmuştur.” 9 “… Aslında Babillilerin evrenin yaratılışı inancına yakın olan bu görüş, Musa dininin yabancı konuları işlemekteki kudretini bir kere daha gösterir.” 10 Aynı ansiklopedide “Asur-Babil” efsanelerinden “Adapa” efsanesine de yer verilir ve bu efsane şöyle açıklanır: “Adapa, Asur-Babil efsanelerinden biri. Âdem Peygam-ber’in yasak meyveyi yemesi üzerine cennetten kovulduğunu ve ölümlülüğünü anlatan öyküye benzeyen efsane, bugün eksik olarak elimizde bulunmaktadır. Çivi yazılı tabletlerin bir bölümü Mısır’daki Tel-el-Amarna mahzeninde, bir bölümü de Assurbanipal’in kitaplığında bulunmuştur. Efsaneye göre Adapa, zeka tanrısı Ea’nın oğluydu, Etidu kentinde yaşıyordu. Fakat bütün hikmetine rağmen kendisine ölmezlik verilmiyordu. Bir gün balık avmdayken kayığını deviren güney rüzgârına kızarak onun kanatlarını kırdı. Adapa, ceza görmek üzere Gök Tanrısı Anu’nun huzuruna çıkarıldığı zaman kıskanç Ea, kendisine sunulacak ekmekle suya dokunmamasını Adapa’ya tembih etti. Anu’nun huzurunda, Tanrılardan Temmuz ile Gişzida araya girerek mutlak bilgiye sahip olan Adapa’nm, ölmezlik de verilerek Tanrılaştırılmasmı rica ettiler (Anu’dan). Bunun üzerine Anu, Adapa’ya ölmezlik ekmeğini ve suyunu sundu. Fakat Adapa, bunları reddettiği için, kendisiyle birlikte bütün insanlar ölümlü oldular.” 11 Havva’ya yasak meyveyi yemesini öneren Tevrat’ın diliyle “yılan” ve Kur’ariın diliyle “Şeytan”, söz konusu ağacın meyvesinin “ölmezlik” kazandıracağını söylemişti, Tevrat ve Kur’an’a göre. 12 Bu da göz önünde tutulursa, kutsal kitaplara Âdem-Havva öyküsünün nereden geçtiği daha açık biçimde anlaşılır. Tevrat’a efsanelerden, özellikle de Sümer ve Babil efsanelerinden daha nice öyküler geçmiştir. Hatta Sümer ve Babil kaynaklarından birtakım ilkel yasa hükümleri bile aktarılmıştır Tevrat’a. Tabii oradan da ötekilere… 13 Âdem ve Havva öyküsünün konumuzu ilgilendiren yanı, “Adem”e “eş” olacak bir “dişi”nin düşünülmüş olmasıdır. Erkek ve dişi. Biri olmayınca öteki de olmaz, olamaz. Kadınsız erkek, erkeksiz kadın düşünülemez. Biri olunca öteki de olur. Yaşamın vazgeçilmez bir gerçeğidir bu. İlkel biçimde de olsa, kutsal kitaplarda yer verilen “Âdem ve Havva” öyküsü, bu yaşam gerçeğinin dile getirilişidir. “Âdem” yaratılmamış, sonra onun “yalnız” kalması “hoş görülmemiş” ve hemen ardından bir “eş”, bir “dişi”, yani “Havva” da yaratılmış. Böylece Âdem, “dişisiz” bırakılmamış. Tevrat’ın anlatışıyla öylesine bir dişi verilmiş ki Âdem’e, vücudunun bir parçası olmuş, “Kemiğinden kemik, etinden et“ durumuna gelmiş. Zaten bu eş, onun “kaburga kemiklerinden” yaratılmış değil miydi? Tevrat,’ “ilk eş”in, yani “Hawa”mn “Âdem” için ne demek olduğunu böyle açıkladıktan sonra Âdemoğullarının eşlerinin durumlarına ve kendileri için ne denli önemli olduklarına da değiniyor. Hem de çok ilginç biçimde: “Bunun için insan, anasını ve babasını bırakacak ve karısına yapışacaktır. Ve bir beden olacaklardır.” Demek ki Tevrat, “dişi”yle “erkek”i “bir beden gibi” kabul ediyor. Tevrat’ta “seks”e ne denli değer verildiğini açıkça anlatmıyor mu bu? Cennette “Âdem ve Hawa”ya yasaklanan “meyve” neydi ve neden “yasaklanmış”tı? Bu konuda çeşitli yorumlar vardır. Ama bunların içinde yalnızca biri konumuzu ilgilendirir: Kimi yorumculara göre, “yasak meyve”, Âdem ile Havva’nın “cinsel ilişki”leriydi. Neden yasaklandığına gelince: M. Sadeddin Evrin bu yasağı, eşlerin “meşru evlilik”ten önce birbirlerine dokunmamaları ve “vücut arkadaşlığımdan önce bir “ruh arkadaşlığı sağlamak” gereğine bağlıyor.w Yani demek istiyor ki, Âdem ile Havva, “meşru bir evlilik”e girmeden önce cinsel ilişki kurmasınlar, önce, bir süre “arkadaşlık” etsinler diye “yasak meyve”den, yani “cinsel ilişki”den uzaldaş-tırılmışlardı. Ne var ki bu yorum, pek tutarlı gözükmüyor. Çünkü Âdem ile Havva için “meşru evlilik”ten önce “nişanlılık” gibi bir dönem söz konusu değildi. “Yasak meyve” eğer “cinsel ilişki”yse, bu, “cennet”te kaldıkları sürece yasaklanmıştı Âdem ve Havva’ya. Kutsal kitapların anlattığı böyle. Bu ilk çift, “cennetten kovulma”yı göze almadan, hiçbir zaman “yasak meyve”ye yaklaşamayacaklardı, yani cinsel ilişki kuramayacaklardı. Bu durumda bir seçim yapmaları gerekiyordu: Ya “cennet” ya da “cinsel ilişki”. Âdem ile Havva İkincisini seçtiler. “Cennetten kovulma” pahasına da olsa… Ve tabii kovuldular. Eros Cinsel Bilim Ansiklopedisi’nde şöyle denir: “…Âdem, yalnız başına kendi kendine yetmemiş ve Havva’nın arkadaşlığını gereksemiştir. Havva’nın yaratılışı, tek bir cinsin kendi başına ne hazzı ne de mutluluğu bulamayacağının bir anlatımıdır. Âdem günah işlemeyi ve dolayısıyla cennetten kovulmayı göze alarak Havva’nın kendisini baştan çıkarmasına razı olmuştur. Bu da iki cinsin arasındaki çekiciliğin ne denli güçlü olduğunu gösterir. Âdem erkek ve Havva da kadın olarak birbirlerinden çok değişik olmakla birlikte, birbirlerini tamamlayıcı niteliktedirler. Her ikisi de kendi başlarına eksik ve kendi kendilerine yetersizdirler. Ancak sevgi, cinsel ilişki ve haz içinde birleşebildikleri zaman kendilerini tamamlayabilirler. Din kitaplarının işlediği Âdem ile Havva efsanesi, insanlığın en büyük gerçeğini dile getirmektedir. Kadın ve erkek, ancak birlikte oldukları zaman mutluluk meyvesini tadabilirler.” 14 Tüm toplumların inançlarında ilk çift, “Âdem ve Havva” diye geçmez. Başka başka ad, nitelikte geçer. İlk çift “İskandinavlarda Ask-Embla, Japonlarda Îzanami-İzanakhi, Çinlilerde Yin-Yang”dır. 15 Dünyadaki tüm insanların “bir kadın ve erkekten” türemiş olmaları düşünülebilir mi? Bilimsel açıdan düşünülemez elbet. Böyle bir düşünce ancak, inançlarda, efsanelerde yer alabilir. Ne var ki konumuz bu değildir. Onun için, bilimsel açıdan böyle bir şeyin neden düşünülemeyeceği üzerinde durulamayacak. İlk Cinayet ve Kadın Gerek Tevrat’ta gerek Kur’an’da, “Âdem”in “iki oğlu”ndan söz edilir: Kain ve Habil. Adlar Kur’an’da geçmez, ama Tevrat’ta geçer. “Kain”e, Müslümanlar “Kabil” derler. Tevrat’ta ve Kur’an’da Âdem’in iki oğlundan birinin öbürünü, yani Kain’in (Kabil’in) Habil’i öldürdüğü anlatılır. 16 Ama niçin öldürdüğü anlatılmaz. Niçin öldürdüğü, Tevrat ve Kur’an yorumlarında açıklanır. İslâm Ansiklopedisinde şöyle anlatılıyor konu: “Bu hikâye, zayıf ve kuru görüldüğünden, Tevrat tefsirleri gibi Kur’an tefsirleri de bu hareketin ruhi saiklerini keşfetmeye çalışmışlar. Kur’an tefsirlerine göre: Âdem’in oğulları hep, birer kız kardeş ile birlikte ikiz olarak doğmuşlardır. Kabil’in kız kardeşinin adı Aklîme (İklime) ve ondan iki yaş küçük olan Habil’in kız kardeşinin adı da Labune idi. (…) Âdem her erkek kardeşin diğer erkeğin kız kardeşiyle evlenmesini emretmişti. Kabil ise, kendi ikiz kardeşini almak istiyordu. Çünkü o daha güzeldi. İki kız kardeşten daha güzelini kimin alacağı, kurban kesmek suretiyle tayin edilecekti. (…) Kurbanının kabul edilmemesinden öfkelenen Kabil, 20 yaşındaki kardeşini (Habil’i) öldürdü.” 17

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir