Bertrand Russell – Mutlu Olma Sanatı

Bertrand Russell uzun meslek yaşamının ilk aşamalarında, aslına bakılırsa, otuzlu yaşlarının ortalarına dek, felsefenin kesinlikle teknik bir konu -aslında mantığın bir dalı- olduğuna, gündelik hayatın parçası olan meselelerle bir ilgisi bulunmadığına inanıyordu. Bu görüşünü 1920’lerin başında Pekin’de yaşadığı ve dersler verdiği zaman zarfında hâlâ muhafaza ediyordu ve bu da sosyal ve politik meselelerde kendilerine rehberlik yapmasını isteyen genç Çinli entelektüellere, ülkelerinin tarihinin en fırtınalı döneminde buna en çok ihtiyaç duydukları yıllarda, yardım etme fırsatını kaçırdığı anlamına geliyordu. O dönemde Amerikalı faydacı filozof John Devey de Çin’deydi ve bu tür taleplere karşılık vermekte hiç tereddüt etmiyordu ve bu nedenle ismi bugün Çin’de saygıyla anılıyor, oysa Russell Pekin Üniversitesi dışında Çin’de pek bir iz bırakmış sayılmaz. Ama Russell felsefeye ilişkin kata teknik görüşünü çok uzun süre muhafaza edemedi. Bir filozof olarak kazandığı ün herkesi ona akla hayale gelebilecek her konuda sorular sormaya itti; ve Russell para kazanmak için teknik-olmayan kitaplar ve makaleler yazmaya karar verdiğinde, karşısında hayat ve ahlakla ilgili yakıcı sorunlar hakkında bir filozofun söyleyeceklerini öğrenmeye hevesli, git gide daha derinlemesine düşünen bireylerden oluşan bir okur kitlesi buldu. Bu tür insanlar sorunlarını çözmek için elbette ar alarmda antikçağ filozoflarının bulunduğu eski düşünürlerin yazılarına da başvurabilirdi; zaten bazıları böyle yapıyordu. Ama insanlar çağdaşları olan filozofların düşüncelerine özel bir ilgi gösterirler, çünkü onlarla aynı deneyimleri ve sorunları yaşarlar ve bu da söz konusu filozofların bakış açılarının değerini artırır. En azından dikkatini konu üzerinde topladığı zaman, Russell’ın karşılayabileceğini düşündüğü gereksinim buydu. Russell’ın popüler felsefeye yönelik tutumundaki değişimin tohumları aslında Birinci Dünya Savaşı sırasında atılmıştı. Bu müthiş olay boyunca savaş karşıtlığı kampanyası yürütmüş, başı iki kez yasalarla derde girmiş ve birkaç ay hapis yatmak zorunda kalmıştı. Yazdığı metinler ve verdiği dersler bu kampanya ile yalandan ilişkili olmuştu, ama o dönemde bu çalışmayı felsefi bir girişimin parçası olarak görmüyordu. Bir düşünürün, felsefe tarihine mal olmuş büyük ahlaki ve siyasal tartışmalar sonucu üretilmiş ilke ve düşünce kaynaklarını değerlendirmeye çalışarak, zamanın yakıcı sorunlarıyla boğuşabileceği fikri, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında ve yirminci yüzyılın ilk altmış yılında isim yapmış İngiliz filozoflarına tuhaf bir sebeple yabana kalıyordu; bu dönemde felsefe öğretmenleri bu konularla ilgilenmeyi ya da sorumluluk üstlenmeyi açık açık reddediyorlardı. Gelgelelim, ne tuhaftır ki, Russell’ın vaftiz babası John Stuart Mili -tıpkı babası John Mili ve babasının akıl hocası Jeremy Bentham gibi- hiç de bu düşünürlere benzemeyen ve dünyayı değiştirmek için elinden geleni yapan biriydi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir