Hilmi Ziya Ülken – Aşk Ahlakı

Bu kitabın amacı insanı “demokrasi” ahlâkına yükselten “eğitim” yollarını aramaktır. Demokrasi, araç-değerlerde eşitlik, ideal-değerlerde hürlük isteyen o çağdaş sistemdir ki, sosyal adâlet ancak böyle bir sistemde gerçekleşir. Bu kitap, siyaset ahlâkına hazırlayan bir “eğitim” yolu sayılmalıdır. [*1] İlk baskısı kırk yıl (1931), ikinci baskısı on iki yıl (1958) önce çıkmış olan bu kitabın üçüncü baskısını, genişletilmiş ve daha sadeleştirilmiş olarak yayımlıyorum. Kırk yılda Türkçe hızlı adımlarla değişti. Dil, sadeleşme sözü bile yetmez denecek bir çabuklukla kalıba dökülen (forgé) yeni kelimelerle doldu. Türkçe düşünülüp yazılacağına “Osmanlıca” denen eski dilden yabancı kelimeleri çıkarıp yapmalarını koyan bir çeviri yoluna girildi. Oysa ki, ustaları Türkçe düşünüp Türkçe yazıyorlar. [1] Hemen yarım yüzyıl önce çıkan bu kitabı genç kuşakların okuyacağı hale getirmek, baştan yazmaktan daha güç oluyor. 1927-35 sayımlarına göre Türkiye’nin nüfusu yaklaşık olarak 15 milyondu. 1970 sayımında 36 milyonu geçti, İstanbul’un nüfusu (yaklaşık olarak) 800 bindi, bugün 3 milyona yaklaştı. Ankara’nın nüfusu 500 bin iken bugün 1 milyonu aştı. Şehirlerde rahat yürünüyordu, bugün sokaklar hıncahınç. Semtler arasında tramvay ve otobüs yetiyordu; bugün sokakların almadığı 16 bin dolmuş ve taksi, 22 bin özel araba ile taşıt araçları 40 bine yaklaşıyor. Yolları genişletme çabası, bu nüfus ve hareket tıkanmasını önleyemiyor.


Şehirlerde itip kakma yoktu. Şimdi dolmuşlara binmek için, halk her gün cambazhane egzersizi yapıyor. Yaşlı, çocuk, hasta, herkesten “atlamak” dedikleri olmayacak bir marifet (!) bekleniyor. Yapamayanlar dürtülüp itiliyor. Evle iş arası, her günkü sersemletici yolculukta gerilmiş sinirler, medeni milletlerin ve eski Türkiye’nin zarifliği ve “terbiye”sinden eser bırakmamıştır. Dahası var: Kitabın çıktığı yıllarda “gecekondu” derdi yoktu. Bugün üç şehrin [*2] kenarları, hatta ortası yarı köylü yarı şehirli karma mahallelerle dolu. Gecekonduların belediye tüzüklerine aykırı, kaçak kuruluşu, şehrin yaşayışını altüst ettiği gibi, köylerin de normal yaşayışını bozmuştur. Köyünden kopan, bir daha köylü olamıyor, hele şehirli hiç olamıyor. Ne tarıma ne endüstriye yarayan, kökünden kopmuş bulanık bir kalabalık, şehirlerin dirlik ve düzenini sarsıyor. Onlara da yazık oluyor, şehirlere de! Böyle bir değişmeden sonra çağdaş millet düzeni bulunabilir mi? 1965’te Zagreb’deki bir UNESCO toplantısında, bir sosyalist ülke üyeleri, kendi gecekondularından çektikleri sıkıntıyı anlatıyorlardı. İstanbul’da gecekondu yüzde 45, Ankara’da yüzde 60, İzmir’de yüzde 44 olduğuna göre, bu bulanık nüfusun en büyük yoğunluk gösterdiği yer Ankara’dır. Bu değişmeler yüzünden şehir güveninin ne kadar sarsılmış olduğu meydanda! Ama tarlasını, sabanını bırakıp şehre koşan halk, köylerde, kasabalarda da güvenlik bırakmamıştır. Bir baltaya sap olamayan bu acınacak insanlar, kiminde acıma sınırını da aşıyor ve karanlık bir ufukta kayboluyorlar.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir