Muhammed B. Turtuşi – Siracu’l-Müluk – Siyaset Ahlakı ve İlkelerine Dair

İspanyolca söylenişiyle Tortosa, Arapça’da ise Turtûşa olarak bilinen şehir, İspanya’nın doğusunda Ebre Nehri’nin sol tarafında Akdeniz’e sahili olan bir şehirdir. 1 Kuzeyinde Tarrogona ve Barselona, güneyinde Castellon ve Valencia şehirleri yer alır.2 Şehir, tarih itibariyle eskiye uzanır. Eski İber kenti Dertosa’nın ve daha sonra Romalıların kolonisi İulia Augusta’nın yerinde kurulmuştur. Buranın coğrafî mevkii kendisine daima büyük bir ticarî ehemmiyet sağlamıştır. İslâm hakimiyeti döneminde parlak günler yaşayan kent Endülüslü birçok coğrafyacı tarafından tasvir edilmiştir. İdrisî’ye göre şehir el-Bürtât bölgesine dahildir. Burası o zamanların büyük bir ticaret şehri olup civarında bulunan yüksek evsaflı çam kerestesinden gemi inşa edilirdi. İbn Abdi’lMun‘im el-Himyerî’nin tarih-coğrafya lügatine göre şehir, Emevî hükümdarları tarafından taştan yapılmış ve dört kapılı bir surla çevrilmişti. Hicrî 345’de (956/957 m.) inşa olunan beş sahnlı büyük bir camiye, dört umûmî hamama ve birçok dış mahale sahipti. İslâm hakimiyetinin ilk dönemlerinde Tortosa’nın tarihi hakkındaki bilgiler çok az ve dağınıktır. Tortosa sonraki dönemlerde konumunun İspanya İslâm Devleti’nin sınırlarında olmasından ötürü Kurtuba sarayından sürgün edilen kimselerin mecburî ikâmet yeri olarak kullanıldı. Burada Kâtib Abdülmelik b. İdrîs el-Cezirî, el-Mansûr İbn Ebî Âmir’in emriyle tutuklu bulunduruldu.


Emevî halifeliğinin yıkılışından ve Tevâifü’l-Mülûk’un ortaya çıkmasından sonra Sekâlibe (Âmirî memlûkleri)nin merkezi oldu. Orada hüküm süren bu memlûklerin en nüfuzlusu Nebîl adlı biri idi. O Endülüs’ün doğusunda meydana gelen kargaşalıktan faydalanarak Valencia’yı zabt etti. Ama orayı ancak birkaç yıl muhâfaza edebildi. Ardından gelenler; Fetâ Lebîb ve daha sonradan Seyfü’l-Mille ünvanını alan Mukatîl idi. Hicrî 452’de (1060 m.) Tortosa şehri halkı Nebîl’e karşı isyan etti. Nebîl de şehri Saragosa (Sarakusta) hükümdarı el-Muktedîr b. Hûd’a teslim etti. Böylece kent, Saragosa Arap Emirliği’nin yıkılışına kadar Hûdoğulları’nın elinde kaldı. Burası daha sonra Barselona Kontu IV. Raymond Béranger tarafından, 14 Şaban 543 Hicrî (1148 M.) tarihinde Tamplier şövalyelerinin yardımıyla zabt edildi.3 Yukarıda Tortosa şehrinin Sekâlibe (Âmirî memlûkleri) tarafından bir süre idare edildiğinden bahsedilmişti. “Sekâlibe”, “Sakleb”in çoğuludur ve Slav demektir.

Endülüs’te farklı kavimlerden olan gruplar yaşıyordu. Yahudiler, İspanyol asıllılar, Frenkler, Berberîler, Bask asıllılar… Günümüzde kütüphaneler karıştırıldığında Yahudi, İspanyol veya Bask asıllı Müslüman âlimlerin kitaplarıyla karşılaşmaktayız.4 Şehrin 452 yılında Saragosa hükümdarı el-Muktedir b. Hûd’a teslim edildiğini söyledik. İbn Hûd ve oğulları bu kitapta bahsi bolca geçen kimselerdendir. Zira Turtûşî o dönemin adamıydı; devrinden birçok örnek vermiştir. Çağdaş bazı araştırmalarda da Hûdoğulları’nın kurduğu küçük emirlik hakkında etraflıca bilgi vardır.5 b) Doğum tarihi, yetişmesi, gezileri ve vefatı Ebû Bekr Muhammed b. el-Velîd b. Muhammed b. Halef b. Süleyman b. Eyyûb el-Kuraşî el-Fihrî el-Endülüsî et-Turtûşî, yaklaşık olarak 451 yılında doğdu, zâhid bir kimse ve Mâlikî fakihi olarak tanınır. El-Makkarî ya da el-Makarrî olarak bilinen Ahmed b. Muhammed, Endülüs’e dair yazdığı muazzam eserinde şunları anlatıyor:7 “İbn Ebî Randekâ olarak bilinir.

Sirâcu’l-Mülûk adlı eseri onun kalitesine ve faziletine dair yeterli bir kanıttır. Allah rahmet eylesin, son derece zâhid, âbid bir zât idi. Dünyaya pek meyletmezdi. Hakkı söylerdi. Devamlı terennüm ettiği, dilinden düşürmediği cümle şuydu: ‘Karşına hem dünya hem de âhiret işi çıktığında, önce âhiret işine koş ki, dünya işini de âhiret işini de halledesin.’ Bir keresinde el-Afdal b. Emîri’l-Cuyûş’un huzuruna çıkmış ve ona şöyle demişti: ‘Şu anda elinde bulunan mülk ve hükümrânlık, senden öncekilerin ölmesiyle sana geçmiştir. Aynı şekilde de elinden çıkacaktır. Bu ümmet hakkında çekip çevireceğin işler hususunda Allah’tan kork. Allah Teâlâ kuş lokmasının da, çekirdeğin de hesabını senden soracaktır. Bilmelisin ki Rab Teâlâ, Süleyman (a.s)’a dünyayı tepe tepe, yığın yığın verdi de o peygamber zerrece önem vermedi dünyaya.’ İmam Muhammed Ebû Bekr et-Turtûşî, Şam’a kadar gelmiş, burada ders okutmuştur. Azla yetinirdi. Suyûtî, Turtûşî’yi anlatırken şu olayı da naklediyor: ‘el-Afdal b.

Emîri’l-Cuyûş, Turtûşî’yi bir yere kilitledi. Onu sevmiyordu. Burada sıkılan ve acı çeken Turtûşî, hizmetçisine: ‘Daha ne kadar sabredeceğiz? (Temiz ve yenecek) mübah bitkilerden bana topla.’ dedi. Üç gün bunlarla karnını doyurdu. Üçüncü gün akşam namazından sonra ‘İşte şimdi onu vurdum.’ dedi. Ertesi gün baktılar ki, el-Afdal öldürülmüş, yerine Memûn el-Betâihî tayin edilmiş.’ Rivayet olunduğuna göre Turtûşî, eseri Sirâcu’l-Mülûk’u Me’mûn’a ithaf etmiştir.” Ahmed b. Muhammed’den yaptığımız nakil burada bitti. Ahmed, daha çok Turtûşî’nin şairlik tarafı üzerinde durmuş ve ona ayırdığı bölümde yirmiye yakın beytini aktarmıştır. Şemseddin Samî de bundan etkilenmiş olmalı ki Kämûsu’l-A‘lâm adlı biyografik eserinde Turtûşî’yi İbn Ebî Randeka bahsinde anlatırken daha çok şair olduğunu vurgulamıştır. İmam Suyûtî de Turtûşî’den bahsetmiştir. Bağdad’a geldiğini, zamanın bilginlerinden ders aldığını, birçok eser yazdığını söyler ve yukarıdaki olayı onun kerametleri arasında sayar.

Suyûtî olayı anlatırken, “Mısır’ın Abîdî halifesi Turtûşî’yi mihnete soktu; onu İskenderiye’den çıkarıp insanlarla ilişiğini kesti. Abîd soyundan gelen bu halifenin veziri elAfdal ise, Turtûşî’yi ayrılamayacağı bir yere koydu” diyor.9 Turtûşî’den uzun uzadıya bahsedenlerden biri de İbn Ferhun’dur. İbn Ferhun, Turtûşî’nin hocalarından, İskenderiye’de zengin bir kadınla evlenişinden, bu evi bir ilim merkezi olarak kullanışından bahseder. Evin alt katı ve büyük salonu ilim elde etmeye gelenler içindir. Turtûşî burayı bir okul haline getirmiştir. 10 İbn Ferhun’un verdiği malûmâtın son kısmı İbn Hallikän’dan alınmıştır. C. Brockelmannda GAL’inde, Turtûşî’yi “Felsefe ve Politika” başlığı altında sunduğu yazarlar ve kitaplar arasında ele alır. Turtûşî’nin 451’de (1059) Tortosa’da doğduğunu, yukarıda andığımız Basra ve Bağdad dışında Kudüs’e (Jerusalem) de gittiğini bildirir. Ayrıca Sirâcu’l-Mülûk adlı eserden bahsederken, bu kitabın Takıyyüddîn Muhammed Sadreddîn tarafından, hanlar hânı Abdurrahîm’e sunulmak üzere hicrî 1036 yılında Farsça’ya çevrildiğini; İspanyol M. Alarcón’un kitap üzerinde çalıştığını; Madrid’de 1930 yılında Lámpare de los principes de Abù Bequer de Tortosa, adıyla tercüme edilip basıldığını söylüyor.11 İki kitabından daha bahsediyor ki yeri gelince söyleyeceğiz.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Yorum Ekle
  1. Merhaba,
    İnsanın ihtiyacı olan aydınlanmasına cömertce katkı ve destek veren emekleriniz için saygıyla teşekkür ediyorum..
    Allah, rızasıyla vareyleye..
    Yaşar Ateşsoy
    Liderlik, Liyakat ve Yönetim Eğitmeni
    Ankara