Hilmi Ziya Ülken – Millet ve tarih Şuuru

Bu kitapta 1923’ten 1948’e kadar muhtelif dergi ve kitaplarda millet ve tarih şuuru hakkında yazmış olduğum makaleleri topladığım gibi, bu fikirleri sarihleştirmek üzere diğerlerinden daha geniş olarak son faslı ilâve ettim. Modern cemiyet şekli ve kıymetler nizamının [1] modern dayanağı olan millet hakkındaki düşüncelerimi anlatırken yirmi yılın bazı gelişmelerini olduğu gibi bırakmayı tercih ettim. Yalnız muhtelif yerlerde neşredilmiş olan ve birbiri ile ilgisiz gibi görülen yazıları mantıkî bir sıraya göre tertip etmek suretiyle, onların aynı esaslardan doğduğunu göstermeye çalıştım. Ayrıca bunlardan bir kısmının 1919’da yazılmış olduğu halde tam olarak neşredilememiş iki kitabımdan alınmış olduğunu işaret etmeliyim. Kitabın ağırlık merkezini teşkil eden tarih şuuru üzerinde nazarî [2] olarak uzun uzadıya durmaya mevzu elverişli değildi; buna ancak “Bir Tarih Felsefesi Mümkün müdür?” adlı iki makale ile diğer birkaç yazıda temas ettim. Bu kitapta müdafaa ettiğim tarih görüşü, maddeci ve manacı tarih felsefelerinden ayrılmaktadır. Her iki felsefeye göre de tarih, formel mantığa aykırı bir mantığın hükmü altında cereyan eden, zarurî tenakuz ve sentez kanunlarına tâbi bir oluş’tur. Halbuki yine tarihte yalnızca tekrar edilemeyen vakaları buluyoruz. Bunlar ya hale ait şahsî ve hür olanlar sahası yahut geçmişe ait, fosillerden ibaret olmuşlar sahasıdır. Şu var ki, bu olmuşlar evvelce şahsî ve hür oluşlardı. Böyle bir durumda biz tarihe ya münferit ve ölü olmuşlar halinde bakabiliriz ki bu objektif görüşle tarih, cansız vaka izlerinin sinematografik bir manzarası olur. Yahut onları yaşamakta olduğumuz halin tecrübesiyle canlandırarak, olmuşlar cereyanı olmaktan çıkarır, vaktiyle yaşanmış olan canlı hallerin cereyanı haline getiririz. Bu ikinci manada tarih, bizim aydınlattığımız ve kendisine, yaşanmış tecrübemizle hayat ve mana kattığımız tarihtir. Böyle bir tarihe, bugünkü varlığımızın temellerinden biri olan bir değer gözüyle bakmak doğru olur. Fakat biz hiçbir zaman onu keyfî ve indî [3] olarak kendi serbest seçişlerimizle inşa edemeyiz.


Çünkü onu kuracak bütün malzemeyi objektif tarihin hazinesinde hazır buluruz. Aksi takdirde tecrübemizin geçmişe doğru keyfî uzatılması gerçekle ilgisiz, muhayyile [4] fantezilerinden farksız olurdu. Nitekim ferdî hafızamızı kurarken de hale [5] ait olan hallerimizin izleri ile perçinliyor ve bu izlerden kuruyoruz. Bu tarzda anlaşılan bir tarih yalnız fosilleri ardı ardına dizen ve hiçbir hayat bütünlüğüne ulaşamayan objektif tarihten olduğu kadar, halin fazla değerlendirilmesi yüzünden geçmişi indî olarak kuran müfrit [6] romantik tarihten de ayrılır. Garp’ta tanınan her iki tarih felsefesine gelince, temellerini teşkil eden diyalektik mantığı ancak formel [7] ve istikraî [8] mantıkları reddetmek suretiyle kurabilen bu cereyanlar, matematik ve tabiat ilimlerine cephe yapmaya mecburdurlar. Tezimiz, bu iddialı görüşten tamamiyle uzaktır. Eğer bir tarih felsefesi mümkünse o varlık sebebini yalnızca ilim ve tabiat felsefesinden alabilir. Bu yoldaki araştırmalar, kitabın hacmini aştığı ve doğrudan doğruya bilgi ve tabiat felsefelerine girdiği için, burada yalnızca bu meselelerdeki kanaatlerimin neticelerini işaret etmeye mecbur oldum. İleride bu meselelere daha etraşı döneceğimi umuyorum. Millet ve tarih şuuru mevzuunun umumiliğine rağmen kitapta en büyük kısmı, Türk milletinin doğuşu ve onun etrafındaki memleket meseleleri almıştır. Burada tetkikine girmemizde büyük fayda olan ve Türkiye’yi tanımak için yapılması lâzım gelen monografik anketten Sosyolojiye Giriş adlı kitabımda bahsetmiştim. Türk milletinin doğuşu ve diğer milletlerden ayrıldığı noktalar dolayısıyla üzerinde durulması gereken bazı cihetleri de ileriki yazılarıma bırakıyorum. Bunlardan en mühimi, başlıca çiftçi ve memur zümrelerine dayanan bugünkü cemiyetle, müteşebbis insan tipinin gelişmesine imkân verecek bir şahsiyetçi terbiyenin [9] uyandırabileceği yarınki cemiyet arasında ne gibi farklar olduğunu işaret etmek olacaktır. Burada bilhassa ırk, kavim ve millet kavramları arasındaki farkı belirtirken, millet kavramının realitesi üzerinde durdum ve onun ideal gelişme şekillerini başka bir tetkike bıraktım.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir