Elinizdeki eser, Mazhar Şevket İpşiroğlu ve Suut Kemal Yetkin tarafından yapılan ve Vakit Yayınlarınca 1935’te basılan çeviri esas alınarak hazırlanmıştır. Çeviriyi aynen korumakla birlikte, günümüz felsefe okuyucuları ve felsefeye ilgi duyanlar tarafından daha iyi anlaşılabilmesi için kimi kelime ve ifadeler şu an kullanılan Türkçe ile karşılanmıştır. Ancak burada özellikle bir şeyin altını çizmekte yarar gözetiyorum: Heidegger’in, bilhassa gündelik dildeki anlamıyla sık sık rastlanan ‘korku’yu (furcht) metafizik ve ontolojik ‘Korku’dan (angst) ayırt etmesi nedeniyle ben de -çevirmenlerin de tespit ettiği şekliyle- birincisini ‘korku’ olarak; ikinci sini ise ‘havf olarak bıraktım; herhangi bir sadeleştirme yolunu izlemedim. Yeni Avrupa bir kültür buhranı geçiriyor. Bu genel buhran kendisini felsefe çevresinde de duyurmaya başladı. Hakikât ve bilgi sorusuna verilen cevaplar belki hiç bir devirde (ne eski çağda, ne orta çağda, ne de Rönesans devrinde) zamanımızda olduğu kadar birbirine karşıt görülmemiştir. Geniş bir karışıklığı ve bozgunluğu hatırlatan bu durum, Max Scheler’e göre iş bölümünün bir sonucudur. Hayatın her çevresinde olduğu gibi ilim çevresinde de uzmanlıkların gereğinden artık üremesiyle meydana gelmiştir. Uzmanlık alanları “ilim, ilim içindir’ veya ‘ilim, mide içindik prensibinin egemenliği altında erkinlik kazandıkça birbirlerinden ayrılıyor ve birbirlerine karşı yabancılaşıyor. Hele tabiat ve tarih ilimleri birbirine tamamıyla yabancı iki dünya gibi karşı karşıya duruyorlar. Bir zelzele esnasında, insanların ayaklan altındaki toprağa karşı duydukları emniyet nasıl kaybolursa ve dengeleri nasıl bozulursa, ilimler de kendilerine birlik ve nizam veren temel prensipten uzaklaştıkça öylece manalarını kaybediyorlar: Buhran başlıyor. Dilthey diyor ki: ‘Hayat, ölüme ve hastalığa, dağınıklığa ve anarşiye karşı koyabilmek için dayanacak bir temel arar. Zamanımızda nasslar (kesinlik ,açıklık) (bilhassa dinî nasslar) artık yıkılmıştır. Yeni bir temel aramak lâzımdır. Bu temeli bize ancak felsefe verebilir. ‘Bilginin Özü nedir? Umumiyetle bilgi nedir?’ sorularını yeniden sormalıyız. Bu soruların cevabı, belirli bir bilgi alanına ait bulunan araştırma neticelerinin bütün bilgi sahasına genişletilmesiyle tabiîdir ki elde edilemez. Meselâ yakın zamanlara kadar bilgi nazariyesi denildi mi ‘bir bilgi tarzının, müsbet ilimlerin nazariyesi’ anlaşılıyordu. Moritz Schlick fizikin dayandığı temel nazariyeleri inceleyen kitabına, genel bilgiden bahsediyormuş gibi ‘Genel Bilgi Nazariyesi’ adını veriyor. Nasıl Kral Midas’ın elinin değdiği her şey altın olursa öylece bütün insan dünyası da fizikçi için fizik dünyası, tarihçi için tarih dünyası, psikolog için içsel hayat dünyası ilâh oluyor. Bu durum karşısında ilim alanındaki buhranın felsefeye sıçramamasına imkân var mı? Dediğimiz gibi bilgi sorusuna bu şekillerde cevap verilemez. O halde bilgi problemine hangi şekli vermeliyiz? Bilgi insanın kendi eseri olduğu için, felsefî antropolojiye göre ‘umumiyetle bilgi nedir?’ sorusunun daha köklü bir surette, ‘insan nedir?’ tarzında sorulması gerekir. Fakat ‘umumiyetle’ insanın ne olduğunu ihtisas ilimleri bize bildiremediğinden ‘insan ilmi -felsefî antropolojinin kendine ait bir usulü olmalıdır. Felsefî antropoloji, insanın ne ve nasıl olduğunu, varlığını ve özünü araştıran bu ilim ancak ‘metafizik’ olarak müstakil ilimlere birlik ve düzen verebilir. Bütün hakikatler ondan çıkarılmalıdır. ‘Bir felsefî antropolojinin ödevi, insan olmanın esas yapısından, insan eserinin, (dilin ve devletin, mitolojinin ve ilmin, sanatın ve dinin tarihî ve İçtimaî varlığının) nasıl çıktığını tamamıyla göstermektir. 1 1- Max Scheler, die Ştellung âes Menschen im Kosmos, s, 105 (Bu eser, İnsanın Kosmosdaki Yeri adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir.)
Martin Heidegger – Metafizik Nedir
PDF Kitap İndir |