Publius Ovidius Naso – Karadeniz’den Mektuplar

Ovidius: Aşkın, Özlemin, Sürgünün şairi Günümüze kalan yapıtlarından, yaşam öyküsüne ilişkin birinci elden ayrıntılı bilgi edindiğimiz ender şairlerden biri Publius Ovidius Naso. İ.Ö. 43-yak. 18 yılları arasında yaşamış olan şairin, Tristia 4, 10’da, ayrıntılı bir yaşam öyküsüne rastlıyoruz: “Ille ego qui fuerim, tenerorum lusor amarum, quem legis, ut noris, accipe posteritas.” “Okuduğunuz bu adamın kim olduğunu, beni, tatlı aşkın oyunbaz şairini, tanımak için, kulağınızı açın genç kuşaklar!” (Tristia, 4.10.1-2) diyerek kendini, vatanı olan Sulmo’nun yeşil vadilerini sulayan soğuk kaynak sularından dem vurarak [1] anlatmaya başlar. Atlı sınıfından bir ailenin iki oğlundan biridir. Genç yaşlarından başlayarak şiire karşı büyük bir merak duymasına karşın, babasının isteği üzerine hitabet ve siyaset eğitimi almak için, İ.Ö. 31 yılında, genç yaşında yitirdiği kardeşiyle [2] birlikte Roma’ya gelir ve burada, zaman zaman da Atina’da, dönemin en iyi öğretmenlerinden Latince, Yunanca, gramer ve edebiyat eğitimi alır; ünlü retorlardan da konuşma teknikleri öğrenir. Yaşlı Seneca’ya göre, Ovidius retorik teknikleri açısından zengin bir konuşmacıdır. [3] Dönemin şairlerinden Macer ile birlikte Küçük Asya’ya (Anadolu’ya) ve Sicilya’ya bir seyahat gerçekleştirir. Bu seyahat sırasında Yunan kültürünü, söylence dünyasını daha iyi tanıma fırsatı bulur ve edindiği bilgileri zamanı geldiğinde yazacağı yapıtlarında kullanır.


Eğitimini tamamladıktan sonra, babasının isteği üzerine, bir süre devlet işlerinde çalışır. 21 yaşlarındayken, triumvir capitalis [4] olur. Ayrıca, miras davalarına bakan centumvir’den (105 kişiden) oluşan mahkemenin bir üyesi olarak görev yapar. Ancak, daha eğitimi tamamlamadan bile iyi bir şair olarak bilinen ve ilk yapıtı olan Amores’i (Aşklar) çok genç yaşında, bu eser basılmadan aydınlara okuyan (Tristia 4.10 55vd) Ovidius’un gönlü her zaman şiirden yanadır; bu yüzden toplumsal görevlerini seve seve bir kenara bırakıp, sonunda sadece edebiyat alanına yönelir. Ailesinin atlı sınıfından ve varlıklı olmasından dolayı, Roma’nın üst düzey kişileriyle, devlet adamları, retorlar, askerler, yüksek memurları ve şairleriyle yakın bir ilişki kurmada gecikmeyen Ovidius, çağdaşı şairlerden Gallus, Propertius ve Tibullus çizgisinde erotik elegia’lar yazmaya başladı. Ünlü retorlar Arellius Fuscus ile Porcius Latro’dan almış olduğu söylev dersleri ve hukuk eğitimi de şiirlerinde çok etkin bir rol oynuyordu. İlk yapıtlarını verdikten sonra, Roma’nın soylu ailelerinden gelen, çoğunu gençliğinde tanıdığı ünlü kişileri etkilediği ve Tibullus gibi ünlü şairleri evinde toplayan zengin devlet adamı, komutan ve söylev ustası, Marcus Valerius Messalla Corvinus gibi ünlülerle kurduğu ilişkileri sağlamlaştırdığı görüldü. Augustus’un sağ kolu olan ve kendisini, şiirlerini bastırmaya teşvik eden Messalla’nın evine ilk gençlik yıllarından başlayarak giderdi. Saray çevresiyle yakınlığı kanıtlanmamış olsa da, son eşinin ünlü Fabius ailesinden geliyor olması ve İmparatorun anne tarafından teyzesi olan Atia Minor’u iyi tanıması sonucu, bu soylu aileye de bir anlamda yakınlığı vardı. Üç kez evlenmişti. İlk karısıyla daha çocuk yaşlarındayken evlenmiş, ikincisiyle de boşanma ya da ölümle sonuçlanan bir evlilik gerçekleştirmiştir (Amores 3.13.1). Soylu Fabius’lardan olan üçüncü eşi (Epistulae ex Ponto, 1.

2.136; ana-babasını yitirmiş, Fabius’ların evinde kalan bir kişi de olabilir) duldu ve Perilla isminde bir kızı vardı. Ovidius’un da önceki evliliklerinin birinden bir kızı bulunuyordu. Son eşinin kendisine gösterdiği sadakatten şiirlerinde hep övgüyle bahsetmiş, onu söylenlerin örnek kadınlarına eş tutmuştur. Augustus dönemi (İ.Ö. 27-İ.S. 14) şairi olan Ovidius, tek adam yönetiminin benimsetilmesi için girişilen siyasal ve sosyo-kültürel yeniden yapılanma hareketlerinde, dönemin çoğu yazarı kendilerine sunulan ısmarlama konular çerçevesinde, Roma’nın eski ahlaksal ve dinsel erdemlerini yeni rejime uygun tarzda işleyip, insanların zihnine ulusal ülküleri, vatan aşkını, yüce komutanların kazandığı başarıları ekmeye çabalarken, birkaç başka şairle birlikte aşk ve tutku gibi insanın ruh hallerine ilişkin şiirler yazmaya yönelmiştir [5] . Ancak, onun yazdığı şiirleri, zamanının diğer aşk şairlerinden ayıran ve daha tanınır kılan özellik, aşk şiirlerini öğretici bir anlatım biçemiyle sunması ve aşkın el kitabını yazmış olmasındadır. Ovidius’un yapıtlarını sürgünden önce ve sürgünden sonra yazılanlar olarak incelemek gerekir: İlk yayımlanan yapıtı, kısa aşk şiirlerinden oluşan Amores’ti (Aşklar). İ.Ö. 20 yılından başlayarak 5 kitapta toplanan ve Corinna adlı bir kadına duyulan aşkı anlatan bu yapıtın ardından, söylence dünyasının ünlü kadınlarının âşıklarına yazdığı şiirsel mektupları içeren Heroides’i kaleme aldı. Öğretici yapıtlarından sayılan ve yarı alaylı bir dille yazdığı, kadınların makyajıyla ilgili De Medicamina Faciei Feminae (Kadınların Yüz Makyajı Üzerine) adlı yapıtı da ilk çalışmaları arasında yerini aldı.

Bu yapıtları, aşk sanatı üzerine öğretici kitabı olan Ars Amatoria (Aşk Sanatı) ve âşıkların derdine deva arayan Remedia Amores (Aşkın Çaresi) izledi. Daha sonra, heksametron vezniyle 15 kitaplık büyük eseri Metamorphoses’i (Dönüşümler) yazdı. Yaradılıştan başlayarak, Iulius Caesar’ın ölümü ve tanrılaştılması ile Augustus döneminde iç huzurun sağlanmasına kadarki olayları anlatan bu yapıt, insansal ve tanrısal tutkuların bir araştırması niteliğindedir. Bu arada, Roma takvimiyle ilgili Fasti adlı eseri üzerinde çalışırken, İ.S. 8 yılında, sürgün cezasına çarptırıldığını öğrendi. Sürgün, yapıtlarıyla ünlendikten sonra, 50 yaşında ve tam verimli olması gereken bir zamanda çıkageldi. Karar Augustus tarafından alındı; bu karar ne senatoya getirildi ne de mahkemeye; moda deyimle, yargısız infaz edildi. Bu kararın alınmasında rolü olan Ars Amatoria adlı yapıtı kütüphanelerden çıkarıldı ve okunması yasaklandı. Bir relegatus olarak, yani mallarına ve vatandaşlık haklarına el konmadan [6] , Roma barışının girmediği, ilkel insanların yabanıl geleneklerle yaşam sürdürdüğü, coğrafyasından ötürü kimsenin gelip gitmediği sapa bir memlekete sürgün edildi. Karadeniz’in sol kıyısı (Pontus Laevus; Pontus Sinister [7] ) dediği ve ilkel havasını, hem yaşayanları hem de genel coğrafyasıyla her zaman korumuş olan Tomis kasabasına. Sürgün nedeni, şairin ağzından carmen et error olarak nitelenir (Tristia 2.207): şiir ve kabahat. Carmen olarak adlandırılan birinci neden, ahlaksal yasaları hiçe sayan, aşkın aşk için yaşanmasını öğütleyen, İmparator’un yasaları için değil sanat için yazılmış olanArs Amatoria’dır. Ancak bu yapıt, İ.

Ö. 2 ya da 1 yılında yayımlanmıştır. İmparator’un bu yapıtı lanetleyerek halk kütüphanelerinden çıkartıp yasaklaması ise sekiz dokuz yıl sonraya rastlar. Bu nedenle, Ovidius’un sürgün nedenini araştırırken error konusu üzerinde daha ayrıntılı durulması gerekir: Ovidius, şiirlerinde zaman zaman kendisinin bilmeden bir hata işlediğini, görülmemesi gereken bir şeyi gördüğünü ve bu hatanın İmparator’da kırgınlık ve dizginlenmez bir öfkeye yol açtığını dile getirir. Bu hatanın ne olduğu açıkça yazılmaz, daha doğrusu yazılamaz, sadece ima edilir. Şairin işlediği hata, yıllardır gençleri etkisi altına aldığı aşk şiirlerinin içeriğiyle ilgilidir. Bu şiirler, İmparator’un tahtta oluşunun ikinci dönemine rastlar; kendisi o zamana değin Roma’nın benimsediği yeni rejimde iç ve dış siyaseti, sosyal yaşamı, sanat, ahlak ve din yaşamını, yapılanma girişimleriyle rayına oturtmak için çabalamış, hukuk alanında çıkarılan yeni yasalarla aile düzeninin oluşmasına özen göstermiştir. Bu bağlamda evlilik kurumunun düzeni ve sürekliliği için, İ.Ö. 18 yılında Lex Iulia de maritandis ordinibus çıkarılmıştır. Yine aynı yılda çıkarılan Lex Iulia de adulteriis coercendis ile evlilik dışı ilişkilere ağır cezalar getirilmiştir [8] . Roma İmparatorluğu Pax Romana (Roma Barışı) ile toplumsal güven ve huzur ortamına girmişken, Ovidius’un, zinayı teşvik eder görünümdeki Ars Amatoria adlı yapıtı, yayımlandıktan yıllar sonra ahlak dışı bir olay olduğu sezilen ve error olarak nitelenen durumla karşılaşıldığında, günah keçisi olmuştur. İ.Ö yaklaşık 8 yılında, Augustus ve Ovidus’un bazı yakınları bir jurnalci ya da herhangi bir gizli düşman tarafından, Ovidius’un adının karıştığı tatsız bir olayın haberini alırlar. Augustus son derece öfkelenir.

Bu haber o sırada Elba’da [9] bulunan Ovidius’un edebiyat koruyucusu Cotta Maximus’un da kulağına gider (Tristia 2.77-80). O da İmparator kadar öfkelenir (P. 2.3.61-64). Ama olayın aslını öğrenince öfkesi yatışır ve Ovidius’a Elba’dan bir mektup yollar; bu mektupta, Augustus’un da öfkesinin yatışması gerektiğini belirtir (ibid. 67-68). Bunun üzerine Ovidius Cotta’ya danışmak üzere Elba’ya gider (ibid. 85-90); ancak çok geçmeden İmparator tarafından sürgün cezasına çarptırıldığını ve Roma’ya geri dönmesi için hakkında karar çıkarıldığını öğrenir. Ovidius, korkuyla karışık bir utanç ve hayal kırıklığı içindedir. Roma’ya döndüğünde, Augustus tarafından çok ağır bir dille azarlandığı sanılır (Tristia 2.133-134). Roma’ya dönüp haberin doğruluğunu öğrendikten ve yakınlarının da kendisi için o sırada hiç bir girişimde bulunamayacağını sezdikten sonra, Ovidius’un yaşamı tam anlamıyla altüst olur ve ruhu derinden yara alır (P. 3.

3.72). Kendisine göre, tamamen yanlış bir anlaşılma sonucu suçlandığı bu olayda, gözleriyle yanlış bir şeye tanık olmuş ve gizlenmesi gereken bu şeyi bilinçsizce açığa vurmuştur. İş işten geçince bunun bir suç olduğunu kavramıştır. İmparator bu olayın açıklanmaması konusunda kesin bir yargıya vardığından, sürgün nedenini hiç açıklayamamıştır. [10] Ancak, error’un Augustus’un kişisel bir olayı olduğu (olasılıkla, torunu Iulia’nın adının karıştığı evlilik dışı bir ilişki ve ardından aynı yıl Iulia’nın sürgün edilmesi [11] ) ve burada şairin suçunun gerçekten çok ağır olmadığı, onun relegatio ile cezalandırılmasından bellidir. Sürgün yöresine giderken kaleme aldığı ve dostlarına mektup biçiminde yazdığı şiirleri içeren Tristia (Hüzünler) adlı yapıtı, sürgün yolculuğundan başlayarak, İ.S. 12 baharına kadar şairin Tomis’te yaşadıklarını ve duyumsadıklarını, zaman zaman da kendi savunusunu kapsar. Özellikle, bu yapıtın ikinci kitabında karşılaştığımız savunma şiiri, konuyla ilgili düşüncelerimize temel oluşturur. Ovidius bu savunularında, ve fırsat buldukça diğer şiirlerinde, yazgısını Ars Amatoria’nın belirlediğini ve onu bu yabanıl yörede yaşamaya mahkum ettiğini belirtir. Bu yapıtı, ona göre, yanlış değerlendirilmiş ve Roma’nın erdemli, evli kadınlarını hedef aldığı ileri sürülmüştür; oysa, şair bu kitabını tamamiyle kurtezanlar için yazmayı planlamış, evlilik yasalarına aykırı öğütler kaleme almayı hiç düşünmemiştir. Ancak, sürgündeki mektuplarında zaman zaman yaptığı bu savunmanın amacına ulaşmadığını ve kendisine hâlâ inanılmadığını görünce, bir başka mektubunda, aşk şiirlerinin masumiyetini aşk tanrısı Eros’un ağzından kanıtlamayı bile düşünmüştür. Epistulae ex Ponto’nun 3.3 kitabında etkili sözcüklerle resimlediği, bu yabanıl yerde öğretmenini ziyarete gelen aşk tanrısının hayali ile şairin karşılaşması, şairin kendini savunmasının şiirsel açıdan etkileyici örneklerinden biridir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir