Karla Mclaren – Aura ve Çakra Kullanma Kılavuzu

Aura ve Çakra Kullanma Kılavuzu insan bedenindeki esrarengiz enerji sisteminin nasıl tedavi edilip korunacağını anlatan son derece ilginç bir kitap. Karla McLaren, çakralarınızı, geçmiş acıların oluşturduğu hasarlardan arındırmayı ve auranızı saldırgan, işgalci enerjilerden korumayı öğretiyor. Topraklama adı verdiği bir teknikle, beden, zihin ve yeryüzü arasında içsel bağlantının nasıl sağlanacağını; auranın doğal sınırlarının nasıl tanımlanacağını ve auranın nasıl yorumlanacağını açıklıyor. Aura adı verilen enerji alanını görsel teknikler aracılığıyla tedavi etmenin yollarını gösteren yazar, duyguları yönlendirmeyi öğrenerek verimli ilişkiler kurmanın ve hiçbir işe yaramayan; kişiyi sadece duraksatan davranış kalıplarından kurtulmanın mümkün olduğunu ortaya koyuyor. Son derece basit meditasyon tekniklerini uygulayarak hayatı anlamlı kılmanın yollarını gösteren Aura ve Çakra Kullanma Kılavuzu, kendinizle bağlantı kurmanız; bireysel kaderinizin zengin ve anlamlı yolunu bulmanız için eşsiz bir fırsat. Aura ve çakra bilgisi çok uzun zamandır sadece mistiklerin ve psişiklerin tekelindedir. Bu, spiritüelliği; tinselliği hayatın sınırlarının dışında sürgüne yollamış olan Batı kültürü adına anlaşılır bir durumdur ve bir o kadar da şanssızlıktır. Bugün, mistikler ve psişikler bizim tinselliğimizi zaptetmişken bizler de anlamdan mahrum bırakılmış bir dünyada hırpalanıp duruyoruz. Kendi maneviyatımızla ya da Tanrı’yla kişisel bir bağlantı kurmaksızın, istediği kadar paralı ve gösterişli olsun, aslında ölüler diyarında yaşıyoruz. Spiritüel iletişim yeteneklerimizi din adamlarının, şamanların ya da gizemcilerin eline teslim ederek en harikulade ve en gerçek tekamül macerasını deneyimleme şansını kaçırıyoruz: Kendimizle bağlantı kurmanın, bireysel kaderimizin zengin ve anlamlı yolunu aramanın peşine düşmüyoruz. Kişisel bir anlamı olmadan, hayat yalnızca olabileceğinin soluk bir gölgesidir. Halihazırda varolan güvenilir bir spiritüel yola derin alaka göstermek bazılarına anlamlı gelebilir ama bu herkes için geçerli değildir. Bunu anlamak için dinlerin kendi içlerinde ne kadar çok mezhebe ayrıldığına bakmak yeterlidir. Bütün dinleri barındırdığı iddia edilen Hıristiyanlık, en paramparça olmuş dinlerden biridir; birbiriyle çatışıp savaşan fraksiyonlardan, tuhaf tuhaf mezheplerden ve kökten dinci ideolojilerden ibaret hale gelmiştir. Aralarındaki tek ortak fikir İsa peygambere bağlılıktır; buna rağmen davranışları, görüntüsü ve öğretisiyle ilgili kabuller mezhepten mezhebe büyük değişiklikler gösterir.


Hemen her dinde de durum böyledir. Dinler arasındaki tek ortak nokta daha üstün bir varlığa inanç ve bu inancı diğerleriyle (genellikle zor kullanarak) paylaşma arzusudur. Çoğu din bağımsız düşünceyi yadsır ve Tanrı’yla özerk bağlantıya izin vermez. İzin verselerdi din değil felsefe toplulukları olurlardı. Benim felsefe topluluğuma hoş geldiniz. Kurallar çok basit. Sizin yeteneklerinize ve zekanıza güveniyorum; Tanrı’ya ve İsa’ya inanıyorum ama kendi bildiğim yoldan. Aynı zamanda Allah’a da inanıyorum. Lao Tse’ye, Krişna’ya, Buda’ya, Horus’a ve Osiris’e de inanıyorum ve Kurt Vonnegut, Jr.’a da inanıyorum. Yeni Çağ öğretisinin paraya, güce ve mükemmel sağlığa odaklı olması beni yoruyor. Ben bildiğimiz dünyada Tanrı’nın kendisi değil ama çocuğu olarak yaşamayı tercih ediyorum. Benim psişik tedavi araçları ile ilgili çalışmalarım güç ya da mükemmellik kazanmak için değil; zihnimi ve ruhumu arındırarak daha sağlıklı bir rehberliğe sahip olmak ve kendi çözebileceğim sorunlarla Tanrı’nın zamanını almamak için. Burası ne yeni bir dinin merkezi ne de daha fazla güç, daha fazla para ya da mükemmel sağlık kazanmanın yeri. Ama yeni fikirler istiyorsanız ya da harika, karışık, anlamlı, sahici hayatınıza geri dönecek bir yol arıyorsanız o zaman benim felsefe topluluğumun bir üyesisiniz ve ben de sizinkinin üyesiyim.

nsanın kendi kendisini iyileştirebilen iyi bir şifacı olması için olağanüstü psişik güçlere ya da durugörü yeteneğine sahip olması gerekmez. Çok basit bir şeye; bedenle ilintili bir farkındalığa sahip olmak yeterlidir. Şayet psişikseniz ve bu kitabı varolan yeteneklerinizi daha da geliştirmek için elinize aldıysanız lütfen kendini bilmekten daha büyük bir yetenek olmadığını bilin. Hayatları heba olmuş pek çok yetenekli psişik tanıdım; insanın manevi becerilerini kendisi yerine başkalarında kullanmasının trajik sonuçlarını gözlemledim. Bir başka gözlemim de en iyi şifacıların iyi ve uyumlu insanlardan çıktığıydı; şifalarını genellikle tam zamanında yapılmış bir telefon konuşması ya da sevgiyle verilmiş bir armağan olarak sunuyorlardı. En iyi şifacılar kolları sıvayıp bütün hastalıkları bir çırpıda ortadan kaldıranlar değil, kişinin kendi kendisini iyileştirmesine yardım edenlerdir. En iyi şifacılar size evrenin yaratıcı enerjileriyle ya da Tanrı’yla olan bağınızı hatırlatanlardır. İlahi üstünlük taslayarak yolunuzda durup sizin görüşünüzü kapamayanlardır. Bir başka insanın sizden daha inançlı olduğu yanılsamasına kapılmayın ve bir başkasının psişik güçlerine kendinizinkinden daha fazla güvenmeyin. Şifacılık gösteriş yapma ya da kendini abartma fırsatı değildir. Şifacılık, farkında olma yetisi, inanç ve keşiftir. Şifacılık, birilerine kanal olmak; önceki yaşamlarında kim olduğunu söylemek; falcılık yapmak, kehanette bulunmak ya da psişik güç gösterileri sıralamak değildir. Yaşamın tadını çıkarmaktır; varolan ve var edilen meseleleri çözmektir. Bu işin aslı, topraklanmaktır. Gerçek bir şifacı iyileştirme gücüne sahiptir çünkü kendi vazifesini yerine getirmekte ve bunu sürdürmektedir.

Kendi sağlığıyla ya da rahatsızlığıyla ilgilidir. Hem kendisine hem de başkalarına karşı dürüsttür. İyileştirme gücünü kullanan bir şifacı, şapkasından tavşan çıkaran bir sihirbaz değildir. Farkındalık tekniklerini kullanır ve destekleyici bir tutumu vardır. Kendisini yetiştirmiştir; hem iyileştirme metotları üzerinde hem de kendi yaşamında önemli çalışmalar yapmıştır. Şifacı mertebesine, iç dünyasını koruyarak ve iyileştirme becerilerini dinç tutarak gelmiştir. Şifacılığı öğrenmeden önce; aura ve çakraları yorumlamayı öğrenmeden önce yapacağınız ilk iş kendinize yer açmak olmalıdır. Kalabalık yaşamınızda ve kalabalık zihninizde bir yer açmalısınız. Aksi takdirde öğrendikleriniz sizi gerçek bir öğrenci değil, bir şarlatan yapar. Bilgiye değil sadece malumatlara vakıf olursunuz. Metalleri altına çevirme sanatı olarak tanınan efsanevi simyayı bilirsiniz. Ne kadar da heyecan verici bir fikir, değil mi? Öyle bir gücünüz olduğunu düşünün! Oysa kimsenin böyle bir gücü yoktur. Bunun nedeni simyanın imkansızlığı değil, simyacı olmanın çok ağır bedeller gerektirmesidir; külfetli, eziyetli ve çok uzun bir yol uzanır simyacının önünde. Kadim dönemlerde bir simyacı bütün bitkileri ve büyüleri tanımalı; ateş falına bakmayı ve gaipten haber vermeyi bilmeli; ölü dilleri okuyup yazmalı ve daha da fazlasını öğrenmeliydi. Sizin de pekala tahmin edebileceğiniz gibi bütün bu angarya sadece tek bir hedefi olan; altın, altın, altın isteyen insanlar için çok fazlaydı.

Yine de bu zahmetli yolda angaryaları kabullenen; metali altına çevirmekle ilgilenmeyip gerçek bilgiye ulaşmanın büyüsüne kapılan bir avuç simyacı çıktı. Ruh, diğer zenginliklerin farkına varınca altın tutkusu sönüp gidiyordu. Metali altına çevirme işlemi belki gerçekleşti, belki de hiç gerçekleşmedi. Ama simyacılar toplumdaki yerlerini engin ve sınırsız bilgelikleri sayesinde kazandılar; gösterişli sihir numaraları saygınlıklarına pek katkıda bulunmadı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir