Igor Stravinsky – Altı Derste Müziğin Poetikası

1939-40 öğretim yılında bulunduğum yeri özgürce seçebilseydim, Harvard Üniversitesi’nde İgor Stravinsky’nin genç dinleyenleri arasında olmayı seçerdim. Galiba bende eski ortaçağ loncaları geleneğinden kaptığım bir şey var. Stravinsky’nin “Bach’ın eşsiz çalgısal kompozisyonlarını överken, “İnsan onun kemanlarının reçine kokusunu, obualarının kamış tadını alabilir” 1 deyişini, geçmiş zamanlardan bir zanaatçının ruhunu içimde hissederek anlayabiliyorum. Ve gene aynı ruh hali içinde, ünlü ustaların koyduğu kurallar yarattıklarıyla aynı ağırlıkta olabilir, demeye cesaret ediyorum. _____________ *Seferis’in ‘Önsöz’ü Varlık dergisinde (Sayı: 1035, Aralık 1993, 52-53) “Müziğin Poetikası’na Önsöz” başlığıyla yayımlanmıştır. 1 İgor Stravinsky ve Robert Craft, Conversations with Igor Stravinsky (İgor Stravinsky ile Söyleşiler), Doubleday: New York 1959, s.31. Harvard’a gelişinden itibaren büyük bestecinin hayatı ve eserleriyle ilgili metinlere önemli sayfalar eklendi. Aklıma genç Eckermann’ın Goethe’ye verdiği hizmetin aynısını Stravinsky’ye veren Robert Craft’la yaptığı “Söyleşiler” geliyor. Ama gene de hemen belirtmeliyim ki nasıl Harvard Dersleri Chroniques de ma vie (Hayatımın Güncesi, Paris 1935) gibi kitapları geçersiz kılmamışsa, daha sonra elimize geçen müzik üzerine düşünceler ve anılar da Dersler’i geçersiz kılmamış, tam tersine bütünlemiştir. Bu altı konferans, Harvard Üniversitesi’nin seçkin Charles Eliot Norton Şiir Konferansları dizisi içinde, Poétique musicale sous forme de six leçons başlığıyla Fransızca olarak verilmişti. Baskısı uzun süre önce tükenen orijinal metin bulunamamaktaydı. Anadili Fransızca olmayan Stravinsky, metnin taslağını arkadaşı Paul Valéry ile birlikte gözden geçirebildiği için ne kadar memnun olduğunu anlatır. 2 Bu iki doğruluk düşkününün işbirliği, hoş bir tablo. Müzisyenin aktardığı şu diğer ayrıntı da aynı ölçüde hoş ve öğretici: “Rusça konuşulan dünyadan ayrılalı yarım yüzyıl olmasına rağmen şimdi bile Rusça düşünüyorum ve başka dilleri çeviri yaparak konuşuyorum.


” 3 ___________ 2 İgor Stravinsky ve Robert Craft, Memoirs and Commentaries (Anılar ve Yorumlar), Faber and Faber: Londra 1960, s. 74. 3 İgor Stravinsky ve Robert Craft, Expositions and Development (Sergilemeler ve Gelişme), Faber and Faber: Londra 1962, s. 18. Harvard’daki Stravinsky bana Paul Valéry’yi düşündürüyor. 1922 dolaylarında Paris’te okuduğum sıralarda Valéry’nin benim için anlamı büyüktü. Sonradan, onu tanıyan benden yaşlı insanlarla konuştuğumda her zaman etkilendim: Hepsi de onu seviyordu. Bir güz akşamı T.S. Eliot’ın Faber and Faber yayınevindeki küçük odasında, Kuartetler’in şairinin Valéry üzerine konuşmamızı bitiren şu sözlerini hiç unutmayacağım: “O kadar zekiydi ki hiçbir tutkusu yoktu.” İşte şimdi de, hayatım boyunca derin bir bağlılık duyduğum, zamanımızın büyük müzisyenine saygıyla dolu bu yalın satırları yazarken, Valéry’nin mektuplarındaki bir cümleyi hatırladım: “… en matière musicale les mots du métier ne me disent rien que de vague ou d’intimidant.” [Müzikal konulardaki teknik terimler benim açımdan muğlak ve tedirgin edici olmuştur.] Ben de bu duyguyu paylaştığım için bu birkaç satırı bile yazmaya razı olurken çok tereddüt ettim. Stravinsky’nin kendi gözlemi tereddütümü daha da artırıyordu: “Müzikal biçimin bütün edebi betimlemeleri ne kadar da yanıltıcı.” 4 Evet öyle ve bu yalnızca müzikle ilgili bir sorun da değil.

Genel olarak, belli bir sanatsal ifadeyi onu doğuran ortamdan ona kaçınılmaz olarak yabancı gelecek bir başka ortama aktarmanın yanıltıcı olacağını düşünüyorum. Bir örnek vereyim. __________ 4 Conversations with Igor Stravinsky, s. 17. Aneid’in II. kitabında anlatılan, Laocoon ve oğullarının yılanlar tarafından boğulması öyküsünü hepimiz duymuşuzdur. Gerek Washington’daki National Gallery’de hayranlıkla seyrettiğimiz El Greco’nun bu sahneyi betimleyen tablosunun, gerek ünlü Rodos heykelinin, Vergilius’un dizelerindeki ifadeyi saptırmadan, tam olarak aktardığını iddia etmek güç olacaktır. Stéphane Mallarmé’nin Aprèsmidi d’une faune’u (Bir Pan’ın Öğle Sonrası) ile Debussy’nin bu şiiri mükemmel müzikal düzenleyişi üzerine de aynı şey söylenebilir. Her sanatın kendi ortamı; yani sanatçının yaratıcı becerisinin birdenbire ve beklenmedik biçimde daha duyarlı bir hale getirdiği, her gün gördüğümüzden farklı bir biçimin kalıbına döktüğü bir malzemesi vardır. Yapmak zorunda olduğumu hissettiğim bu açıklama, aynı zamanda, şiirin ortamı olarak kullanılan sözcüklerle öğretim ya da açıklama amacıyla kullanılan sözcükler arasındaki bir ayrımı da ima ediyor. İşte Stravinsky’nin metinlerinde takdir ve hayret uyandıran şey, hem Harvard konferanslarındaki hem de bize zaman zaman bahşettiği seçkin sayfalardaki bu ikinci kullanımdır. Ne var ki Stravinsky’nin en derin ifadesini (burada “ifade”yi mutlak bir anlamda kullanıyorum) sözcükler dünyasında değil sesler dünyasında aramalıyız. Bütün benliğini bu dünyaya aktaran, büyük bir müzik ustası olarak bu dünyada iz bırakan Stravinsky, çağımızın diğer temel direği Pablo Picasso’yla karşılaştırılabilecek büyüklükte bir simadır. Onların eserleri, bu iki insanın ifadesi, zamanımıza damgasını vurmuştur ama bir katarsis peşindeysek, bu insanların bize sunduğu kurtuluşu arıyorsak, aradaki sözcüklere değil, onlar üzerine yazılmış sayısız sözcüğe değil, eserlerin kendilerine başvurmak zorundayız. Bir keresinde, herhalde rahatça abartabileceğimi düşündüğüm kaygısız bir anımda şöyle bir gözlemde bulunmuştum: Konuştuğumuz dil tek bir sözcüğe indirgenseydi, iyi bir şair yeteneksiz bir şairden gene kolayca ayırt edilebilirdi.

Nitekim Stravinsky’nin Dersler’in sonunda Areopagite’ye* aftettiği bölümde beni düşündüren şeyler buldum: “Melekler”, diyor Aziz, “semavi hiyerarşi içinde ne kadar saygın bir yerdeyseler o kadar az sözcük kullanırlar; öyle ki en üst düzeydeki melek tek bir hece söyler.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir