Cem Pekman, Barış Kılıçbay – Görüntünün Müziği Müziğin Görüntüsü

Okuyucu çok da alışık olduğu türden bir önsözle karşılaşmayacağını bilerek okumalı bu yazıyı. Duygusal olacak yazdıklarım belki de. Ama sıradan bir önsöz olmayacak. Alışılmışın dışında olacak. Tıpkı Sadi gibi. “Güzellik ayrıntıdadır” derler ama yine de insanlar çoğu kez görünür olanı yeğler. Araştırmacı için görünür olan okuyucu için de görünürdür. Sadi film dilinin kimi kez kendini çok da öne çıkartmayan, filmde başat olan görüntüyü desteklemekle yetinen, kimi kez de susmayı yeğleyen bir öğesi olan film müziğini seçerken, bence kişiliğine çok da uygun bir davranış sergiledi. Sadi sessizce, hiç de önemli şeyler yapmıyormuş gibi film müziği üzerine çalıştı. Dostları, kedileri ve çok sevdiği alanı ile Ankara’da mutlu oldu. O mutluluğu dinginlik ve sessizlikte buldu. Kimya gibi bir alanı, o alanın iyi bir düzeyine geldiğinde gözünü kırpmadan bıraktı; filmleri ve müziği seçti. Yaptıklarını “önemsemedi”, yaptıklarından dolayı övünmedi. Başkaları onu övdüğünde övgüleri duymadı. Iç sesini dinledi, iç sesi ona “sevdiğin alanı çalış” diyordu, o da öyle yaptı.


Sessizliği ve dinginliği seven Sadi, 2003’te bir toplantı için İstanbul’a gitti. Beyoğlu’nda inanılmaz bir kötü rastlantı onu buldu. Bize yazılarını, güzel anılarını bırakarak aramızdan ayrıldı. O kendinden söz edilsin istemezdi, “fark edilmekten” kaçardı, ama dostları böylesi güzel bir insanın yaptıklarının, yazdıklarının duyulmasının gerekliliğine inandılar. Önce Ankara’da Gazi iletişim Fakültesi’nde onun anısına bir panel düzenlediler. Bu toplantıda dile getirilen, film müzği alanı ile ilgili makalelerin bir kitapta derlenmesi düşüncesi onu sevenleri heyecanlandırdı. Bu kitap Sadi’siz olamazdı, çünkü o aramızdaydı. Kitapta da aramızda olmalıydı. Film müziği üzerine gerçekleştirilen yazılar böylece bir kitapta toplandı. Film müziği de görüntü dilinin pek çok anlam öğesinden biri, kimilerine göre filmin başat anlam öğesi değil, yalnızca “ayrıntı”. Bu ayrıntı neleri barındırıyor? Sadi bunu araştırmayı 6 seçti. Kitapta yer alan Ahmet Gürata’nın yazısı da film müziğinin nasıl bir anlam öğesi olduğu üzerine kurulu. Yazı bu konudaki temel yaklaşımları ve araştırma türlerini tanıtıyor ve daha sonra Sadi’nin bu alana getirdiği katkılara geçiyor. Gürala’nm deyişi ile “fark edilmeyeni görünür kılmak”, bu satırların yazarının deyişi ile “farkmdalık” yaratmak, o alana getirilebilecek en önemli katkı. Bir olguya “farklı gözle bakmak”, başkalarının da farklı gözle bakmasını sağlıyor.

Sadi Konuralp de “ayrıntı” ile uğraşırken böylesi önemli bir işlevi sessizce, önemli şeyler yaptığını belli etmeden yerine gelirdi. Oğuz Onaran da sözlerine, müziği filmlerde kimi kez hiç “duymadığımızı”, fark etmediğimizi vurgulayarak başlıyor ve sinema tarihinde müziğin konumuna ve kullanımına ilişkin bilgiler vererek sürdürüyor yazısını. Müziği temel anlam öğesi olarak almak isteyen yönetmenler de var kuşkusuz, bu filmler ve yönetmenler üzerine bilgiler var yazıda; Otomatik Portakal (Kubrick), Sapık (Hitchcock) gibi. Bu konuda yönetmen ve kuramcılardan alıntılar yapan yazar, sözlerini bir Türk filmini, Uzak i çözümleyerek bitiriyor. Bu çözümleme bence şimdi uzaklarda olan Mehmet Emin Toprak -Nuri Bilge Ceylan filmlerinin genç yaşta yitirdiğimiz oyuncusu- ve Sadi’ye sunulan çok güzel bir armağan. Cem Pekman kendi deyişi ile “doyurucu” bir film müziği tarihinin derin bir çözümlemeyi gerektirdiğini vurgulayarak geliştiriyor yazısını. Ama kendi yazısının çerçevesi içinde gelecekle yapılabilecek araştırmalara ipuçları da veriyor. Araştırmacıları bu alanda çalışmaya özendiriyor. Okuyucuyu Türk sinema tarihi içinde bir gezintiye çıkarıyor. Muhsin Ertugrul’dan başlayarak şarkılı film ya da şarkıcı filmi, döşeme müzikler (plaktan ve hazır müzikten fon müziği yapma geleneği) gibi konulara ve yaklaşımlara açıklık getirmeye çalışıyor. Filmin kendisi için müzik üretilmeye başlanması (“film için müzik tarzı”), özgün müziklerin ortaya çıkması gibi konular yazıda ele alınıyor. “Müzik için film” tarzının sona erişi olumlu bir olgu olarak değerlendirilir7 ken, şarkılı melodram ve şarkıcı filmlerinin televizyonlarda farklı mecralarda yaşamlarını sürdürdüklerine de dikkat çekiliyor. Kaan Taşbaşı müziğin görüntüyü nasıl etkilediğini değil, görüntünün müziği nasıl etkilediğini araştırmayı amaçlıyor ve o da uzaklara gidiyor: 1800’ler Amerika’sından yola çıkarak müziğin nasıl olup da kâr getiren bir endüstriye dönüştüğünü açıklıyor. Türkiye’den söz etmek için de 1980’li yıllara gelmek gerekiyor kuşkusuz. Seyrettiğimiz, yaşamla pek de uyuşmayan, ama özenilen seyirlik dünyanın oluşma koşullan ve varlığını sürdürme biçimini anlatıyor yazıda.

Herkes artık bu dünyaya abone, abone olmamak güç çünkü (Yonca Evcimik: Abone, 1991). Popstar yanşmasına abone olduğumuz “acayip” halimiz düşünüldüğünde bu yazı daha da önem kazanıyor (Tarkan: A Acayipsin, 1994). Banş Kılıçbay ise yazısında müziğin televizyonu nasıl kullandığının (video küplerin) çok ilgi çektiğini vurguluyor. Bu konudaki araştırmaların da bu ilginin bir kanıtı olduğunu söylüyor. Ama televizyonun müziği nasıl kullandığının üzerinde hemen hiç durulmadığını da vurgulamadan edemiyor. (Kült televizyon dizilerinin müziği, araştırma konusu olarak her zaman ilgi çekiyor ama bu ilginin nedeni de biliniyor kuşkusuz.) Televizyonun müziği nasıl kullandığı ayrıntı olarak mı görüldü acaba? Sadi, ayrıntıların incelenmesi gerektiğini bize yaşamı boyunca kendi seçimleri ile gösterdi. Barış Kılıçbay da onun için televizyonun müziği nasıl kullandığını örneklerle çözümlüyor. Seçtiği konular ise kriz, felaket ve matem günlerindeki haberlerde ve bu günler üzerine üretilen belgesellerde müziğin kullanımı. Yazı kuramsal çerçevenin ardından duyguları arttırma işlevini yetkin bir biçimde gerçekleştiren, bu amaç için müziği kullanan programlann çözümlemesini sunuyor. Yazıda Konuralp’ien alıntı da var, öyleyse son sözleri ona bırakalım. Sadi, bu derlemeye aldığımız ilk yazısında şarkılı melodram ile arabesk filmlerini karşılaştırır. Bu karşılaştırmanın gerekçelerini açıklar. Sonra filmlerimizdeki müzik kullanımı ile Mısır filmlerindeki kullanımı karşılaştırır. Sadi’ye göre filmlere tür ol8 ma özelliğini veren fon müzikleridir.

“Bu müzikler, çoğunlukla filmde okunan şarkıların enstrümantal olarak yorumlarım, aranjmanlarını içerirler ve şarkılı-melodram filmlerinin hemen hepsinde aynı özellikleri taşırlar; çünkü bunlar genelde tek bir besteciye, Metin Bükey’e aittir.” Sadi bizi Samanyolu Vidan başlayarak uzun bir yolculuğa çıkartır. Aşk Mabudesi, Kızım ve Ben, Kara Gözlüm, Zulüm ve 70’lerde dillerden düşmeyen Arım Balım Peleğim’e, daha sonra da arabesk olarak nitelendirilen filmlere ulaştırır. Sadi komedi filmlerini de unutmaz. Cem Pekman’ın yazısında da vurgulanan film için özgün müzik üretme konusunu gündeme getirir. Yeni açılımlar getirmesi umudu ile yazısını bitirir. Müzik, filmin temel anlam katmanı olabilir mi? Temel anlam katmanı gibi işlev görebilir mi? Kitaptaki son yazıda da görüleceği gibi, Sadi müziğin de temel anlam öğesi olduğu anime alanını bulur ve bu alanı çok sever, çünkü anime yalnızca çizgi ve animasyon üzerine kurulu değildir. Müzik, çizimler kadar önemlidir. Sadi müziğin böylesine önemli olmasına sevinir. Ama fon müzikleri ve anime şarkıları, alınır satılır bir mala dönüşerek, müzik endüstrisini oluşturmak zorundadır. Üstelik Batı, ithal ettiği animelerin müzik skorları üzerinde değişiklikler yapar. Böylece yapıtın anlam katmanlarından biri tümüyle değişmiş olur. Sadi üzülür, üzüntüsünü şöyle dile getirir: “Sözgelişi bizde Arı Maya olarak gösterilen anime dizisi, Almanya’da çok tutulan bir diziydi. Bu dizinin jenerik şarkısı birçok Alman çocuğunun ezbere bildiği bir şarkıydı. Fakat bu şarkının özgün şarkıyla hiçbir alakası yoktur.

Tamamıyla özel olarak bestelenmiştir. Bu “millileştirme” eğilimi yüzünden çoğu kez animeleri özgün müzikleriyle dinleme şansını kaybederiz.” Sadi’ye göre bu şans kaybedilmemeli, müziğin anlam katmanları, varlık yapısı korunmalı. Sadi’nin bize öğrettiklerini biz de korumaya çalışıyoruz, Onun gönül verdikleri arlık bizim de gönül verdiğimiz oluyor. Onu sevgi ile anıyoruz, yüreğimizin derinlerinden gelen sevgiyi ona sunuyoruz.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir