Afak Adalı – Ateizm Ahlaksızlık mıdır

“Ahlâk ve adalete dair düşünceler, ancak ve yalnızca bir tanrının iradesiyle mi temellendirilebilir?” gibi bir soruyu incelemeden önce, soruda geçen ‘tanrı’, ‘ahlâk’, ‘adalet’ gibi sözcüklerden aşağı yukarı ne kastedildiğini kabaca belirlememiz gerekiyor. Elbette her sözcükte yapabileceğimiz gibi “ahlâk nedir” veya “tanrı nedir” gibi sorular da sorabilir ve sözde felsefî, essensialist tartışmaların bulanık ‘derinliklerine’ dalabiliriz. Anlaşılır içerikler ve net önermeler üzerinden değil de, salt kavramlar ve özcü tanımlar üzerinden yapılan bu gibi sözde ‘akıl yürütmelerinin’ faydasını son derece kısıtlı buluyorum.(2) Bu sebeple “ahlâk nedir” veya “tanrı nedir” gibi sorular üzerinden ‘derunî’ edebiyat üretmek yerine, bu sözcüklerle bu yazıda neyi kastettiğimin genel çerçevesini kabaca çizip, vakit kaybetmeden asıl meselelere girebilmeyi tercih ediyorum: Tanrı kelimesinden kastım, günümüzdeki bütün monoteist dinlerin ve ayrıca deizmin ortak payda olarak varlığını iddia ettiği, evreni veya evrenin oluşumundaki ilk maddeyi yaratan, doğaüstü, sonsuz bilgili, bilinç ve irade sahibi varlık. Hani benim gibi ateistlerin, var olduğuna inanmadığı o varlık…(3) Benzer şekilde ahlâk, etik, adalet, erdem, iyilik gibi (aslında tam olarak eşanlamlı olmayan) sözcükleri de bu yazıda, bu sözcükleri kullanan hemen herkesin ortak paydasını kapsayacak en genel çerçevede kullanıyorum: Meselâ zorda kalmadan sebepsiz yere ve kasten suçsuz insanları öldürmek, çocuklara karşı ağır fiziksel veya cinsel şiddet uygulamak, kadınlara tecavüz etmek vs. gibi eylemler hangi dünya görüşüne sahip olursak olalım, öyle veya böyle, neredeyse hepimizin ‘kötü’, ‘yanlış’, ‘adaletsiz’ diyeceği eylemlerdendir. Gölde boğulmakta olan masûm bir çocuğu kurtarmaya, yolunu kaybetmiş bir köre yardımcı olmaya, kolyesini düşüren bir kadına kolyesini iade etmeye ise yine hemen hemen hepimiz, herhangi bir anlamda ‘iyi’, ‘doğru’, ‘güzel’ deriz. 2. Tanrı fikrinin ahlâk için gerekli olması, tanrının varlığını kanıtlayabilir mi? Aşağıda, ahlâk anlayışımız için tanrı fikrinin gerekli olmadığını, çünkü ahlâk anlayışımızı (hangi içerikte olursa olsun) tanrı fikri ile temellendirmenin zaten imkânsız olduğunu göstermeye çalışacağım. Ama bir ân olsun, tanrının her türlü ahlâk anlayışı için mutlaka gerekli olduğunu, tanrı fikri olmadan ahlâka, adalete, iyiliğe dair düşüncelerimizi hiçbir şekilde gerekçelendiremeyeceğimizi, bunun ancak ve sadece tanrı fikriyle mümkün olduğunu farzedelim. Bu varsayımımız, tanrının varlığına dair herhangi bir argüman işlevi görebilir mi? Biraz düşündüğümüzde herkesin vereceği cevap bence ‘hayır’ olmalıdır. Tanrı fikri olmadan ahlâk ve adalete dair normatif yargılarımızın hepsi boş ve dayanaksız olsaydı bile, bu durum, olsa olsa, tanrının varlığının ‘istememiz gereken’ birşey olduğuna, ‘umarım vardır’ dememiz gerektiğine veya tanrı fikrinin etik mülâhazalar için gerekli bir normatif varsayım olduğuna işaret olurdu. Fakat tanrının gerçekten var olduğuna değil. Tanrının varlığına dair deliller veya en azından varlığını daha muhtemel kılacak argümanlar, apayrı bir düzlemde yer almalıdır. Örneğin “evrenin mutlak bir başlangıcı olmalı” gibi kozmolojik argümanlar veya “bu kadar hassas dengeler üzerine kurulu ve bu denli karmaşık sistemler ancak bilinçli bir tasarımın ürünü olabilir” gibi teleolojik argümanlar sunulup tartışılabilir.


Böyle bir tartışma, tanrının varlığı üzerine yürütülen bir tartışma olur. Ancak, “Tanrı fikri olmadan ahlâk ve adalet olmaz” gibi bir önerme doğru olsa bile, sadece tanrı fikrinin etik alanında gerekli bir aksiyom veya varsayım olduğunu gösterir, tanrının gerçekten var olduğunu değil. Aynı şekilde, bu yazıda savunduğum gibi, ahlâka ve adalete dair düşüncelerimiz için tanrı fikrine ihtiyacımızın olmaması, hattâ etik görüşlerimizi tanrı iradesi ile temellendirmenin imkânsız oluşu da, tanrının yokluğuna dair bir argüman olamaz. 3. Ateistler ahlâksız mıdır? Bazı teistlerde -sanırım bilhassâ yaşlı nesillerde- ateistlerin (en azından orantısal olarak) dindarlara göre daha erdemsiz olduğuna dair bir önyargının hâlâ hakim olduğunu hepimiz tahmin ediyoruzdur sanırım. Bu yazının ana konusu, bu tarz -deyim yerindeyse- avamî önyargılar değil aslında. İşlemek istediğim (aşağıda işlemeye çalışacağım) asıl dindar tezi şu: “tanrıya inanmayanlar erdemli, adaletli, dürüst olabilir. Ama bu ahlâk ve adalet anlayışlarını (tanrı fikrine başvurmadan) temellendiremezler, bu anlayışlarının bağlayıcı kaynağını, mahrecini sunamazlar.” Yine de asıl konuya girmeden önce, çok kısa bir şekilde ateistlerin fiilen erdemsiz olduklarına dair önyargılar hakkında birkaç hususa dikkat çekmek istiyorum. Günümüzde ateist veya dinsiz oranı en yüksek olan ülkelere baktığımızda, bu ülkelerdeki suç oranlarının, cinayetlerin, dolandırıcılıkların, tecavüzlerin, hırsızlıkların vs. ateist/agnostik oranı çok az ülkelere göre daha yüksek olmadığını (hattâ genelde çok daha düşük olduğunu) görüyoruz.(4) Veya bir ülkenin genel nüfusundaki ateist oranıyla, suçlular içerisindeki ateist oranını kıyasladığımızda, ateistlerin dindarlara göre çok daha az oranda suç işlediğini görebiliriz.(5) Gerçekleştirilen tüm bilimsel anketler, ateist bireylerin inançlı bireylere göre, işkenceye, idam cezasına, çocuklara fiziksel şiddet uygulanmasına, ırkçılığa, cinsel ayrımcılığa orantısal olarak daha fazla karşı olduklarını, temel insan hakları ve çevrenin korunması gibi konulara yine inançlı bireylere göre çok daha fazla değer verdiklerini gösteriyor.(6) Ya da meselâ, dünya genelinde hangi ülkelerde iç barış düzeyinin yüksek ya da düşük olduğuna(7), hangi ülkelerde basın özgürlüğünün hangi oranda mevcut olduğuna(8), hangi ülkelerde çocuklara karşı (fiziksel, cinsel, psikolojik) şiddetin yaygın olduğuna(9) bakalım ve tüm bunları hangi ülkelerde dinlerin çok etkin olduğu ve hangi ülkelerde dinlerin nisbeten daha etkisiz, ateist oranının ise yüksek olduğu ile karşılaştıralım. Açıkça göreceğiz ki, ateist oranı yüksek ve genel olarak dinî inançların zayıf olduğu ülkelerde bu ve bu gibi alanlarda kötüleşme değil, bariz bir iyileşme var.

Elbette tüm bu istatistiksel gerçekleri açıklamak için, sadece din veya ateizm faktörünü öne süremeyiz. Tüm bu konuların karmaşık, içiçe geçmiş ekonomik, sosyolojik, siyasî, jeopolitik, tarihî vs. sebepleri var; din de bu içiçe geçmiş faktörlerden sadece bir tanesi, muhtemelen en belirleyicisi de değil. Ama her halükârda ateizmin insanları, toplumları daha ahlâksız, daha adaletsiz yaptığına dair herhangi bir ipucu yok. Aksine: insan hakları, kadın ve çocuklara insanca muamele, basın özgürlüğü, iç huzur, can ve mal güvenliği vs. gibi ahlâk ve adalet deyince (toplumsal bazda) ilk akla gelen standartlar, ateizm oranının yüksek olduğu ülkelerde bir hayli daha yüksek. Tüm bunların çok büyük ölçüde ekonomi ve eğitim düzeyiyle ilgili olduğunu elbette görmeliyiz. Örneğin bir ülkenin genel nüfusundaki ateist oranıyla, suçlular arasındaki ateist oranını karşılaştırdığımızda ve ateistlerin çok daha az suç işlediğini gördüğümüzde, bunun sebebini doğrudan din-ateizm faktöründe değil, ateist oranının daha yoğun olarak, eğitim düzeyi yüksek bireylerden oluşuyor olmasında aramalıyız. Bu alanda yapılan bütün ampirik araştırmalar, örneğin bilim insanları içerisindeki ateist ve agnostik oranının, mensup oldukları toplumdaki ateist/agnostik oranlarına göre çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. Dünyanın her yerinde, bilim insanlarının (ilgili toplumdaki genel oranlarla kıyaslandığında) çok daha ufak bir kısmı tanrının varlığına inanmakta.(10) Dünya çapında en mühim bilimsel gelişmelere imza atan, alanlarında en saygın bilim insanlarının mensup olduğu ABD Ulusal Bilimler Akademisi üyelerinin 90%’ından fazlası (!) ateist veya agnostik(11). Tarihe bir göz attığımızda da, gerek bizde gerek Batı’da, dinin toplumsal hayatta daha etkin olması ile suçların, zulümlerin, katliamların, tecavüzlerin vs. azalması arasında bir bağlantı bulmak pek mümkün değil. Aksine bugün çoğumuzun kabul ettiği insan hakları, düşünce özgürlüğü, kadın ve erkeğin hukukî eşitliği, bireysel özgürlükler, demokrasi gibi değer ve hakların dinî öğretilere ve bu öğretilerin muhafızlarına karşı verilen uzun mücadeleler neticesinde elde edildiğini biliyoruz hepimiz.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir