Antonio Lopez Campillo – Hizlandirilmis Ateizm Dersleri

Bahar 2003’te Madrid’de, Başbakan Jose Maria Aznar’ın Vatikan’ın güvenini kazanmış ve Opus Dei’ye [1] çok yakın duran muhafazakâr hükümeti, 2004 Eylül’ünden itibaren ilk ve orta öğrenim boyunca zorunlu olacak bir din dersini (katolik dini elbette) müfredata soktu. Yeni dersin eğitim sisteminde matematik veya anadil kadar akademik ağırlığı olacak. Bu normalleştirme işlemi, öte yandan, inanmayan anne-babaların çocukları için de alternatif derslerin müfredata eklenmesini gerektirir, çünkü anayasanın öngördüğü hoşgörü bunu zorunlu kılıyor. [2] Ateizm şüphesiz dinin alternatifi olmanın çok ötesinde olduğu için, öğrencinin akademik programına katılacak bir ateizm dersinin hazırlanması gerektiğini düşünüyoruz biz. Basit bir metnin, tanrısız düşüncenin temellerini açıkayacak basit bir metnin, aradaki bütün farklara rağmen, ilmihal benzeri bir kitabın gerekli olduğunu düşünmemizin nedeni bu. Farklılık ve güçlük, ateistler için dogmalar ve vahyedilmiş hakikatler diye bir şeyin bulunmamasından kaynaklanıyor. Onların yerine ateizmde, insanoğluna ve insanoğlunun evrenin kalanıyla ilişkisine dayalı bir ahlaka ulaşan bir dizi düşünce ve akıl yürütme vardır. Ateizm, özgül öğretisi olmayan bir “izm”dir; başkalarının, yani fizikçiler, kimyacılar, biyologlar, jeologlar, sosyologlar, antropologlar, tarihçiler ve dünyanın diğer araştırmacılarının düşünce ve keşiflerinden beslenir ateizm. Entelektüel bakımdan kimsenin otoritesine sığınmayan ateizm, dörtbaşı mamur bir öğretiye dönüşme tuzağına düşmez ve, böylelikle, düşüncesini dogmatikleştirme eğiliminden kurtulmayı başarır. Ateizmin özgün yanı, terimin etimolojik anlamıyla, laik bir ahlakının olmasıdır: laik, köken olarak, sınıfsız anlamda halka ait demektir. Ateizmin bünyesine bağlı bu güçlüklere, ateistlerin kilise veya benzeri dinsel örgütler halinde gruplaşmamaları ilave olur: Düşünce veya kanaatlerini yaymaya yönelik belirli metinlerin bulunmamasının nedeni de budur. Bu tür bir kitabın en azından yazılması ve yayılmasına lojistik destek sunabilecek bir örgütlenme bulunmağına göre, söz konusu işlemler özel olarak yerine getirilmelidir; bu durum İspanya’nın (sözde) liberal hükümetinin eğilimiyle de ister istemez örtüşür böylece. Kiliseler bu tür sorunlarla karşılaşmamakta, yapılarını, el kitapları ve ilmihallerini kusursuz biçimde koruyabilmekte ve yayabilmekte. Yüzyıllardır eğitim merkezlerinde ve kendilerini himaye eden çok sayıda devlet bünyesinde kullanılmış, denenmiş, geliştirilmiş olan el kitapları neredeyse mükemmel bir hal almıştır. Oysa ateistler (ve agnostikler) için durum böyle değil.


Bunun tek nedeni de hepsini birleştiren bir örgütün olmaması değildir. Ateistler ateizmin her insanın hayatında başlı başlına bir amaç olduğunu ve dolayısıyla “inanmak” için bir el kitabı ve “dil ile ikrar” gerektirmeyen doğal (ama kaçınılmaz olmayan, tam da bu yüzden doğal olan) bir süreç olduğunu düşündükleri için böyle olagelmiştir. Ateist bir ilmihalin olmamasının nedeni işte bu olsa gerek. Böyle bir şeye gerek yoktu: Klasik kitaplar ve yurttaşların sağduyusu yeterliydi. Oysa kiliselerin, kutsal kitaplarının yanı sıra ilmihallere ihtiyacı vardı; çünkü iddia ettikleri hakikatlere inanmanın doğal bir süreç olmadığının gayet iyi farkındaydılar. İnananların doğaüstü demelerinin nedeni budur. Liberal İspanyol hükümeti inanç eğitimine burnunu soktuğuna ve inanç meselesini not sistemiyle falan kamu eğitimine kattığına göre, bir o kadar liberal, özgürlükçü ve hatta serbest-meşrep [libertin] olan biz ateistler de inançları tebliğ eden metinlere biçimce benzeyen bir şeyi yazıp yayınlamaya kendimizi mecbur hissediyoruz. Bu konular hakkında genellikle eleştirel fikirler beyan etme alışkanlığına sahip ateistler için güçlüklerden biri budur işte: otoriter bir üslupla inançlarımızı dile getirmek bizim için hiç kolay değil. Dolayısıyla ateizm konusunda düşünmeye sevk edecek bir ders kitabı yazmayı amaçladık. Herhangi bir kilisenin âlimi, din bilgini falan olmadığımız için, durumun aciliyetini göz önünde tutarak, “daha iyi metinler” yayınlanıncaya kadar Hızlandırılmış Ateizm Dersler’ini yayınlamanın, hiç olmazsa pedagojik bakımdan, geçici de olsa faydalı olabileceğine inandık (eee biz de bir şeylere inanıyoruz). Kimseyi “hidayete erdirme”yi beklemiyoruz, çünkü bizi kimse erdirmedi, amacımız inançlar üzerine eleştirel bir düşünme sürecine özendirmek yalnızca. Elinizde tuttuğunuz metin, bu söylenenin ötesine gitmiyor, belki gidemez de. Karar okurların, ne de olsa özgürler (çok iyimser değil mi şu ateistler!). Evet, hükümetin bizi yazmaya yönelttiği şeyin sonucu bu işte. Hani şu liberal, dolayısıyla da tanımı gereği, özelleştirmelerin bayraktarı olan, ama yurttaşların inancını bir bakıma kamulaştıran hükümetin.

Dersler hızlandırılmış olmanın yanı sıra kısa oldukları için size “Allahaısmarladık” yerine “bir dahaki sefere görüşmek üzere” diyoruz! (yani “Allahaısmarladık”ın ateistçesi!) Birinci Ders İnanmamaya İnanmak Tanrı var mı? İnsanın kendisine ilk sorduğu sorularından biri bu. Eleştirel düşünce, felsefe ve kuşkusuz bütün bilimler tarih boyunca bu sorudan yola çıkarak gelişmiştir. Tek başına alınırsa bu soru iki türlü cevaplanabilir: İnanan kişi “Evet, tanrıya inanıyorum” diyecektir, ateist ise “Var mı bilmiyorum, ama ben olmadığına inanıyorum.” İnanca yaslanan deist için hiçbir sorun yoktur; akla yaslanan ateist içinse cevabı dikkatli olmalıdır, çünkü inanmamaya inanmak biraz durup düşünmeyi gerektirir. İlk önce bir şeyin var olmadığını kanıtlamanın imkansızlığı üstüne kafa yorması gerekir. Kuşkusuz, bir şeyin var olduğu kanıtlanabilirse, var olmadığı inancı kendiliğinden çöker. Kısaca deist diye adlandırdığımız inananların büyük sorunu da işte bu noktada kendini gösteriyor. Zira bir şeyin var olmadığını kanıtlamanın imkansız olduğu doğruysa, var olduğunu kanıtlamak mümkün olmalıdır, hatta kanıtlamalarını hararetle tavsiye ederiz. Gelgelelim inananlar, üşenmemiş, yıllar yılı tanrının varlığını kanıtlamaya çalışmışlardır. Tanrının varlığına dair o kadar çok “kanıt”ın bulunmasının gösterdiği ilk şey, söz konusu kanıtlardan hiçbirinin kesin olmadığıdır. Yani kanıtların hiçbiri tanrının varlığını kanıtlama hedefine ulaşamamıştır. Aslında, olsa olsa teoride ve hipotez düzeyinde varsayılan bir şeyin varlığını akıldan yola çıkarak kanıtlamak mümkün değildir. Mümkün değildir, çünkü varsayılan bir varlığı kanıtlamanın bir yolu yoktur. İnananların makul bir kanıt getirememelerine cevapları hazırdır: Deistler için bu bir iman ve vahiy meselesidir. Vahiy, tartışılmaz birtakım metinlerden hareketle tanrının bizzat tecelli ettiği ve kendini insana gösterdiğine inanmak demektir.

Bir başka deyişle, vahiy yüce bir varlığın sırlarını açması, varlığını insanlara göstermesidir, çünkü insanın yalnız aklıyla söz konusu vahyedilmiş hakikatlere asla ulaşamayacağı varsayılır üstü örtük olarak. Bu noktada insan ile aklının, eleştiri yeteneğinin, düşüncesinin birbirinden ayrıldığı hemen gözlemlenebilir. İnsandan düşünmesi değil, tersine inanması istenir. Bu haliyle bile insan için birtakım yasaklar anlamına gelen birtakım sınırları kapsayan tanrı veya yüce varlık da kendini göstermeye karar verir. Din sayısı kadar vahiy vardır, yani ne kadar din varsa insan için o kadar çok aklıyla düşünmeyi yasaklayan vahiy vardır. Peygamberlerin yazmış olduğu kitaplarla vahiyde bulunur tanrılar. Söz konusu kitapların muhatapları da yalnız tanrının varlığına değil, tanrının varlığını bu seçilmiş kişilere “yazdırdığı” kitaplarla kanıtladığına inanmalıdır. Kısacası insanın eleştirel aklı, düşüncesi hiçbir konuda akıl yürütmeyi gerektirmeyen, sadece inanmasını isteyen bir olgu karşısında bir yana bırakılır. Ne yazık ki inananlar için iman etmek akılla olacak iş değildir; nitekim akıl adına inancı reddeden insanlar da vardır, her zaman olmuştur. Dinsiz, sapkın, ateist, agnostik gibi adlar takılmıştır onlara. Vahyin mutlaka var olması, aslında, insanın inanması için imanın yeterli olmadığını kanıtlayan bir olgudur. İnsanın tebliğ edilen inanca yanaşmadığını, vahyin, yani insanın inancının yazılı ifadesinin o zaman indiğini dinler çok çabuk anlamıştır. Öyleyse tanrısal vahyin varlığı, yüce bir varlığın mevcudiyetine inanmanın mümkün olmadığını akılla değil, yine inançla kanıtlar. İnanç yeterli olsaydı, vahye gerek olmazdı. Adeta tanrı, insanların inançsızlığından son derece endişe ettiği için, kendi varlığı hakkında yazmaktan başka çare bulamamıştır.

Muhtelif dinlere ait metinlerin çoğunda karşımıza çıkan şey, hep tek tanrının Kitabı Mukaddes’teki “ben varım” yollu varlık iddialarıdır. İnsan aklına başvurarak tanrının varlığını kanıtlamak mümkün olmadığı için, daima inanca ve vahye başvurulur. Ama sonra vahiylerin insan işi olduğu kanıtlanınca, dinler kendilerini inançla güçlendirmenin zorunlu olduğunu görürler. İnançla da hiçbir şey kanıtlanmaz, sadece kanıtlanamayan bir şeye inanılmış olur. Ne yazık ki ateist için inancın kıymeti yoktur, bundan dolayı zihinsel mesaisi inanmamaya inanmaktan, inanmamayı doğru saymaktan ibarettir. Tanrı var mı, yok mu sorusuna akılcı, eleştirel veya insani ateistin cevabı öncelikle şu olur: “Bilmiyorum, ama ben olmadığına inanıyorum.” Kuşkusuz, iyi yetişmiş bir ateistse, yani inananlar karşısında eğilip bükülmeyen bir ateistse, o zaman: “Bilmiyorum, ama ben olmadığına inanıyorum, sizin iyiliğiniz, inananların iyiliği için de bir gün tanrının olmadığının kanıtlanacağını ümit ediyorum” der. Yüzyıllardır inananlar tanrının varlığını “kanıtlama”ya çalışıyor ve ne hazindir ki hâlâ kanıtlanmış değil. Dolayısıyla biraz asabi bir üslupla inananlar şöyle cevaplar yukarıdaki sözleri: “Tamam ben kanıtlayamıyorum tanrının varlığını, ama sen de olmadığını kanıtlayamıyorsun.” Bu da doğrudur. Başa dönecek olursak, bir şeyin olmadığını kanıtlamak gerçekten tanımı gereği imkânsızsa, ateistin bu büyük soruyu “Bilmiyorum” diye cevaplaması gerekir. İlk bakışta kavgacı görünmeyen tarafsız bir cevaptır bu, ama daha dikkatle bakarsak, insana yakışır türden, tümüyle akılcı bir cevaptır aslında. Epikür’ün sözünü hatırlayalım: İnanmıyor olsak bile tanrılara saygı göstermek gerek. İşte bundan ötürü, ateist ne dinsizden ne de kâfirden (var olmayan bir şeye nasıl küfredilebilir ki!) ibarettir, aksine düşünmeyi sürdürmek isteyen adamdır.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir