Ahmet Erol – Turne Mektupları

Karadeniz’in dalgaları yüreğimi döverken, Mario Levi’nin Haldun Taner Öykü Ödülü’nü alan Bir Şehre Gidememek adlı şiirsel öykülerini yutarcasına okudum. Çok şeyler buldum seviden, özlemden, insanlıktan ve bizden yana. Bu yapıtı okuyan herkesin kendi yaşamından kesitler bulacağını sanıyorum. Mario Levi, alanında bir ilk. Türkiye’de yapılmakta olan yazın yarışmalarında ilk kez ödül kazanma başarısını taşıyan ilk azınlık yurttaşımız. Türk dilini kullanımındaki başarısı ve şiirsel anlatımı övgüye değer doğrusu. Mario Levi’nin yapıtının irdelenmesi belki ayrı bir yazının konusu olmalı. Ben, bugün sana Karadeniz’in ürpertici dalgaları ve sinsi yağmuru içinde bir başka yazarın kitabını anlatmak istiyorum. Gerçekte, amacım anlatmak değil; bu yapıtın kimi satırlarını, kimi sözcüklerini seninle paylaşmak. Seninle paylaşmak, üzerinde söyleşmek istediğim kitap Orhan Pamuk’un Kara Kitap adlı romanı. Kitabın adı, taşıdığı, yazınsal değer açısından pek uyumlu değil kanımca. Türk yazını ve yazın tarihi açısından tam anlamıyla yetkin bir yapıt olup, tek sözcükle bir Ak Kitap. Konur Ertop, Orhan Pamuk ilk romanı olan Cevdet Bey ve Oğullan’m yayımladığı zaman, onu “Edebiyat dünyasının yeni üyesini hayranlıkla selamlıyorum” diyerek karşılaşmıştı. Atilla Özkırımlı ise, yazarın ilk yapıtına biraz daha ürkek ve ölçülü yaklaşarak “önemsenip tartışılması gereken bir roman” diyerek dü9 şüncelerini belirtmişti. Birçok Türk yazarı, hatta kıskançlık ve kinleri ile ünlü kimi yazarlarımız bile ilk kitabında Orhan Pamuk’a şapkalarını çıkararak “Hoşgeldin” demişlerdi.


Bir zamanlar “Hoşgeldin” denilen bu yazar, bugün Türk yazınının en ağır taşlarından biri olarak yazın dünyamızda yerini aldı bile. Çevrildiği takdirde, diğer dil yazınları içinde de hak etttiği yere kavuşacağına inanıyorum. Yazarın son romanı olan Kara Kitap, güç bir kitap. Okurun, yazarın harcadığı emeği haketmesi gerekecek. Alışılmadık bir dille yazılmış ve okuyucunun dönüp dönüp yeniden okumak isteyeceği hikâyelerle kurulmuş bir arayış romanı, bir aşk romanı, bir ansiklopedik roman Kara Kitap. Kitapta şaşırtıcı düzeyde bir bilgi birikimi ve bilgi aktarımı var. Gerçekte, roman köklü, birikimli, iyi analiz edilmiş, soylu bir özgeçmişin izlerini taşıyor. Dolu dolu bir geçmiş, alabildiğine birikimli bir yaşam. Kitap ansiklopedik bir kitap. Ansiklopedilerden tek ayrımı, aktarmak istediği bilgileri alçakgönüllü bir sadelik, akıcılık, coşku ile ve fark ettirmeden okura aktarması. Kitabı okurken, bu yelpazesi geniş bilgi birikiminin beynimizin bir köşeciğine kaydedildiğinin ayrımına bile varmıyoruz. Ama, sonradan günlük yaşamımızda bu bilgi birikiminin şaşırtıcı bir biçimde ortaya çıktığını görüyoruz. Romanın ansiklopedik bilgi yelpazesi 12 Eylül 1980 öncesi yakın tarihimizden, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışına, Bektaşîlikten Nakşibendiliğe, Cumhuriyetle başlayan çağdaşlaşmadan, toplumun Batı ölçütleri karşısında bozunuma uğrayan tavırlarına, Türk kargalarının dünyanın en uzun süre yaşayan kargaları olmasından kurtarıcı olarak beklenen Mehdi’ye, Mevlana ile Şemsi Tebrizi arasındaki ölümsüz seviden diğer ölümsüz ve şaşırtıcı birçok sevdaya, Tonımiks ve Teksas’tan Hurufiliğe, basın dünyasından pabucu dama atılmış köşe yazarlarına, solculuktan tarikatçılığa, Nakşibendilikten Arnavutluk’a kadar dalgalanıp durmakta romanın her bir sayfasında. “Şiirbeyi” Cemal Süreya, “Ne yazsa ilgiyle okumır” diyor Orhan Pamuk için. Ne kadar zaman oldu, dizeler bu eşsiz insanını yitire10 li? Kaç zaman geçti dersin, bu anadevletçi maliyeci aramızdan göçüp gideli? Ölümlerin ardından zaman sanki daha bir hızlı geçiyor.

Binlerinin, bilmem kaçıncı ölüm yıldönümü anmalarında, “Aaa, ne çok zaman geçmiş; ne tez on yıl olmuş” diye konuşuruz seninle hep. Cemal Süreya da kervanını yükleyip gitti buralardan. Kurucusu, hazırlayıcısı ve kuramcılarından biri olduğu Maliye Yazıları, 22. sayısını bildiğin gibi Cemal Süreya’ya adadı. Seninle söyleştiğim, özlem gidermeye çalıştığım bu yazıyı da, biraz Cemal Süreya’nın Maliye Yazıları dergisinden beklediği, umduğu yazı türüne yakınlaşmak üzere düşündüm. Kuru, donuk, çağrışımlardan ve duygulardan uzak bir kitap tanıtım yazısı yerine, daha canlı, daha yüzyüze, daha sıcak, yelpazesi daha geniş bir tanıtım yazısı olsun istedim. Tevfik Akdağ’ın, Cemal Süreya’yı çağrıştıran şu dizeleri yayımlandı Eylül 1990’da Mehmet Kemal’in, Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde: “Yaz beklemede sevgili şair Seni bir kişi dinlese dinlemese de Yaz durmadan günler kayıp geçiyor Ekle bir dize daha sevgi dizesine.” Yaz beklemiyor. Yaz beklemiyor, günler durmuyor. Orhan Pamuk’un romanı, belli etse de etmese de biraz özlem romanı. Biraz bekleyiş, biraz arayış, biraz buluş, biraz yitiriş, ve delice bir özleyiş romanı… Bunun kanıtı olan bir bölümden sana alıntı yapmak istiyorum: “O zaman, kibritimi bir daha yakmadan gerisin geriye şehrin ışıklarına dönerken, felâket anlarında ölümü karşılamanın en mutlu yolunun bu olduğunu düşünerek uzak bir sevgiliye acıyla sesleneceğim: Canım, güzelim, kederlim, felâketler zamanı gelip çattı, gel bana, nerede olursan ol, ister sigara dumanıyla dolu bir yazıhanede, ister…” Kitabın bölüm başlıklarına konulan “epigraflar” da arayışın, özlemin, hüznün izlerini taşıyor. İşte bunlardan birkaçı: 11 -‘İn san terkederken bir sebep gösterir. Bunu söyler. Karşısındakine cevap verme hakkı tanır. Öyle durup dururken gidilmez.

Yok ço- . cukluk b u ” Marcel Proust -“G âh kar yağıyordu, gâh karanlık.” Şeyh Galip -“Ç ok eskiden rastlaşacaktık” Türkan Şoray-Lütfü Akad. -“N e kadar zaman arayacağım seni ev ev, kapı kapı? Ne kadar zaman köşeden köşeye, sokak sokak?” Mevlâna. Çevremizi günden güne yok ediyoruz. Hem de daha iyi, daha güzel, daha rahat bir yaşam adına. İçinde yaşadığımız dünyayı öldürüyoruz adım adım. Orhan Pamuk, çevre konusunu romanında tüyler ürperten tümcelerle dile getiriyor. İnanır mısın, o satırları okurken, gözüm kolumdaki ince tüylere kaydığında bu tüylerin diken diken ayaklandığını gördüm. Kitabın “Boğazın Suları Çekildiği Zaman” başlığını taşıyan ikinci bölümünde, konunun dehşetli boyutu ve yazarın anlatım gücü ortaya çıkıyor. Kitap, zaman dilimi olarak 1980’lerin Türkiyesini işliyor. Romanın başkişisi Galip. Galip’in özdeşleşmek istediği gazeteci köşe yazarı Celâl Salik, bana sanki tanıdığımız iki köşe yazarımızın bir karması olarak göründü. Bunlar, Çetin Altan ve Abdi İpekçi. Köşe yazarı Celâl Salik , toplumsal, ekonomik, siyasal ve teknolojik konulara Çetin Altanvari yaklaşımlarda bulunuyor.

Çetin Altan’ın da bir dönemde işlediği, toplum gündemine getirerek büyük tartışmalar yarattığı Mevlâna ile Şemsi Tebrizi arasındaki aşka Celâl Salik de uzun uzun değinmekte köşe yazılarında. Celâl Salik’in sonu ye o sonun cereyan ettiği Teşvikiye Sokağı ise Abdi İpekçi cinayetini anımsatıyor acı acı, Celâl Salik’in de Milliyet gazetesinde yazdığı, romanda birçok kez belirtiliyor. Orhan Pamuk gerçek yaşamdaki kişilerden büyük bir senteze varmış ve kurgulama gücünün doruklarına çıkmış Celâl Salik’i yaratırken. 12 Roman; bence de gerçek olayların kişilerinden, ortamlarından, zamanlarından çağrışımlarla yaratılan sentezlerden oluşturulacak dev boyutlu bir düşsel kurgudur. Bunu başarabilen yazarlar, büyük oluyor tüm zaman dilimlerinde. İşte evrensellik bu olsa gerek. Hiçbir zaman değerini yitirmeden okunabilme ve insanları etkileyebilme gücü… Orhan Pamuk bunu başarmış. Ülkedeki toplumsal yapıda oluşan değişimler, Teşvikiye’deki bir apartman yaşantısının analizi ile ortaya konurken, ülkenin ekonomik yapısındaki değişimlerin insanlar üzerindeki etkileri de Teşvikiye’deki “Alâaddin’in Dükkânı” bölümünde ve bir manken ustası olan Bedii Usta’nın kişiliğinde nefis bir biçimde işlenmiş. Bedii Usta’nın yaptığı mankenlere ilişkin anlatım ise, Batılılaşma sancılarının insanlarımızda yarattığı çarpıklığın bir ağlatısı (trajedisi) adeta… Romanın bu satırlarını okurken insan ağlaması mı, yoksa gülmesi mi gerektiği konusunda şaşırıp kalıyor. Romandan Bedii Usta’nın mankenlerine ilişkin satırları okurken, senin de aynı duyguları yaşayacağın^ biliyorum. Bu bölümleri yazarken, romanın bu kişilerini yaratırken Orhan Pamuk, tam bir psikolog, tam bir toplumbilimci gibi çalışmış; anlatımı ve saptamaları o denli yansız, o denli nesnel:

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir