Ahmet Oktay – Söz Acıda Sınandı

Ve öptü masanın altından diz kapağını okşadığı kızı. “Seni burda becerebilirim” diye ekledi. Şehvetin derin, karanlık, yapışkan kuyusu. Çocuk felci geçirmiş kızkardeş! Elini, eteğinin üstünden rahmine bastırdı. Yanardağ! Yanardağ! Colombus dedi ki: “Uslu durmazsan, bir daha gezmek yok” Konuşamayan ve titreyen de akıtırken sıvısını hırıldadı; ah vahşi varolmak hakkı: “İkinizin de katiliyim. Tekdüzeydi yaşam. Gün doğumu ile gün batımı: Ecirliğin başlangıcı ve bitimi. Benim olm ayan/bizim olmayan zaman. Ne kadar istiyorum düzülmeyi. Kadıköy-Sirkeci vapurundayım: Keder bulaşıyor üstüme herkesten. Sabah: Ama hayata hazır değiliz biz. Türkân Şoray hazır hayata, Müjde Ar hazır. Bilmiyorum kim kimin hayatından ne çaldı. Irz düşmanı kapıyı açıyor ve saldırıyor: Sevgilim benim. KÂTİBE VİTRİN Neonlar! Fren ve korna sesleri! Kınlan kemikler mahzenlerde: yeni bir fosilbilim üretiliyor; Akşam alacakaranlığında yola koyuluyor yorgun hayalet: Devlet dairelerinden, bürolardan, tersanelerden; tapunun yeraltı çamuru ve kasveti üstlerinde, noterlerden; hâlâ uğulduyor daktiloların, torna tezgâhlarının, oto tamirhanelerinin sesi: ah vehimlerin rahmi, ihanetlerin, kürtajların, cinayet tasarılarının, karabasanların ve feryatların rahmi: Patron! Ölüyorum aşksız ve kadınsız.


Hayat vapur helalarında ve karakol aynalarında akıp geçti. Göğsüme vurdular İlk Yardım’da: “Geber ulan”. Ah Yonca Evcimik söyler mi bir kez de benim için: “Bandıra bandıra ye beni/Doyam azsm tadıma”. Tadlar! Vitrinlerde mevzilenmişler: Peynirler, sucuklar, salamlar, ceketler, pantolonlar, entariler, paltolar, mantolar, sütyenler, donlar, kokular. Vurun: Camlarınızın önünde kapaklanmış cesetler! 1 1 ————————————————– İFTAR Minarenin kandilleri yandı. Erken açılıyor iftar. Blok apartman inşaatının şantiyesinde çalışan oruçlu işçiler sofralarını kurmuş; abdest aldılar çoktan, yıkandılar: Ah! mis kokusu insanın! Sehpaya giderken ya da askere. Birinde kefen giyiniyorlar birinde soyunuyorlar, Çıplak beden. Mansur ve Bedreddin böyle yakıldı. Ah! Eşitlik istedi onlar. Hem konuştular hem sır vermediler. Ama vermedikleri sırrı anladı yoksul! Yoksul: Mintanları yırtık, kazakları da ordan burdan alınmış ince sadaka; küçük gaz sobasında ısınmaya çalışıyorlar; dört kaşık dalıyor gaz tüpünün üstündeki çorba tenceresine: “Bismillah”. Sonra da bir zeytin!. Fukaraya düşen Cennet! İftar! Adaletsizlik saati. Fahrettin H ocanın ve Necmettin Hoca’nm sofrası: Yoksulların kovulduğu sofra: Reçeller, ballar, peynirler, bal tutan parmaklar, kızarmış ekmekler, yumurtalı pideler Ne tuhaf, Yakup Kadri’nin kahramanı Neşet Sabit utanmıştı Ankara Palas’ta verilen baloyu sokakta izleyen yoksullardan.

Şimdi İslâm televizyona çıkıyor: Otellerdeki ve Sokaktaki İslâm! 14 Allah’ın kılıcı keskindir. Ama Allah’ın adaleli ihtiK Ve benim azalmış rızkım kimin lokmasıdır?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir