Aisopos – Masallar

Kötülükler iyilikleri güçsüz bulmuş, yeryüzünden sürmüşler. Onlar da ne yapsın? Göğe ağmış, yüce tanrı Zeus’un (1) önüne çıkmışlar: “Bizim durumumuz ne olacak? Bundan sonra insanoğlu için bizim elimizden ne gelir?” diye sormuşlar. Tanrı: “Siz artık insanoğluna hepiniz birden gitmeyin, birer birer gidin” demiş. O gün bugün kötülükler insanların yanıbaşındadır, saldırıp durur; iyiliklerse gökte oturduklarından, uzun zaman geçer de ondan sonra inerler. Bu masal da gösteriyor: Bir iyilik mi umuyoruz? Çok bekleriz; ama başımızda dolaşan kötülük çabucak gelip çatar. 2 PUTÇU Adamın biri tahtadan bir Hermes (2) yontusu yapmış, pazara götürüp satılığa çıkarmış. Bakmış ki alan olmuyor, ille bir alıcı bulayım diye başlamış bağırmaya: “Bu benim sattığım tanrının insana çok iyiliği dokunur, her işinde kazancını artırır.” Oradan biri geçiyormuş, durmuş: “Be adam! O kadar iyiliği dokunursa ne diye satarsın? Sakla da sana iyilik etsin” demiş. Putçu: “Beklemeye vaktim mi var benim? Ben hemen bir yardım istiyorum. Oysa ki bu, acele nedir, hiç bilmez: durur durur da ondan sonra eder edeceği yardımı!” demiş. Bu masal, hep çıkarlarını arayıp tanrıları bile umursamayan kimselerin durumunu gösterir. 3 KARTALLA TİLKİ Dişi bir kartalla dişi bir tilki ahbap olmuşlar: “Birbirimize yakın oturalım da dostluğumuz ilerlesin” demişler. Bunun üzerine kartal havalanmış, ulu bir ağacın tepesine yuva kurmuş, orada yumurtlayıp yavru çıkarmış; tilki de ağacın dibindeki çalılara sokulup orada eniklemiş. Günün birinde tilki azığını aramaya çıkmış; kartalın da karnı açmış, bir şey bulamayınca çalılığa çullanmış, tilki eniklerini kaptığı gibi yuvasına götürmüş, yavrularıyla birlikte yemiş. Tilki dönüp de eniklerini göremeyince işi anlamış, anlamış ama ne yapsın? Dört ayaklı bir hayvancağız, oku yok, kanadı yok: Göklerde uçan kartalı yakalayıp öcünü alamaz ki! Boynunu büküp ah etmiş; başka ne gelir güçsüzlerin elinden?.


Tilkinin ahı tutmuş: aradan çok geçmemiş, kartal dostluğa hayınlık etmenin cezasını görmüş. Birtakım adamlar kırda oturmuşlar, bir keçi kurban ediyorlarmış; kartal hemen oraya da çullanmış, tanrılar uğruna yakılan (3) etlerden bir parçayı alevler içinden kapıp yuvasına götürmüş. O gün yel esiyormuş, etin içinde kalan bir kıvılcımı patlatıvermiş; ateş yuvayı sarmış, yavrular uçacak kadar palazlaşmış olmadıklarından tutuşup yere düşmüşler. Tilki seğirtip gelmiş, analarının gözü önünde yavruları birer birer yiyivermiş. Bu masaldan ibret alın: dostluğa hayınlık ettiniz mi, oyun ettiğiniz kimselerin öç almaya güçleri yetmez diye güvenmeyin; onların elinden bir şey gelmese bile, tanrılar o kötülüğü sizin yanınıza komazlar. 4 KARTALLA TONUZLAN (4 ) Bir dişi kartal, bir tavşanın arkasına düşmüş. Tavşancağız oraya bakmış, buraya bakmış, kimseler yok! Gözüne bir tonuzlan böceği ilişmiş: “Kurtar beni!” diye ona yalvarmış. Tonuzlan: “Hiç korkma! ben buradayım!” demiş, sonra kartala dönüp: “Etme! bu tavşan geldi bana sığındı, kapıp götürme, bana bağışla!” diye çok dil dökmüş. Ama kartal ufacık bir tonuzların sözüne mi bakar? Tavşanı onun gözü önünde yemiş bitirmiş. Tonuzlan içerlemiş, kartala garaz kesilmiş. Onu hep gözetler, nerelere yuva kurduğunu öğrenirmiş; sonra da yuvaya gider, yumurtaları yuvarlayıp yuvarlayıp kırarmış. Kartal oraya gitmiş, olmamış, buraya gitmiş, olmamış: tonuzlan peşinden ayrılmıyor. Kartal, yüce tanrı Zeus’un kuşudur, kalkmış ona gitmiş: “Yavrularımı büyütecek bir yer göster bana” diye yalvarmış. Zeus: “Bari gel de benim kucağıma yumurtla” demiş. Ama bu düzeni tonuzlan da görmüş.

Hiç durur mu? Hemen pislikten ufacık bir top yapmış, ağzına alıp uçmuş, Zeus’un kucağına atıvermiş. Zeus: “Şu pisliği atayım üstümden!” diye yerinden fırlamış, yumurtaları hiç düşünmemiş. Yumurtalar yere düşmüş kırılmış… İşte o zamandan beri kartallar, tonuzlanların çıktığı mevsimde yuva kurmazlarmış. Bu masal ne diyor? Kimseyi küçük görmeyin diyor. Ne kadar güçsüz olursa olsun, bir gün gelir, o da sizden öcünü alır. 5 KARTALLA ALAKARGA, BİR DE ÇOBAN Bir kartal, yüksek bir kayanın üzerinden çullanıp bir kuzuyu kapıvermiş. Onu görünce alakargaya da bir heves gelmiş: “Ben yapamaz mıyım sanki!. Nem eksik? Ben de kuşum!” demiş. Hemen atılıp, koca bir koça konmaz mı? Tırnakları büklüm büklüm yünlere takılmış, bir türlü kurtaramamış. O öyle çırpına dursun, öteden çoban da: “Buna ne oluyor?” diye bakarmış. Kalkıp gelmiş, tutup kanatlarının ucunu kesmiş, akşam olunca çocuklarına götürmüş. Çocuklar: “Bu ne kuşudur?” diye sorunca çoban: “Benim bildiğim alakarga; ama kendisine sorarsan kartalım diyor” demiş. Güçlülere, büyüklere öyküneyim ( 5) dediniz mi, böyle olur sonunuz : hem emekleriniz boşa gider, hem de herkesi kendinize güldürürsünüz. 6 KANADI KESİK KARTALLA TİLKİ Adamın biri bir kartal yakalayıp kanatlarının ucunu kesmiş, kümese, tavuklarla ördeklerin arasına salıvermiş. Zavallı kuşcağız boynunu bükmüş, kederinden yiyip içemez olmuş.

Sanırsınız ki tutsak edilmiş bir kral: kümeste öyle dolaşırmış. Başka bir adam kartalı görüp acımış, parasını sayıp almış, kanatlarını büsbütün yolmuş, yerini pelesenk özüyle oğmuş; kanatlar da yeniden çıkmış. Kartal uçar uçmaz bir tavşan tutup, o iyilik gördüğü adama getirmiş. Bunu gören bir tilki: “Ne yapıyorsun sen? diye sormuş. Ona armağan götüreceksin de ne olacak? Sen asıl ilk efendine bir armağan götür. Şimdiki efendin zaten iyi adam, doğuşundan öyle; ötekinin gözüne girmeye çalış da bir gün seni gene yakalayıp kanatlarını yolmasın” demiş. Bu masal: “Gördüğünüz iyiliği unutmayın, ona karşılık siz de bir iyilik edin; ama kötüleri de sizden uzaklaştırmanın bir yolunu bulun” demek istiyor. 7 OKLA VURULMUŞ KARTAL Kartalın biri, bir kayaya konmuş, oradan tavşanları gözetlermiş. Bir adam onu uzaktan görmüş, okunu attığı gibi, ta yüreğinden vurmuş. Kartal bakmış ki kendisini vuran okun kanatları gene kendi tüyünden… Bunu görünce büsbütün kötü olmuş: “Öldüğüme yanmam, beni kendi tüylerimle öldürdüler, ona yanarım!” demiş. Kendi silahımızla vurulduk mu, acısı bir kat daha ağır olur. 8 BÜLBÜLLE ATMACA Bülbül, yüksek bir meşeye konmuş, öter dururmuş. Bülbül olur da ötmez olur mu? O öter, ama öttüğünü duyan da olur. Bu kez bir atmaca duymuş, karnı da açmış, hemen üzerine çullanıp tırnakları arasına alıvermiş. Bülbül bakmış ki kurtulmanın yolu yok, yalvarmaya başlamış: “Miniminicik bir kuşum ben, bir başıma bir atmacanın karnını nasıl doyururum? Karnın açsa benden ne istersin? Sen git de koca koca kuşlar tut” demiş.

Atmaca gülmüş bu söze: “Sen beni budala mı sandın? Elime bir av geçirmişim, daha göremediğim bir avın sevdasına düşer de onu bırakır mıyım hiç?” demiş. İnsanlar arasında da, daha çoğunu bulacaklarını umup ellerindekini kaçıranlar hiç de akıllıca bir iş yapmış olmazlar; bu masal işte onu söylüyor. 9 BÜLBÜLLE KIRLANGIÇ Kırlangıç, bir gün bülbülü bulmuş: “Bak, ben insanların çatıları altına yuvamı kuruyor, orada yaşıyorum; sen niye gelmezsin?” diye sormuş. Bülbül: “Eski dertlerimi anımsayıp yeniden dertlenmek istemem de onun için ıssız, gözden uzak yerlerde yaşarım” demiş. Bir kimseyi bir kez bahtı vurup yaraladı mı, o kimse artık o yerden, gönlünde yara açmış o yerden de kaçmak ister; bu masal onu anlatıyor. 10 ATİNALI BORÇLU Bir Atinalı’nın borcu varmış; alacaklısı gelmiş, boğazına yapışmış. Adamcağız: “Şimdi sıkıntım var, ne olur? Bırak da sonra gelirsin!” diye yalvarmışsa da olmamış, alacaklıyı bir türlü razı edememiş. Ne yapsın? Bir tanecik dişi domuzu varmış, onu getirmiş, alacaklısının önünde satılığa çıkarmış. Bir alıcı çıkmış: “Bari çok doğurur mu bu hayvan?” diye sormuş. Borçlu: “Çok doğurur mu da söz mü? Ardı arası gelmez, öyle doğurur: Demeter (6) bayramında dişi, Athena (7) bayramında da erkek enikleri olur” demiş. Alıcının şaştığını görünce, bu kez alacaklı söze karışmış: “Ne şaşıyorsun? Hele Dionysos (8) bayramı gelsin, görürsün; bu domuz sana oğlak da doğurur” demiş. Bu masal da gösteriyor: Çok insan vardır, tek kendi işleri bozulmasın diye, olmayacak şeyler söylemekten, hem de ant içerek söylemekten çekinmezler. 11 ZENCİ Adamın biri zenci bir köle almış: “Eski efendisi aldırmamış, temizliğine bakmamış da onun için bu böyle kapkara olmuş” diyerek hamama sokmuş. Yıkamış, yıkamış, bir daha yıkamış, ama ne su işe yaramış, ne sabun; bir türlü ağartamamış, pek üzerine düştüğü için üstelik bir de hasta etmiş. Bir adam doğuşundan nasılsa, hep öyle kalır; bu masal, işte onu gösteriyor.

12 GELİNCİKLE HOROZ Gelincik bir horoz yakalamış: “Şunu yiyeceğim, ama bari bir de neden göstereyim!” demiş. “Gece yarısı oldu mu, başlarsın ötmeye, insanları uyutmaz, rahatsız edersin; bari yiyeyim seni kaldırayım ortadan!” demiş. Ama horoz yanıtını bulmuş: “İnsanları uyandırıyorsam, kötülük olsun diye değil, iyilik olsun diye uyandırıyorum: Kalkıp işlerine bakıyorlar” demiş. Bunun üzerine gelincik başka bir yandan tutturmuş: “Ben senin ahlâkını da beğenmiyorum: Ana demiyorsun, kızkardeş demiyorsun, bütün tavuklara sataşıyorsun. Olur mu böyle şey?” diye sormuş. Horoz, bu kez de altta kalmamış: “Sana ne oluyor? Efendilerim hoşnut; tavuklar bol bol yumurtluyor” demiş. Gelinciğin artık kafası kızmış: “Eee! çok oldun artık! Seni dil ebesi seni! Sen her söze bir karşılık buluyorsun diye benim karnım zil mi çalacak?” demiş, horozu yiyip yutmuş. Bu masaldan da anlaşılıyor; bir kişi doğuştan kötü olmaya görsün! edeceği kötülüğe bir bahene bulamadı mı, bu kez de açıkça eder. 13 KEDİYLE FARELER Bir eve fareler üşüşmüş. Bir kedi bunu haber almış, o eve gitmiş; artık fareleri birer birer tutup yiyormuş. Fareler bakmışlar ki olacak gibi değil, hep yakalanıyorlar: “Bari biz de deliğimizden çıkmayalım!” demişler. Kedi işi anlamış, o da bir düzen kurmuş. Odada tahta bir takoz varmış, oraya tırmanmış, kendisini asıp ölü gibi öyle durmuş. Farelerden biri delikten başını uzatıp bakmış, kediyi o durumda görünce: “Kurnazlığına diyecek yok, dostum! Ama ne yalan söyleyeyim? Sen çuval olsan, ben gene yaklaşmam senin yanına!” demiş. Aklı başında insanlar, birini deneyip de kötülüğünü anladılar mı, bir daha onun düzenine kapılmazlar.

Bu masal bize bunu öğretiyor. 14 GELİNCİKLE TAVUKLAR Bir gelincik bir çiftlikte birkaç hasta tavuk olduğunu öğrenmiş, hemen hekim kılığına girmiş, yanına da aletlerini alıp oraya gitmiş. Çiftliğin kapısına gelince içeriye seslenmiş: “Nasılsınız bakalım? Hastasınız diye duydum, iyileştirmeye geldim.” Tavukların hepsi bir ağızdan yanıtlamışlar: “İyiyiz, bir şeyimiz yok bizim; hele sen buradan git, daha da iyi oluruz!” demişler. Kötüler asıl meramlarını gizleyip iyilik etmek ister gibi gözükmeye kalkarlar, ama aklı başında kimseler onların düzenini anlayıverir. 15 KEÇİYLE ÇOBAN Çoban keçilerini toplayıp ağıla götürmek istemiş. Ama hayvanlardan biri iyi bir ot mu bulmuş, nedir? Bir türlü gelmezmiş. Çoban kızıp bir taş yakalamış, öyle de güzel nişan almış ki keçinin bir boynuzunu kırıvermiş. Bunun üzerine: “Ben ettim, sen etme! aman efendiye söyleme!” diye başlamış yalvarmaya. Keçi bakmış bakmış: “Haydi ben söylemeyeyim, ama nasıl saklarız? Boynuzlarımdan birinin kırılmış olduğunu her gören göz görmez mi?” demiş. İşlediğin suç açık olduktan sonra, ne etsen saklayamazsın. 16 KEÇİYLE EŞEK Bir adamın bir keçisiyle bir de eşeği varmış. Keçi: “Ona benden daha iyi bakıyorlar! Onu benden daha iyi yediriyorlar!” diye eşeği kıskanmış. Bir kurnazlık düşünmüş, eşeğe demiş ki: “Ne olacak bu senin durumun? Bir değirmen taşına koşarlar, onu çevirirsin, bir arkana yük vururlar, onu taşırsın! Bir gün rahat ettiğin yok… Ben senin yerinde olsam ne yaparım, bilir misin? Bir hendeğin yanından geçerken saralıymışım da saram tutmuş gibi yuvarlanıveririm, belki birkaç gün dinlenirim!” Keçi işte böyle demiş, eşek de inanmış onun sözüne, hendeğin yanından geçerken kendini atıvermiş. Bütün vücudu yara bere içinde kalmış.

Efendisi hemen bir baytar getirmiş, ondan ilaç sormuş. Baytar, eşeğin ötesine berisine bakmış, en sonunda: “Bir keçi ciğeri bulup kaynatacaksın, suyunu bu hayvana içireceksin; iyileştirmenin başka yolu yok” demiş. Adamcağız da tek eşeği iyileşsin diye keçiyi gözden çıkarmış, kesivermiş. Başkasına kötülük için düzen kuran, kendi kuyusunu kazmış olur. 17 ÇOBANLA YABAN KEÇİLERİ Çoban keçilerini otlağa götürmüş, bir de bakmış ki hayvanlarının arasına yaban keçileri karışmış. Hiç ses etmemiş, akşam olunca hepsini alıp ağıla götürmüş. Ertesi gün bir fırtına kopmuş. Çoban hayvanlarını dışarı çıkaramamış, hepsine de içeride bakmak zorunda kalmış. Ama kendi keçilerine birer tutam ot vermiş: “Ölmesinler, yeter!” demiş; ötekilerini ise kendisine bağlanıp da kaçmasınlar diye bol ot vererek iyice beslemiş. Fırtına geçip de hava düzeldikten sonra hepsini almış, çayıra çıkarmış; yaban keçileri dağı bulunca dağılıp kaçıvermişler. Çoban: “Ben size o kadar iyi bakayım da siz böyle kaçıveresiniz! Amma da nankörmüşsünüz ha!” deyince, keçiler dönüp: “Biz senden asıl onun için kaçıyoruz ya! Bizi daha dün buldun, kaç yıllık keçilerinden daha iyi baktın; yarın da başkasını buldun mu, bizi bırakıp onların yüzüne gülersin!” demişler. Bu masal da gösteriyor: Daha yeni tanıdığın bir adam sana, kırk yıllık arkadaşlarından çok dostluk gösteriyorsa, sakın kanma onun sevgisine. Bil ki arkadaşlığınız ilerledikten sonra, o başkalarıyla tanışırsa bu kez de seni bırakır, onların yüzüne güler. 18 ÇİRKİN KARAVAŞLA APHRODİTE Hem çirkin, hem de kötü huylu bir karavaş (9) efendisinin gözüne girmiş, koynuna girmiş. Ondan kopardığı paralarla süslenmiş, püslenmiş, hanımına nispet etmeye başlamış.

Aphrodite’ye de (10) saçılar saçıp kurbanlar keser, kendini öyle yaptığı için teşekkür edermiş. Bir gece Aphrodite onun düşüne girmiş, demiş ki: “Saçıların da senin olsun, kurbanların da! Ne diye güzel yapacakmışım seni? Ben asıl o adama, seni güzel bulan efendine kızıyorum.” İnsan, hele soyu sopu belirsiz, yüzü gözü de çirkin olursa, kötü yollardan zengin oldum diye koltuklarını kabartıvermemeli. 19 AISOPOS TERSANEDE Masalcı Aisopos’un bir gün boş vakti varmış; kalkmış, bir tersaneyi gezmeye gitmiş. Orada çalışan işçiler: “Şunu kızdıralım, bakalım ne olacak?” deyip alaya başlamışlar. Aisopos dönmüş demiş ki: “Eskiden yalnızca boşlukla su varmış; Zeus bir başka öğe (11) daha belirsin istemiş; adını toprak koymuş, denizi üç kez içeceksin diye buyurmuş. Toprak bir kez içmiş, dağları ortaya çıkarmış; bir kez daha içmiş, kırlar, ovalar gözükmüş. Üçüncüsünü içmeye kalkarsa, karışmam ha! size bu dünyada hiçbir iş kalmaz.” Bu masaldan anlaşılıyor: İnsan kendinden ince, kendinden akıllısıyla alaya kalkarsa, öyle bir payını alır ki! 20 İKİ HOROZLA BİR KARTAL İki horoz, tavuklar yüzünden dövüşüyorlarmış; biri ötekini kaçırmış. Yenilen bir çalılığa çekilip oraya saklanmış; yenense havalanmış, yüksek bir duvarın üstüne çıkmış, böbürlene böbürlene ötmeye başlamış. Yukarıdan bir kartal geçiyormuş; horozun sesini duyunca üstüne çullanmış, almış götürmüş; kuytu çalılığa sinen horozsa tavukları istediği gibi arkasına takıp yaşamış. Bu masal bize, Tanrı’nın böbürlenen kullarını sevmeyip sessizlerden, zavallılardan yana olduğunu gösterir. 21 HOROZLARLA KEKLİK Adamın biri evinde horoz besliyormuş; bir gün çarşıda bir keklik bulmuş, onu da alıp, horozlarla otursun diye kümese getirmiş. Horozlar kekliği dövmüşler, kovalamışlar, etmedikleri eziyet kalmamış. Zavallı keklik: “Ben yabancıyım, onların soyundan değilim de onun için beni istemiyorlar” diye üzülür dururmuş.

Ama bir gün bakmış ki horozlar birbirleriyle de boyuna dövüşüyor, kan içinde kalmadan ayrılmıyorlar. Bunun üzerine demiş ki: “Bu horozlar beni dövüyor diye ben neden yanıp yakınıyorum? Birbirlerine de kıyıyor onlar, kendilerini de esirgemiyor!” Bu kekliğin sözünden ibret alın: Baktınız ki komşularınız kendi analarını babalarını, soylarını soplarını rahat bırakmıyor, size de kusur ederlerse hemen kızıvermeyin. 22 BALIKÇILARLA PALAMUT Balıkçılar balığa çıkmış, uğraşmış, bir şey tutamamışlar; kayıklarına oturmuşlar: “Nedir bu bizim başımıza gelen?” diye düşünürlermiş. Tam o sırada, daha büyük bir balığın elinden kurtulmaya çalışan bir palamut, can korkusuyla kendini kayığa atıvermiş. Balıkçılar alıp kente götürmüşler, orada satmışlar. Öyledir işte: Uğraşır, çabalarsın, bir şeyi elde edemezsin; bir de bakarsın ki kısmet ayağına getiriverir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir