Gaius Iulius – Phaedrus Masallar

Fabula, Latince ‘ fari’ (söylemek) eyleminden gelen bir sözcüktür; ‘ masal, öykücük, öykü, halk arasındaki anlatılar’ bu adla anılmaktadır. Suetonius’un ‘ diei fabulae’ (gün içinde anlatılanlar) ( Dom. 15) dediği budur. Fabula, kahramanları hayvanlar ya da nesneler, bir ölçüde de insanlar ve tanrılar olan düşsel bir küçük öyküdik Yaratıkların karakterleri temsil ettiği, aralarında geçen olayların düşünceyi somutlaştırdığı bir yapıdır. Katı öğütler yerine düş gücü çalıştırılarak yaratılan canlı, renkli, küçük oyunlada iyiyi, güzcli, doğruyu göstermek için kullanıldığı bir araçtır. Böylece verilen öğütler sözde kalmamakta; etten, kemikten bir varlığa bürünmekte, devinime geçerek yaşam kazanmaktadır. Her zaman, her yerde böyledir. Yazıdan önce söze dökülmüştür. Çok eskilere gider, gelenekseldir. Çünkü anlaşılması için bilgi birikimi gerekmez, sağduyu yeter. Fabula, insan aklının doğayı gözlemleyerek uydur duğu, deneyimlerinin sonucunu yansıttığı bir yaratıdır; belleklerde kuşaktan kuşağa, çağdan çağa yenilenerek geçen kalıttır. İnsanın kendi payını alacağı öykü, ‘hisse çıkaracağı kıssa’dır. Türün Klasik Dil lerdeki ( Eski Yunanca’yla Latince) ilk temsilcisi, Ege Denizi’nin doğusundandır, Küçük Asya’lıdır, Phrygia’ lıdır. İÖ VI. yüzyılda yaşayan Aisopos, Yunanca düzyazıyla masallar yazmıştır.


Bunlar gene bir düşünceyi belirtmek, bir görüşü kanıtlamak üzere hayvanları dil lendiren, Yunancasının Latin harflerine geçirilmiş biçimiyle ainos, mythos, logos’lardır. Türün Klasik Dil ler’deki ikinci temsilcisi Ege Denizi’nin batı kesiminde, kuzeyindendir, Makcdonyalıdır. lS I. yüzyılda erken yaşta geldiği Roma’da yaşayan Phacd ru s, Latince koşuk biçiminde masal lar yazmıştır. x;rıı Phaedrus ‘un yapıtı, genel likle içeriğinin herkesçe bilinmesi dol ayısıyl a, özgün dilinden göreedi olarak kolay okunur. Bu bakımdan dilde biçimsel ve yapısal yeterli bilgiler edinildikten sonra, kanımca, Latinceyle doğrudan tanışma aracı olabilir. Ancak, bu çerçevede bir de özel Phaedrus sözlüğüne gereksinme duyulacaktır. “Aisopos’ça Koşukl ar” ı, Fables de PhMre, traduction nouvelle avec introduction et notes par Pierre Constant, Librairie Garnier Freres, Paris, Latince metinden çevirdim, Fransızcasıyla karşılaştırdım. GllRllŞ Bütün yeryüzünde olduğu gibi, Eski Yunanistan’da d afabu­ /a, yaşamda sözlü gelenek olarak önemli bir yer tutmaktaydı. Yazma Hesiodos’un Işler ve Gii11/er ad lı yapıtındaki “Şahinle Bülbül” le girmiştir. Plutarkos, yazarı Yedi Bilgenili Şölmi’nde “Aisopos’un ustası” saymıştır. Quintilianus “Masallar, Aisopos’la başlamış sayı lınasa da, -çünkü ilk masal ı Hesiodos yazmış olmalıAisopos’un adına bol bol yer verilir, … ” demektedir (hıst. Oral., I, Il, 193). Yunanlı ozan Arkhilokhos’lafabu/a şiirde yer almıştır: Aristotcles’ten edinilen bilgiye göre, “Lykambes’e karşı”, “At’la Geyik” masalları.

Kah ramanl arı “Tilkiyle Maymun”, “Kartalla Til ki” olan iki fabu/a’sı daha vardır. Arkhilokhos, toplumdaki olayl ardan yola çıkarak onu yeni bir biçim içinde geliştirmiştir. Alkaios’tan “Yılanla lstakoz” bilinmektedir. Ancak, Yunan yazınında ‘ masal’ deninca akla gelen ad Aisopos’tur. Aisopos’un yaşamı üzerine bilinenler söylence d üzeyinde kalmaktadı r. Lydia kralı Kroisos’un çağdaşı, Phrygia’l ı bir köledir. Herodotos’a göre Samos adasında yaşamıştır. Oldum olası var olan, halk arasında yaygın, büyüklerden küçüklere aktarılan masal lar ilk kez onunla yazıya geçmiştir. V. yüzyılın son yarısında bütün masallar Aisopos’un adı altında toplanmıştır. Artık Aisopos türün tek temsilcisidir; simgesidir dense yeridir. Kendisinden önceki ve sonraki masallar onun sayı l mıştır. Oysa Aisopos’un varl ığından bile kuşku d uyulmuştur. Ancak, Herodotos, Platon, Aristotcles gibi ünlü yazarlar bu kanıda değildir. Aristophanes’in Kuşlar’daki bir sözcüğünden Aisopos’un, en azından onun zamanında yayımianmış olduğu anlaşılmaktadı r.

Plu tarkhos’a göre Aisopos yedi bilgeden biridi r. ———XP/ Fabula felsefe metinlerinde kul lanılmışur. Sokrates: “Aisopus bunu -acı ile zevk arasındaki şaşırtıcı ilgiyi- düşünmüş olsaydı, bundan bir fabula çıkarırdı: . ” (Phaidon, 3) demiştir. Tuwkevinde geçirdiği owz gü n içinde Aisopos’un birkaç masalını dizdere dökmüştür. İS Il. yüzyılda Babrius, masall arı aksak iambus ölçüs üyle yeniden yazmıştır: Aiythiamboi Aisopeioi. Roma yazınında Ennius ile Lucilius şiirlerine masallar koymuşlardır. Ancak, başlangıç döneminden bu türde bir şey kalmadığı için, onların masala ne gibi bir yer verdiği anlaşılmamaktadır. Tck bilinen, Aulus Gel lius’un, hisse de çıkanarak anlatuğı Tarlakttşıt ve Yavmlan masa lını Ennius’un Satime’ından aldığını söylemesi (Noctes Atticae, II, 29); Nonius’un, Tilkiyle Hasta As/mı masalıyla ilgili olarak Lucilius’un dört dizesini alıntılamış olmasıdır. Fabula komedya türünde de Plautus’la yerini almıştır: (Aklıma geldi,) sen sığırsın, ben sıpa: llişki kurduğumda seninle, sıpayım ya, yük taşımakta denk olmazsam sana, çarnma yatabilirim; hiç doğmamışım g ibi dönüp bakmazsın bile, sığır olduğun için. Benden olmasan da, yararlanabilirim senden, seninle eğ lense de benim takım taklavatım. Bin ahırım olamaz ki ne burada ne başka yerde, bir ayrılık olsa aramızda: Isıra ısıra paramparça edebilir beni eşekler, boynuzlarıyla saldırır sığırlar. Büyük tehlikedir işte böyle, eşek takımından çıkıp da sığırlar arasına karışınam benim. (Au/ularia, II, 2, 51-58) Augusrus çağında Titus Livius’un aktardığı “Mide ile Organlar” vardır.

Menenius Agrippa’nın, Aventinum tepesine çekilen, bir tür grevi gerçekleştiren Roma plebs’ine anl attığı, organların mideye başkaldırısını anl atan Mideyle Organlar devletin geçmişinde bilinen en eski masaldır: xv “Eskiden bütün organlar, şimdi old uğu gibi, ram bir uyum içinde değilmiş, her birinin kendi düşüncesi, kendi dili varmış, hepsi özen göstererek, çaba harcayarak mide için çalışmakran, midenin ortada kendisine sunulanların tembel tembel tadını çıkarmasından ötürü gücenikmişlcr; bu nedenle aralarında anlaşmışlar: El ağıza yiyecek götürmeyecck, ağız bunu almak için açı lmayacak, dişler aralarına alıp da çiğnemeyecekmiş. Bu öfkeyle mideyi açlıkla terbiye etmek isterlerken, bütün bedenle birlikte kendileri de gücünü yitirmiş, bitkin düşmüşler. Böylece midenin de ne boş durduğu ne de beslemesinden çok beslendiği, bedenin bütün kesimlerine aldığının karşılığını vererek, yediğini sindirip damarl ara eşit biçim de kan dağırınası sayesinde sağ old uğum uz ve sağl ıklı kaldığımız ortaya çıkmış.” (Ab ttrbe condita, II, 32). Bu masal yazında birçok kez işlenmiştir. Halikarnassos’lu Dionysos (VI, 49-94) oldukça süslü anlatmış, Cicero (De narura deomm, II, 136) yal ın biçimde anmıştı r. Fabula, insanlara özgü kusurları içermekle, “saru ra” nın amacına uygun düşmektedir. Başlangıç döneminden bu türde bir şey kalmadığı için, Ennius ilc Lucilius ‘un masala ne ölçüde yer verdiği bilinmemektedir. Bu konuda Horatius başlıca kaynaktır. Ktr Faresiyle Kent Faresi, Aisopos türü hayvan masallarının en belirgin bir örneği, satur a’da kullanılması nda çok iyi uygulanmış ilk tam şiirsel fabula’dır: Bir gün eski ev sahibi bir kır faresi eski dosttı bir kent faresini, konuk etmiş yoksul kovuğunda, seçme yiyecekler çıkarmazmış da p ek öyle, cimriliği bırakırmış ağırlama uğruna. Fazla söze ne hacet? Ne sakladığı nohutu esirgem iş ne uzun yulaf tanelcrini, ağzıyla kuru üzüm, artık yağ p arçacıkları getire getire, susturmak isteğiyle onu hep sini teker teker küçümseycrek, ucundan ısırıp ısırıp bırakıyor, ——–xv:ı kolay kolay yemek beğenmiyor diye; taze saman üstüne uzanıp evin babası, ona bırakarak yemeğİn iyisini, kendi buğday, karamuk yemiş buna karşılık. Demiş ki kent faresi sonunda öbürüne: “Ne tat alıyorsun, sarp tepeler üzerinde, koru yaşamını çekmekten? İnsanları, kenti yeğlcmek istemez misin yabanıl ormanlara, sen? Sözümü dinle de yola düşelim ikimiz; ölümdür yeryüzünde yaşayanların sonu, büyük, küçük kimsenin kurtuluşu yoktur ondan: İşte bunun için, güzelim, güle oynaya, mutlu yaşa, hazır elindeyken; unutma sakın ne denli kısa olduğunu ömrünün”. Bu sözlerin etkisinde kalıp kır faresi fırlamış evinden; önlerindeki yola düzülmüşler birlikte, kentin surlarını aşmaya can atarak gece kuşları. Derken gökyüzünde yolunu yarılamışken gece, varsıl bir evden içeri girmiş ikisi birden, güvez renkli pırıl pırıl örtüler seriliymiş fıldişi kakmalı yatakların üstünde, bir sürü yiyecek duruyormuş ileride yığılı sepetlerin içinde ağzına değin, bir gün önceki şölenden artakalan. İşte böyle güvez örtünün üzerine buyur edip yatırdıktan sonra kırdan gelen, koşuşup durmuş konuk eden oradan oraya, sanki eteği belinde biri gibi, yemekler taşımış birbiri ardından, her getirdiğinin tadına bakarak önceden görevlerini bir bir yerine getirerek ev uşaklığını da bir yana bırakmadan.

Sevinçliymiş bizimki yazgısı değişti diye, tadını çıkarıyormuş çağırılı oluşunun, yüzü gülerek yaşadığı güzel olaylardan, ———-XVH ———- derken kapı kanatlarının çıkardığı büyük gürültüyle sıçramış ikisi birden yartıkları yerden. Ödler patlamış, koşmuşlar odanın içinde bir aşağı bir yukarı, tir tir titremişler korkudan, av köpeklerinin havlamaları yankılanmış evin her yerinde. “Neme gerek böyle yaşam benim?” demiş kır faresi o zaman, “kal sağlıcakla, dayanının tatsız tuzsuz mercimekle beslenmeye tuzak nedir bilmez kovuğumda, ormanda.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir