Alberto Eiguer – Evin Bilinçdışı

Aile eviyle ilgilenenlerin bu kadar çok olması, evin bizim için rüyaya olanak tanıyan rahat ve güvenli özel bir mekân anlamına gelmesi nedeniyledir… Aile ve ev neredeyse eş anlamlıdırlar. Ev sözcüğü, “ünlü ev” (illustremaison) ya da “kraliyet sarayı” (maisonroyale) ifadelerinde, üstsoyları da içine alacak şekilde, aileyle eş değerli olarak kullanılmıştır. Ama ev, sayılamayacak kadar çok insan için neredeyse erişilemez bir yer olarak görünmektedir. Derme çatma konutların, sabit bir yeri olmayanların, dışarı atılma, kopuşlar, aile içi kriz, borçlarını ödeyememe sonucu ve başka bölgelerde savaş ya da doğal afetlere bağlı olarak barınaksız kalanların dramlannı aktaran medyada habitat sözcüğünün geçmediği gün yoktur. Kaygı verici bir sorun olan toplu konut sitelerinin durumu, konut yetersizliğini, tek tip, çirkin, kolayca harap olan ve alan ve mahremiyet yokluğu nedeniyle gençlerin terk edip kendilerini sokakta buldukları binaları ön plana çıkarır: buralarda gençlerin boş vakitlerini geçirecekleri ve spor yapabilecekleri ortak kullanım alanları ya da en basitinden, kendileri gibi referans noktası arayışındaki başka gençlerle karşılaşabilecekleri bir mekânları yoktur. Bu kayıplar ve hayal kırıklıkları bir ıstırap kaynağıdır. Bütün bu zorluklarda ortak bir yoksunluk vardır, o da düşlemlemenin, düşünmenin, rüya görmenin olanaksızlığıdır. Çünkü ev rüya görmeye olanak tanır: ev hakkında düşler kurulur; hatta ev rüyanın ve ailenin rüya etkinliğinin koşuludur. Gaston Bachelard La poétique de l ’espace (Mekânın Poetikası) adlı yapıtında (s. 26) “ev düşlere dalmayı barındırır, rüya göreni korur, ev huzur içinde rüya görmemize olanak tanır” der. Şöyle ekler: “insanda derin izler bırakan değerler düşe dalmaya aittir. Hatta düşe dalma kendi kendini değerlendirme ayrıcalığına sahiptir. Kendi varlığından doğrudan yararlanır. Dolayısıyla düşlere dalmanın yaşandığı mekânlar da dalınan yeni bir düşte kendini yeniden kurar. Eski evlerin anıları düş gibi yeniden yaşandığı içindir ki, geçmişte oturduğumuz konutlar içimizde sürüp giderler.


” Bütün bu konutlar zihnimizde içinde doğduğumuz hakiki, özgün evi canlandırır (s.33). O içimizde yaşar, düşlerimizde tazeler kendini. Ye doğduğumuz evden söz etmek, kökenlerimizden, dünyaya gelişimizden ve atalarımızdan söz etmektir. Temel model ailenin ev modeli olarak kalır. Evi aileye bağlamak düşüncesinin evin psikolojik perspektifini zenginleştirdiğini düşünüyorum. Aile yaşamı orada serpilir. Hatta bundan böyle aileyi, klasik olarak anılan soybağı ve akrabalık bağlarına ek olarak, birlikte oturma bağlarından da kurulu olarak düşünmeyi öneriyorum. Ev nasıl aynı ailenin pek çok üyesinin oturması için tasarlanıyorsa, ailenin de eve ihtiyacı vardır. Bu yapıt, bu birlikte oturma bağlarım incelemektedir. Bu amaçla bir kavram, iç habitat kavramını geliştirdim. Kendi beden tasarımı ile aile grubu temsilinin sentezi olan iç habitat, oturulabilir alana yerleşmemizi organize eden ruhsal bir temsildir. 2. Bölümde, içinde yaşanan mekâna bırakılan bilinçdışı güçlerle ilgili olarak aile mahremiyetinin öneminin altı çizilmektedir. Ev, orada kendini rahat ve yakınlar arası desteği hissetmenin koşullarını yaratır, evin döşendiği nesneler ise bu mahremiyet alanını düzene koyarlar, ardından bu konu incelenecektir.

ikinci kısımda bu alanın düzenlenmesi söz konusudur: önce bir mülk sahibi olunduğunda ya da tadilat yapıldığında etkin olan bilinçdışı güçleri inceleyeceğim. Bir sonraki bölümde ele alınan miras sorunu, çoğu kişi miras kalan bir evde oturma koşullarına sahip olmadığı oranda bizi ilgilendirmektedir. İzleyen bölümde taşınma zamanı gelir. Üçüncü kısımda, üç bölümde konutun etkileriyle aile bağlarının çözülmesi ve yeniden örülmesi ele alınmaktadır: ilk olarak konutunu kaybetmenin sonuçlarını inceleyeceğim. İkinci olarak aile olarak birlikte oturmanın soybağını yeniden kurmaya yardımı olabileceğini öne süreceğim (8. Bölüm). Aynı düşünce boşanma ya da yeniden oluşma durumundaki çiftlere de uygulanabilir; bu konu 9. Bölümde ele alınmaktadır. Benim sorularımdan biri olan, makaleler ve kitaplar ayırdığım, öteki ile ilişkinin, bağın gizemi sorusu farklı bölümler boyunca yer almaktadır. Ama burada bu kavramın kuramsal temellerini ele almayacağım, çünkü okuyucunun benimle, kendi yaşantısını hatırlayarak, karşılıklılık ve öznelliklerarasılık (intersubjectivite) kavramlarının önemini paylaşmasını diliyorum. Elbette okuyucunun yaşamın, bizi aydınlatan ve bize ilham veren ötekilerin, yakınlar, tanıdık ve dostların eşliğinde geliştiğinden şüphesi olmayacaktır. Bu açıklamaların onun bu ilişkilerin evle olan derin bağlantısını daha iyi kavramasına olanak tanımasını dilemekteyim. Okuyucu şüphesiz bunun sezgisine sahiptir. Evin, hassas bir tema olduğunu bilir. Ev duygu ile, nostalji ile, tarih ile yüklüdür.

Oturulacak bir yer, yazlık bir ev, büro, ticari bir yer satın almanın ya da kiralamanın ne kadar çok çaba anlamına geldiğini de bilir. Bununla birlikte o kadar etkileyici ve zengin olan ev sözcüğü çok farklı şekillerde kullanılmaktadır. Çalışılan şirket, Fransız evi, öğrenim evi (yatılı okul), bebek evi, tutukevi, randevuevi, genelev, ticaret evi, yayınevi, öğrenci yurdu, yaşlılar yurdu, düşkünler evi, sağlık evi terimlerinde kullanıldığı gibi, vergi dairesi, emniyet sarayı, belediye konağı ve hastane için de kullanılır. Adalet Sarayı, en soylu evlerden birinin söz konusu olduğunu belirtir. “Konut” -demeure- sözcüğü evin uzak bir eşanlamlısıdır, aynı şekilde ebedi mekâna da -demieredemeureuyarlanır. Ev terimi bu şekilde adlandırılan yere bir sıcaklık verir; karşılamadan, ağırlamadan ya da güvenlikten söz eder. Orada dış bakışlardan uzak olunacağını da söy­ ler. Temel -ilk- evin nitelikleri ona devredilmiştir. “Ev yapımı” bir ürün, kalitesi konusunda bize güven verir. Bu çalışma için klinik çalışmalardan ve araştırmadan esinlendim: doğrudan klinik etkinliklerim çerçevesinde evlere giderek yapılan konsültasyonlarda ailelerin yaşam tarzlarının gözlemiyle, ve dolaylı olarak da terapideki anlatıları dinleyerek. Her bir özne için alanın organizasyonu seans çerçevesini zihninde belli bir tarzda temsil etmesiyle kendini gösterir. Bu temsil bizim ilgimizi çekti ve araştırmanın hedeflerinden birini oluşturdu. Acaba bütün insanlara ortak bir metafor mu söz konusudur? Her halükârda, bu bize düşlemler kurdurur. Öyleyse sözü duvarlarımıza bırakalım.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir