Andrea Camilleri – Montalbano Ile Bir Ay

Annibale Verruso, karısının onu boynuzladığını öğrendi ve şimdi onu öldürtmek istiyor. Eğer bu isteğini gerçekleştirirse sorumluluk sizindir! Büyük harflerle, siyah bir tükenmez kalemle yazılmış mektup Montelusa’dan Vigata Emniyet Müdürlüğü Komiserliğine yollanmıştı. Posta dağıtımından sorumlu Müfettiş Fazio, mektubu okuduktan sonra hemen amiri komiser Salvo Montalbano’ya teslim etmişti. O sabah Montalbano’nun lodos estiği için keyfi hiç yoktu, suratından düşen bin parçaydı, hem kendinden hem de tüm evrenden nefret ediyor gibiydi. “Kim bu Verruso denilen adam?” “Bilmiyorum, doktor1 .” “Öğrenmeye çalış, sonra da gelip bana bilgi ver.” Yaklaşık iki saat sonra Fazio yeniden Montalbano’nun karşısında idi, onun az önceki kısa ve öz sorusunu yanıtlamaya başladı: “Filomena ve Carlo Castelli’nin oğlu Annibale Verruso, 3 Haziran I960’da Montaperto’da doğmuş, Montelusa Toprak Ofisi’nde memur olarak çalışıyor ancak Vigata’da Alcide De Gasperi Sokak, 22 numarada ikamet ediyor…” Komiserin masasında tesadüfen duran büyük Palermo ve il telefon rehberi havaya fırladı, bütün odayı baştan sona geçerek karşı duvara çarptı ve “Pantano & Torregrossa” pastanesinin nazik hediyesi olan duvar takvimini gürültüyle yere düşürdü. Fazio, komiserin “nüfus kütüğü karmaşası” adını verdiği, özellikle lodos estiği zaman ortaya çıkan, sinirlerini oynatan o durumu iyi bilirdi. Montalbano tehdit eder bir havayla rehberi eline aldı. “Bağışlayın,” dedi Fazio yerden rehberi alırken. “Merak ettiğiniz şeyleri sorun, cevaplayayım. ” “Nasıl biri?” “Sabıkası yok. ” “Fazio, sana yüz kere söyledim. Sabıkasız demek hiçbir şey ifade etmez. Tekrar ediyorum: Nasıl bir adam?” “Sakin, az konuşan, pek fazla arkadaş canlısı olmayan bir adam olduğunu söylüyorlar.


” “Kumar oynuyor mu? İçki içiyor mu? Ya kadınlarla arası nasıl?” “Bildiğim kadarıyla kötü bir alışkanlığı yok. ” “Ne zamandır evli?” “Beş yıldan beri Serena Peritore adında buralı bir kadınla evli, kadın kocasından on yaş daha gençmiş, güzel bir kadın olduğunu söylüyorlar. ” “Onu boynuzluyor mu?” “Böh, bilemiyorum.” “Söyle bana! Boynuzluyor mu? Boynuzlamıyor mu?” “Eğer kocasını aldatıyorsa oldukça becerikli olmalı, çünkü kimse bunu sezinlememiş, her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. ” “Çocukları var mı?” “Hayır, daha doğrusu, kadın istemiyormuş. ” Komiser şaşkınlıkla Fazio’nun sözünü kesti. “Bu özel konular hakkında nasıl bilgi aldın?” “Berberle konuşarak” diye yanıtladı. Fazio, henüz traş edilmiş ensesinde elini şöyle bir gezdirerek. Nitekim Vigata’da, tıpkı eski günlerde olduğu gibi, berber salonu hâlâ en büyük buluşma yeriydi. “Şimdi ne yapıyoruz?” diye sordu Fazio. “Kadını öldürmesini bekleyelim sonra ne yapacağımıza karar veririz” dedi Montalbano sakin sakin onun gitmesine izin vererek. Fazio’ya karşı şimdiye dek hep antipatik davranışlarda bulunup duyarsız kalmıştı, şu isimsiz mektup ise onun aklını iyice karmakarışık etmişti. Öte yandan Vigata’ya geldiğinden beri böylesine onur sorunu denebilecek bir suçla karşı karşıya kalmamıştı, bu olay onu zerre kadar ikna edemiyordu. Önce Fazio’nun sorusuna cevap verirken, Verruso’nun karısını öldürmesini beklemeleri gerektiğini söylemişti. Oysa yanıldığı bir nokta vardı.

Verruso mektubunda karısını öldürteceğinden söz ediyordu! Bir başka deyişle onurunu temizlemek için bir başkasından yardım isteyeceğe benziyordu. Bu da alışılmış bir durum değildi. Öncelikle, kulağına karısının kendisine ihanet ettiği hakkında dedikodular gelen bir erkek normalde pusuya yatar, karısını izler, suç üstü yakalar ve ancak en son aşamada vurur. Bütün bunları bizzat kendisi yapar, sonra gündüz vakti ateş etmez, nadiren de bir yabancıyı kendisini bu yükten kurtarması için görevlendirir. Evet bu yabancı kim olabilirdi? Kuşkusuz bir dost böyle bir işe karışmak istemezdi. Yoksa kiralık bir katil mi tutacaktı? Hem de Vigata’da! Şaka mı ediyorsunuz? Elbette Vigata’da da kiralık katiller vardı, ancak hepsinin sabit bir işi ve işverenlerince düzenli olarak ödenen bir maaşı olduğundan ekstra işler almazlardı. İkinci nokta mektubu kim, hangi amaçla yazmıştı? Yoksa kendisini temize çıkarmak için bayan Serena mı? Ama gerçekten kocasının onu er ya da geç öldüreceğinden kuşkulanıyorsa, bu isimsiz mektubu yazmak, onun için zaman kaybından başka bir şey olmazdı. Araya babası, annesi, rahip Vescovo, Kardinal girer, ya da sevgilisiyle ortadan kaybolurdu. İzlerini bulana aşk olsun! Olayı ne şekilde ele almaya çalışsa tutturamıyordu. Ancak aklına parlak bir fikir daha geldi. Ya kocası Toprak Ofisinde fazlaca dürüst olmayan bir müşteriyle tanışmış, o da başlangıçta kendisine önerilen suçu kabul etmiş ve sonradan pişman olup, bu beladan kurtulabilmek için isimsiz bir mektup yazmaya karar vermişse? Fazla zaman kaybetmeden Montelusa Toprak Ofisi’ne telefon açıp, resmi dairelerde daha önce denediği ve her zaman başarıyla sonuçlanan ve iyi bir etki bırakan özel taktiğini uygulamaya başladı. “Alo, kiminle konuşuyorum?” diye Montelusa’da memurun biri telefona cevap verdi. “Bana müdürü bağlayın.” “Peki, ama kiminle görüşüyorum?” “Tanrı aşkına!” diye haykırdı Montalbano. Sesi telefonda bir hayli yankılandığından, kendisinin de kulaklarının zarı patlamıştı.

“Her seferinde benim sesimi tanımamanız mümkün mü? Ben başkan, anladınız mı?” “Evet efendim,” diye yanıtladı, öteki korkmuş bir şekilde. Bu arada yaklaşık beş saniye geçmişti. “Emrinizdeyim, sayın başkan” dedi müdür saygı dolu bir ses tonuyla. Her ne kadar hangi bölümün başkanı ile konuştuğunu anlayamasa da. “Sizin bu son derece gecikmiş işlerinizden dolayı dehşete düşmüş durumdayım!” dedi Montalbano kızgın bir tavırla. Çünkü eğer bir ofiste işler zamanında yerine getirilmezse, bürokratik bir deyişle uzarsa karmaşayı bir düşünün! “Sayın başkan, beni bağışlayın ama anlayamıyorum…” “Anlamıyor musunuz?! Tanrım, dosyalardan söz ediyorum!” Montalbano, müdürün alnında biriken ter damlalarını, korku ve şaşkınlıktan allak bullak olmuş yüzünü kafasında en ince ayrıntısına kadar canlandırabiliyordu. “Bir ayı geçkin bir süredir beklediğim personelin dosyalarından söz ediyorum!” diye hırladı Başkan ve inatla konuşmasına devam etti: “Onlar hakkında herşeyi bilmek istiyorum! Yaşlarını, kıdemlerini, görevlerini, vergi durumlarını, her şeyi! Sciarretta olayı bir daha asla yaşanmamalı!” “Bir daha asla” diye kararlılıkla tekrar etti müdür her ne kadar Sciarretta’nın kim olduğunu bilmiyorsa da. Onu Montalbano da tanımıyordu, o anda uydurduğu bir isimdi bu. “Ya Annibale Terruso hakkında bana neler söyleyebilirsiniz?” “Verruso V harfiyle, sayın Başkan. ” “Her neyse, aynı kişiden söz ediyoruz. Hakkında şikâyetler, var. Sanırım garip ilişkileri varmış…” “İftira! Hepsi asılsız iftira!” diye ondan beklenmedik bir cesaretle sözünü kesti müdür. “Annibale Verruso örnek bir memurdur! Keşke herkes onun gibi olsaydı! Kendisi iç muhasebeden sorumludur, her hangi biriyle de bir ilişkisi…” “Bu kadar yeter” diye sert bir şekilde sözünü kesti Başkan. “Yirmi dört saat içinde dosyaları bekliyorum. ” Tekrar düşünmeye başladı.

Montelusa Toprak Ofisi’nin müdürü, memur Annibale Verruso’ya kefil olabildiğine göre, böyle bir adam kolayca nasıl bir kiralık katil tutabilirdi? Fazio’yu çağırdı. “Dinle, ben yemeğe gidiyorum, dörde doğru ofise döneceğim. Geldiğimde Verruso’nun ailesi hakkında bana herşeyi anlatmak zorundasın. Büyük dedesinden gelecekteki yedinci nesline kadar, herkesi araştır. ” “Bütün bunları nereden öğreneceğim?” “Başka bir berbere git.” Verruso’nun soy ağacının kökleri, uygar erdemler ve büyük bir saygınlıkla gübrelenmiş bir toprağa kadar uzanmaktaydı: Üstün hizmet madalyalı şerefli bir albay amca, Gümrük Muhafaza’da albay olan bir başka amca, büyük dedesinin neredeyse azizlik mertebesine ulaşmış, kutsanmış rahip erkek kardeşi ise kilisece kutsal kişi ilan edilmek üzereydi. O ağacın yaprakları arasında saklanmış bir kiralık katili bulmak oldukça zordu. “Aramızda Annibale Verruso adında birini tanıyan var mı?” diye oraya özellikle çağırılmış komiserin adamlarınca. “Montelusa Toprak Ofisi’nde çalışan şu adam mı?” diye sordu Germana tekdüzeliğin önüne geçmek için. “Evet.” “Ben onu tanıyorum.” “Onun nasıl bir şey olduğunu görmek istiyorum. ” “Kolay, komiserim. Yarın pazar olduğu için, her zamanki gibi eşiyle öğlen ayinine gidecektir. Saat tam on ikiye beş kala.

” “İşte oradalar” dedi Germana, saat onikiye beş kala, ayin için son çanlar da çalarken. Gerçekte otuz yedi yaşında olmasına rağmen Annibale Verruso, oldukça bakımlı elli yaşlarında biri gibi duruyordu. Standartlardan biraz daha kısa boyluydu, oldukça büyük bir göbeği vardı. Kafasının yalnızca alt kısımlarında saçları vardı; elleri ve ayaklan küçüktü. Gözüne altın kaplama bir gözlük takmıştı. Oldukça ölçülü davranıyordu. “Büyük dedenin mutlu bir geleceği olan kutsanmış rahip kardeşinin bir kopyası olmalı,” diye aklından geçirdi Montalbano. Ama adamda çok salakça bir sabırlı hava da sezmişti. Aklına bir atasözü geldi. “Sabırlı boynuzludan kendini sakın.” Boynuzlanmış sabırlı bir adam sabrını kaybettiği zaman mutlaka tehlikeli olur, en kötü şeyleri bile yapabilecek .duruma gelirdi. Annibale Verruso olayı acaba böyle miydi? Hayır. Çünkü eğer birinin sabrı taşmışsa bu birdenbire olur, bunu erteleyerek isimsiz bir mektupta açıklamayı düşünmesi saçmalık olurdu. Komiser Verruso’nun eşi Serena Peritore için ise kesin bir yargıya varmıştı: Kocasını bol bol, fırsat buldukça boynuzluyordu.

Yürürken bile kalçasını sallama şeklinden, uzun siyah saçlarını geriye atışından, özellikle de Montalbano’nun kendisini kestiğini hissedip de kısa bir tüfeğin namlusunu delip geçen yeşil gözbebekleriyle ona yönelttiği bakışından bu anlaşılıyordu. Şarkının dediği gibi esmer, güzel ve ihanet eden bir kadındı. “Onun kocasını aldattığı söyleniyor.” “Bazıları bunu doğruluyor, kimisi de kabul etmekte zorluk çekiyor, hatta kabul etmiyor,” diye yanıtladı Germana tedbirli davranarak. “Aldattığını söyleyenler, hanımefendinin sevgilisinin kim olduğunu biliyorlar mı?” “Proje teknisyeni Agro ama…” “Konuş!” “Bakın komiser, söz konusu olan basit bir boynuzlama değil. Serena Peritore ve Giacomino Agro çocukluklarından beri birbirlerini seviyorlardı ve…” “Ve doktorculuk oynuyorlardı.” Germana belirgin bir biçimde rahatsız olmuştu. Anlaşılan onun için Serena ve Giacomino arasındaki aşk hikâyesi, bir dizi film kadar ilgi çekiciydi. “Serena’ran ailesi ise onun için evlenilecek en uygun kişinin Annibale Verruso olduğunu düşünüyordu. “Evlendikten sonra da Giacomino ve Serena birlikte olmaya devam ettiler.” “Öyle görünüyor. ” “Ama genelde büyük insanların yaptığı şeyleri yaparak,” diye sözlerini tamamladı Montalbano alaylı bir şekilde. Germana cevap vermedi.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir