Atilla Akar – Kamikaze Operasyonu

James Early Clayton, West Point’in en zeki ve çalışkan öğrencilerinden biriydi. Dört çocuklu, Oklahomalı bir çiftçi ailesinin en küçük erkek çocuğu olarak West Point gibi bir askeri akademiye girme başarısını gösterebilmişti. Oldukça cılız ve çelimsiz sayılabilecek bir çocukken delikanlılığıyla birlikte hem boy atmış hem de çiftlik işleri ile uğraşa uğraşa adaleli bir vücuda sahip olmuştu. Sakin bir duruşu ama içten içe kaynayan savaşçı bir ruhu vardı. Okul eğitiminin getirdiği tüm zorluklara göğüs germiş, sabır ve metanetle mezun olabilmek için çabalamıştı. Okulda derslerden artakalan vakitlerini ise kitaplar, ansiklopediler, gazete kupürleri arasında geçiriyordu. Bu özelliği, okul komutanı Tümgeneral Kevin Goldsmith’in gözünden kaçmıyordu. Tümgeneral Goldsmith başanlı öğrencileriyle ilgilenen bir komutandı. Nitekim Clayton da Goldsmith’in koruyucu otoritesini her zaman arkasında hissetmiş ve birçok defa onun sayesinde, başını derde sokmaktan kurtulmuştu. Evet, Clayton parlak 1 Amerikan Kara Harp Akademisi 11 EYLÜL’ÜN GERÇEK ROMANI bir Öğrenciydi, ama onu diğer öğrencilerden ayıran önemli bir özelliği daha vardı: askeri tarihe duyduğu olağanüstü merak. Tarih söz konusu oldu mu ne bulursa okurdu. Clayton tarih merakını o kadar ileri götürmüştü ki, ilgi alanını sadece askeri tarih olmaktan çıkarmış, insanhğm geçmişinde neler yaşanmışsa hemen hepsini yutarcasma ezberler olmuştu. Başkalarının gereksiz ya da vakit kaybı sayacağı konulara bile müthiş ilgi duyuyordu. Zaman zaman yapılan rutin yatakhane aramalarında herkesin dolabından ya da yatakların arasından tezgâh altı seks dergileri veya ucuz polisiye romanlar çıkarken Clayton’ın dolabından sadece tarih kitapları çıkıyordu. Tümgeneral Kevin Goldsmith’in kendisi de tarihe meraklıydı ama Clayton kadar başanlı sayılmazdı.


Ona birçok kez yoklama çekmiş, askeri tarih ve Amerikan iç savaşı konusunda sorular yöneltmiş ve karşılığında uzman sayılan kişilerin bile bilemeyeceği ayrıntılı cevaplar almıştı. Teğmen Clayton tarih kitaplarında okuduklarını güncel olaylara bağlamayı, kıyaslamayı hatta öğrendiklerinden geleceğe yönelik çıkarsamalar yapmayı da çok iyi biliyordu. İnanılmaz bir hayal gücü vardı. Hatta bir keresinde Tümgeneral Goldsmith, Clayton’a şöyle takılmıştı: “Evlat, eğer asker olmayı seçmeseydin senden çok iyi bir romancı ya da senarist olurdu!” Clayton, bunu bir iltifat kabul etmiş ve Goldsmith’e “Teşekkür ederim komutanım” demişti, “ordunun da bir gün senaryolara ihtiyacı olabilir!” Goldsmith “Olmaz olur mu evlat, olmaz olur mu” diye mırıldanmıştı, “günümüzde savaşlar önce senaryolarda yaşanıyor, sonra hayata geçiyor…” Clayton’ın farkında olmadan söylediği sözler, hayatını değiştirecekti. Pentagon’dan arkadaşı Korgeneral Fredy Calahan, bir süre önce Tümgeneral Goldsmith’i bizzat aramış ve çevresinde “zeki, tarihe meraklı, öngörü yeteneği yüksek, askeri konularla KAMIKAZE OPERASYONU sivil konuları kaynaştıracak, yetenekli bir genç” olup olmadığını sormuştu. Goldsmith, Clayton’dan bahsedip şimdi bu konunun neden açıldığını sorduğunda ise şöyle demişti: “Çok özel planlar için Kevin, çok özel planlar için… Okulu bitirir bitirmez onu görmemi sağla!” En sonunda Clayton’ın beklediği olmuştu. New York eyaletinin Orange kentinde bulunan ve 1802’den beri faaliyette olan West Point’ten mezun oluyordu o gün. Jefferson Davis, Ulysses S. Grant, Robert E. Lee, Douglas MacArthur, Dwight Eisen hower, George Patton gibi ünlü komutanları yetiştiren okul şimdi yeni mezunlarını vermeye hazırlanıyordu. O günkü tören, bu köklü okuldan mezun olan her öğrenci için bir gurur vesilesiydi. Genç subaylar, parlak ve düzgün üniformaları içinde tören alanını doldurmuşlardı. Konuşmalar yapılmış, yeminler edilmiş, bandolar çalınmıştı. Mezunların yakınları da tören alanının karşı tarafına dizilmişlerdi. Anneler, babalar, kardeşler ve tabii ki sevgililer… Güneş sadece tören alanını değil, öncelikle o insanların içini de ısıtıyordu.

Kadınların gözleri hafifçe ıslanırken, erkekler vakur bir edayla oğullarını seyrediyorlardı. İçlerinde Amerikan elitlerine mensup askerler, diplomatlar, senatörler de vardı. Tümgeneral Kevin Goldsmith’in 1961 yılı mezunlarına yönelik veda konuşması duygu yüklüydü: “Sizler buradan mezun olurken, sadece kendi kişisel yolculuğunuza değil, Amerika’nın büyük bir devlet olarak tarihteki yolculuğuna da katılmış bulunuyorsunuz. Gittiğiniz ve bulunduğunuz her yerde Amerikan çıkarlarını savunacak, ülkenizi gerekirse hayatınız pahasına koruyacak ve size sunulan bu eğitimin hakkını vereceksiniz. Dünyanın gerilimli günler yaşadığı şu dönemde her birinizin omzunda hazır yükler var. Düşmanlarımız 11 11 EYLÜL’ÜN GERÇEK ROMANI Birleşik Devletleri dünyadaki özgürlüğün bekçisi olmaktan alıkoyacak çabalar içindeler. Hiç merak etmeyin, Birleşik Devlet-ler’in gücü, bütün bunlarla baş etmeye yeterlidir. Bu gücün en somut parçaları sizlersiniz. Bunu bütün bir ulus olarak kimimiz elimizdeki silahlarla, kimimiz ise akıl, bilgi, cesaret ve inançla yerine getireceğiz. Siz henüz ilan edilmemiş bir savaşın tam ortasındasımz. Bu mücadeleden başarıyla çıkacağınıza bizlerin, yani sizi yetiştirenlerin kuşkusu yoktur. Her biriniz Amerikan ruhunun birer temsilcisisiniz. Bunu sakın unutmayın. Tanrı sizleri ve Amerika’yı korusun!” Törenin sonuna gelinmişti. Okul komutanı ve dönem birincisi konuşmalarını yapmışlar, herkes okulun temel sloganı olan “şeref ve vatan” andını içmişti.

Derken kepler havaya atıldı. Ardından kalabalığın içinden bir öğrenci fırladı, yerden kepini aldı ve kucağında tutarak beklemeye başladı. Diğer öğrenciler sırayla onun önünden geçerek kepine para bıraktılar. Bu öğrenci “duvar”dı. Yani okulu sonuncu bitiren kişiydi. Okul geleneğinde böyle bir ritüel vardı. Sonunda ortalığı sevinç nidaları kaplamıştı. Anneler, babalar, kardeşler, sevgililer o anın tadını çıkarıyorlardı. James Early Clayton’m ağabeyi Paul ve ağabeyinin eşi Pamela da tören alanındaydı. Anneleri Getrude ise çok istemesine rağmen törene katılamamıştı. Yaşlı kadın, bir süredir hastalıkla boğuşuyordu. Törene gelememiş, ama sevgilerini göndermişti James’e. Aslında ağabey Paul, ilk başlarda kardeşinin asker olma arzusunu pek tasvip etmemişti. Ona kalırsa James çiftlikte kalıp, kendisine yardım etmeliydi. Babaları Teddy öldüğünden beri bütün yük Paul’ün omuzlarına binmişti.

Evlenip giden kız kardeşleri Marry ve Suzanne’in de bir yardımı dokunmuyordu. Paul’ün tek umudu, çiftlik işlerinde kendisine yardım edecek küçük erkek kardeşi James’teydi. Bu yüzden Paul, kardeşinin asker KAMIKAZE OPERASYONU olma isteğine baştan şiddetle karşı çıkmıştı. Hatta bir süre birbirlerine küs bile kalmışlardı. Artık mezunlar için yeni bir hayat başlıyordu. 1961 yıh mezunları kısa bir dinlenmeden sonra kıta görevleri için ülkenin ve dünyanın dört bir tarafına dağılacaklardı. James Clayton da onların arasındaydı. Acaba görev yeri neresi olacaktı? Ülke içinde bir yere mi gönderilecekti, yoksa dünyanın her tarafına dağılmış Amerikan üslerinden birinde mi görev alacaktı? Bu düşünceler içinde odasında eşyalarını toplar ve arkadaşları ve komutanları ile son kez vedalaşmayı tasarlarken, kapının çalındığını fark etti. Gelen, eğitim çavuşları Fox idi. Çavuş Fox hemen selam durdu: “Teğmenim, size Pentagon’dan bir mektup var. İletmekle görevliyim.” Clayton, zarftaki yazıdan çok Fox’un kendisine selam durmasını yadırgamıştı. Bütün öğrenciler Çavuştan ölesiye korkarlardı ve o güne kadar hep onlar önce Çavuşa selam vermişlerdi. Oysa şimdi Çavuş Fox, karşısında hazırolda duruyor ve talimatlarını bekliyordu. Çünkü artık o bir subaydı ve rütbece çavuştan üstündü.

Yüzünü hafif bir tebessüm kapladı, zarfı aldı ve “Teşekkür ederim Çavuş” dedi, “gidebilirsiniz.” Zarfta ve içindeki kâğıtta ilk göze çarpan, Pentagon’un amblemiydi. Yazı ise oldukça kısaydı: “Kişiye Özel… Teğmen James Early Clayton ‘a… Sizinle bir görev konusunu görüşmek üzere en kısa sürede Savunma Bakanlığı’ndaki ofisime gelmenizi rica ediyorum. Selamlarımla. Korgeneral Fredy Calahan” Pentagon’dan böyle bir mektup almak Clayton’m en son aklına gelebilecek şeydi. Genç mezunların kıta görevlerinde pişmeden, Pentagon’da görev almaları pek rastlanan bir durum değildi. Peki “görev” derken neyi kastediyorlardı acaba? Korgeneral 13 11 EYLÜL’ÜN GERÇEK ROMANI Fredy Calahan da kimdi? Bu ismi şu ana dek hiç duymamıştı. Niçin kendisiyle görüşmek istiyordu? Gerçi ülkenin veya dünyanın ücra köşelerine gitmeye hazırlanan birçok arkadaşı Pentagon’da çalışma teklifine balıklama atlarlardı ama Clayton onlardan değildi. Amerikan askeri bürokrasinin beyninde kendisini ne gibi bir görev bekliyor olabilirdi? “Neyse, gidince öğreneceğiz nasıl olsa!” diyerek valizini toplamaya devam etti. 14 Bölüm 2 Pentagon Korgeneral Calahan’m Ofisi 15 Haziran 1961 Pentagon beşgen yapısıyla oldukça ihtişamlı görünüyordu. Washington DC yakınlarında ama Virginia sınırları içinde kalan devasa bina Amerikan askeri sisteminin beyniydi. Kara, Deniz ve Hava Komutanlıkları bina içinde toplanmışlardı. Toplam alanı 14 hektara yaklaşan yapı 1941-43 yılları arasında inşa edilmişti. Ortalama 25 bin kişilik personel kapasitesiyle irice bir kasaba büyüklüğündeydi. Tasarımını George Edwin Bergstrom’un yaptığı bina, çelik ve betonarme kullanılarak inşa edilmişti.

Bir bölümü ise taş kaplamaydı. On koridoru ve beş katı olan Pentagon yatay boyutları dolayısıyla çok alçak görünmekteydi. Clayton “Militarizmin Tapınağı”na doğru ilerleyen bir şövalye gibi hissetti kendini. Uzaktan Potamac nehrinin öte yanında sıralanan teknelerin çelik aksamı pırıl pırıl parlıyordu. Kapıdaki görevliler kimi aradığını ve randevusu olup olmadığını sordular. Clayton: “Ben Teğmen Clayton. Korgeneral Calahan’la görüşmek istiyorum” dedi ve ekledi. “Randevum yok, ama kendisi benimle görüşmek istiyordu.” 15 11 EYLÜL’ÜN GERÇEK ROMANI Nöbetçi subay: “Bir dakika Teğmen Clayton” dedi ve önündeki listeye bakıp Korgeneral Calahan’m dahili numarasını çevirdi. Hattın karşısındaki kişiyle konuştuktan sonra “Tamamdır, dedi, Korgeneral sizi bekliyor!” iki dakika kadar sonra Clayton, yanma, elbiseleri az önce ütüden çıkmışçasına dümdüz ve ayakkabıları ayna gibi parıldayan bir denizci er takılmış vaziyette Pentagon’un uzunlama ve labirenti andıran kasvetli koridorlarında yürüyordu. Karınca yuvası gibiydi sanki ortalık. Neredeyse bir tabut gibi küçük bölümler, evrak taşıyan akülü arabalar, elleri dosyalarla dolu subaylar ve siviller… En sonunda, kapısında “Genel Komutanlık Planlama Bürosu” yazan bir yerde durdular, içeri önce refakatçi er girdi. Ofise adım attığında Clayton’ın ilk dikkatini çeken, odanın ufaklığı ve sadeliği oldu. Büro eski stil, zarif tahta masalar ve dolaplarla donatılmıştı. Duvarlar açık yeşildi.

Pencereye yakın bir noktada ise çok güzel çiçekler bulunmaktaydı. Pencerelerde perde değil, jaluzi kullanılmıştı. Girişin hemen sağında az ileride iri bir akvaryum göze çarpıyordu. Kabarcıklar arasında yüzen balıkları bir an kendisine ba-kıyorlarmış gibi hissetti. Tam karşıda oturan sekreter ayağa kalkarak Clayton’ı karşıladı: “Ben Diana Farrow. Korgeneral Calahan’m özel sekreteriyim. Korgeneral sizi az sonra kabul edecek.” Az sonra iç bölmedeki ofisin kapısı açıldı. Kapıda upuzun boylu, iriyarı bir adam duruyordu. Amerikan basketbol liginden fırlayıp gelmiş oyunculara benziyordu. Vaktinin büyük bölümünü masa başında geçirmesine rağmen oldukça sportif bir görünümü vardı. Vücudunda bir gram yağ yoktu sanki. Yaşını ele veren tek nokta, saçlarının hafifçe seyrelmeye başlaması ve favorilerine biraz kır düşmesiydi. Rahat tavırlı bir adama benziyordu. Korgeneral’in kendisine doğru yaklaştığını gören Teğmen Clayton, hemen selam durmak istedi.

I 16 KAMIKAZE OPERASYONU Adam babacan bir tavırla: “Rahat Teğmen” dedi, “ben de sizinle tanışmayı arzuluyordum. Doğrusu bana hakkınızda çok olumlu şeyler söylediler.” Clayton, “Kim söyledi?” diye sormaya bile gerek duymadı. Bu kişi Harp Okulu’ndan Komutanı Kevin Goldsmith’ten başkası olamazdı. Genç Teğmen hemen içeriye buyur edildi. Doğrusu, Korgeneral’in odası da hem sade hem de küçüktü. Göze çarpan en büyük eşya, masaydı. Arka planda duvarın üzerine dizilmiş şiltler, madalyalar, askeri tatbikatlardan ve okul yıllarından kalan fotoğraflar duruyordu. Belli ki Korgeneral iyi bir balık avcısıydı, bir elinde oltası öteki elinde iri bir kılıç balığı ile çektirdiği fotoğrafta gururla gülümsüyordu. Yan duvarda ise büjoik bir dünya haritası bulunmaktaydı. Bazı bölgelerin üzeri küçük ve renkli bayraklarla işaretlenmişti. Clayton sandalyeye adeta yapışmış vaziyette, Korgeneral’in kendisine vermeyi düşündüğü görevle ilgili açıklama yapmasını bekliyordu. Onun sabırsızlığını fark eden Korgeneral’in de beklemeyi fazla uzatmaktan yana olmadığı anlaşılıyordu. Düşünceli bir şekilde alnını kaşıyıp “Hakkınızda çok iyi referanslar aldık Teğmen” dedi, “başarılı bir öğrenci imişsiniz. Ayrıca dosyanızda ‘idealist, zeki, öngörü ve analiz yeteneği kuvvetli bir genç’ yazıyor.

Aile geçmişinizle de tipik bir Amerikahsımz, bir çiftçi çocuğu olarak bu topraklara sadakatle bağlısınız.” Clayton halen merakla bekliyordu. Korgeneral bir türlü lafa mı giremiyordu, yoksa bir tür “yağlama yıkamaya” mı maruzdu, karar veremiyordu. Kendi kendine, sabırlı ol, adama zaman tarn, birazdan açıklayacak, diyordu. Neyse ki Korgeneral’in bundan sonraki sözleri, kafasındaki soruları susturdu: “Bakın Teğmen, pek bilinmese de Genel Ko-mutanhğın Planlama Bölümü’ne bağh çalışan ve bizim kendi aramızda ‘Özel ve Yaratıcı Operasyonlar Tasarlama’ adını verdiğimiz 11 EYLÜL’ÜN GERÇEK ROMANI bir büromuz var. Bizler burada bir ekip olarak çalışırız. Büromuz kabaca şöyle işler; çok eski tarihlerden beri vuku bulan olayları, askeri veya askeri olmayan hadiseleri inceler; aralarında bize ilginç gelen ve ileride faydah olabileceğini düşündüğümüz noktaları bulup ayıklar ve onları gerçekleşmesi mümkün planlar haline getiririz. Bunları derli toplu analiz eder, çıkarsamalarda bulunur ve birer öneri halinde ilgili birimlere sunanz. Olmuş ve bir daha tekrarlanması mümkün görünmeyen olayları güncel şarda-ra uyarlar ve gerçekleşebilir tasarılar haline sokarız. Bunları raporlar haline getirir ve pratiğe geçirilmesi için benim bile işleyişini tam bilmediğim başka birimlere yollarız. Yaptığımız iş, aynı zamanda çok gizlidir. Gizlidir; çünkü önerdiğimiz planlar ne kadar uçuk da olsa belki bir gün içlerinden bazıları uygulanabilir. Ayrıca bu planları her beş yılda bir bilimsel, teknolojik, siyasi, sosyal ve stratejik değişiklere göre güncelleriz ya da çöpe atarız. Bunlar öyle planlardır ki, yüzlercesini üretebilirsiniz ama bir tanesinin gerçekleştiğini görmeye bile ömrünüz yetmez belki.” Clayton’m kafası şimdi daha da karışmıştı.

Korgeneral bilmece gibi konuşuyordu. Ne tür planlardan söz ediyordu? Ayrıca hiçbir zaman uygulanmayacaksa bu planlar niçin yapılıyordu? Bu kuşkular altında yarım ağızla da olsa: “Komutanım, biraz daha açık konuşabilir misiniz?” diyebildi. “Şöyle örneklemeye çalışayım Teğmen, bizler ve yöneticilerimiz zaman zaman bazı kararlar almak zorunda kalabiliriz. Bunlar şekil itibariyle hoş olmasa da ülkenin menfaati açısından gerekli olabilir, işte bu tür durumlarda, bizim ürettiğimiz bu çok özel planlar devreye girer. Mesela Teğmen, Maine gemisi olayını bilir misiniz?” Clayton, sınava çekilen bir öğrencinin bildiği bir soruyla karşılaşmasındaki sevince benzer bir heyecanla atıldı: “Elbette Komutanım, 1898 yılının 25 Ocak’ında Küba limanına demirlemiş gemimiz, Maine, ispanyollar tarafından batınlmıştı. 260 denizcimizi [WKAMIKAZE OPERASYONU kaybetmiştik. Olay sonrasında ispanya’ya savaş açmak durumunda kaldık. Ama saldırı ispanyollara pahalıya mal oldu. Çünkü hem Küba’yı hem de çevresindeki diğer sömürgelerini kaybetmek durumunda kaldılar.” “Bravo Teğmen! Ama bir şeyi unutuyorsunuz. Bugüne kadar gemiyi ispanyolların batırdığına dair en ufak bir kanıt bile bulunabilmiş değil.” Clayton, Calahan’m sözüne “Savaş açtığımıza göre bir kanıt olmalı” diye safça itiraz edecek oldu

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir