Atilla Atalay – Eray

Dil dizgesinin her katmanında belirli sayılarda dil birimleri bulunur. Buna karşın, bu dil birimlerinin sözcük ve tümce yaratma olasılığı oldukça çoktur. Ses dizgesinde, örneğin, belirli sayıdaki sesler yan yana gelerek binlerce, milyonlarca sözcük yaratabilir. Her dilin kendine özgü sözcük yaratma yöntemleri o dilin dilbilgisinde kural olarak irdelenir. Kurallar da belirli sayılardadır. Sözcükler birbiri ardına sıralanırken sözcük öbeklerini, sözcük öbekleri de belirli sayılarda kurallara dayalı olarak, sonunda tümcecikleri ve tümceleri oluştururlar. Dilbilgisi kuralları yalnızca diliçi etkileşimler sonucunda değil insanbilim, toplumbilim, ruhbilim, eğitim ve kültür gibi dildışı etkileşimler biçimlenir. İşte bundan dolayı dilin yaratma gücü yalnızca diliçi özelliklere bağlı olmayıp yukarıda değinilen dildışı etkiler sonunda değer kazanır. Konuya dilbilgisi açısından bakıldığı zaman, dili konuşan bireyler, konuştukları dilin dilbilgisi kurallarına uygun biçimlerde tümcelerini ve sözcüklerini kurarlar. Oysa bireyler dilbilgisi kurallarına zaman zaman uymayabilir. Dil dizgesinin dışında, dilin her katmanında birtakım özel kullanımlar bulunabilir. Bireyler yaşamları boyunca dili her zaman dilbilgisi kuralları uygunluğunda kullansalardı, bu dil kullanımları, belli mantıksal ve matematiksel dizgeler yüklendikten sonra, bu dizgelerin uygunluğunda belli değişkeler üreten bilgisayar iletişimlerinden farklı olmayacaktı. Özellikle anlambilim alanında görülen değişkenlikler, dil kullanımlarının sınır tanımazlığını belirtmek bakımından çok ilginçtir. Dilin en önemli özelliklerinden biri olan yaratıcılık ve yaratma yeteneği, insanı, konuşan bir hayvan olarak yalnızca diğer hayvan türlerinden değil, belli bir dizge yüklenmiş makinalar olan bilgisayarlardan da ayırır. Bu çok doğaldır, çünkü dilin yaratma gücü, hem dil dizgesi içinde, hem de bu dizgenin dışında sonsuz olanak ve olasılıklar aracılığıyla dil kullanımı sağlar.


Dildeki sonsuz olasılık ve olanaklar birtakım belli kurallara bağlanır. Sonuç olarak, dilin kuralları vardır, ama yaratma gücünün yoktur. Dil kuralları çalışıp öğrenilebilir ama yaratma gücü kişinin kendi doğasından gelen bir yetenek olduğu için belli kuralları yoktur. (Carter ve Nash, 1990: 176) Dil kurallarına bağlı kalmayan yaratma gücü, yeni oluşumları dilin her katmanında ortaya çıkarabilir. Yaratılan yeni oluşumlar eğer dil dizgesi içindeyse, bireyler onları yadırgamazlar. Dizge dışı kullanımlar ise yadsınır, çoğu zaman da gülünür. Zaten gülmecenin dil ve dil kullanımı alanında işte bu yüzden çok sık oynamalar görülmektedir. İnsanlar yadırgadıkları dil kullanımlarına gülerek tepki gösterirler. Gülmek, bir çeşit alay etmektir ve alay etmek de bir çeşit tepki göstermektir. Ruhbilim, insanın yadsıma ve şok durumlarında, bir boşalma içgüdüsü nedeniyle güldüğünü varsayar. Alışılmamış biçimler ve birimler, oluşumlar yaratan gülmece alanında çoğu zaman işte bu yüzden olağanüstü dil yaratıcılığı görülmektedir. Kim bilir, belki de insanoğlu, dil dizgelerinin çeşitli katmanlarındaki sınırlı sayıdaki dil birim ve kurallarına başkaldırmak, yeni birim ve olgular yaratmak istediği için, gülmece dil ile belki daha çok oynamaktadır. Aşağıdaki incelemede, gülmece yazarlarından Atilla Atalay’ın HIBIR Dergisi’nde 1986 yılından beri her hafta yayımlanan ERAY köşesindeki yazıları konu edilmektedir. Atalay, Eray’da, Eray adındaki kahramanıyla, okuyucularıyla bir iletişim kurmaktadır. Yalnız, bu iletişimin kurmaca mı, yoksa gerçek mi olduğunu kesin olarak bilmiyoruz.

Eray’daki iletişim ne çeşit bir iletişim olursa olsun, dil kullanımı bakımından incelemeye değer bulunmaktadır, çünkü bu köşede dilin, dil dizgesi içindeki kullanım ve değerlerine ek olarak, dil dizgesi dışındaki değer ve kullanımları oldukça sık görülmektedir. Gülmecenin amaçlarından biri, olağan ve alışılmış olayları, olağanüstü ve alışılmamış biçimlerde vermekse, Eray’daki alışılmamış dil kullanımları da gülmece açısından olağan görülmektedir. Eray köşesinin yazarı, düşsel olarak, Atilla Atalay değil, Eray’ın kendisidir. Bir başka deyişle, Atalay, okuyucularıyla iletişimi Eray adındaki düşsel köşe kahramanıyla yapmaktadır. Derginin bu köşesinde Eray, çoğu zaman okuyucularına bir öğretmen gibi sorular sorup yanıtlar almakta, gerektiğinde onları ödüllendirmekte, ya da cezalandırmaktadır. Eray’ın soruları gerek dil, gerek mantık bakımından, Eray’ın kendi deyişiyle, “… akıllara sığmayan, transrasyonel sınıflandırılmaz oluşum, mantık ötesi biyolojik ve elektrostatik olgu…” bu sorulara gelen yanıtlar da insanın dil ve mantık “metabolizma”sının kolay kolay kaldıramayacağı oluşumlardır. Eray’ın sadık uşağı Sebastian’dır. Eray ne kadar olağanüstü bir “yazar”sa, Sebastian da onun tam tersine, *negatif zekatı” bir uşaktır. Eray’a aşırı derecede tutkun olan bir “sevgili”si vardır. Eray’ın “Piranha Manita İncigül Tantana” dediği bu kız alabildiğine şişman, peltek konuşan, Eray gibi “Hiperkülade* ve “anormarvılıs” derecede olağanüstü bir insandır. Eray ondan kaçtıkça, lncigül ona yapışır. Bazen lncigül, Eray’a fotoğrafını gönderir ve arkasına *Tana bu hafta da yatakta tekilmiş tuh bi pozumu gönderiyorum.” yazar. Eray kızdan yakınır: *Bu kan anca nehir yatağına sığar… Sanıyorum fotoğraf çektirmek için Kızı/ırmağı zorla yatağından kaldırdı… Ulan kim tıktı bu kızı bana yaa… Hangi boyutta günah işledim, ne suçum vardı, oh my Rab!” (Hıbır, Sayı:39) Eray, bir köşe yazarı olarak, sorduğu sorulara beğendiği yanıtlar alınca, okuyucularına lordluk, dükalık,düşeslik, beylik, düklük, viyadüklük, vb. gibi ünvanlar da verir.

Onlara yazı başlarında “Kitlelerin daniskası”, “Erayinperver camiam”, “Nassınız Erayıklar… ?“, Melankolikolisi” gibi adlarla seslenir, kendisini sevdiklerinden dolayı bazen derginin kapak sayfasını ‘Ben bir Erayinman oldum’, ‘nükleer’ başlığıyla (!) açmak ister. Yazılarında aşırı biçimlerde yaptığı dil sapmalarının bilincindedir. Bundan dolayı, aklına geldikçe “… kullandığım cümle düşükleri (düşük cümle, cenin, prematüre) için özür dilerim” der. Hıbır’da Eray’a ayrılan tek sütunluk bir yer, Eray’ın, dolayısıyla Atilla Atalay’ın dil kullanımını tam olarak gösteremeyeceği için, bu incelemde birden fazla Eray yazısı gözönüne alınmıştır. Bir yazarın deyiş (style) yeteneğini araştırmak için dar boyutlu bir kesitten daha çok, geniş zamanlı ve çerçeveli bir dönemin içindeki dil yeteneğini incelemek daha verimli sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Eray, okuyucularıyla bir iletişim kurduğu için dilbilim alanında bir söylem (discourse) konusu oluşturmaktadır. Bu bakımdan, yapılacak olan bir incelemenin de söylem alanındaki niteliklere dayandırılması gerekmektedir. Bundan dolayı, bu incelemede ele alınan yöntemler, söylem çözümlemesiyle ilgili söylem deyişlerini (discourse style) içermektedir. Atalay’ın Eray’ındaki söylem çeşitlerinde durum bağlamı (context of situation), her söylem çeşidinde olduğu gibi, yazarın düşünce yapısı (ideology) ile sıkı sıkıya ilgilidir. Eray köşesindeki tüm yazılar, Hıbır’da çalışan “muazzamteşem”, “ilginçtüe”, ve aynı zamanda “anormalkulade” bir insan olan Eray’ın tüm düşüncelerini yansıttığı için, bu kendine özgü düşünce yapısı olan dünyayı, kendilerinden “manyakötesi mektuplar” aldığı okuyucularına nasıl yansıttığını anlamak zor değildir. Verdiği yanıtlardan dolayı hasta olan okuyucularına Eray, “International Hospital Hastanesi Erayşilürji Bölümü’ne” gitmelerini önerir. Söylem ve söylem deyişi çözümlemelerinde ilk ele alınıcak olan söylem alanında (field of discourse) iki durum olgusu vardır: 1-0rtam (Setting), 2-Konu (Topic), ya da birbiri ardısıra gelen konular. Ortam, söylemin geçtiği yer ve mekandır. Konu da yazarın tasarlayıp sözünü ettiği fikirlerdir. Eray’daki ortam, yazarın yazılarını yazarken içinde bulunduğu dergi yönetim yeridir.

Eray masasında okuyucularıyla iletişim kurmaktadır. Yazılarında da o andaki düşünceleri vardır. Buradaki ortamı ikiye ayırmak daha doğru olmaktadır: a-Birincil ortam (Immediate setting), ve b-Geniş ortam (Wider setting). Bu duruma göre birincil ortamda Eray, dergi yönetim binasında okuyucularına o anda yazılar yazar, okuyucuları da Eray’ın o yazdıklarını okurlar. Geniş ortamda ise okuyucular Eray’ın yazdıklarını okuduktan sonra onların etkisi altında kalırlar. Yazarın düşünce yapısı, geniş ortamı pek gözönüne almadığı için International Hospital Erayşilürji Bölümü bu yüzden açılmıştır belki de, çünkü Eray’ın okuyucuları, yazarın kendisi gibi, büyük olasılıkla tam anlamıyla hastanelik insanlardır. (!) Birincil ortamla geniş ortam arasında kesin bir ayrım çizgisi yoktur. Bu yüzden Eray’ı okuyanlar, yazıları okuduktan sonra mı hastanelik olmuşlardır, yoksa ancak hastanelik insanlar mı Eray’ın okuyucuları olurlar, belli değildir. Ancak her iki durum da Eray’ın yazılarında sözünü ettiği olay ve durumlarla doğrudan ilgilidir. Söylem alanındaki durum ve konumlar, gerçek ve kırgısal (practical), ve düşsel (imaginary) olarak ele alınabilir. Eray’ın yazılarındaki olaylar, konu gülmece olduğu için, gerçek mi, düşsel mi pek belli değildir. Her hafta çıkan yazılarda Eray her ne biçimde olursa olsun okuyucularla bir iletişim kurmak istediği, kurduğu, ya da kurar gibi göründüğü için durum ve konum gerçek varsayılabilir. Söylem çözümlemesinde ikinci olarak ele alınan söylem deyişinde (tenor of discourse), söylemi yapan kişinin ve kişilerin etkileşimleri, bunların toplumsal rolleri ve durumları, kişisel davranış ve girişimleri ele alınır. Söylem deyişlerinde insanlar fikir tartışmasında bulunur, birbirleriyle uzaktan yakından ilişki kurarlar ve söylemlerinde kendi fikirlerini savunurlar. Eray, okuyucularla sağladığı iletişiminde, çoğu kez gerçek ve mantık bakımından olağan olmayan konu ve konumlara değinir.

Eray’da, okuyucularına karşı bir üstünlük, önderlik duygusu vardır. Bunu hemen her yazısında dile getirir: “Zihinsel böbürlü lideriniz Eray (zekasıyla böbürlenen lideriniz Eray)”, “Erayinmanlar camiasının tartışılabilinemeyen kuşkusuz efendisi Eray.” Yönetim biçimi cumhuriyet olan devletlerde geçerliliğini artık yitirmiş olan ünvanları, yazı ve davranışlarını beğendiği okuyucularına verecek kadar kendini herkesten üstün ya da soylu görür. Okuyucularının kendisine sevgi ve övgü dolu mektuplar göndermesinden hoşnuttur: “… gösterdiğiniz devlerade ilgi yine beni galaksilere fırlattı….” Yer darlığından dolayı yayınlayamadığı mektuplar için de kendine özgü bir özür dileme biçimi vardır: “Bir kısmını belleğimin şirinlikler departmanına kaydettim ama yayınlayamadım” Zaman zaman bu övgülerini kendi bilinç dünyasında kurmuş olduğu dil dizgesindeki birimler doğrultusunda kullanır: “Fırlamalık aleminin en şugır tartışılmazı ulu insan…” Bazen okuyucularının yazılarına kızar, ya da onların yaptıklarından ders alınmasını ister: “Erayinmanyak Şeno/’un mektubunu okuyup ibret ve diazem (müsekkin) alınız” Eray’ın olağandışı düşünce yapısı (ideology) ve davranışları kendisini de etkiler. O da bunun bilincindedir. Durumunu “Beynim konkordato durumunda (iflas)’, ve “Sinirlerim lambada yapıyo (oynamak)” diyerek açıklar. Normal insanlarla olan ilişkisinde onlara kızdığı zamanlar “Şimdi alırım seni bilincimin altına, psi psine ezilirsin. Deli psikolog.” ve “Doktor bilincinin altında mahzur kalmış” diyecek kadar dil katmanlarındaki kesitsel kullanımları ve çağrışımları birbirine karıştırır. Eray, okuyucularıyla olan iletişimini, kendisi olmadığı zamanlarda telesekreteriyle sağlar. Bazen sadık uşağı Sebastian, telesekreterdeki notları efendisi Eray’a iletir. Böylece Eray’ın hem bir telesekreteri, hem de bir “kölesekreteri” vardır. Eray, okuyucularıyla ilişkilerinde yer yer kibardır da… Bilinci yerindeyken onları yazılarında ağırlamaktan geri kalmaz: “Sizi hemen şööle mevzuuya alayım“, “Sizi hemen yazıya alıcam“. Buyrun…” İyi olduğu zamanlar okuyucularını selamlaması da oldukça candandır: “Hepinize hiss ve kissler.

’, “Doğan, histim sana, kal sağ/ıcakla…“, “Muckyou”, “Hepinize his yaptım kit/em”, “Sakın şirin kitlesi…”, “ Hepinize sevgi dolu saygılar efendim.’, Selaminmanlar…”, “Tebrikiterim!“, “Merhabaica kitlem!”. Bütün kibarlığına karşın davranışlarında gene de ölçülüdür, çünkü okuyucularla fazla yüzgöz olmak istemez. Bu özelliği, uşağı Sebastian’a verdiği emirlerde bellidir: “Okuyucuların fişini çekiver… His ve kiss… Muck you!”, “Sebastian… Kitleme kapıyı göster…*, “Sebastian, kov onları…”, “Sebastian, okuyucularısepetle…“, “Sebastian… Yazı bitti… Kov onları.’,“Sebastian! Onlara sevgi ve kapı göster… Bye bye… Bye be… Hadi gidin…!” Kızdığı zamanlar, azarlamaları olağan dil kullanımlarının dışında olduğu için ilginçtir: “Deli rakun!”, “Pis tazı“, “Rezil fok!”, “Bana nasıl pati çekersin lan bakteri…!“, “O sırada saman yığınına girmeseydim görürdün sen kıl dibi…“ Eray’ın söylem deyişi (tenor/manner of discourse), yakın çevresinde Sebastian ve Piranha Manita lncigül Tantana’ya; uzak çevresinde de okuyucularına olan davranış ve konuşmalarıyla ortaya çıkarılabilir. Yazılarında Eray çoğunlukla Sebastian’ın davranışlarını gülmece konusu eder. Sebastian konuşan bir birey olarak değil, davranışlarda bulunan bir nesne olarak akıllara yerleşir. Buna karşın Piranha Manita lncigül Tantana hem konuşan, hem de çeşitli gülünç davranışlarda bulunan bir birey olarak göze çarpar. Eray, lncigül’ün konuşmalarını onun söylediği gibi, /s/ leri /t/ biçiminde peltekleştirerek yazıya alır. Söylem alanında, bir kimsenin sözce değerlerini yansıtma biçimi bakımından Eray’ın bu çabası anımsanmaya değer bulunmaktadır. Yazıları dergide yazan kendisi olduğu için yazılardaki başlıca söylem rolü kuşkusuz kendisindedir. Söylem deyişi de kendisinin özelliklerini yansıtmaktadır. Bunlara koşut olarak da Eray’ın her yazısında, gereğinde hemen kızan, gereğinde azarlayan, sevinen, üzülen, cezalandıran, ödüllendiren değişken kişisel ruh durumu görülmektedir. Yazılarındaki birincil söylem ve geniş söylem deyişleri Eray’ın kişiliğini olduğu gibi yansıtmaktadır. Söylem çözümlemesinde üçüncü olarak ele alınan söylem kipi (mode of discourse), iletişimde bir ortam olarak incelenmektedir.

Söylemde ortam genellikle konuşma dili olmasına karşın, konuşma dili yazı diline aktarıldığı zaman ister istemez birtakım değişmeler ortaya çıkar. Eray, yazılarında konuşma diliyle yazı dilini olabildiğince bağdaştırmaya çalışır. Sözcük dağarcığında, özellikle ortaokul ve lise çağındaki gençlerin çok benimsediği, gençlik argosu türündeki türetme sözcükleri çok bulunmaktadır: “Aabi karakter yapmayın yaaa…”, “Nassınız Erayıklar?, “Hiperkülade çok fevkli (Fevkalade zevk gibi bi şey)”, “Anormarvılıs (Anormal harikalıkta)“, “Yatak yorgazm“, “Dünyayı tozbombe görmek”, “Elemterefish my answerfish“, “E best doğrusu“, “Berbalade (bad=kötü, berbalade=Fevkalade kötü)” gibi örnekler yalnızca birkaçıdır. ‘ Söylem deyişinin, metin yazarının ve diğer kişilerin arasındaki sözel ilintileri ele almasına karşın, söylem kipi yazarın metin yapısıyla sıkı sıkıya ilgilidir. Eray her hafta, kendisine ayrılan tek sütunun bir parçasında kendi yaşamındaki çevreden, Sebastian’dan, lncigül’den sözeder, diğer parçasında da ülkenin çeşitli yerlerinden kendisine yazan okuyucularıyla söyleşir. Eray yazıları her zaman ya “Kimse kıpırdamasın! Bu bir Eray yazısıdır… Hürmet ediniz… Eee, nasısınız bağımlı/arım? Sebastian, tebaama his et… (Sevinç gösterisinde bulun… “, “Selam babalar… Nasısınız kitlelerin daniskası, Erayinperver camiam…” diyerek, ya da buna benzer girişlerle başlar. Yazıların bitiminde “Haydi şimdi dağılın” “Sebastian… Kitleme kapıyı göster…”, “Hepinize his yaptım kitlem… Saiyonara. (Japonca ‘Allahısmarladık’ demek.)“, “Hadi gidin şimdi… Öpü/esisiniz… Severim.” diyerek, ya da buna benzer bitişlerle sona erer. Eray, ülkemizin özellikle şu son yıllarda yaşamakta olduğu milletlerarası gelişmeler altındaki değişimleri doğrultusunda dilde ortaya çıkan yeni sözcükleriyle, yabancı dillerden geçen sözcükleri ve biçimleri anadildeki biçim ve sözcüklerle kaynaştırarak gülünç sözcükler yaratır, metinde çoğunlukla bunları kullanır. Eray’ın dili, dilimizin Farsça, Arapça, Osmanlıca, Fransızca, lngilizce, ve son yıllarda, dağılan demirperde ülkelerinin çeşitli dillerinden gelen çok sayıda sözcük ve biçimi içine alır. Eray bir bakıma bu alıntıların Türkçe’de kullanılmasını gülmece konusu yapmak ister, metin kurgusunda çoğunlukla bu durumu gözönüne alır. Özellikle son 8-10 yıl boyunca lngilizce’nin dilimize attığı tırpanlar düşünülürse Eray’ın abartarak, bilinçli olarak kullandığı “Muck you”, “Anormarvılıs”, “Naykkabı”, “No mana bişi (Anlamsız)” gibi sözcükler özellikle gülmece alanında yadsınmaz, daha da ötesinde, gülünür. Eray, dilimize sahip çıkamamamızı gülmece kanalında böylelikle eleştirir.

Etkileşim olarak söylem ele alındığında dilin geniş ölçekli işlevlerini incelemek gerekmektedir. Her metin, düşünsel (Ideational), metinsel (Textual), ve kişilerarası (Interpersonal) adı verilen geniş ölçekli dil işlevlerini içine alır. Düşünsel işlev, metin yazarının kendi çevresinde ve düşünce yapısındaki nesneleri, fikirleri ve bunlar arasındaki bağıntıları yazıya yansıtmak için kullandığı dil olgularıdır. Yazar, kendi çevresi ve dünyasını yazıya aktarabilmek için istediği dil birimlerini kullanır. Zaman zaman belli sayıdaki kuralları içeren dil sisteminden dışarı çıkabilir. O zaman yazarın dil kullanımındaki yaratma yeteneği açıkça ortaya çıkar. Düşünsel işlevinde Eray, çevresindeki olayları oldukça iyi gözleyip algılayan yetenekli bir yazardır. Dünyadaki her çeşit yenilik onu olumlu ya da olumsuz biçimlerde etkiler. Kullandığı tümcelerde onun bu yeteneği oldukça açık bir biçimde bellidir. Olayları gözleyip algıladıktan sonra bunları anlatırken tümcelerdeki rolü gelişimçi (processor) sınırlarında kalır: ”… Sebastian yıllık sakatlığının bir bölümünü kullanmakta olduğu için mektuplarınızı bizzat ben açtım… Umarım onore olmuşsunuzdur… Sebastian gonore oldu… Gonore (be/soğukluğu) demek, bir nevi genital rahatsızlık… Ben yılbaşı için Jönev’deyken (Cenevre) Sebastian eve Romen almış da… Yılbaşı dedim de… Kitlemden istediğim duvar takvimi ve ajandalar beklediğimden az geldi… Bunda sizin bi suçunuz yoktur eminim… Siz bana yollamışsınızdır da, ya postada kaybolmuştur, ya da Noel Baba iç edip kendi tanıdıklarına vermiştir… Bu nedenle güvenlik birimine emir verip ne kadar Noel Baba varsa toplatıp bir odaya kapattırdım… Kendilerine yiyecek falan verdirtmiyorum, birer lokma su dağıttım o kadar… Ajanda/arımı hangisi arakladıysa ya ortaya çıkacak, ya da Noel Baba ve adamlarını harcıycam…” (Hıbır, Sayı: 142) Eray’ın her yazısı, yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi gözlem ve olay gelişmeleriyle doludur. Herhangi bir olayda kendi rolü her zaman baskın çıkmakta, olayları kendi yönüne çevirmekte, duygularını, dolayısıyla daha sonraki gelişmeleri kendi istediği gibi düzenlemektedir. Aşağıdaki örnekte de lncigül’ü anlatırken olaylar karşısındaki duyguları Eray’ın rolünü belirtmektedir: “Bilim İncigül’ün karşısında çaresiz maalesef… Ayrıca tek sorunu şişmanlık değil ki… Telesekretere not bırakan tam 14 kişi lncigül’ün abiliğini, 5 kişi de kocalığını üstlendi. Bu ondört abili, beş kocalı gürbüzle kim olsa baş edemez… 8 Mart kadınlar günü nedeniyle yemek yeme eylemi yaptı, komşu evlerin mutfaklarına sıçradı, dürbünlü tüfekle uyuşturucu ok fırlatılarak durduruldu… Şimdi beş gündür mışıl mışıl uyuyo, uyuyan dev…” (Hıbır, Sayı:47) Söylem alanıyla yakından ilgili olan düşünsel işlevinde Eray, olayları kendi duygularına göre biçimlendirir ve yazılarını çeşitli kesitsel dil kullanımlarıya süsler: HHeey tamam be aabi… Hey hey hey sakin olun, hepsi geçti, tamam mı? Döndüm, buradayım… Sebastian, Lazerhan Kalfa’ya daha fazla Malibu içirme… Bi hoş davranmaya başladı, o avizeden indir O’nu… Go ahead (ilerle)… Eee, nasısnız galaktik şirin kitle… Bodur bir ayrılıktan sonra (kısa) işte yine berabere kaldık… Tatilimi Suriye’de özel bir eğitim kampında geçirdim… Piranha Manita İncigül Tantana’ya gelince… Malikanemin bahçesine iniş yaparken saçını helikopterimin pervanesine kaptırdı. Şimdi kel, şişman ve mutlu. (Babam gibi)… Suriye’deki kampta öğrendiğim özel ikna yöntemleri (süper special methods) sayesinde lncigül denilen zehirli varille anlaşmaya vardık… Beni sevebilmesinin olanaklar ötesi olduğunu fazla direnmeden anladı… Şimdi size şarkı söyleyecek… Hadi lncigül söyle…“ (Hıbır, Sayı: 147) Metinsel işlev, metnin anlamlar yüklü bir yumak biçimine gelebilmesi için kullanılan dil birimlerinin toplamını gözönüne alan bir işlevdir.

Tümceler arasındaki birlik ve devamlılık bu işlevin kullanımına bağlıdır. Metinsel işlev iyi kullanılırsa metin tümüyle bilgi yüklü, derli toplu bir metin biçiminde göze çarpar. Metinsel işlevde Eray’ın metin kurma niteliği, konuşma dilini olabildiğince yazı diline aktarabilme çabasında görülür. Yazılarını açarken ve bitirirken kullandığı sözler bu durumu gösterir. aşağıdaki örnek, bir yazısının açılışıdır: “Lütfen dikkat! Emperyal majesteleri, yedi iklim, iki okyanus sultanı, fırtına fırlamalık camiasının efsanevi lideri Eray bu haftaki şizoluklarına başlıyor… Hışırtı, tıkırtı, fısıltı, cızırtı her türlü tiz ve bas gürültü çıkarmak, yazıya dikkatini vermemek arada paragraf atlamak, parantez içlerini okumaktan kaçınmak, ikinci bir emre kadar yasaktır… (Fingirti ve kıkırtı ölçülü olmak şartıyla serbesttir… Kişi başına herkes birer adet fink atabilir…) Sağınıza solunuza bakmayın, sadece önünüzdeki kağıtla ilgilenin” (Hıbır, Sayı:96) Aşağıdaki örnekte de bir başka yazının bitişi görülmektedir: “Sebastian, nerdesin mongol uşak parçası, buraya gel, yazıyı kapat… Aksi şeytan, espriden isabet aldı herhalde… Neyse yazı bitti dağılın. Haftaya ben sizi ararım… Hiss ve kissleer.’ (Hıbır, Sayı: 116) Eray’ın metin düzenlemesi ya Sebastian’ın bir açığını yakalayıp buradan bir konu çıkarma’ biçiminde, ya da daha geniş bir çevre içinde yakaladığı herhangi bir olayı konu edinme biçiminde olmaktadır. Eray’ın konuları her zaman eksiltmeli, abartmalı, olağanın ve mantığın dışında olduğundan, gülmece konuları olarak yazılarda yer alırlar. Dilin Metinsel işlevi söylem çözümlemesinde, söylem kipiyle bağıntılıdır. Eray, dildeki kiplik özelliklerini iyi kullanmaya çalışır, kullandıktan sonra da herkesi güldürerek amacına ulaşır: “Dikkaayt! Emperyal majesteleri, hiper fırlama, duygu imparatoru, Erayinmanlar camiasının tartışılabilinemeyen kuşkusuz efendisi Eray bu haftakimükemmelladeliğinebaşlıyor…'(Hıbır, Sayı:49) “Büyüksünüz beaabi… Kainatın en mutlu lideri benim, kimseciklerin siz gibi sevimli bir kitlesi yoktur. Sizin gibi hin olunabilinemez.” (Hıbır, Sayı:77) Metinsel işlev, metnin tümce yapılarındaki konulamaya (thematization) önem verir. Metin yazarının söylem alanı, söylem deyişi ve söylem kipi özelliklerine bağlı olan dil yapısındaki tümcelerde, yazarın düşüncesine göre, tümce öğelerinden bazıları öne ya da sona alınır. Geleneksel dilbilim kurallarından sapılabilir. Bu durumda terimler de değişir.

Tümcenin başında öznenin yerine kullanılan herhangi bir öğe öznelik (theme), yüklemin yerine konulan herhangi bir öğe de yüklemlik (rheme) olabilir. Bu incelemede birden fazla yazı ele alındığı için metinsel işlevdeki öznelik ve yüklemlik özelliklerini burada incelemeye gerek bulunmamaktadır. Söylem çözümlemesi bakımından deyiş (style), dil işlevleri arasındaki bağıntılar olarak betimlendiğinden, söylem deyişi, düşünsel, metinsel ve kişilerarası işlevler incelendikten sonra belirebilir. Birden fazla yazı ele alındığında, üstelik Eray gibi bir yazılar dizisi gözden geçirildiğinde, bir de asıl konu gülmeceyse, tek tek tümce incelemesinden sonra ortaya kesin ve somut deyişsel sonuç çıkmamaktadır. Bütün bunlara ek olarak, Eray’da, Eray, Sebastian ve lncigül’ün dışında yazıya alınan kişiler her hafta değişmektedir. Değişen bu kahramanların çoğu okuyuculardır, çünkü Eray yazılarında çoğu kez kendisine yazılmış bulunan bireysel mektupları yanıtlandırmaktadır. Kişilerarası işlev ise metin yazarının, ya da metindeki diğer kişilerin birbirleriyle olan iletişiminde kullandıkları dil olgu ve biçimlerini ele alır. Bunların çeşitli biçim ve duygusal değerleri vardır. İnsanlar günün her saatinde aynı ruhsal yapıda olmadıkları için onların bu durumları dil kullanımlarına da yansır. Bundan dolayı tümcelerin kiplik nitelikleri. donuk, törensel, olağan, teklifsiz, bildik tonlarında olabilir. Tümceler, dili kullanan kimselerin inceliğini ya da kabalığını yansıtabilir. Kişilerarası işlev tümce yapılarındaki bütün bu değerleri gözönünde bulundurur. Kişilerarası işlev yönünden ele alındığı zaman, Eray’ın ruhsal durumundaki değişkenlik burada da ortaya çıkar. Eray, çabuk kızabilen, çabucak ılımlı olabilen, birdenbire azarlamaya başlayan, birdenbire gülen ve kibarlaşan, kibarlıktan hemen sonra kabalaşabilen bir tip olduğundan, bütün bu ruhsal yapısı, kullandığı dili de etkilemektedir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir