Avram Galanti – Üç Sâmi Kanun Koyucu (Hamurabi, Musa ve Muhammed)

Hamurabi Babil hükümdarı, Musa İbrnnilerin peygamberi, Muhammed Müslümanların peygamberidir. Hamurabi, milattan yaklaşık 2000 yıl önce; Musa, milattan yaklaşık 1500 yıl önce ve Muhammed, milattan sonra 571-632 yılları arasında yaşamıştır. Biz burada Hamurabi’yi hükümdar, Musa’yı ve Muhammed’i peygamber sıfatıyla değil, fertler arasındaki dünyevi münasebetleri tanzim eden kanun koyucu sıfatıyla tetkik edip, koydukları kanunlar arasındaki nispetleri tayin etmeye çalışacağız. Hamurabi, Musa ve Muhammed, üçü de Samidirler*; üçünün koydukları kanun hükümleri, Samice yazılmıştır. Samiler, Asya’nın güney batısında; Akdeniz, Toroslar, Dicle nehri ve denizlerle çevrili bulunan Arap yarımadasında yaşamışlardır. Samilerin bu sınırlar dahilinde yaşadıkları tarihçe malum ise de, asıl yurtları hakkında iki nazariye vardır. Birinci nazariyeye göre Samiler, tarihi bir zamanda Arabistan’ dan çıkmışlarsa da asıl yurtları Mısır idi. İkinci nazariyeye göre Samilerin asıl yurdu Arabistan idi. Fakat bu *Hazreti Nı1h’un oğlu Sfun’dan türediklerine inanılan ve dilleri arasında yakınlık bulunan kavimlere Samiler denilmektedir. Bu kavimler; Asurlar, Akadlar, Kenliniler, İbraniler, Fenikeliler, Aramiler ve Araplardır. Coğrafi, siyasi ve etnik bir ifade olan bu kavramı ilk defa 1781 yılında Alman tarihçi A. L. Schlözer kullanmıştır. Hazırlayanın Notu (HN). 13 ÜÇ SAMf KAN UN KOYUCU kıtada meydana iklim değişiklikleri yüzünden oradan göç etmek zorunda kalmışlardır .


Bu ikinci nazariye kabule şayan görülmektedir. Samilerin ana dili, Asıl Samicedir. Günümüzde izi kalmamış olan bu dil, Akadca (Babilice ve Asurice), Kenanca (Fenikice, Punice, Moabitçe, İbranice), Aramca (Süryanice), Güney Arapçası, Habeşçe ve Kuzey Arapçası gruplarına ayrılmıştır. Hamurabi, Akadca; Musa, İbranice; Muhammed, Arapça konuşuyordu. Hamurabi’nin o dönemde yazıp kendi ismini verdiği Hamurabi Kanunu1, Şinar kıtasında; Musa zamanında Tevrat’ta zikredilen hükümler, Sina sahrasında; Muhammed zamanında Kur’an’da zikredilen hükümler, Kuzey Arabistan’ da ilk defa olarak yayılmaya başlamıştır. Bu üç Sami kanun koyucunun koyduğu bazı hükümler arasında tam, bazılarında yakın bir benzerlik, bazılarında da bir ilgi vardır. Hamurabi Kanunu’nda diğer iki kitapta bulunmayan hükümler de mevcuttur. Buna hayret edilmemelidir. Bunun sebebini anlamak için bu üç kanun koyucunun yaşadığı memleketlerin coğrafi durumunu ve buna bağlı olarak gelişen ictimai, kültürel ve iktisadi şartları tetkik etmek gerekir. Hamurabi Hamurabi’nin hükümdar olduğu Şinar memleketi, günümüzde Mezopotamya denilen bölgedir. Bu bölge eskiden küçük küçük hükümetlerden oluşmaktaydı. Hamurabi dönemine kadar Babil memleketi, bir nevi derebeylik 1 Dünyanın en eski kanun külliyatı olan “Harnurabi Kanunu” tarafımdan tercüme edilerek bazı şahsi mütalaalar ilavesiy\e, 1925’te İstanbul’da neşredilmiştir. Kanun, 282 maddeden oluşur. Bu eserde muhtelif numaralarla gösterilen maddeler, bu kanunun maddeleridir. 14 Giriş usulüne tabi idi.

Fakat Hamurabi büyük bir imparatorluk kurunca, imparatorluğun bütün halkına tatbik edilmek üzere bir kanun meydana getirmiştir. Hamurabi, bu kanunun asıl koyucusu değildir. Kanunun bazı kısımları, vaktiyle Sümerler ile bedevi Sam1lerin örf ve adet haline gelen hükümlerinden ibarettir. Hamurabi, bu örf ve adetleri toplayıp bir araya getirerek koyduğu hükümlere ilave etmiş ve kendi ismini verdiği kanunu meydana getirmiştir. Tek parça bir taş üzerine kazılmış olan Hamurabi Kan unu* ayrıca kil tabletlere yazılarak imparatorluğun muhtelif yerlerine gönderilmiş ve bazı mahkemelere konulmuştur. Hamurabi Kanunu, en küçük ictimfil zümrenin ilişkilerini -basit ve ibtidai bir surette bile olsa- düzenleyen aile hukuku ve ceza hukuku ile ilgili hükümler ihtiva ettiği gibi ziraat, ticaret, gemi işletmeciliği (seyr-i sefüin), serbest meslek sııi.ıflan, işçi ve hayvan ücretleri hakkında da hükümler ihtiva eder. Hamurabi Kanunu’nda görülen ziraat, ticaret, gemi işletmeciliği, serbest meslek sınıfları, işçi ve hayvan ücretleriyle ilgili hükümleri, İsraili ve Muhammedi hükümler arasında görmüyoruz. Bunun başlıca sebebi şudur: Fırat ve Dide nehirleri, Mezopotamya topraklarına büyük bir verim gücü kazandırmıştır. Güçlü bir devlet olan Babil İmparatorluğu bu verim gücünden yararlanmaya çalışmıştır. Böylece ziraat ve ticaret gelişmiştir. Buna bağlı olarak ziraat ve ticaret ile ilgili bir çok sorun da ortaya çıkmıştır. Nihayet bütün bu sorunlar bir takım hükümler ile çözümlenmiştir. Buna benzer bir durumu ne Sina yarımadasında, ne de Arabistan’ da görüyo- • Eski örf, adet ve kanunların sistemleştirilmesiyle oluşturulan Hamurabi Kanunu, Akad dilinde, çivi yazısıyla diyorit bir dikme taşın ön ve arka yüzüne kazılmıştır. Taşın en tepesinde güneş-tann ve adalet temsilcisi Şamaş’a tapan Hamurabi’nin kabartması yer almaktadır.

Bu yazıt, 190 1-1902 yıllarında Fransızlar tarafından Susa’da bulunmuş olup halen Paris’te Louvre Müzesi’ndedir. HN. 15 ÜÇ SAMf KAN UN KOYUCU ruz. Her ne kadar Musa, mübadele (değiş-tokuş) ve rehin gibi bazı hükümlerden bahsetmiş ise de Hamurabi Kanunu tarzında ziraat, gemi işletmeciliği ve ücretlerle ilgili hükümlerden bahsetmemiştir. Muhammed’ e gelince, bu kanun koyucu, Kur’an’da ticarete temas etmiş2 fakat Hamurabi gibi ticaret hakkında aynca hükümler koymamışbr. Bedevi Araplar ziraatı sevmezler idi. Bir Arap şairi “Şeref, tarlaları sürmek ile değil, mızrak ile elde edilir” demiştir. Ziraat ile ilgili bazı Arapça kelimelerin aslı Aramcadır. Mesela, ekkar: çift süren, haris: ekin eken, natfrr: bağ bekçisi, ender: harman3 bu kabildendir. Hamurabi Kanunu’nda oldukça çağdaş hükümler görmekteyiz. Kanun cerrah, tabip, baytar ve mimar ücretlerini tayin ediyor.4 Ziraat işlerinde istihdam edilen işçilerin ücretleri, günlerin uzun veya kısa olmasına göre değişir.5 Muhtelif sanatları icra eden işçilerin ücretleri, aynca bir tarifeye tabidir.6 Kiralama (isticar) meselesi, Hamurabi tarafından dikkate alınmıştır. Kiralanan işçi, hayvan ve arabanın ücreti tespit edildiği gibf, gemi kiraları da tespit edilmiştir.

8 Aşağı yukarı 4000 yıl önce konulmuş olan bu son hükümlerin, günümüzde Avrupa’run bazı memleketlerinde bulunmaması, Hamurabi devrinin kültür derecesi hakkında açık bir fikir verir. 2 Al-i İmr.ın, 3/ 156; Kasas, 28n3; Rum, 30/46. [Müellifin ticaret ile ilgili olarak kaydettiği bu ayetlerden sadece son ikisi dolaylı olarak ticaret ile ilgilidir. Kur’an’da ticaret ile ilgili olan ayetler şunlardır: Bakara, 2/198, 275; Nisa, 4/29; Hfid, 11/85; Cum’a, 62/10, 1 I; Mutaffifin, 83/1- 3. HN]. 3 Y gn. Guidi, Arabie Anıeislamique, Patis, 1921. 4 Hamurabi Kanunu, cerrah ücretlerini 2 15, 216, 217; tabip ücretlerini 22 1, 222, 223; baytar ücretini 224. maddeler; mimar ücretini 228. madde ile tespit ediyor. 5 Madde 273. 6 Madde 274. 7 Madde 257, 258, 261, 268, 269, 270, 27 1, 272. 8 Madde 275, 276, 277.

16 Giriş Hamurabi Kanunu, çeşitli olan içeriğinden anlaşıldığı üzere asırların tecrübesinden ve bir çok gelişmeden sonra hukukllik kazanarak meydana gelmiştir. Bu durum, Babil’in kabile hayatından çıkıp yüksek derecede gelişmiş bir devlet hayah yaşadığını ifade eder. Musa Tevrat’ın ifadesine göre Mısır’ da doğmuş olan Musa, İbranllerin Mısır’ da çektiği zulümlerin etkisi altında kalarak siyası bir cürüm işleyip Medyen sahrasına kaçmıştır. Orada bir süre kaldıktan sonra Mısır’ a dönerek Beni İsrail’i buradan çıkarıp Sina sahrasında kırk sene dolaşmış ve yine Tevrat’ın ifadesine göre vaat edilen topraklar (arz-ı mev’ud)a ulaşmadan önce vefat etmiştir. İbrani kanun koyucunun koyduğu hükümler arasında kabile hükümleri de görülür. Musa, aile ve ceza hükümlerinden bahsettiği gibi, mübadele ve rehinden de bahsetmiştir. Sahranın coğrafi vaziyeti ve o dönemde henüz bir devlet hayatının oluşmamış olması nedeniyle Musa’nın kanunu, Hamurabi’nin kanunu gibi hayatın bütün yönlerine ve ihtiyaçlarına dair hükümler ihtiva edemezdi. Bu, böyle olmakla beraber Musa’nın sosyalizm hatta kısmen komünizm esaslarına temas eden hükümler koyması, hayret vericidir.9 9 Tevrat, “şemita (chemita)” ve “yubil”den bahsediyor. Şemita [da], her altı seneden sonra yani yedinci senenin başlangıcında alacaklılar, alacaklarını borçlulara bağışlarlar ve rehinlerini iade ederlerdi …. (Tesniye, Biib 15). [Her yedi yıl sonunda bir ibra yapacaksın. Ve ibra şöyle olur. Her alacaklı komşusuna ödünç verdiği şeyi ibra edecektir; komşusunu ve kardeşini sıkıştırmayacaktır; çünkü Rabbin ibrası ilan edilmiştir (Tesniye, 15/2). HN].

Yubil, her elli senede bir kutlanan bir nevi ictimai-iştiraJd bayramdır. Yubilin düştüğü sene içinde satın alınan arazi (şehirlerdeki evler müstesna olmak üzere) tazminatsız sahiplerine iade olunur idi …. (Levililer, Bab 25). Yubil esnasında bütün köleler, kölelik müddetlerine bakılmayarak, azat edilirler ve başlarında mersin dallarıyla örülmüş çelenkler olduğu halde, efendileriyle beraber raks ederek eğlenirlerdi. 17 ÜÇ SAMf KAN UN KOYUCU Muhammed Muhammed’in zamanından önceki zamana, Kur’an’ da cahiliye zamanı denildiği malumdur. Arap yarımadasında cahiliye zamanında Allah, diğer ilahlardan büyük olmakla beraber, ilahın tekliği fikri, çok ibtidai olup asıl, putperestlik bütün şiddetiyle hüküm sürmekteydi. Çünkü muhtelif vazifeler ile memur edilen ilahlar, ilaheler ve putlar doğrudan doğruya Allah’ın maiyetinde bulunan memur ve hizmetçi olarak kabul ediliyordu. İslam öncesi şairi Evs bin Hacer*’ in: Ve bi’l-Lati ve’l-‘Uzza10 •••• Ve billahi ennellahe minhunne ekberu** yemininde, Allah ile iki ilahenin isimleri geçiyor. Bu, putperestliğin şiddetle hüküm sürdüğünü göstermektedir. Dini hayatları böyle olan bir memleket halkının ictimai hayatlarının derecesini takdir etmek zor bir şey değildir. Arapların büyük bir kısmı, çoban ve bedevi idi. Bunların bir kısmı bazen köylerde ve şehirlerde ikamet ederdi. Halkın bu suretle yaşaması güçlü bir devlet hayatı temin etmek için yeterli değildi. Birkaç hükümet dışında, mevcut olan ufak tefek hükümetler, siyasi düzenden yoksundu. Bu birkaç hükümet de asayiş ve adaleti temin etmekten aciz idi.

Cahiliye zamanında Arabistan’ da kadının ictimfü vaziyeti çok aşağı idi. Çok eşlilikte (taaddüd-i zevcat) sınır ol- * Ebu Şureyh Evs bin Hacer bin Malik et-Temimi (530-620), cahiliye dönemi Temim kabilesinin önde gelen şairlerindendir. Cahiliye döneminin ünlü şairi Zuheyr bin Ebl Sulma’nın üvey babası ve hocasıdır. Gezgin bir şair olup aşk ve kadın tutkunu olan Evs bin Hacer, hikmet ve hüzün şiirleri söylemiştir. HN. 10 “el-Laı, el-‘Uzza” iki ilahenin ismidir. ** Lat’a ve ‘Uzza’ya yemin olsun … Allah’a yemin ederim ki Allah onlardan büyüktür. HN. 18 Giri ş matlığı gibi, çok kocalılık (taaddüd-i ezvac) adeti de mevcuttu. Zina, meslek haline gelmişti. Kadın, miras hakkı bulunmadığı gibi, varisler tarafından miras malı gibi kabul edilmekteydi. Babanın ölümünden sonra, analar* ile evlenme ve onları boşama adeti, sıradan bahaneler ile normal karşılanabiliyordu. Kız çocukları diri diri gömme adeti mevcuttu. İçki ve eğlence düşkünlüğü büyüktü.11 Arap yarımadasında vaziyet böyle acıklı iken, Muhammed, tek ilah fikrine dayalı dini ve ahlaki-ictimai bir hayat tesis etmeye çalışmış, pek çok güçlüğe maruz kaldıktan sonra maksadına nail olmuştur.

Arap yarımadasının coğrafi vaziyeti dikkate alındığı zaman Arap kanun koyucusu, İbrani kanun koyucusu gibi -ikisi de bazen Allah adına söyleyerek- bir takım hükümler koymuştur.12

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir