Bekir Yıldız – Kör Güvercin

Gözlerini korkuyla açtı. Bir gün önce, başına gelenleri düşündü. Kentte, arkadaşlarıyla dolaşırken, bir kamyonun az ötelerinde durduğunu görmüştü. Arabadan inenler avuç dolusu yiyecek atmışlardı önlerine. Arkadaşları büyük bir iştahla, önlerine atılanları kapışıp yemişlerdi. Nasıl olduysa, kendisi bunun bir tuzak olabileceğini sezinleyebilmişti. Yıllardan beri kentin sokaklarında dolanıyordu. Geniş, bakımlı yolların bulunduğu semtlerde oturanlar zengin kişilerdi. Bunların çöpleri sokaklara rastgele dökülmezdi. Yoksul semtlerde yaşayanların çöpleri arasında da, dişe dokunur birşeyler bulmak olanaksızdı. Açlığı iliklerinde yaşayan bir köpek olmasına karşın, kimi insanların, durduk yerde avuç avuç attıkları yiyeceklerde bir hile olduğunu anlamış, kuyruğunu kısarak, kaçıp bir yere sinmişti. Sindiği köşeden, arkadaşlarının başına gelenleri görünce, üzüntüyle inlemiş, çapaklı gözlerinden yaşlar boşalmıştı. 5 Birkaç yıldan beri, kimi zaman birlikte oynadıkları, kimi zaman bir lokma yiyecek için birbirleriyle hırlaştıkları arkadaşları, verilen zehirli yiyecekleri yutunca, gözleri önünde titreye titreye can vermişlerdi. Bir süre geçince, arkadaşlarını kamyona koyup kentin uzak bir yerine atmışlardı. O, korkuyla, uzaklaşan kamyonu izlemiş, insanlar çekilip gittikten sonra da, arkadaşlarının başucunda saatlerce dolanmıştı.


Amacı, ölmemiş biri varsa, ona yardım etmekti. Ama hiçbirisinde en küçük bir kıpırtı görememişti. Bu kez, acı ulumasını, çılgın havlamalarını, insanların olmadığı bu yerde rahatça yükselterek, hiç olmazsa doğanın, yasını anlayabileceğini umarak, saatlerce ağladı. Duyduğu, bildiği kimi köpeklerin bir isimlerinin olduğuydu. Hatta kimilerinin evlerde elbebek, gülbebek başköşe edildiğiydi. Bir zamanlar kendisinin de böylesi bir yaşamı olmuştu. Onurlu yaşamak adına zincirlerini koparıp sokağa fırladığında, ismi ansızın köpek olmuştu gene. Köpek diye, it diye, şoşo diye çağrılışını, kovalanışını, hatta tekmelenişini acı acı anımsıdı. Şoşo, bir gün önce öldürülmüş arkadaşlarına baktı. Sevinçle kapıştıkları yumuşacık yiyecekler, belki de yaşamlarında ilk kez ele geçirebildikleri bu tat, onların sonunu hazırlamıştı. 6 Dağlar gibi yükselmiş çöplüğe baktı. Kendisinin de mezarı, ergeç böylesi bir çöplük olacaktı. Kavradığı bu gerçek, bedeninden cılız bacaklarına döküldü. Titredi bacakları. Ama bu titremenin bir başka nedeni daha vardı: Açtı Şoşo.

Dünden beri açtı. Açlık duygusu, korkuyu yendiğinde, kente doğru yöneldi… Yürürken, arkasında, yanında oluşan gölgesinde, güneşin yeni günde aldığı yolu ölçtü. Zaman, sabahı çoktan eskitmişti. Kentten içeriye girdi. Yapılar, caddeler, sokaklar… Şoşo durdu ansızın. Bir anda, arkadaşları gibi öldürülmüş olduğunu sandı. Görünürde hiçbir insan yoktu. Bu kentin insansız olabilmesi düşünülebilir miydi? Koşmaya başladı. Kentin içlerine sokuldu. Gene değişen bir şey olmadı. İnsansız yapılar, geniş, alabildiğine geniş bulvarlar, caddeler, sokaklar… Nereye gitmişti milyonlarca insan?. Böylesine, ansızın nasıl yok olabilirlerdi? Hepsinin, şu bir gün önce öldürülen köpekler gibi öldürülmüş olmaları düşünülebilir miydi? Uzun uzun havladı. Kapıları kapalı yapıların önünde durdu. Tekmelenmedi. Kovalanmadı.

Şaşkına dönmüş Şoşo, insansız bu kocaman kentte yalnız başına olduğunu anlayınca, yalnızlık duygusu ölümden acı geldi ona. Kentin daha içlerine doğru yollanacağına, kentin dışına doğru koşmaya başladı… Uzun bir süre sonra soluklanmak için durduğunda, bir ses duydu arkasında. Dönüp baktı. Kendisi gibi şaşkına dönmüş bir kediydi bu. Şo8 şo’un durduğunu görünce, o da soluk soluğa durdu. Aralarında bir kaç sıçrayışlık bir savunma boşluğu bırakmışlardı. Birbirlerine soylarının elverdiğince yüklü bir düşmanlıkla baktılar. San tüylü, salt gözlerinin orta yerindeki beyaz benekli kedi, miyavladı. Bu miyavlama, iki hayvan arasındaki konuşma isteğine bir çağrı gibiydi. Şoşo sordu: «Kedi kardeş, nereden gelip nereye gidersin böyle?» Benekli Kedi, başı önde, gözleri yukarıda yanıtladı: «Kentten gelirim. Bağlara, bahçelere, dağlara giderim.» dedi. Şoşo, bu kez yeni bir soru sordu: «Neden, neden kenti bıraktın?» Benekli Kedi soruyu kurnazca yanıtladı: «Ya sen kardeş?» Şoşo şaşırmıştı. «Kardeş… Kardeş olalım mı? Biz kardeş olabilir miyiz?» «Kardeş,» diye mırıldandı Benekli Kedi. «İnsanların kardeşleri bile, kardeş olamazken şu dünyada!.

» «Ama insanlar yok artık,» dedi Şoşo. «Sen de gördün kenti değil mi? Yok insan… İnsansısız biz…» 9 Binlerce, milyonlarca yılın korkusunu bacaklarında taşıyarak, bir kaç adım attı Benekli Kedi. «Gördüm kardeş,» dedi. «İnsansız kenti ben de gördüm. Hâlâ gözlerime inanamıyorum ama…» Şoşo da Benekli Kedi’ye doğru bir kaç adım attı. Yanyanaydılar şimdi. «Biz neden düşmanız?» diye sordu Şoşo. «İnsanlar birbirlerine düşman,» diye yanıtladı Benekli Kedi. «Oysa… Şey… Sahi Köpek kardeş, biz zenginlerin çöplüğünde neden daha az hırlaşırız birbirimizle?.» Şoşo hemencecik yanıtlayamadı soruyu. Benekli Kedi bir adını geriye çekildi bu sıra. İnce sesiyle böbürlenir gibi konuştu: «Ama,» dedi. «Açıkçası, ben seni başka bir nedenle sevmem. Bilmek ister misin bu nedeni?» «İsterim ya,» dedi Şoşo. «Senin kuyruğun çok oynak,» dedi Benekli Kedi.

«Önüne kim yiyecek atsa, ona yılışırsın. Gözden düşmüşlüğün bundandır. Oysa biz kediler? Yıllarca aşını, ekmeğini yediklerimiz bile, onurumuzla oynıyamaz. Gerçi adımız, nanköre çıkmıştır ya, sorarsan, bu onursuz olmaktan yeğdir. Bir de unutmamak gerekir ki, insanoğlunun nankörlüğü yanında, bizimkisi devede kulak kalır kardeş…»

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir