Bernard Cornwell – Cehennem Savascilari

Şimdi artıkı Kutsal Kâsenin gizemini bildiğine inanılan, Ihomas’ın babasının (catili ve aynı zamanda Ihomas’ın kuzeni ve düşmanı olan flstarac Kontu, ‘VeTçilleli Çuy ile yüzleşme zamanıydı. yüzlerce katının alınması gereken bir miktar. İskoçların bu parayı on taksitte ödemelerine izin verildi ve David’in 1357’de serbest bırakılmasından önce ödeme için yirmi soylunun da rehin olarak teslim olması gerekti, ama kaderin şu cilvesine bakın ki David bu tarihe kadar tamamen İngiliz yanlısı oldu. Sir Thomas Dagworth resmen Bloisli Charles’ı esir alan kişi oldu ve onu III. Edward’a çok daha düşük bir ücret olan 3,500 pounda sattı, ama kuşkusuz bu parayı elde etmek Fransa ve Britanya’da toplacak olan daha büyük parayı beklemekten daha iyiydi. Kral David’i esir alan kişi John» Coupland adlı bir İngiliz’di ve esirini Edward’a şövalyelik ve arazi karşılığında satmıştı. Charles’m La Roche-Derrien’deki yenilgisi dönemin ün kazanmamış en büyük İngiliz zaferiydi. Charles okçularla daha önce karşılaşmıştı ve haklı bir şekilde, onları yenmenin yolunun iyi korunmalı pozisyondayken saldırmalarını sağlamak olduğunu düşünmüştü. Okçular görmedikleri şeyi vuramazlardı. Bu taktik Sir Thomas Dagworth’un saldırısına karşı işe yaramıştı, ama sonra kasabadan Richard Totesham’m çılgınca çıkartması başlamıştı. Charles ordusunun dört biriminin koruyucu siper duvarlarının arkasında kalmasında ısrar ettiği için ezip geçildi ve bunun sonucu olarak ordusunun diğer bölümleri de yenildi. Yenilgisi ve esir alınması yandaşları, Calais’deki kuşatmayı kaldırmayı başaramayan Fransızlar için büyük şok oldu. Yüzyıl savaşlarının süper tarihini anlatan ilk cildi Trial by Battle adlı kitabım çok kullandığım Jonathan Sumption’a teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim. Kuşkusuz romandaki hatalar tamamen bana aittir, ama alacağım mektupları azalt-mak adına ifade etmek isterim ki 1347’de Durham Katedralinin yalnızca iki kulesi vardı ve Hachaliah bilgisini Nehemiah değil, Esdras kitabına koydum, çünkü Kral James İncilini değil Vulgata’yı kullanıyordum. İskoçlar İngiltere’yi yandaşları olan Fransa’nın isteğiyle istila ettiler.


II. David’ingerçekten İngiltere ordusunun hepsinin kuzey Fransa’da olduğuna inanmış olması mümkün. Ama İngiltere bu tür problemi öngörmüştü ve bazı kuzey lordlarma evde kalma ve eğer İskoçlar hareket egeçerse kuvvet toplama görevi verilmişti. Bu güçlerin omurgası kuy-kusuz okçulardı ve bu İngiliz (ve bir dereceye kadar Galli) okçuların en büyük çağıydı. Kullanılan silah, porsuk ağacından yapılma, bir metre seksen santim uzunluğunda, kırk beş kiloluk çekiş ağırlığında (modern rekabet yaylarının ağırlığının iki katından fazla) olan uzun yaylardı (bu çok daha sonra uydurulan bir isimdi). Neden gerçekten Avrupa savaş alanının kralları olan ölümcül okçuları neden bir tek İngiltere’nin ortaya çıkardığı bir gizem, ama en olası yanıt uzun yay ustalığının İngiliz hevesi olup yüzlerce köyde spor olarak yapılmasıydı. Sonunda okçuluk talimini zorunlu kılan kanunlar geçti, belki bunun nedeni bu hevesin geçiyor olmasıydı. Uzun yayın kullanması olağanüstü derecede zor bir silah olup büyük bir güç gerektirdiği kesin. Fransızlar da bu silahı saflarına tanıştırmaya çalıştılar, ama bu konuda ustalaşamadılar. İskoçlar bu okçulara alışmıştı ve onlara asla at sırtında saldırmamayı öğrenmişti, ama ateşli silahlar savaş alanında kullanılmaya başlayana dek uzun yay konusunda bir çözüm bulunamadı. Esirler önemliydi. Sir VVilliam Douglas gibi büyük adamlar ancak büyük bir fidye karşılığında serbest bırakılırdı, ama İskoç Kralının fidyesinin toplanmasına yardımcı olması şartıyla Sir VVilliam önceden salıverildi ve bunu başaramayınca itaatkâr bir şekilde Londra Kulesindeki hapishanesine geri döndü. Charles Blois ve Kral II. David gibi adamlar için istenen fidye çok büyüktü ve toplanması yıllar sürebilirdi. David için istenen fidye 66,000 pounddu, yani bugünkü değerine kabaca yaklaşması için Savaş Neville Haçmdaki savaşla başlıyor.

Savaşın adı Lord Neville’in zaferini göstermek için diktiği taş haçtan alınmıştı, ama Lord Neville’in anıtı yenilenirken orada hali-hazırda bir haç olması da mümkün. Geniş İskoç ordusunun, York Başpiskoposu ve kuzeyli lordlar tarafından aceleyle toplanan yetersiz güce karşı giriştiği savaş İskoçlar için tam bir felakete neden oldu. Kralları II. David Vagabond’da anlatıldığı gibi köprünün altında kapana sıkıştırılarak esir alındı. Kendisini esir alanın dişlerini dökmeyi başardı, ama sonra kontrol altına alındı. Yüzündeki yaranın iyileşmesi için Bamburgh Kalesinde uzun süre kaldı, sonra Londra’la götürüldü, sonra o gün yakalanan İskoç aristoklartalırm çoğuyla birlikte Londra’ya götürülüp Kuleye kapatıldı. Liddesdale Şövalyesi Sir VVilliam Douglas da bunların arasındaydı. Daha önceden Edward’a bağlılık yemini eden iki İskoç Kontunun kafası kesildi, sonra dört parçaya ayrıldı ve parçaları ihanede karşı uyarı olarak krallıkta sergilendi. O yıl daha sonra Fransa kralının yeğeni öi Britanya’nın müstakbel Dükü olan Bloisli Charles Londra Kulesinde II. David’e kaüldı. Başka bir tarihte Fransa Kralının kendisini de bu ava katacak olan İngilizler için olağanüstü bir ikiliydi bu. 477 I BERNARD CORNWELL les’m ordusundan geri kalanların toprak siperleri terk ettiği ve Rennes’e doğru kaçtığı araziye uzun gölgeler düşürüyordu. Adamlar göz alıcı bir biçimde oraya gelmişler, ama korkunç bir yenilgiyle kaçışıyorlardı. Thomas mühendislerin çadırlarına gitti ve bir balta, kazma ve kürek buldu. Taş Kırbaç’ın yanma bir mezar kazdı, Skeat’ı nemli toprağın içine itti ve bir dua okumaya çalıştı, ama aklına bir dua gelmiyordu, sonra taşıyıcıya verilen para aklına geldi.

Lord Roncelets’in çadırına geri dönüp yanmış kanvası sandığın üstünden çekti, bir tane altın alıp mezara geri döndü. Arkadaşının mezarına atlayıp parayı Skeat’m dilinin altın akoydu. Taşıyıcı parayı bulacak ve altına bakarak Will Skeat’m özel bir insan olduğunu anlayacaktı. “Tanrı seni korusun, Will.” Sonra mezardan çıkıp içini doldurdu, ama VVill’in gözleri açılır umuduyla sık sık duraklıyordu, Kuşkusuz Wiü’in gözleri açılmadı ve nihayet Thomas arkadaşının soluk yüzüne toprak atarken ağlamaya başladı. O işini bitirene kadar güneş iyice yükselmişti. Kadınlar ve çocuklar yağmalanacak şey aramak için kasabadan geliyordu. Bir kerkenez yükseklerde uçarken Thomas para sandığının üstüne oturup Robbie’nin kasabadan dönmesini bekledi. Güneye gitmeyi düşünüyordu. Astarac’a gidecekti. Gidip babasının defterini bulacak ve bu esrarı çözecekti. La Roche-Derrien’in çanları zaferi duyurmak için çalıyordu. Büyük bir zaferdi bu. Thomas ölülerin arasında otururken babasının yükünü bulana kadar rahat etmeyeceğini biliyordu. Calix meus inebrians.

Transfer calicem istem a me. Ego enim eram pincerna regis. Bu işi istese de istemese de o Kralın kupa taşıyıcısıydı ve güneye gidecekti. 474 CEHENNEM SAVAŞÇILARI hayatını tehlikeye atma niyetinde olmadığını gösterdi. Thomas Sir VVilliams’a haç çıkardı, ama eski dostu ölmüştü. Boynundan yaralanmıştı ve taş yığınının üstünde kan kaybından can vermişti. Garip bir şekilde huzurlu görünüyordu. Yeni günün ilk ışıkları Taş Kırbaç’ın kolun-daki parlak kanı aydınlatırken Thomas akıl hocasının gözlerini kapadı. “Will Skeat’ı kim öldürdü?” diye Sir Geoffrey’in adamlarına sordu. Genç olan Dickon zırh, et, iç organ ve kemik yığını halinde yatan yığını, yani Korkuluk’u işaret etti. Thomas kılıcmdaki çektikleri inceledi. Kılıç kullanmayı öğrenmesi gerekiyordu, yoksa bir kılıçla öldürülecekti. Başını kaldırıp Sir Geoffrey’in adamlarına baktı. “Gidip bir sonraki kaleye yapılacak saldırıya yardım edin,” dedi. Adamlar ona bakakaldılar.

“Gidin!” diye parladı. Adamlar ürkek bir şekilde batıya doğru koştular. Thomas kılıcını Roncelets Lorduna uzattı. “Onu kasabaya götür,” dedi Robbie’ye, “ve iyi koru.” “Ya sen?” diye sordu Robbie. “Will’i gömeceğim. O benim dostumdu.” Will Skeat için gözyaşı dökmesi gerektiğini düşünüyordu, ama gözlerinde hiç yaş yoktu. En azmdan şimdilik. Kılıcını kınına soktu, sonra Robbie’ye gülümsedi. “Eve dönebilirsin, Robbie.” “Dönebilir miyim?” diye sordu Robbie şaşkınlıkla. “De Taillebourg öldü. Roncelets fidyeni Lord Outhwaite’ye ödeyecek. Eskdale’e gidebilirsin, evine dön, İngilizleri öldürmeye devam et.

” Robbie başını iki yana salladı. “Guy Vexille yaşıyor.” “O benim.” “Ve benim,” dedi Robbie. “Kardeşimi öldürdüğünü unutuyorsun. O ölene kadar kalacağım.” “Onu bulabilirseniz,” dedi Jeanette hemen. Güneş yanan kampın dumanlarını aydınlatıyor, Char-473 BERNARD CORNWELL kılıcıyla çarpışırken kolu bu güç yüzünden neredeyse his-sizleşti. Darbe Korkuluk’u geriye doğru savurdu, toparlanınca ileriye doğru atıldı. Korkuluk arka arkaya darbeler indirirken Thomas umutsuzca kendini korumaya çalışıyordu. Thomas bir kılıç ustası değildi ve darbeler yüzünden dizlerinin üstüne çökmüştü. Robbie de ona yardıma koşamıyordu, çünkü Korkuluk’un iki adamını engelliyordu. Derken cehennemin kapıları açılmış gibi büyük bir çatırtı oldu. Korkuluk acıyla haykırırken yer sarsıldı. Korkuluk’un uluması gökyüzünü yırttı.

Jeanette uzun kolu serbest bırakan levyeyi çekmişti. On tonluk karşı ağırlık yere inmiş, askıyı tutan kalın metal pim Sir Geoffrey’in bacaklarının arasına girmiş, karnından kasıklarına kadar bir yırtık açmıştı. Korkuluk mancınığın koluyla kasabanın yarısına kadar uçabilirdi, ama pim bağırsaklarına dolaşmıştı. Korkuluk uzun kolun ucuna asılı kaldığı yerde acıyla debeleniyor, kanı yere akıyordu. Efendilerinin öldüğünü gören adamları geri çekildi. Ödül veremeyecek bir adam için neden dövüşsünlerdi ki? Robbie başını kaldırıp kıvrılıp bükülen Korkuluk’a bakarken ölmekte olan adam bir şekilde kendini büyük demir kazıktan kurtardı ve bağırsakları sarkıp kanı boşalarak yere düştü. Tok bir sesle yere çarptıktan sonra kanlı bir yığın halinde hopladı, ama hâlâ yaşıyordu. Gözleri seğirir-ken dudakları alaycı bir gülümsemeyle aralandı. Robbie yanma gidip dayısının kılıcını iki gözünün ortasına sokmadan önce, “Kahrolası Douglas,” demeyi başardı. Roncelets Lordu bütün bu olanlara inanamayan gözlerle bakıyordu. Jeanette kılıcını onun yüzüne doğrultmuş, ona kaçması için meydan okuyordu. Adam donuk bir şekilde kaçmaya çalışarak gecenin bir yarısında gelerek Britanya lordunun o güne kadar toplayabildiği en büyük orduyu yenen bu sarhoş, çığlıklar atan vahşi adamların arasında 472 CEHENNEM SAVAŞÇILARI “Ne oldu?” “Eskiden olduğum gibi değilim, Tom,” dedi Skeat. Lord Roncelets’in korunmasına yardım eden iki kasabalı Skeat’ın ayaklarının dibinde yatıyordu ve Skeat’m kendisi de ölüyor gibi görünüyordu. Yüzü bembeyazdı, güçsüzdü ve zor nefes alıyordu. Yüzünde yaşlar vardı.

“Savaş-maya çalıştım,” dedi acınacak bir sesle. “Denedim, ama eskisi gibi değilim.” “Size kim saldırdı?” diye sordu Thomas, ama Skeat cevap veremiyordu. “Will yalnızca beni korumaya çalışıyordu,” diye bağırdı Jeanette. Beggar onu yeniden geriye bastırınca bir çığlık daha attı. Beggar sonunda onu mancınığın üstüne çıkarmış, eteklerini açıyordu. Sir Geoffrey öfkeyle kükrer-ken o heyecanla ağzında bir şeyler geveledi. “Douglas serserisi!” Thomas ipi bıraktı. Yeni bir ip taktığında nasıl olacağını görmek için birkaç atış yapmayı isterdi, ama şimdi bunun için zamanı yoktu. Ok ilerleyerek Beggar’m karışık sakalına, ardından boğazına girdi. Geniş ok boğazını bir kasap satırı gibi doğramıştı. Kan üzerine ve yüzüne sıçrar-ken Jeanette bir çığlık attı. Korkuluk öfkeyle kükreyip Thomas’a doğru koştu. Thomas boynuz uçlu yayını onun kırmızı suratına bastırıp yayı bıraktı, kılıcını çekti. Robbie yanından geçip dayısının kılıcını Korkuluk’un karnına doğru savurdu.

Ama Korkuluk sarhoşken bile çevikti. Bu hamleden kaçmayı başarıp karşılık verdi. Bu arada iki askeri yardıma koşarken -diğerleri Roncelets Lordunu koruyordu- Thomas onları gördü. Taş Kırbacı kendisiyle Sir Geoffrey’in siyah balta armasını taşıyan adamlarının arasına koyabilmeyi umarak sola kaçtı, ama Sir Geoffrey neredeyse onun önünü kesiyordu. Thomas yeni çektiği kılıcıyla ona umutsuzca karşılık verdi. Kılıcı Korkuluk’un 471 BERNARD CORNWELL te onun tepesinde dikiliyordu. Korkuluk küstah bir şekilde Thomas’a baktı. “Bu benim esirim!” dedi. “O bize ait,” dedi Thomas. “Onu biz aldık.” “Dinle evlat,” dedi Korkuluk sarhoşluktan dili dola-narak. “Ben bir şövalyeyim, sense bir pislik. Beni anlıyor musun?” Thomas’a doğru yürürken hafifçe sendeledi. “Ben bir şövalyeyim,” dedi bir kez daha, ama daha yüksek sesle. “Ve sen bir hiçsin!” Adamlarının Lord Roncelets’i tutup tutmadığından emin olmak için arkasına döndü.

Böyle zengin bir esir Sir Geoffrey’in bütün problemlerini çözecekti. Bu yüzden onu elinden kaçırmayıp fidyesini almaya kararlıydı. “O kadın esir alamaz,” dedi kılıcının ucuyla Jeanette’i işaret ederek. “Çünkü memeleri var ve sen de esir alamazsın, çünkü bir pisliksin. Ama ben bir şövalyeyim! Bir şövalye!” Bu sözleri Thomas’a doğru tükürürcesine söylemişti. Hakaretlerden etkilenen Thomas yayını çekti. Yeni ip biraz fazla uzundu, bu yüzden siyah yayın gücünde bir eksiklik hissediyordu, ama amacına yetecek kadar güç olduğunu düşündü. “Beggar!” diye bağırdı Korkuluk. “Eğer oku atarsa kaltağı öldür.” “Güzelliği öldür,” dedi Beggar. Jeanette’in göğüs-lerinin üstündeki zırhı okşarken salyaları sakalına doğru akıyordu. Jeanette hâlâ mücadele ediyordu, ama Beggar onu iyice mancınığa yaslayınca kıpırdayamadı. Thomas yayı aşağıya indirdi. Mancınığın uzun kolunun yere doğru indirildiğini gördü, ama mühendisler taşı yükleyemeden engellenmiş olmalıydılar, çünkü deri askı boştu. Sağ tarafta büyük bir taş yığını duruyordu.

Orada ani bir hareket olunca Thomas kayalara dayanan bir yaralı gördü. Adam ayakta durmaya çalışıyor, ama duramıyordu. Yüzünde kan vardı. “Will?” dedi Thomas. “Tom!”Will Skeat yeniden ayağa kalkmaya çalıştı. “Sen misin Tom?” 470 CEHENNEM SAVAŞÇILARI için Normandiya’daki bütün erkeklerle yatmak zorunda kalacaklar!” Coutances kontunu bir kez daha dürttü. “Senin aklını başından alacağım,” diye kükredi Sir Guillaume, sonra keyifle esirini yürüttü. Bir kadın çığlık attı. O gece bir sürü kadın çığlık atıyordu, ama bu kadının sesindeki bir şey Thomas’m bilincine işledi ve telaşla döndü. Ses üçüncü kez duyulunca Thomas koşmaya başladı. “Robbie!” diye bağırdı. “Yanıma gel!” Thomas yanan çadırların arasından koşarken çizmeleri kıvılcım ve közleri havay*a savuruyordu. Dumanı tüten bir ateşin etrafından geçerken neredeyse miğferine kus-makta olan bir yaralıya takılıp düşüyordu. Nalbant önlüğü takmış bir adam başından kanlar akarken sendeleyerek yoluna çıkınca Thomas onu bir kenara itip Lord Roncelets’in yanan çadırının dışında dalgalanan sarı-siyah sancağa doğru koştu. “Jeanette!” diye seslendi.

“Jeanette!” Ama Jeanette esir düşmüştü. Dev bir adam sırtını Lord Roncelets’in çadırının hemen dışında duran Taş Kırbaç adlı mancınığa dayamıştı. Adam Thomas’m sesini duyunca sırıtarak dönüp baktı. Bu adam sakalı ve çürümüş dişleriyle Beggar’dı. Kendisinden kaçmaya çalışan Jeanette’i sertçe itti. “Tut onu Beggar!” diye bağırdı Sir Geoffrey Carr. “Sıkı tut kaltağı.” “Bu güzellik hiçbir yere gitmiyor,” dedi Beggar. “Hiçbir yere gitmiyorsun tatlım.” Jeanette’in zırh cüppesini kaldırmaya çalıştı, ama çok ağır ve idaresi zordu, ayrıca Jeanette deli gibi mücadele ediyordu. Hâlâ kılıcı olmayan Roncelets Lordu Taş Kırbaç’m gövdesinde oturuyordu. Yüzündeki kırmızı iz darbe aldığını gösteriyordu. Sir Geoffrey Carr beş adamıyla birlik-469 BERNARD CORNWELL “Ona katılmamı istedi,” dedi Thomas buruk bir sesle. Kesilen ipi bir kenara fırlattı, miğferinin altından yedek ipi aldı. Beceriksiz parmaklarıyla ipi yayma takmayı ikinci denemede başardı.

“Ve defterin onda olduğunu söyledi.” “Eh, bu onun çok işine yarayacaktır,” diye yorumda bulundu Robbie. Savaş sona ermişti. Siyah giysili bir cesedin yanma çömelip para aramaya başladı. Sir Thomas Dagworth adamların bir sonraki kaleye saldırmak için kampın batı yakasında buluşmalarını haykırıyordu. Diğer kaledeki savunmacıların bazıları savaşın kaybedil-diğini görüp kaçmaya başlamışlardı. La Roche-Derrien’de kilise çanları çalıyor, Bloisli Charles’m esir olarark kasabaya girdiğini gösteriyordu. Thomas kuzeninin peşinden baktı. Bir parçası, yalnızca ufak ve hain bir parçası ona katılmayı istediği için utanıyordu. Kuzenine katılıp aileye yeniden girer, Kutsal Kâse’yi arar ve gücünü kullanırdı. Utancının, işkenceyi bıraktığında de Taillebourg’a duyduğu minnettarlık gibi ekşi bir tadı vardı. “Aptal!” diye bağırdı boş yere. “Aptal!” “Aptal!” Thomas’mkini bastıran ses Sir Guillaume’ninkiydi. Sir Guillaume iki adamıyla birlikte kılıcıyla bir esiri dürtüyordu. Esirin üstünde plaka zırh vardı ve her dürtüklemeyle kılıcı zırha sürtünüyordu.

“Hergele!” diye uludu Sir Guillaume yeniden, sonra Thomas’ı gördü. “Bu Coutances! Coutances!” Esirinin miğferini çıkardı. “Şuna bak!”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir