Cemal Kutay – Atatürk Olmasaydı

Elinizdeki kitabı basımından evvel birkaç defa okudum. Hem de içe içe, kana kana okudum. Her defasında bir evvelkinden daha fazla zevk aldım. Düşünceye daldım. Acaba “ATATÜRK OLMASAYDI?” Neler olurdu? Ünlü İngiliz Devlet Adamı VVinston Churchill’in dediği gibi; Avrupa’nın ortasında Viyana’dan, Ortaasya’ya, Hindistan’a kadar dünya siyasi coğrafyası değişirmiydi? Çarlık Rusya’sında kominist ihtilali başarıya ulaşır, Ramanof Hanedanı yıkılırmıydı? 70 Yıldan fazla süren bir zaman süresinde kominist rejim dünyanın korkulu rüyası olurmuydu? Rusya gelişmiş ülkeler arasında müstesna bir yer alamazmıydı? Dünya’nın tahıl ambarı olamazmıydı? Sıcak denizlere açılamazmıydı? Bölgemizde ve dünyada siyasal ve sosyal düzen ne olurdu? Müttefiklerin, I. Dünya Harbinin başında amaçladıkları ve anlaştıkları, yüzyıllık dünya düzeni kurulabilirmiydi? Acaba sömürülen ülkeler ve mazlum milletler, bağımsızlık hareketleri için örnek alabilecekleri bir başka ülke, bir başka lider bulabilirmiydi? Yıllardan beri, yenilmişlikten, parçalanmaktan, horlanmaktan başka bir şey görmeyen yüce milletimiz benliğini bulabilirmiydi? Din istismarcılarının elinde daha ne kadar VII oyuncak olurdu? Milli vasfını ne derece kaybeder, ümmet haline dönüşürdü? Din perdesi arkasında oynanan Araplaştırma hareketi ne kadar başarılı olurdu? Acaba genç Türkiye Cumhuriyeti kominist rejimi kabul edermiydi? Veya kabul zorunda kalırmıydı? İşte bu ve buna benzer aklınıza gelebilecek pek çok sorunun cevabını; elinizdeki kitapta, Mustafa Kemal’den, Atatürk’e ve bugünlere kadar yanındakileri ve karşısındakileri ile çok iyi tanıyan, pek çoğunun hayatını kitaplaştırmış olan, yakın tarihimize yön veren olaylar ve hareketleri bilen, yaşayan ve objektif kıstaslarla değerlendiren, Tarih Kitaplıklarına Hazine değerinde 161 Eser armağan eden, yaşayan tarihçilerimizin en kıdemlisi Üstad Cemal KUTAY’ ın nefis ve akıcı kaleminden okuyacak ve alacaksınız. İnanıyorum ki, benim gibi tekrar tekrar okuyacak, her defasında kafanızdaki soruların azaldığını görecek, dağarcığınızı dolduracaksınız. Sayın KUTAY’a Kulübüm, Beşiktaş Rotary Kulübü ve tüm Rotaryenler adına teşekkür ederim. ATATÜRK OLMASAYDI, acaba İstanbul, ne olurdu? Hiç düşündünüz mü? Yalnız bu sorunun cevabı almanız dahi ürpermenize yeter sanırım. Lord Kinross, Müttefiklerin Çanakkale Seferinde başarıya ulaşmaları ve Boğazı geçmeleri halinde neler olabileceğini bakın nasıl anlatıyor. “-1915 Yılı başlarında İstanbullular, Enver Paşa’nın büyük umutlarla giriştiği Sarıkamış Seferi’nin ve Cemal Paşa’nın benzer amaçlarla fakat yine hazırlıksız olarak giriştiği Süveyş Kanalı Harekatının başarısızlıkla sonuçlanmaları üzerine, Çanakkale Boğazı ve Marmara üzerinden İstanbul’a bir Müttefik taarruzunu bekler hale gelmişlerdi. Moralleri çökmüş, umudsuzluk içinde şehrin düşman eline geçmesinden, olmuş bitmiş bir şey gibi söz edenler VIII çoğunluğu oluşturmuştu. Rusların çıkıp, gelivereceği korkusuyla sinirleri bozulan Almanlar ise; ayrı bir barış anlaşmasından söz etmeğe başlamışlardı. İstanbul’un Türk aileleri Anadolu’ya göç ediyor, OsmanlI Hükümeti, Anadolu yakasında, Haydarpaşa’da, bir saat içinde harekete hazır iki “Özel Tren “i bekletiyordu. Birincisi Padişah ve maiyeti, İkincisi de Diplomatik misyon mensupları için… Bu hazırlığın yanında, Selanik’ten, Balkan Harbi’nin kaybedilmesi üzerine İstanbul’a getirtilen ve Beylerbeyi Sarayı ’nda haremi ve maiyeti ile sürgünlüğünü çeken II.


Abdülhamid’e de, ailesi ve maiyeti ile birlikte İstanbul’dan ayrılması teklif edilmişti. Ama o, yerinden kımıldamayı reddettiği gibi, Padişah olan kardeşi Sultan Mehmet Reşat’a “İstanbul’dan bir kere ayrılırsan, bir daha dönemezsin. ” diyordu. İktidardaki İttihat ve Terakki Hükümeti Eskişehir’e taşınmayı plânlamıştı. Babı alî Arşivleri ile bankalardaki altınlar daha şimdiden oraya gönderilmişti. İstanbul’ daki Polis Karakollarında, şehri tutuşturmak üzere teneke teneke petrol hazırlanmıştı. San’at eserleri Müzelerin mahzenlerine saklanmış ve Ayasofya da dahil olmak üzere, şehrin bir takım resmi ve anıtsal yapılarının dinamitle uçurulmaları kararlaştırılmıştı. Amerikan Büyükelçisi Ayasofya’ya dokunulmamasını isteyince zamanın İçişleri Bakanı Talât Paşa “İttihat ve Terakki içinde eski şeylere meraklı olanlar parmakla gösterilecek kadar az sayıdadır. Biz hepimiz yeni şeyleri severiz.” diye cevap vermişti. Şehir bir yenilgi ve perişanlık tablosu halinde İdi.” İşte Çanakkale Muharebeleri devam ederken İstanbul’un hali buydu. Çanakkale Zaferi, tarihî ve kültürel varlıklarıyle, tüm yaşayanlarıyla ile İstanbul’u kurtarmıştı. Çanakkale tarihin her döneminde olduğu gibi, İstanbul’u yine savunmuştu. IX Müttefik Askerlerinin, İngiliz Şair Robert Brock’un; “Demek ki Ayasofya’mn mozaiklerini, Türk lokumlarını ve halılarını yağmalayacağız.

Demek ki bizler tarihte bir çağın dönüm noktasını başlatacağız” şeklinde özetlediği hülyalarını söndürecekti. Çanakkale Zaferi’nin yaratıcısı Mustafa Kemal, Anafartalar Muharebelerini kazandıktan sonra Hüseyin Rauf Bey’e (Orbay) “Hamdolsun İstanbul’u kurtardık.” diyecek ve İttihat ve Terakki Hükümeti’nin şehri tahrip ve terk hazırlıklarından ve müttefik askerlerinin yağmalama hülyalarından duyduğu endişeyi dile getirecekti. Elinizdeki kitapta, hikayesini ibretle okuyacağınız olaylardan birkaçı üzerinde durmak istiyorum. Birincisi, Ali Fuat (Cebesoy) ve ağabeyi Mehmet Ali’nin anneleri Zekiye Hanımefendi’nin, yabancı bandralı bir gemiyle İstanbul’u terkettiği ve İzmir Limam’na uğradığı sırada, kocaman görünümlü OsmanlI İmparatorluğu’nun, kendi limanında, kendi karasuları ve iç sularındaki bir gemide bulunan kendi öz vatandaşına, bırakın yasal işlem yapmayı, soru dahi soramamasının acısını, Harbiye öğrencisi iki oğluna baskı yaparak, onları sorgulayarak çıkarmak istemiştir. Bu olayın yakın tanığı da, Ali Fuat’ın sınıf ve yakın arkadaşı ve gece yatağından alınışından, ertesi gün dönüşüne kadar olayların en yakın ve endişe içindeki takipçisi Mustafa Kemal’dir. Temel neden, kapitülasyonlardır, kabotaj hakkından dahi yoksun oluşumuzdur. Acaba o olmasaydı, olayları yaşamasaydı bu kaderimiz kırılabilirmiydi? İkincisi, müslümanlığı kabul eden bir Bulgar kızının, Ruslar tarafından zorla kaçırılması üzerine gösteri yapan Selanikliler, kızın teslimini istemişler fakat verilmek istenmeyince olaylar çıkmış ve bu arada Rus ve Fransız Konsolosları da öldürülmüştür. X Bu olay üzerine Osmanlı İmparatorluğu’nun her işine karışmayı adet haline getirmiş, devrin büyük devletlerinin Donanmaları Selanik’e gelmişler ve suçluları yakalamışlar, suçu kesinleşenleri asmışlardır. Yıl 1870’lerin sonudur. Olay yeri Selanik, tümüyle Osmanlı İmparatorluğu’nun hükümrân olduğu bir yerdir. Ama bu nasıl hükümrânlıksa… Trablusgarb Harbi sırasında, Kara harekatını başarı ile yürüten Osmanlı askeri, kıyılara sokulamamıştır. Neden açıktır. İtalyan Donanmasının deniz topçu ateş desteği… Çanakkale Muharebelerinde, bütün savunma tertipleri, Müttefiklerin deniz topçu ateş desteği hesap edilerek yapılmış, aksine yapılan bütün planlar başarısızlığa mahkûm olmuştur. Neden yine açıktır.

Müttefik Donanmasının varlığı ve denizden kara harekatına sağladığı destektir. Muharebelerin ateş ve lojistik desteğinin sağlanmasında, ikmal yollarının emniyete alınmasında hem Trablusgarb Harbinde hem de Çanakkale Muharebelerinde Deniz Kuvvetlerinin zaafiyeti Mustafa Kemal’in belleğine nakış gibi işlenmiş ve Çanakkale Muharebelerinden sonra şöyle demiştir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir