Daphne Clair – Kacak

Takip ediliyordu. Ensesinde ki karıncalanma hissi ve sessizlik onu ikaz ediyordu. Gecenin içinde bir avcı vardı.Bu dar yokuştan yüzlerce kez gündüz geçmiş ve kendini hiç gergin hissetmemişti. Şimdiye kadar…. Ofisten çıkmadan önce ayakkabısını değiştirmesi gerekirdi. Karanlıkta yürümek için topukları yüksekti.A yağı takıldı, çığlık attı ve omzundan geriye bakarken kalp atışı hızlandı. Görünürde bir şey yoktu ama yakalanmak istemeyen biri ağaçların arkasına yada arabaların arasına saklanabilirdi. Bir eliyle omzuna astığı çantasında anahtarlarını arıyordu. Komşunun kapısına vardığında tekrar arkasına baktı.Y oksa ağaçların altında kıpırdayan gölge dalların rüzgarda sallanması mıydı? Hemen hayalinde komşusunun kapısını çaldığını ve neşeli Tongan ailesinin onu içeri alıp, erkek aile bireylerinin takip eden kişiyi dövmek için dışarı çıktıklarını canlandırdı. Ama evde hiç ışık yoktu ve gençlerin bangır, bangır çaldıkları müziğin sesi de gelmiyordu. Ya yanlış gördüyse? Hayali bir saldırgandan kaçıyorsa? Evi birkaç metre ötedeydi ve iki katlı kır evi Yeni Zellanda’nın geçmişini iyi yansıtıyordu.


Koşma. Bir kaç hızlı adımda evdeydi ve giriş kapısının arkasından kapadıktan sonra üç basamaklı merdiveni çıkarken giriş kapısının tekrar açıldığını duydu.Arkasına baktığında uzun boylu bir erkek siluetinin ona doğru yaklaştığını gördü. Topuğunun biri tahtaların arasına sıkıştı ve dengesini kaybetti. Düşmemeye gayret ederken anahtarını düşürdü. Kapının pervazına tutunurken anahtarın düşme sesini duydu ve adamın eğilerek anahtarı aldığını gördü. Ondan kurtulmasına imkan ihtimal yoktu. Arkasında kilitli kapı ve önünde evin anahtarını tutan adam arasında hapsolmuştu.B aşını kaldırdı ve ciğerlerine hava doldurarak bağırmaya hazırlandı ve birinin yanına geleceğini umuyordu. Adam hemen merdivenleri çıkarak yanına geldi ve ağzını kapattı. Akıllıca davranıp onun erkekliğine vurmaya hazırlanırken adam arkasına geçti. Bu seferde onu ısırmaya ve tekmelemeye çalıştı ama adam onu koluyla sarıp kendi erkeksi vücuduna yaslıyarak hareket etmesine fırsat vermedi. Sonra da nefesini kulağında hissetti. Kısık ve sert bir sesle “Yapma,sevgilim” dedi. Sevgilim? Adamın sarılışıyla bütün vücudu kaskatı kesilmişti. Sevgilim? Öfke yerini korkuya bırakmıştı.

Şakakları öyle bir atmaya başlamıştı ki, sanki kanı beynine çıkmıştı. Onu hapseden kollar bir an için gevşediğinde adamdan hemen kaçtı ve dönerek ona bütün kuvvetiyle tokadı patlattı. “Adi herif!” Sesi cırtlak ve ürkek çıkmıştı ve bu yüzden çenesini tutmuş olmayı diledi. Şimdi adam paniklediğini anlamış olmalıydı. Gecenin karanlığından çıkmış bir adamdan korkup, hareketler savuran bir kadına dönmüştü. Karanlıkta adamın yüzünü görmüyordu ama adamın elini kaldırdığını görmüş ondan kaçmak için kendini iyice kapıya yaslamıştı. Ve sonra adam güldü. Kadın derin bir nefes aldı. Başı dönüyordu ve konuşmaya başlamadan önce tekrar derin bir nefes alması gerekmişti. Dişlerini sıkarak,sesini ciddileştirdikten sonra “Bana anahtarı ver” dedi. Adam anahtarı uzatınca hızlı bir hamle yaptı ve elleri birbirine değdi.Vücudunu adrenalin son hızla sarmıştı. Anahtarı alır almaz deliğe sokmaya çalıştı ama bulamıyordu. Çünkü bütün vücudu kötü bir şekilde titriyordu. Güçlü erkek parmakları parmaklarını kapladı ve adam anahtarı ondan alırken kadın yerinden sıçradı.

Adam kilidi açarken kadının sırtını tutuyordu ve kapıyı açtıktan sonra yavaşça kadını içeri soktu. Şimdi her ikisi de içerdeydi. Kadın karanlıkta adamın nefes alışını ve kokusunu duyuyor ve bu koku ona tanıdık geliyordu. Adamın eli kadının belindeydi ve onu iyice kendine çekti. “ Titriyorsun.” Adamın tıraş olmuş çenesi kadının şakaklarını sıyırdı. Kadın ondan korku içinde uzaklaştı ve ışığı yaktı. Kaşlarını çatmış bir çift kuzguni göz ona merakla bakıyordu. Adam artık evinin içindeydi. Sakin olmaya ve adamın suyuna gitmeye karar verdi. “Solgunsun” diye adam ona konuştu. Kendini solgun hissediyordu. “Beni mi takip ediyordun?” “Takip mi?” “Beni izliyordun. Bana saklanmaya çalıştığını sakın söyleme.” “Seni korkutmamaya çalışıyordum.

” Kadın neredeyse kahkaha atacaktı. “Sen ne?” “Eğer bu ıssız sokakta arkanda bir adamın varlığını duyarsan yada görürsen korkabileceğini düşündüm.” “O zaman orada biri olduğunu ve özellikle görünmemeye çalıştığını bilerek ne hissedeceğimim düşündün?” diyerek çantasını yere bıraktı. “Bildiğini düşünmedim” diyerek adam uzandı ve onun elini tuttu. Sonra da elinin kendi dudaklarına götürerek öptü ve kadının nabzının hızla atmasına neden oldu. Öpüşünü fazla uzatmadan başını geri çekti ve kadının yüzünü tekrar inceledi. “Senin bir içkiye ihtiyacın var.” Adam etrafına baktı ve oturma odasının yerini anlayınca kadını oraya doğru çekmeye başladı.Işığı açtıktan sonra kadına oturmasını söyledi. Kadın onun sözünü dinleyerek oturdu. Zaten ayakta duracak hali yoktu. “İçki içmek istemiyorum” dedi. Adam ona inanmayan buz gibi bir bakışla baktı. Sonra etrafına bakınarak içkilerin olduğu sehpaya ilerledi. Kadın itirazının dinlenmeyeceğini bildiği için ondan brendi dolu bardağı aldı.

İçki genzini yaktığı için gözlerini kapadı ve tekrar açtığında adamın yanına oturduğunu gördü. Kadın kızarmasının nedeninin içki olduğunu düşündü. Adamın bacakları ona değiyordu ve bu kadar yakın oturmamış olmasını diledi. Kadın ona defolup gitmesini söyleyebilmeyi diledi. Onun yada başka bir erkeğin evine davetsiz girmesine, ona emir vermesine yada ne yapacağını söylemesine ihtiyacı yoktu. Kadın kadehi başına dikti ve bitirdi. “Burada yalnız mı yaşıyorsun” diye sordu adam. “Bu seni hiç ilgilendirmez.” Kadın hiç düşünmeden cevap vermişti. Kahretsin! Neden bir erkek arkadaşı olduğunu uydurmamıştı? Yada tarım düzine ev arkadaşının biraz sonra geleceğini. Aslında evin sadece iki yatak odası vardı. “Beni ne kadar süreden beri takip ediyorsun?” “Ponsonby sokakta otobüsten indiğini gördüm. Genellikle eve karanlıkta mı yürürsün?” Onu kınamış gibi konuştu. “Bu akşama kadar kendini hep güvende hissettim.” “Bu akşam güvendeydin.

Öyle olmasını sağladım.“ “Endişe için teşekkür ederim ama gerek yoktu” diyerek kadın iğneleyici konuştu. “Seni bir kere görmek bunun gerekli olduğunu düşünmeme neden oldu. Kendime bir içki alabilir miyim?” “Almamanı tercih ederim.” Siyah kaşlar kalktı. “Ne kadar kabasın.” Kadın kendini azarlanmış gibi hissetti. Sanki adamın buna hakkı varmış gibi. Adam ona kısa bir süre baktıktan sonra gidip kendine bir votka koydu. “Sen bir içki daha ister misin?” diye abartılı bir kibarlıkla sordu. Kadın sessiz bir şekilde başını salladı ve adam yerine döndü. Kahretsin, adam onu evden atamayacağını biliyordu. Fiziksel üstünlüğünü kullanıyordu ama burası onun eviydi ve o davetsiz bir misafirdi. Adam votkasına baktı ve yumuşak bir tonda “Şimdi gitmem gerektiğini düşünüyorsun, öyle değil mi?” dedi. Keşke.

Ama kadın konuşmadı. “Eğer isteseydim gider miydin?” Adam hala kadehine bakıyordu. Elleri olduğu yerde duruyordu. Kadının tam tersine. Kadının bedeninde ki tüm sinirler atıyordu. Adam konuşmadan önce bir saniye bekledi. “İstiyor musun?” Kadın nefes alamıyordu. Kendi kalp atışlarını duyabiliyordu. Haydi söyle. “Evet.” İstediği kararlılıkta söyleyememişti ama yinede sesi kısık çıksa da söyleyebilmişti. Saniyeler geçti. Sonra adam kadehini kaldırdı ve içkisinden bir yudum aldı. Başını çevirdi ve bakışları karşılaştı. “Hayır.

” Kadın ayağa kalktı ve sonra da durdu, çünkü bu ani hareket başını döndürmüştü. Herhalde içkiden olmuştu ve nereye kaçacaktı?Bir kaç adım atmadan ona yakalanırdı. Bunu onaylarmışcasına adam geri kalan içkisini bitirdi ve ayağa kalktı. “Hayır” diye tekrarladı. “Benden daha fazla kaçamazsın,Roxane.” İKİNCİ BÖLÜM “Kaçmıyorum” Oda etrafında döner gibi oldu ve Roxane tekrar yerine oturdu. “Senden hiçbir zaman kaçmadım.” “O zaman ne diye adlandırırsın?” diye sordu. “Aklı başında, mantıklı bir karar olarak.” Roxane onun bu tanıdık tavrından rahatsız olmuştu. Çaresizlik,umutsuzluk ve özlem duyguları birbirine karışmıştı. “Böyle bir karar alacak kapasitede görmüyor musun beni? Ama hayatımın en iyi kararıydı.” Çenesi kasıldı ve yanağında ki kas görülür bir şekilde atmaya başladı. “Bütün bunlara gerek var mıydı? Bağlantıyı tamamen koparmak, ailene bana nerde olduğunu söylememek, seninle sadece avukatın aracılığıyla iletişim kurabilmem, sanki sana dayak atmış bir hayvanmışım gibi.” “Öyle olmadığını onlara söylemiştim.

Bana saldıran bir hayvan değilsin,Zito.” “Tanrım, bir daha asla benim adımı söylediğini duyabileceğimi sanmıyordum.” Roxane irkildi ve başının hala eğik olmasına memnun oldu. Zito onun yüzünü göremiyordu ama ses tonunda ki değişiklik Roxane’nin başını kaldırmasına neden oldu. “Eğer seni geri isteseydim, seni rahatlıkla bulabileceğim aklına gelmedi mi?” “Bulabileceğini biliyordum.” Roxane onun eğer seni geri isteseydim lafını dikkate almamaya çalıştı. “Bulunmak istemediğini açıkça belli ettin.Yada eninde seni bulacağımı ve gelip sana geri dönmem için yalvarmamı mı bekliyordun?” Bazen zayıflık, kendi çabalarına rağmen Zito’nın ona özürlerle geldiğini hayal ediyordu. Değişmiş bir adam mucize olurdu. Soğuk gecelerde bu hayal onun sabahlamasını kolaylaştırıyordu. Ama şu anda bunu kabul etmek aptallık olurdu. “Hayır.” Roxane bir an onun yüzünde düş kırıklığı ifadesini gördüğünü düşündü. Ama Zito yeniden yüz maskesini takmıştı. Roxane yanılmış olmalıydı.

“Öyle yapmadığına memnun oldum.” Zito ondan uzaklaştı ve Roxane’nin boyadığı duvarları ve resimleri inceledi. Daha sonra da koltukları ve sehpanın yanında duran uyumsuz kanepelere baktı. Bir kaç saniyeliğine gözleri Roxane’nin çok sevdiği ipek halısına takıldı. Roxane’ye dönmeden önce bir kez daha odaya göz gezdirdi. Roxane savunmaya geçerek “Beğenmedin mi?” diye sordu. Zito hemen cevap vermedi ve konuştuğunda ses tonu ifadesizdi. “Çok hoş. Küçük ama sıcacık.” “Ben küçük severim.” Bir an için onu çeken ve heyecanlandıran ilk karşılaştıklarında olan alaycı, seksi bakışlar yine Zito’nun bakışlarında vardı ama yine de tek kaşını kaldırıp ve inanılmaz şekilde dudaklarını kıvırdı.Ve kahretsin Roxane ona her zamanki gibi tepki verdi, kahkaha ve içine yayılan tutkuyla karışık. İfadesiz bir yüz takınmaya çalışan Roxane gözlerinin onu ele vermemesini ümit etti. Zito ciddileşti ve Roxane’yi şaşırtarak başka bir tarafa bakmaya başladı. “Ev senin mi?” diye sordu.

“Hem benim, hem bankanın.” “Paraya ihtiyacın olduysa benden isteyebilirdin. En azından avukatın aracılığıyla.” “Senin paranı istemiyorum. İyi bir işim var ve ipoteği karşılayabiliyorum.” “İpotek!” Sanki küfür edermiş gibi konuşmuştu. Roxane ifadesiz şekilde konuştu. “Bizim gibi önemsiz insanların ev alırken kullandıkları şeye denir.” “Ev almaya ihtiyacın yok. Sana ihtiyacın olan her şeyi verebilirdim. Kahretsin sana her şeyi verdim.” “Her şeyi değil.” Roxane üzgün bir şekilde konuştu. En azından istediği bir şeyi değil. Kızgınlıkla “Seni sevmiştim.

” Roxane geçmişin ne anlama geldiğini bile düşünmek istemiyordu. “Biliyorum. Sevdiğini biliyorum. Kendi çapında.” Zito ellerini saçlarından geçirdi. “Kalbimi ve ruhumu sana vermiştim. Her şeyimi.” Maurizio Riccioni hayatında eşsiz, güvenli ve olağanüstü başarılı olmayan hiçbir şey yapmamıştı. Neredeyse tutkulu bir şekilde Roxane “Sadece senin suçun değildi. Ben çok gençtim ve bana evlenme teklif ettiğinde hayır demeliydim.” “Dedin” diye hatırlattı Zito. Evet demişti. Ona ilk teklif ettiğinde biraz mantıklı davranmıştı ama karşı gelmesi fazla uzun sürmemişti. Korkuları ve vicdanı bir müddet sonra Zito’nun zeki beyni, bitmek bilmeyen arzusu ve çekici öpüşleri sayesinde kaybolmuştu. Bir tanecik kızlarının on dokuz yaşında evlenmesine karşı çıkan ailesini bile ikna etmişti.

İsteksiz bir şekilde Roxane’nin yirmi yaşına girmesini beklemiş,en sonunda doğum gününde yüzlerce davetlinin önünde bir katedralde birbirlerine evlilik yeminlerini etmişlerdi. Ama evlilik beyaz bir gelinlik ve şampanyalı kutlamadan çok öte bir şeydi ve onların ki bu sınava yenik düştü. “Reddetmeye devam etmeliydim.” “Teşekkür ederim” Sesi acı doluydu. “Bense keşke seni dövmüş olsaydım diyorum.” “Zito!” “Seni hiçbir zaman incitmeyeceğimi biliyorsun yada başka bir kadını! Ama en azından beni tek etmen için bir neden olmuş olurdu. En azından mantıklı bir neden.” Yeniden odada turlamaya başlamıştı ve Roxane’nin bir antikacıda bulduğu eski çalışma masasının önünde durdu. Masanın Üzerinde duran zarfı eline aldı. “Onlar özel şeyler!” Aslında Roxane’nin saklayacağı bir şey yoktu. Masada olan şeyler faturalar ve kuzeninden gelen mektuplardı. Zito ona boş gözlerle baktı ve tekrar elinde ki mektuba yöneldi gözleri. “Roxane Fabian,öyle mi?” Roxane neden kendini suçlu hissediyordu.Omzunu silkti. “Evlendiğimizde benim soyadımı taşımaktan mutluluk taşıyacağını söylemiştin.

” “Önemli değildi.” “Benim için önemliydi hem de çok.” Tıpkı kızlık soyadının onun için tekrar önemli olduğu gibi. “Sahiplenme duygusu mu?” Zito sinirlerine hakim olabilmek için bir kahkaha attı. “Eğer öyle düşündüysen o zaman çok çocukmuşsun.” Yada aptal der gibi konuşmuştu. “O zamanlar…öyle düşünmüyordun.” Tepkisi çok net değildi ama Roxane onun hareketlerine alışık olduğu için, kaslarının gerildiğini anlamıştı. Onun kendine olan güvenini delip geçmişti. Zito’yu özellikle kırmak istememişti. Onu terk ettiğinde Zito’nun kızacağını ve üzüleceğini biliyordu ama bunu intikam yada ceza amaçlı yapmamıştı, sadece kendini koruma amaçlı bir gereksinimdi. Uzun ve büyük olasılıkla anlamsız veda mektubunda ondan nefret etmediğini ve kendini hiçbir şey için suçlamamasını yazmıştı. Ayrılığın verdiği etki dışında onu daha fazla incitmek istememişti. Acısı belki de tahmininden daha fazla derindi. Bunu atlatmak için on iki aydan daha fazla zamanı olmuştu ama Zito’nun şmalı konuşmaları bilerek yapılmıştı.

“Üzgünüm. Sanırım anlamanı beklemek çok fazla şey ummaktı.” “Başka bir adam mı var?” diye birden sordu ve sanki bir kanıt bulmak istermiş gibi etrafına bakındı. “Onu da mı tek ettin?” Roxane’nin tepesi atmıştı. “Oh Allah aşkına” Onun sadece yalnız olmak istediğini ve yalnız başına idare edebileceğini anlamamıştı. “Başka bir adam, seninle neredeyse üç sene yaşadıktan sonra. Ve seni aldatmış olabileceğimi söylemeye nasıl cüret edersin?” Roxane’nin siniri onu durdurmuştu. “Aylarca bu düşünceyle kendime işkence ettim.” Roxane onun bu şekilde düşüneceğini hiç düşünmemişti. Zito nasıl böyle bir şeyi…? Bu Zito’nun onu iyi tanımadığına dair başka bir kanıttı, onun derin ihtiyaçlarını anlamaya hiç çaba sarf etmemişti. Kalbine giren bir sancı gelip boğazına takılmıştı. “Hata etmişsin.” Zito önemsemezmiş gibi omzunu silkti ama önemliydi. Gururu incinmişti hem de aşırı derecede. Roxane’yi araması için birini tutmamasının nedeni ona olan saygısı değil gururuydu.

“Diğer evlilik yeminlerini bozduğuna göre bunu neden bozmayasın ki?” “Bu farklı.” “Nasıl?” Bu soruya cevap veremezdi. “Her neyse hatalısın” diye tekrarladı. Zito ona ters,ters baktıktan sonra kabul edermiş gibi başını salladı. “Ve şimdi?” diye sordu yumuşaklılıkla. “Şimdi?” Roxane çenesini kaldırarak baktı. “Şimdi özel hayatım bana ait.” Zito gözlerini kıstı ve o anda telefon çaldı. “Telefonum çalıyor” diye Roxane saçmaladı. Acele etmeden telefonu açmak için koridora ilerledi. “Evet.” Roxane telefonda ki kişiye dikkatini vermeye çalışırken Zito da onu izliyordu. “Evet Leon.” Roxane göz ucuyla Zito’nun arkasını dönüp uzaklaştığını gördü. “Cumartesi mi?” Roxane konsantre olmaya çalışıyordu.

“Evet zamanlaman çok kötü. Ajandamı alıp geleyim.” Çantasından ajandasını alıp döndü.“Haftaya Cumartesi mi? Ne tür bir parti? Eğer kravatlı resmi bir partiyse…” Leon ona öyle olmadığını söyledi. Yurtdışından oğluydu gelen fazla hazırlık yapmadan bir hoş geldin partisi “Aile arasında.Yüz kişi civarında olacağız.” Roxane genç adam için üzülmüştü. “Yani akrabalar müstakbel gelini görmeye gelecekler,öyle mi?” “Daha fazlası olabilir.Bu insanlar Auckland’ın iyi çevresinden olan kişiler. Umarım bu geceyi düzenlemek için zamanın vardır.” Roxane’nin sosyal hayatı yok denecek kadar azdı. “O gece orada olacağım.” “Sana güvenebileceğimi biliyordum.” Telefonu kapatıp oturma odasına döndüğünde adamın sözlerinden dolayı dudaklarında bir gülümseme vardı. Zito pencerenin yanında ayakta duruyordu.

Roxane içeri girince ona döndü ve konuşurken sesi buz gibi çıktı. “Erkek arkadaşın mı?” Erkek arkadaşı yoktu ama onun bu sorusuna cevap vermeden önce tereddüt etmesine neden oldu. “İş görüşmesi.” “İş görüşmesi mi? Gecenin bu saatinde?” “Geç değil ki.” Roxane saatine baktı. Dokuzu biraz geçiyordu. Zito bu lafı önemsemedi. “Cumartesi gecesi.parti mi var? Özel bir parti. Gerçekten ajandana bakmak zorunda mıydın yoksa bu onu strese sokmak için uyguladığın bir taktik miydi?” “Saçmalıyorsun” Zito pencerenin yanından ayrılıp ona doğru yürümeye başladı. “Saçmalıyorum öyle mi?” “Evet” Belki Roxane’nin sesinde ki kızgın ton onu daha fazla yaklaşmaktan alıkoymuştu. Gerçekten de ilk kez Roxane ona böyle karşı gelmiş oluyordu. “Peki bu müstakbel gelin de kim?” diye Roxane’ye çıkıştı. “Yoksa sen misin? Çünkü eğer öyleyse minik bir detayı unutmuşsun öyle değil mi?” Roxane hayretler içinde gülmeye başladı. Ve garip bir zafer edasıyla Zito’yu rahatsız etmiş olduğunu tekrar fark etti.

Zito’nun bu kadar hatayı bir arada yaptığını daha önce hiç görmemişti. Onun bu alelacele yargılarını sürdürmenin çocukça olacağına karar vererek “O patronumdu. Şirketler ve büyük şirketler için yemekler ve davetler organize ediyoruz ama bir müşterinin oğluna evinde hem hoş geldin hem de nişan partisi düzenlememi istiyor.” Zito ona bakakaldı. Sanki doğruyu söyleyip söylemediğinden emin olmak istiyordu. Sonra da koltuğa çöktü ve saçlarını karıştırırken Roxane’nin anlamadığı bir şeyler mırıldandı. Anlık bir tereddütten sonra Roxane onun karşısında ki koltuklardan birine oturdu. Ellerini önünde kavuştururken yüzüksüz sol elini saklamaya çalıştı. Zito’ya tekrar baktığında onun uzun bacaklarını uzatarak koltuğa yayıldığını gördü. “Bu gece aptallık ettim. Beceriksiz salak gibi hareket ettim.” Roxane onun bu söylediklerine hiç yorum yapmadı. Göz kapakları yavaş, yavaş aşağı düşerken bakışları Roxane’nin dudaklarına kaydı ve sonra hiç tereddüt etmeden vücuduna indi. “Otobüsten indikten sonra sana yetişip durdurmalıydım.” “Ödümü patlatmak yerine” “Benim olduğumu ne zaman anladın?”

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir