Doğan Cüceloğlu – iletişim donanımları

Paylaşılmayanın anlamı ne? Bu kitabı yazdığım yıl olan 2002, üniversite eğitimimi de eklersek, psikoloji alanında kırk üçüncü yılım. Kaliforniya’daki görevimden emekli olarak Türkiye’ye gelince, değişik kurumlarda çalışanlara ‘İletişim ve Etkili Yaşam’ adındaki seminerimi vermeye başladım. Katılımcılar, bu çalışmadan çok yararlandıklarını söyleyerek, böyle bir olanaktan eşlerini, dostlarım ve iş arkadaşlarını nasıl yararlandırabileceklerini sormaya başladılar. Seminerin insanları ne kadar etkilediğini ben de görüyordum. Ne var ki, gerçek ortadaydı: Seminer iş ortamında gerçekleştiğinden eşlerin ve dostların seminere katılması olanaksızdı. O zaman şu soru zihnimde belirmeye başladı: Seminerde ele alman kavramları daha geniş kitlelerin hizmetine nasıl sunabilirdim? Birkaç yıl önce, arkadaşlarla bir halk lokantasında yemek yerken, sıradan bir insan izlenimi veren garson gülümseyerek bana, “Beyefendi, ben sizin hiçbir kitabınızı okumadım; ama, sizi televizyonda seyrettim,” dedi ve ne söylemek istediğine karar verememiş bir insanın edasıyla sustu; sanki söylemek istediğini biliyor, ama söze nasıl dökeceğini bilemiyordu. “Nasıl söyleyeyim bilmem ki,” dedi ve yine bir süre sustu, kafasını kaşıdı; daha sonra karar vermiş bir insanın tavrı içinde gülümseyerek, “Valla, siz konuştukça zihnim açıldı!” dedi. Sıradan bir insanın bu söz– 12 İLETİŞİM DONANIMLARI lerini, eğitim yaşamımın en değerli ödüllerinden biri olarak görüyorum. Garsonun sözünü ettiği, konuk olarak katıldığım “Derinlikler” adındaki televizyon programıydı. Mevcut televizyon programlarına konuk olarak katılmanın yanı sıra, kendi televizyon programımı yapmamın önemli bir hizmet olacağını o andan itibaren düşünmeye başladım. Persil’in sponsorluğunda, “Temiz Aile Temiz Gelecek: Doğan Cüceloğlu ile Sohbetler” programı böyle bir anlayıştan doğdu. Televizyon programı büyük ilgi gördü ve birçok kişi programın devam etmesi için ısrar etti. Ne var ki, yaygın izlenirliği–ne rağmen, televizyon programının kalıcı bir etki uyandıracağını sanmıyorum. Televizyon programının ve seminerlerin kitaplarla desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle yukarıda sözünü ettiğim seminerin içeriğini kitap haline getirmeye karar verdim.


Elinizdeki kitap, ‘İletişim ve Etkili Yaşam’ seminerini yansıtacak biçimde yazılmıştır. Seminerin, içeriğini oluştururken, zaman zaman, daha önce yazmış olduğum kitaplarda ele aldığım kavramlardan ve örneklerden yararlandım. Dolayısıyla, bu kitapta zaman zaman, daha önceki kitaplarımdan alınmış kavram ve örneklere rastlayacaksınız. Bu kitabı okudukça zihninizin açılacağını umuyorum; kitabın amacı sizin zihninizi açmak. 9 Seminerime katılan birçok kişi, seminer süresince öğrendiklerinin yardımıyla şimdi eşiyle, çocuğuyla, dostuyla, yöneticisiyle ilişkilerinde, farkındalıklar geliştirdiklerini, yani zihinlerinin açıldığını söylediler. Zihnin açılması ne demek? Daha önce anlayamadığım, kafamın karışık olduğu bir konuyu anlayabilirsem, karmaşık olan konu açık seçik hale gelirse, “Zihnim açıldı,” derim. Gelin, zihin yerine bilinç, kafa karışıklığı yerine de donanma–mış bilinç diyelim. Sözünü ettiğim lokantadaki garson, bana göre, aslında şunu söylemekteydi: “Donanmamış bilincimi siz donat– SUNUŞ 13 tınız; bu nedenle daha önce karmaşık gelen bazı konular benim için şimdi anlaşılır hale geldi.” Evet, bu kitap kendiniz, yaşamınız, ilişkileriniz konusunda bilincinizi donatmak için yazıldı. “Peki, bilincim donanınca ne olacak?” diye aklınıza bir soru gelebilir. Kitabın ilk bölümü, bu soruyu yanıtlamaktadır. Bilincim Donanınca Ne Olacak? Fotoğrafçıda gülümseyin. Bir gün mutlaka alırlar selamınızı. ÜSTÜN DÖKMEN» “Bu kitap bilincinizi donatmak için yazıldı,” dediğimde, aklınıza gelebilecek soru şu olabilir: “Bilincim donanınca ne olacak?” Bu soruyu yanıtlamak için yaşamın değişik alanlarından örnekler vermek istiyorum. İki Ordu îki ordu düşünün; biri tam teçhizatlı, donanmış.

Neyle donanmış? • Silahlarla donanmış: Muhtemel saldırılara karşı koyabilmek için, güçlü olmanın gereğini kavramış bir yönetim, ülkeyi savunmak için gerekli modern araç ve gereçlerle orduyu donatmış. • Eğitimle donanmış: Bu ordu, hem askerlik hem de yurt sevgisi eğitimiyle donanmış. En üst komutanından en düşük rütbelisine kadar tam bir vizyon birliğine ulaşmışlar. • Disiplinle donanmış: Aynı ordu, vatan savunmasında etkili bir harekâtın ancak tam bir disiplin içinde gerçekleştirilebileceğinin önemini kavramış durumda. Dökmen, Üstün, Selam: Şiirler (s. 27), Sistem Yayıncılık, istanbul, 1996. 16 İLETİŞİM DONANIMLARI BİLİNCİM DONANINCA NE OLACAK? 17 Diğer ordu ise: • Silahları eskimiş: Silahları yenilemek kimsenin aklına gelmemiş; bu ordunun bulunduğu ülkede, sen ben kavgası içinde, ülke savunmasının gerekleri umursanmamış. • Eğitimsiz: Ordu hem askerlik hem de yurt sevgisi konusunda yeterli eğitimi görmemiş. Askerlerin paylaştıkları bir vatan vizyonu yok. • Disiplinsiz: ilk fırsatta firar etmeyi kafaya koymuş insanlardan oluşan başıbozuk bir ordu. Önemli soru: Bu iki ordu birbiriyle savaştığında hangisinin zafere ulaşacağından şüpheniz var mı? İki Yeni İş Girişimi Bir başka örnek daha alalım; iki yeni iş girişimi düşünün. Ahmet ve Cevdet’in her biri kendilerine lokanta açmak istiyor. Ahmet lokanta işletme konusunda deneyimsiz, ama deneyimi olan, bu konuda bilinci donanmış birine danışıyor, ondan akıl alıyor. Cevdet de iş konusunda deneyimsiz ama, “Allah yürü ya kulum derse her şey yoluna girer,” düşüncesiyle hiç kimseye danışma ve kimseden akıl alma gereği duymuyor. Ahmet’in danışmanı, “Şu soruların yanıtlarını bilmek önemli,” diyerek ilk adımı atıyor: 10 Gerekli sermaye ne kadar? Örneğin, lüks bir lokanta mı açılacak, yoksa düşük gelirli vatandaşın yemek yiyebileceği bir halk lokantası mı? Bu işi yürütebilmek için ne gibi bilgilere, deneyimlere ve becerilere gerek var? tyi yemek yapan biri lokanta açmaya kalkınca bir süre sonra yemek yapmanın lokantacılık işinin ancak bir yönü olduğunu anlar.

Lokantacılık işi sadece yemek yapmanın ötesinde insan ilişkilerini, iç mimarlık ve bahçe mimarlığını, yönetim, muhasebe ve gıda pazarlarını bilmek gibi birçok yönü kapsar. iş nerede açılmalı? İşin yeri müstakbel müşterilere uygun olmalı. Düşük gelirli vatandaşların oturduğu bir yere pahalı, lüks bir lokanta açmak gerçekçi değildir. îş için en uygun başlama mevsimi nedir? Her işin kendine özgü mevsimi olabilir. Herkesin tatil için başka bir yerde olduğu mevsimde lokanta açmak doğru olmayabilir. İş nasıl yönetilmeli? îş yönetimi deneyimi olmayanların, işe girişmeden önce deneyimli bir yönetici bulmala/ı ve onunla birlikte çalışmaya başlamaları yerinde olur. “Ahmet, danıştığı kişinin önerileri doğrultusunda davranırken, Cevdet, “Allah kerim; kısmetimizde varsa olur,” diyerek yukarıdaki hiçbir soruyla ilgilenmeden işe girişiyor. Önemli soru: Ahmet gibi tedbirli, planlı girişimciler mi, yoksa Cevdet gibi tedbirsiz, plansız girişimciler mi daha başarılı olur? İki Çift Evlilik yaşamından da bir örnek alalım. Farz edelim ki bir çift evlenmeden önce birbirlerini adamakıllı tanımaya önem veriyorlar; • Birbirlerini çekici bulduklarının farkındalar; niçin çekici * bulduklarını ve evlilikte cinsellikten ne anladıklarını bili– vnrlar vp hnnıı navLımvnrlar }„ • Aile kurmayla ilgili beklentilerinin ne olduğunu birbirle– ri riyle önceden açık seçik konuşuyorlar. • Bireysel değerlerini, inançlarını, zevklerini ve nasıl bir ge–lecek istediklerini birbirlerine söylüyorlar. • Çocuk yetiştirirken neye dikkat edeceklerini, nasıl çocuk yetiştirmek istediklerini konuşuyorlar. Bütün bu konuları açıkça ve dürüstçe konuştuktan ve birbirlerinin iç dünyalarını tanıdıktan sonra evlenmeye karar veriyorlar. İD 2 18 İLETİŞİM DONANIMLARI Diğer bir çift, birbirlerini ilk gördükleri anda duydukları çekim nedeniyle evlenmeye karar veriyorlar. Başka hiçbir şeyi düşünmek ve aralarında konuşmak akıllarına gelmiyor. Önemli soru: Hangi çiftin evliliği daha mutlu ve sağlıklı olacaktır? Bu gözden geçirmelerden şu sonuca varırız: Bilinci donanmış insan, bilinci donanmatnış insandan her zaman ve her koşulda daha etkili ve güçlü olacaktır.

Evet, anlamlı, güçlü ve coşkulu bir yaşam, ancak donanmış bir bilincin temelleri üstüne kurulur. Bu kitabı okumaya devam ettiğinize göre, bilincinizin donanımına önem veren birisiniz. Buyurun, bilincinizi donatma yolculuğuna başlayalım… İnsan, Muhteşem Bir Potansiyeldir Bir elmanın yüreğinde gizlenen tohum, görülmez bir elma bahçesidir. Ama bu tohum bir kayaya rast gelirse, ondan hiçbir şey çıkmaz. HAÜL CÎBRAN* Potansiyel Bilinci Şimdi size, sol elimde bir meşe palamadu ve sağ elimde bir çakıl taşı göstermekte olduğumu varsayın. Sol elimde görmüş olduğunuz bu meşe palamudu, kendisi gibi kaç tane meşe palamudu üretme potansiyeline sahiptir? 11 Bu meşe palamudunun bir meşe ağacı olması olasılığı var mı? Evet, var! Evet, var! Peki, bu meşe palamutlarının her birinin bir meşe ağacı olma olasılığı var mı? Evet, var! Demek oluyor ki sol elimde gördüğünüz bu meşe palamudu, kendisi gibi sonsuz sayıda meşe palamudu üretme {potansiyeline sahiptir. ,. * Cibran, Halil, İnsanoğlu Isa (s. 39), Anahtar Kitaplar, İstanbul, 1993. 18 Öte yandan sağ elimde tutmuş olduğum çakıl taşının üretme potansiyeli sıfırdır. Çakıl taşı kendisi gibi çakıl taşı üretme olanağına sahip değildir. Siz ‘potansiyel’ nedir bilmezseniz, bilinciniz ‘potansiyel far–kmdalığı’yla donanmamışsa, elimde tuttuğum bu iki şeyi potansiyel açısından ayırt edemezsiniz; her ikisini de bir ‘nesne’ olarak görürsünüz. Potansiyelin ne olduğunu bilen biri, meşe palamudu ve çakıl taşını farklı algılar ve bunlarla ilgili farklı düşünür. Bu kişi, bir tek meşe palamudunda, tüm Türkiye’yi meşe ağacıyla donatacak bir potansiyel olduğunu bilir ve bu gözle meşe palamaduna bakar. Potansiyelin ne olduğunu bilmeyen biri ise, çakıl taşı ve meşe palamudu aynı şeylermiş gibi düşünür.

Örneğin, ona göre, her ikisi de fırlatılacak bir nesnedir ve eline geçirdiği zaman bilinçsiz olarak meşe palamudunu da çakıl taşı gibi fırlatır, atar. İnsan Potansiyelinin Farkında Olmak İnsanın bir potansiyel olduğunun ‘farkında olan’ ve ‘farkında olmayan’ iki ortamı karşılaştıralım. İnsanın bir potansiyel olduğunun farkında olan ortam, farkında olmayan ortamdan farklı sonuçlar alır mı? Bu karşılaştırmayı, anababa çocuk, öğretmen öğrenci, yöneten yönetilen ve devlet vatandaş ilişkisi olmak üzere dört farklı ilişki alanında yapalım. Anababa Çocuk İlişkisi İnsanın bir potansiyel olduğunun ‘farkında olan aile ortamı’, çocuğu bir potansiyel olarak görür. Potansiyel bilincine erişmiş ailede şu bakış hâkimdir: “Bu çocuk kendi özel yetenekleri ve eğilimleriyle bu dünyaya gelmiş bir varlık, bir potansiyel yumağıdır. Bu potansiyelin ne olduğunu anlamamız ve daha sonra onu geliştirmemiz çok önemli. Bu çocuk müzik, spor, matematik, soyut düşünce, resim gibi alanların birinde veya birkaçında İNSAN, MUHTEŞEM BİR POTANSİYELDİR 21 yetenekli olabilir. Çocuğu yakından gözlersek hangi alanda yeteneği olduğunu anlayabiliriz ve bu yeteneğin gelişmesine yardımcı olabiliriz. Onun gelişmesine uygun ortam oluşturmak, bizim sorumluluğumuzdur.” Çocuğun potansiyelini geliştirmek, anababanm sürekli akhn–dadır; aile her şeyi, onun potansiyelinin kendine özgü bir biçimde gelişmesini düşünerek değerlendirir. Böyle bir ortamda çocuk, kendini özel hissederek büyür; sürüden biri olmadığını, kendine özgü bir kişi olduğunu bilir. Kendine güveni vardır. ‘Ben varım, doğalım, değerliyim, elimden iş gelir ve sevilmeye, özlenmeye layığım/ duygusunu geliştirir. Güçlü ve mutludur. Diğer yandan insanın bir potansiyel olduğunun ‘farkında olmayan aile ortamı’nda çocuğa bir potansiyel olarak bakılmaz; daha doğru bir ifadeyle, anababanm bilinci potansiyel farkmdah–ğı’yla donanmadığı için, bakılamaz.

Çocuk daha doğmadan önce onun hangi mesleğe sahip olması gerektiğine karar verilir; “Oğlumu makine mühendisi yapacağım”, “Kızım Türkiye güzellik kraliçesi olacak”, “Para şimdi futbolda; okutmayacağım, onu futbolcu yapacağım” gibi. Çocuğun kendine özgü bir özü, bir potansiyeli olduğunu bilmedikleri için onu kendi istedikleri kalıba sokmaya çalışırlar; ne var ki, bunu yaptıklarının bile farkında değillerdir. Keşfetmeye çalışan, inceleyen, onun kim olduğunu merak eden bir gözle çocuğa bakamazlar; onun gelişmesine uygun ortam oluşturma 12 sorumluluğunu hissedemezler. Böyle bir ortamda çocuk kendini özel hissetmez; sürüden biri olduğunu, kendine özgü bir kişiliği olmadığını düşünür. Kendine güveni yoktur. ‘Ben yokum, bende bir bozukluk var, değersizim, elimden iş gelmez ve sevilmeye, özlenmeye layık değilim,’ duygusunu geliştirir. Güçsüz ve mutsuzdur. Önemli soru: İnsanın bir potansiyel olduğunun farkında olan ailenin çocuğu, fart; mda olmayan ailenin çocuğundan daha iyi gelişme olanağına sahip olmaz mı? Farkında olan ailelerin ço– 22 !let!q!m donanımları ğunlukta olduğu bir toplum ile farkında olmayan ailelerin çoğunlukta olduğu bir toplumu karşılaştırdığınızda ne gibi farklar görürsünüz? On yıllar ve yüz yıllar içinde bu farklar derinleşerek büyümez mi?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir