Emma Darcy – Sahilde Ilk Gece

Tanışma randevusu… Zack Freeman, hiç tanımadığı, hakkında hiçbir şey bilmediği, bir daha hiç görmeyeceği bir kadınla buluşma fikrinden hiç hoşlanmıyordu. Hele önünde tamamlaması gereken iş programını düşününce… “İnsanı sersemletecek kadar güzel biri,”diye onu ikna etmeye çalıştı, eski arkadaşı Pete Raynor. “Benim dünyamda sersemletici kızlar üç kuruşa. Üstelik deli gibi istekliler ve peşimden koşuyorlar.” “Eh orası Los Angeles… Ama şimdi yuvandasın. Avustralya, hatırladın mı? Üstelik Livvy’nin kardeşi başka türlü bir şey.” “Ne gibi yani?” Alaylı sesi arkadaşını kızdırmıştı.”Sen bıkmışsın, oğlum. Sanırım onun için burada benimle bir hafta geçirdin. Ama Avusturalya’lı harika bir yaratıkla dışarıda bir gece sana iyi gelecek. İnan bana.” Zack, bakışlarını pencereden görünen, bembeyaz tepeli dalgalara çevirerek tartışmayı kesti. Bulunduğu yerden Forresters Beach harika görünüyordu. Merkez bankasında çalışan Pete’in, işin stresinden kaçıp uzaklaşmak için, yeni aldığı evin terasında oturuyorlardı. Burası Sydney’e bir buçuk saat mesafede, dinlenmek için nefis bir yerdi.


Zaten Zack’i de buraya gelmeye bunu anlatarak ikna etmişti. Zack ve Pete okuldan arkadaştılar. Değişik meslekler seçmiş olmalarına rağmen her zaman birbirleriyle irtibat halinde olmuşlar, birbirlerini takip etmişlerdi. Pete, risk unsuru taşıyan, mücadeleli bir mesleğe yönelmiş, Zack ise bilgisayarı yaratıcı sanat dallarında kullanmanın yollarını aramıştı. Kurduğu şirket, şu anda, film efektleri konusunda en çok aranan kurumdu. Ama şu anda işi düşünmek istemiyordu. Yarın Los Angeles’e uçarken yolda istediği kadar düşünür ve onu bekleyen önemli toplantılara kendisini hazırlardı ama bu gün hala gençliğinin o tasasız günlerini yaşamak istiyordu. Sabah kalktığında dev dalgalarda surf yapmış, öğlen yemeğinde hamburger ve patates kızartması yemişti, aynen gençliğindeki gibi, akşamda aynı şeyi devam ettirmek niyetindeydi. Harika bir hafta geçirmişti, burada. Etkilenmesi ya da yenmesi gereken kimse olmadığından rahattı. O ve Pete, hep eskiden yaptıkları şeyleri yapmışlardı.Briç oynamışlar,kendi seçtikleri müziği zorla birbirlerine dinletmişler,masallar uydurmuşlar,bira içmişler….eğlenmişlerdi… Öyle harika bir şekilde tembel hissediyordu ki kendisini, bundan vazgeçirmek istemiyordu. En azından buna zorunlu oluncaya kadar. Birisiyle tanışmaya hiç ihtiyacı yoktu.

İstemiyordu da ayrıca. Burada, bu cumartesi gecesi, yazın ortasında öyle hayatından memnundu ki… Mutlulukla derin bir nefes aldı. Geniş göğsü daha da genişledi. Hissettikleri memnunluktan da öteydi. “Pete, senin kız arkadaşınla randevun varsa ben hiç aldırmam. Git ve eğlen. Bana bakmak zorunda değilsin. Ben kendi kendini eğlendirebilirim.” “Bu senin son gecen.” Pete’in mutsuz ifadesi Zack’in vicdanını sızlattı. “Ben bundan kaçamam. Çünkü Livvy’nin doğum günü.” Bu son geceyi onunla paylaşmak istemeyerek şımarıklık mı yapıyordu? Livvy Trend Pete göre çok özel biriydi. Livvy sahilde köpeğini dolaştırırken karşılaşmışlardı. Hatta finans konusunda eşsiz bir kafası da vardı.

Hazinede önemli bir görevde çalışıyordu. Anlaşılan önemli bir birlikteliğe doğru yol alıyorlardı. Pete bu gidişattan hoşnuttu. Zack için ise işinde büyük başarılara imza atmak daha öncelikli sıradaydı.Onun ciddi bir birlikteliğe yaklaşmaya hiç ama hiç niyeti yoktu.Ondan bir bağ talep edecek bir kadınla işi olmadığına karar vermişti.Çok şeyi feda etmesi gerekirdi.İşleri çok bölünürdü.O istediğini elde etmişti.Ama bu alanda daha da fazlasını umuyordu.Özel bir kadın bekleyebilirdi. “Sana söylüyorum Zack. Daha önce Livvy’i bulmasaydım, büyük ihtimalle kardeşini kovalıyor olurdum. Catherine muazzam biri.” “O zaman Cumartesi gecesi niye boşta?” “Oh, seninle aynı sebepten.

Hafta sonunu kardeşiyle geçiriyor.” “Ve sanırım, Livvy’de kardeşini yalnız bırakmak istemiyordur.” “Evet, istemiyor.”Artık neden ısrar ettiği gerçeği ortaya çıkınca Pete açıkça yalvardı.”O yüzden lütfen bana yardım et, Zack.” Pete gerçekten bu kadına bağlıydı. Zack, Livvy’nin de ona bağlı olmasını, onu yalnızca iyi bir av olarak görmemesini temenni etti. Ki aslında gerçekten iyi bir avdı, özellikle maddi bakımdan. Ve oldukça hoş bir adamdı. Zack’ten biraz kısa ama fizik olarak yakışlıklı biriydi. Saçları şakaklarında azalmaya başladığından, Pete onları kısacık kestirmişti. Bu her zaman derli toplu görünmek açısından oldukça pratikti. Kendisinin ki gibi vahşi görünüşlü, dalgalı siyah saçlar darmadağınık oluyordu. Neyse ki sanatla uğraştığından bunun ona artistik bir görüntü verdiğini söylüyorlardı. Pete’in her zaman yakışlık sayılmasa bile etkileyici bir yüz ifadesi olmuştu.

Bulaşıcı bir gülümsemesi, eğlenmeye davet eden yeşil gözleri vardı. Kendisinin ise tam tersi; iyice yanmış esmer teni, koyu renk gözleri, bembeyaz dişleri ile filmlerde yaptığı efektlerle canlandırdığı karakterlere benzerdi. Pete onun daha önceki yaşamında vampir olduğunu söyleyerek, eğleniyordu. Her neyse… Kadınlar onu Pete’den daha çekici buluyorlardı. Bu onun kontrol edemediği bir olguydu. Zack bu akşam Livvy Trend’in arkadaşına doğru dürüst davranmasını ümit etti. Umuyordu ki kadın, gece boyunca kendisine kaçamak bakışlar yollamaya kalkmazdı… Tanışma randevusu… Catherine Trend kardeşine bu fikri o anda yok etmesini ister gibi ters bir ifade ile baktı. Livvy ile bu hafta sonu, erkeklerden ‘özellikle de birinden uzak’ geçirmek için tam bir fırsattı oysa. Şu sıralar herhangi bir erkeğe nazik davranmaya olsun gayret sarf etmek, yapmaktan hiç hoşlanmayacağı bir şeydi. Bakışı hiç işe yaramamıştı. Tam tersine, Livvy saldırı pozisyonuna geçmişti.”Sorunun nedir, biliyor musun? Catherine? Stuart Carstairs’e çok uzun süre bağladın. Başka erkeklerin daha cazip ve senin için daha uygun olabileceğini görmüyorsun.” Ondan başkasını bulamamıştı ne yapsın? Her ayrıldıklarında etrafına bakınmıştı, oysa… Stuart’dan başka yanında olmaktan hoşlanacağı biri olmamıştı. Sonra Stuart gelip özürler dileyince onu tekrar tekrar affetmişti.

Ama Stuart ne yapmıştı? Son olarak Catherine’nin ofisinden, onun altında çalışan, bir grafik sanatçısıyla onu tekrar aldatmıştı. Artık bu kadarı da zavallı gururunu yerle bir etmek için çok fazlaydı. Bu onların ilişkilerini sonu olacaktı. Bitiş. Dünyanın bütün cinsel karizması onda da toplanacak olsa, artık bu iş yürümezdi. Devam etmenin, başkasını bulmanın zamanı gelmişti. Ama kimi? “Kendimi yeni birisiyle tanışacak durumda hissetmiyorum, Livvy.” “Ve bende seni burada kendi kendini yemen için bırakamam” “Kendi kendimi yemeyeceğim. Video seyrederim.” “Senin yaptığına kaçış derler. Bahse girerim, Stuart Carstairs kaçmıyordur. Şu an pantolonunun fermuarını açmıyorsa…” “Kes artık.” “Hayır, kesmeyeceğim. Ahlaksız bunu bana bile denedi, biliyosun. Senin öz kardeşine.

” Catherine bu sözlerden dehşete düşmüştü. Kardeşi doğruyu mu söylüyor, yoksa Stuart’ı mı karalamaya çalışıyor emin değildi. “Bundan bana hiç bahsetmemiştin.” Livvy öfke dolu gözlerle,”Şimdi söylüyorum, işte!”diye cevap verdi.”Artık o heriften kurtul. Yatakta harika olabilir, ama o büyük bir bencil. Sadece kendisini düşünüyor. Onu her geri geldiğinde kabul ederek, onun egosunu besliyorsun.” Catherine onun doğruyu söylediğini biliyordu. Diğer kadınlar söz konusu olduğunda asla güvenemeyeceği bir erkekle birlikte olmaya devam etmek hastalıklı bir durumdu. “Bu defa onu kabul etmeyeceğim.” “O zaman olumlu bir davranış yap ve bu gece dışarıya birlikte çıkalım.” “Hiç havamda değilim, Livvy.” “Zaten hiç olmazsın. Tabi sana bu kadar kötülüğü yapan Stuart dışında… Bu herif için senelerini ziyan ettin.

Stuart istediği kadar hayatındaki tek önemli kişinin sen olduğuna yeminler etsin, senelerine değer miydi?” “Sana bittiğini söyledim.” “Seni tekrar sabun gibi yumuşatana kadar.” “Hayır. Gerçekten bitti.” “İyi o halde bu akşam, ondan kurtuluşunu bir başkası ile beraber kutluyoruz.” Catherine’de artık Stuart’dan kurtulması gerektiğini kabul ediyordu. Ama önce kendi aklında ve kendi kalbinde. Araya bir buluşma sıkıştırıp, tekrar kıyaslama yapmaya kalkınca, bunu daha çok Stuart lehine olacağından korkuyordu. “Bu adam Pete’in okul yıllarından beri arkadaşı… Bu tanıdığı insanlara değer verdiğini gösterir. Kullanıp bir kenara fırlatanlardan değil, yani…”Livvy kardeşini ikna etmek için elinden geleni yapmayı sürdürüyordu. “İki erkek arasındaki arkadaşlığın, onların kadınlara davranışlarıyla benzer tarafları yoktur.”” “Doğru. Ama sen olumsuz yönler icat ediyorsun. İnsanlara bir şans vermelisin. Ve Pete’in bana harika davrandığını eklemek isterim.

” “Şanslısın. Ama ben tanımadığım ve büyük bir ihtimalle hiç hoşlanmayacağım bir herifle tıkanıp kalmak istemem.” “Pete’den hoşlanıyorsun. Arkadaşı da en azından ilginç biri. The Galley’in yemekleri malum, sen de bayılırsın. Sonra benim doğum günüm. Bana verebileceğin en iyi doğum günü hediyesi yanında Stuart olmadan eğlendiğini görmem olur.” “Eğleniyordum. Seninle beraber. Şu tanışma işini çıkarmadan evvel. Hediye işine gelince… Sana verdiğim bilezikten hoşlandığını sanmıştım.” “Hoşlandım.” “…ve senin seçtiğin restoranda öğle yemeğinden. Bu doğum günü armağanları yetmiyor mu?” Livvy narin omzunu silkerek,”Seni evde, üzüntü içinde bırakıp Pete ile dışarı çıkmaktan nefret ediyorum. Sende gelmezsen, eğlenmeme imkân yok.

” Şimdi de duygusal şantaja başlamıştı. Tabi bunun arkasında kardeşinin kendisini korumaya çalışması olduğunu Catherine biliyordu. Kardeşinin doğum gününün hiçbir anını bozmak istemiyordu. Livvy her zaman için ailesinde onlar için küçük şımartılacak bir bebek olmuştu. Annesi ve babası bu defa Kanada’da bir seyahatte oldukları için, doğum gününde onun her istediğini yapmak Catherine’e düşüyordu. Gerçi her şeyi yaptığını düşünüyordu ama bu gece, onun hatırı için dışarı çıkmak gerçekten o kadar zor olmasa gerekti. Livvy baskı yapmaya devam etti.”Birlikte giyecek seçmek çok eğlenceli olacak.” “Ben yanımda doğru dürüst bir kıyafet getirmedim.” “Benimkileri denersin. Aslında senin üstünde harika duracak siyah bir şeyim var ki bayılacaksın… Jarse olduğu için benden daha kıvrımlı olmanın sakıncası yok. Sanada kolayca uyar.” Daha kıvrımlı ve daha uzundu Catherine. Üstelik giyim zevkleri tamamen farklıydı. Bu yüzden hiç birbirlerinin eşyasını ödünç almazlardı.

Ama bu gece Livvy memnun kaldıktan sonra ne giydiği sorun değildi. Yirmi dokuz… Sevgili küçük kardeşi bu akşam yirmi dokuz yaşında oluyordu ki, kendisinin otuz bire sıkıştıramadığı birçok konuda başarılı olmuş ve hayatını bir düzüne sokmuştu. Hala Catherine’nin işi az gerginlik yarattığı, daha hafif olduğu kadar, ilerlemek, kendisini göstermek açısından olumsuz olduğu kadar, Livvy reklâm alanında parlak, ama sürekli gerginlik içinde, bıçak sırtında yaşayan biriydi… Başka ihtiyaçları, farklı hayatları, değişik karakterleri, apayrı görüntüleri vardı. Onlar tamamen farklı iki kardeştiler. Livvy’nin saçı bebekliğinde çok açık renkti. Şimdi de iyi bir kuaförün yardımıyla bu rengi devam ettiriyor, kendisini dinamik ve canlı gösteren kısa bir model kestiriyordu. Livvy Normandiya’lı babalarının renklerini almış, gözleri canlı bir mavi, teni ise, devamlı yanık gibi duran, güneşli bir altın rengindeydi. Annesinden aldığı tek şey ise, onun gibi ufak tefek oluşuydu… Catherine’i tarif etmek için söylenecek en önemli sıfatlar ise, koyu renk ve yoğun oluşu olurdu. Annesinin renklerini aldığı için saçları, koyu ve derin bir kahverengi ‘ki uzun ve dalgalıydı.’gözleri ise kahveden çok, amber rengi idi. Yalnızca kara kirpikleri ve kaşları yüzünden daha koyu görünüyorlardı. Livvy’nin tersine onun babasından aldığı tek şey ise uzun boyuydu. Livvy’den bir baş kadar uzun ve yapılıydı. Birbirlerinden farklı ama çok yakındılar. Yakın aile bağları… Catherine Livvy’nin mutlu olmasını istiyordu.

“Tamam geliyorum. Ama ben kendi arabamı alacağım. Pete’in arkadaşı bir felaket çıkarsa, dayanamazsam istediğim zaman döner, gelirim. Livvy’nin yüzü mutlulukla ışıldadığında, Catherine bu çabaya değdiğini düşünmüştü. Muhtemelen ölesiye sıkılacaktı ama olsun. Livvy yüzü ışıldayarak, ayağının altında Pete ile tanışmasına vesile olan köpeği Luther, ayağının altında mutlu mesut oturuyordu. Köpek, meşhur Amerika’lı lider Martin Luther King’in ismini almıştı. Siyahlarla beyazları birleştiren… İnsanları bir araya getiriyordu. Gülümseyerek belki kendisinin de bir köpeğe ihtiyacı olduğunu düşündü. Evet, Stuart’ı sepetleyip, bir köpek alacaktı. Hiç değilse dertlerine buluşma toplantısından daha iyi çare olurdu. michelle 19.09.2006 00:21 İkinci Bölüm Pete saat sekize çeyrek kala çıkmak konusunda ısrar ediyordu. Oysa bu akşam yemek yiyecekleri Terrigal plaj şehri evlerinden arabayla en çok on dakikalık mesafede bulunuyordu.

Livvy ve Catherine onlarla sekizde buluşacaklardı ki, bu belki de bir saat geç bile olabilirdi. Böyle özel gecelerde, Zack’in kadınların vaktinde gelmesi konusunda kesin şüphesi vardı. Tabi ki bu tanımadığı kadınla ne kadar az vakit geçirirse o kadar iyi olacaktı. Terrigal, kıyı boyunca ekili büyük palmiyelerle Forresters’den daha hoş bir kasabaydı. Gerçi Forresters’de sörf burada olduğundan daha heyecanlı ve vahşi dalgalarda yapılıyordu. Oysa burası, sakin suları, yumuşak kumu, düzgün kesilmiş çimler büyük oteller ve şık mağazalarıyla oldukça medeni bir kasabaydı. Burası daha çok ekâbirlerin yeriydi… Gitmekte oldukları restoranın adı The Galley’di. Yat limanının karşısına inşa edilmiş daha az gürültü alan bir yerdi. Oraya varıp arabayı park yerine yerleştirdiklerinde saat ancak sekiz olmuştu. Zack barda oturup beklerken bir içki içeceklerini düşünüyordu ve Pete daha arabadan bu geceyi kutlamak için getirdiği şampanya şişesini çıkarmamıştı ki, gözüne kırmızı üstü açık bir araba ilişti. Bu bir Mazda MX–5 olmalı, diye düşündü Zack. İçinde kadınlar olduğunu fark ettiğinde şaşırdı. Nedense bunun bir erkek arabası olacağını düşünmüştü hep. Kadınların hep saçlarının bozulacağından endişe etmeleriydi belki de sebep. “Sana vaktinde geleceklerini söylemiştim.

”Pete Zack’in seyrettiği arabayı işaret ediyordu.”Arabayı kullanan Catherine.” Uzun saçlı esmer. Sarışın olanı yolcu koltuğunda oturuyordu. Zack aniden ilgisinin umulmadık şekilde arttığını hissederek sordu. “Araba kendisinin mi?” “Evet. Livvy, Catherine’nin baş kaldırması diyor.” “Neye karşı?” Pete omzunu silkerek.”Tahminimce kadın oluşuna,”diye cevap verdi. Zack, gözlerini devirerek,”Yani şimdi şiddetli bir feministle karşı karşıya kalacağımı mı ima etmek istiyorsun?” Pete’in gülüşünden ne demek istediği pek anlaşılmadı.”Daha doğrusu ölümcül bir dişi ile karşı karşıyasın. Şimdi dizlerine dikkat et. Her an bükülebilir. Hiç şansı yok, diye düşündü Zack, alaycı bir tavırla. Catherine arabayı dizi halinde park edilmiş arabaların en sonuna bırakmıştı.

Yani restoranın kapısına en uzak olan bir noktaya. Çok sıkılırsa, arabanın park yerine sıkışması ihtimaline karşı, kaçması kolay olacak şekilde… diye tahmin etti, Zack. Bu fikirde olan yalnızca sen değilsin, canım. Pete ve Zack, hanımların yaklaşmasını arabalarının yanında beklediler. Kırmızı arabanın siyah tepesi kapanıp ön tarafı ile birleşmişti. Sarışın önden geliyordu. Çok hoştu. Üstünde açık mavi dar, askılı elbisesi, Zack, onun Pete’in cep Venüs’ü olduğunu düşünerek gülümsedi. Diğeri ise tam kendisinin seçeceği türdendi doğrusu… Arabadan kahverengi bir saç kümesi iniyordu. Yastıkların üzerinde iyi duracak bir yele gibi. Tabii tenine dokunuşu, okşaması da hoş olurdu doğrusu. Parmak uçları kaşındı adeta. Boş ver… Şu an kadınlara ayıracak zamanı yoktu. Zaten saçları harika olsa da kafanın içi genellikle boş olurdu. Catherine dönüp arabasını kapısı kapattı.

Zack dikkat kesilmişti. Pete abartmamıştı. Catherine Trend öldürücü biriydi. Aklına Truvalı Helen gelmişti. Yüzüne bak… Tanrım! Kulağının arkasındaki çiçekle sanki cinsel çağrılarda bulunuyordu. Parmak uçlarında hissettikleri şimdi kasıklarına yayılmıştı. Zack çaresiz kalmıştı. Bu hissi yok edecek hiçbir güç bilmiyordu. Zaten o sırada arabanın yanından ayrılan Catherine’nin tüm olarak görüntüsü aklını başından alınca, bu konuda bir istediği de kalmamış oldu. Hatta yan görüşü bile bozulup, sadece bir noktayı görebilir bir duruma gelmişti. Çünkü artık Livvy’i seçemiyor, sadece bir hayal gibi Catherine’nin yanında ancak fark ediyordu. İnanılmaz bir kum-saati görüntüsüne sahipti. Kaygan siyah ipek elbisesi içerisinde, hatları ağız sulandıracak kadar dolgun ve kadınsıydı. Elbisenin kısa eteği, uzun, biçimli bacakların baldırlarını ancak ortalarına erişiyordu. Zack’in aklına hemen o bacakların kendisini sarması gelmişti.

Uzun boyluydu. Siyah dümdüz sandaletler giyecek kadar uzun. Bilekten bağlı bu siyah ince sandaletler, Zack’e uzun topuklu ayakkabılardan daha seksi gelmişti. Yaklaştıkça bakışları daha çok yüzünde odaklanmaya başlanmıştı. Çenede küçük bir gamze, dolgun ve somurtkan dudaklar, düz bir burun ve gözlerini belirginleştiren, çıkık, elmacık kemikleri. Gözleri bademden de iriydi. Altın parıltılı, kara kirpiklerle çevrili, bir ev kedisininkinden çok, vahşi bir kedininki gibi, tehlikeli, pırıltılı… Ve bu fikri neden, heyecan verici bulmuştu, bilmiyordu. Düşünemiyordu ki… Sadece heyecanlanmıştı ve bunu nasılsa kabul etti. İçinde sıcak sıcak, ilkel, karanlık bir takım duygular kıpırdandı. Sanki onda yarattığı duyguları, aynen Catherine’e yaşatmak isterse gibi, sanki ona meydan okuyup, onu da kendisi kadar heyecanlandırmak ister gibi… Birinci sınıf bir herif, diye düşündü, Catherine. Pete’in arkadaşını ilk gördüğünde. Uzun, esmer ve yakışıklı. Dar siyah kot pantolonu, kısa kollu, açık yakalı beyaz gömleği, etkileyici fiziğini yeterince belli ediyordu. Dış görüntüsü oldukça seksi bir çekicilik sunsa da, içi kocaman, boş erkek egosu ile dolu biri olmalıydı. “Oh… Şuna bak! Pete’in arkadaşı da amma adammış ha…” Duruşunu bir ayna önünde uzun süre çalışmış olmalı, diye düşündü Catherine.

Ondan hiç etkilenmemeye kararlıydı, ama buna rağmen yaklaştıkça midesinde bir şeyler kımıldamaya başlamıştı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir